HABER MERKEZİ
15 Ağustos gerilla hareketi az bir güçle başlatılmış ve kırsal alanda yoğunlaşmıştı. Kürdistan’daki gerilla savaşı Kürt toplumunun düşünce sisteminde köklü bir değişiklik yarattı. Düşüncede sömürgeciliği mahkûm etti, yendi. Eskinin çaresiz, sessiz, mücadelesiz, kaderine razı olmuş dolayısıyla köleliği kabul etmiş halk yerine artık kendine sahip çıkan, direnen, kendi gerçeğinde ısrar eden, diline, kültürüne, tarihine, geçmişine sahip çıkan, onurlu olan, özgürlük mücadelesini veren bir halk düzeyine getirdi. Bu temelde gerilla mücadelesinin Önderlik eksenli gelişmesi, daha sonra Önderliğin İmralı koşullarındaki direnişi, bir bütünen baştan sona kadar cezaevi direnişleri, giderek toplumsal hareketi Kürdistan’da yoğunlaştırdı.
İlk toplumsal hareketin çıkışı 89-90 yıllarında Cizre ve Nusaybin’de gerçekleşmiştir. Bugün de aynı şehirlerin öncü direniş odaklarından olmasının tarihsel bir gerçeği vardır. Bu bölgelerle birlikte direnen Gever, Sur, Silopi, Farqîn de direniyor. Toplumsal direniş merkezleri çoğalmıştır. Başlangıçta şehitlere, gerilla cenazelerine sahip çıkma amacıyla gerçekleşen kitlesel hareketler giderek newrozlaşması, Cizre’de zirveleşmesi ve toplamda 21 şehit vererek üçüncü gün şehit Berivan arkadaşın mezarının başına kadar kitlesel yürüyüşün gerçekleşmesi toplumsal direniş tarihimizin önemli bir aşamasıdır.
Bugüne kadar toplumun geliştirdiği sivil gösteri, miting, toplumsal şiddet eylemleri, kitlenin siyasal tutumu, protesto mahiyetindeki eylemliliklerine biz serhildan dedik. Devletin haksız uygulamalarını protesto etme ve buna tepki göstermeye başkaldırı anlamında serhildan dedik. Ama şimdi ilk kez demokratik özerkliğin ilanı, öz yönetimlerin savunulması biçiminde siyasal bir amaç uğruna bu toplumsal hareket düşmanın saldırıları ve katliam girişimleri karşısında kendini savunma ihtiyacını hissetmiştir. Ve bundan dolayı da öz savunma öne çıkmıştır. Barikatlar ve hendekler şeklinde bir savunma olarak ortaya çıkmıştır. Bu savunma refleksi başta Molotof kokteyliyle savunma yapma, barikat kurma ve bazen de tepkisel olarak kimi devlet kurumlarını hedef alarak saldırma temelinde gelişmiştir.
Büyük Rojava deneyimi vardır. Serêkanî tecrübesi şehir savaşının en önemli tecrübelerindendir. Başlangıçta şehri kuzeyden gelip Türkiye’nin desteğiyle çeteler ele geçirdiğinde Kürtler şehri çoğunlukla terk etmiş, ancak bir mahalleye, hatta birkaç binaya sıkışan bir kesim kalmıştı. Sonra Kürt direniş güçleri yeniden yüklendiler ve giderek önce bir mahalleyi, ardından da diğer mahalleyi ele geçirerek akabinde tüm şehri kurtardılar. Bu önemli bir ilk tecrübedir. Yine Kobanê’de dört buçuk ay süren şehir direnişi, Rojava devriminin bir senteziydi. Bunda önemli bir rolü de Bakurê Kürdistan serhildan ruhunun katılması oynamıştır.
Sonraki tecrübe Halep tecrübesidir. Sadece Şêx Maqsût’da değil, Eşrefiye ve Hayderiye’de de özellikle El Nusra çeteleriyle yerel direniş güçleri arasında ciddi çatışmalar yaşandı. Bir şehirde savunma nasıl yapılır; saldırılara karşı nasıl koruma sağlanır; ilerleme nasıl olur; direniş kendisini nasıl yaşatabilir; nasıl üretebilir; nasıl koruyabilir konularına dair cevapların tamamı Halep pratiğinde ortaya çıktı.
Bakur’da da Rojava’da gelişen halk savaşını ve Kobanê direnişini sahiplenme kalkışmasında ilk kez kendisini silahla savunma sürecine evrilmeye başlamıştır. 6-7-8 Ekim sürecinde de başta gençlik olmak üzere halkımız Bakurê Kürdistan’da ilk kez kendini silahla savunmak durumunda kaldı. Hatta silah olmadığı için gençler Amed’de bir av tüfeği mağazasını basarak o mağazanın camlarını kırıp içindeki av tüfeklerini ve oradaki mermileri alıp kendini savunma amaçlı silahlara el koydular. Gençlerin silaha ilk el atışı bu yöntemle gelişmiştir. Amatörcedir. Ancak 24 Temmuz saldırısından sonra biraz daha nitelikli bir silahlı savunma ya da öz savunma düzeyi gelişmiştir. Amatörce başlayan bir savunma refleksi devletin baskıları karşısında yeni boyutlar kazanmıştır. Devletin giderek zorlaması, sürekli baskı yapması, teknik gücünü, zırhlı araçlarını halka karşı kullanması karşısında halk da direniş gücünü etkinleştirmek ve yetkinleştirmek şeklinde cevap vermiştir. Ve adım adım büyüyen, çığ gibi gelişen bir direniş durumu böyle ortaya çıkmıştır.
Giderek sabotaj eylemleri yapmak, düşman suikastçilerine karşı suikast yapmak gibi adımlar atılmıştır. Karşı saldırıların dozajı yükseldikçe öz savunma gücü de onu dengelemek için arayışlara girmiş, katılımların da yaygınlaşmasıyla birlikte amatörlükten belli oranda çıkılmaya başlanmıştır.
Bu gelişme toplumsal bir dönüşümdür ve çok önemli tarihsel bir durumdur. Sosyolojik bir yeni durum ve analiz ihtiyacı da ortaya çıkarmıştır. Siyasal anlamı ise bu artık tekdüze bir biçimde dayatılan tekçi sömürgeciliği reddetmedir ve her şeyi göze almaktır. Bu bir çeşit başkaldırıdır. Bugünkü öz savunma direnişlerinin bu biçimde ortaya çıkışı, ‘Ben Türkiye ile yaşamak istiyorum, ancak şartım demokratik özerkliktir. Ben kendi kendimi demokratik özerk bir şekilde yönetmek istiyorum’ deme gücünü ve cesaretini göstermektir.
Bu durum, devrimci halk savaşı esprisine denk düşen, devrimci halk savaşıyla uyumluluk arz eden bir gelişimdir. Ayrı mücadele biçimleri de olsa dağ direnişiyle bütünlüklü olabilecek şehir direniş merkezlerinin gelişmesi bunu gösteriyor.
Her şeyden önce örgütlenmeye ve geçmiş tecrübelerden yararlanmak gerekmektedir. Bakurê Kürdistan serhildan hareketinin geçmişten beri yarattığı tecrübeleri var. 90’ların Şırnak ve Lice tecrübeleri vardır. 2006 yılında büyük Amed serhildanı gibi bir haftaya yakın bir zaman boyunca şehirde önemli oranda hâkimiyet sağlama tecrübesi vardır. Yine son dönemin tecrübeleri vardır. Lice kırsalında yol kesme ve hendek-barikat açma tecrübeleri, Şırnak merkezli gelişen, daha çok Cizre, Nusaybin, Silopi, Hezex hattında gelişen o 2014-2015 kışındaki iki üç aylık hendek kazma tecrübesi var.
Şehir savaşları, yeni dönemde artık yeni bir biçim kazanmış oluyor. Geçmiş direnişlerden tecrübe edinmeyen, bu savaşlarda başarılı olamaz. Nasıl ki bir gerilla araziyi iyi değerlendirirse, bir dağı kendisi için bir kaleye dönüştürebiliyorsa, şehir savaşlarında gelinen noktada her binayı bir dağa dönüştürme durumu söz konusudur. Bunun en iyi örneği Haleptir. Yine aynı biçimde Irakta Felluce kentinde de binalara dayalı düşürülemeyen bir direnişin geliştirildiğini biliyoruz.
82 yılında Lübnan’da ortaya çıkan da bu konuda önemle ele alınması gereken bir süreçtir. İsrail ordusu gelip güney Lübnan’a girerek Filistin gerillalarını oradan söküp atmak istedi. Oradaki direnişte PKK 11 şehit verdi. Sonuç olarak Filistin gerillaları arazide tutunamadı. Hepsi batı Beyrut’a çekilmek zorunda kaldı. Bu sefer ordu batı Beyrut’u kuşattı ve Filistinlileri iyice daralttı. Artık Filistinliler de kendilerini savunabilmek için şehrin yüksek binalarının olduğu bölümünde mevzilendiler. İsrail uçaklarla vuruyordu ama binaların hepsinin altı birer sığınak işlevi görüyordu. İsrail karadan geliyordu ama Filistinliler caddelerde hazırladıkları mevzilerde ve hendeklerde savaşıyorlardı. İsrail’in amacı Filistin devrimini bitirmekti ama ne ettiyse de düşüremedi.
Bu anlamda geliştirilecek olan özyönetim direnişleri günceli oluştururken tarihsel örnekleri incelemek ve ortaya çıkan sonuçlardan dersler çıkarmak önemli ve gereklidir. Aynı zamanda Bakur’daki özyönetim direnişi bir hamle değil uzun süreli bir süreç olduğundan bu bilinçle hareket edilmeli ve her şey buna göre hazırlanmalıdır