HABER MERKEZİ
Genel olarak siyasal İslam cenahında hareket eden siyasetçiler toplum psikolojisini çok iyi etüt etmişlerdir. Dolasıyla bireylerin ruh hallerini iyi bilmektedirler.
Siyasete ruhsal dünyayı bu bağlamda bireylerin ve toplumların psikolojik reflekslerini, iç dünyalarını, neye nasıl refleks göstereceklerini bilmeden ya da yeterince vakıf olmadan, siyaset yapmanın başarısı olmamaktadır.
Bireylerin ve toplumların ruh dünyasını, psikolojik reflekslerini, neye nasıl cevap vereceklerini iyi bilenler-ki bunlardan bir tanesi Erdoğan ismindeki siyaset cambazıdır-kendisine muhalif olanları istediği gibi istediği yere çekmekte mahir olduğunu bu son 17 yılda büyük bir ustalıkla hep göstermiştir.
Dikkat edelim, Erdoğan ismindeki kişi Türkiye’de aralıksız olarak tam 16-17 yıldır iktidardadır. Üstelik bu arada birkaç seçimi kaybetmesine ve en son 2019 31 Mart seçimleri ve ardından yenilenen İstanbul seçimlerinde tümden hezimete uğramasına rağmen bu böyledir. Hiç şüphe yok ki Erdoğan ismindeki kişiliğin siyaset sahnesinde kedi misali yenilmesine rağmen dört ayağı üzerine düşmesinin elbette başka nedenleri de vardır.
Bir kere kişilik olarak bir bukalemundur.
İnanmadığı halde dini değerleri Zübük’ten daha iyi bir şekilde suiistimal etmesini kusursuzluğa yakın bir şekilde kullanıyor.
Yalan söylerken hiç renk vermiyor.
Şimdi söylediğini bir dakika sonra inkâr ederken bile ne ses tonu değişiyor ne de yüz hatları.
Hakkını inkâr etmemek gerekir ki iyi bir hatiptir. Buna şiir okumayı da ekleyerek daha etkili kılınmasını da biliyor.
Kendini ve Türkiye’yi pazarlamakta daha doğrusu pazarlamacılıkta gerçekten de bir numara. Elindeki malı, bu kendisi de olsa, ahlaki değer yargıları da olsa, müthiş bir şekilde Kayserilinin anasını allayıp pullayarak satması gibi, satmada usta.
Ses tonunu anında değiştirerek göz yaşlarıyla destekleye bilmesi, rol yapmakta da usta olduğunu gösteriyor.
Özcesi, Erdoğan ismindeki kişi siyaset sahnesinde birçok etkeni etkili bir şekilde kullanırken, insanların ruh dünyasına hitap etmesini de iyi bildiğinden, muhaliflerine hep fark atıyor. Muhalifleri Erdoğan’ın ne mal oldukları bilseler de her tipte cambaz gibi oynayan bu kişiyi köşeye sıkıştırmak bu bağlamda ona muhalefet edenler için çok zor gibi.
Hele hele muhaliflerini elem edip kulem edip bir şekilde kendi gündemine getirerek, kendisinin yaptıklarını onaylatır hale getirmesi yok mu?
Ama ilginç olan o ki, Şener Şen ile İlyas Salman’ın Banker Bilo filminde olduğu gibi Şener Şen’in bir şekilde Bilo rolünü oynayan İlyas Salman’a her zaman bir şekilde bir şeyler söyleyip yanına alması gibi, Erdoğan’da kendisine kanlı bıçaklı olan muhalefeti ne yapıp yapıp bir şekilde kendi yanına almasını biliyor. Üstelik bunu onlardan istemediği halde bu muhalefet güçleri Erdoğan boğulmak üzereyken can simidi gibi ‘ya Xızır’ deyip ona yetişiyor ve ona yeniden hayat öpücüğü vererek yaşatıyorlar.
Erdoğan’ın bir yolunu bulup muhalefet güçlerini kendi yanına alabilme yeteneğinin altında dile getirdiğimiz Türk insanının -bu arada Türkiye’de yaşayan diğer halkların insanları da dahil- psikolojilerini iyi bilmesindendir.
Örneğin Türk insanı kendisinin övülmesini sever. Dünyayı nasıl dize getirdiklerinin masallarıyla büyülenir. Devletlerinin tehlikeye girdiğini söylemek bir Türk insanı için milliyetçi duygularının kabarması için yeterlidir. Türk insanı her zaman egemenleri kendi büyüğü gördüğü için, egemenleri tehlikeye girdiklerinde kendisinin de tehlikeye girdiğini düşünür. Devlet zaten Türk insanı için kutsaldır. Kim ki onun devletine el uzatır orada, akılmış, ahlakmış, insanlıkmış, çağdaşlıkmış, İslam’mış, komşuymuş, kardeşmiş gibi değerlere yer yoktur. Orada tüm benliğine ayağa kalkarak kendisini günlük olarak sömüren, ezen, cebindeki peş kuruşa göz diken, işgalci, sömürgeci ve çoğu zaman da faşist olan bu devleti kollamaya başlar.
Erdoğan ismindeki sözün tam manasıyla bukalemun olan kişilik tüm bunları iyi bilmektedir. Ve ne zaman ki başı derde girmiş ise ilk kartı, devlet elden gidiyordur. İkinci kartı din elden gidiyordur. Üçüncü kartı Türk’ün elden şerefi gidiyordur. Dördüncü kartı Türk’ün tarihi ile oynuyorlardır. Beşinci kartı zorbela edindikleri yurtları ellerinde gidiyordur, hikayelerine sarılır.
Dikkat edelim, Erdoğan’ı ne zaman muhalefet sıkıştırmış ise yaptığı ilk iş yukarıda dile getirdiklerimizin ya birini ya birkaç tanesini ya da hepsini birden kullanarak muhalefeti baskı altına almasıdır. Biz muhalefet demişken burada tüm Türk halkının da anlaşılması gerekir. Türk halkının psikolojisi bire bir böyle işlemektedir. Burada istisnalar kaideyi bozmaz. Özü itibariyle akademisyen Barış Ünlü’nün ifade ettiği gibi, bir Türklük Sözleşmesi söz konusudur. Bu sözleşmeye uyan her Türk Kürtlere karşı düşmanlık yaptıkça, Türk olmanın avantajlarını kullanabilmektedir.
Örneğin Türk için BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR. Bu Türk Avrupalarda her gün çöpçülükte yapsa böyledir. Ya da bu Türk İstanbul’da çöpçülük bile yapamazsa, açta kalsa, işsiz de kalsa yine böyledir.
Dikkat edelim, 23 Haziran İstanbul seçimleriyle köşeye fena sıkışan ve özünde iktidarda düşen bir AKP ile Cumhurbaşkanlıktan düşen bir Erdoğan olmasına rağmen, bir hamleyle tüm muhalefeti Akdeniz’e gönderdiği petrol ve gaz arama gemileriyle yanına almıştır. Yine S-400 füzeleri meselesiyle de hepsini arkasına almıştır. Söz konusu Rojava olduğunda yine hepsini yanına alabilmektedir.
Bu kadar rahat bir şekilde devasa bir muhalefeti Erdoğan istediği gibi parmağı üzerinde oynatabilmesi, doğrusu Erdoğan’ın sürekli iktidarda kalmasının sırrıdır.
Halbuki tek bir kere bile olsa Erdoğan’ın gündemine düşmeme kendisiyle birlikte Erdoğan’ın gitmesinin sırrı olduğunu bir türlü görmeyen bir muhalefet, muhalefet rolünü oynayamayacağı gibi hep Erdoğan’ın patlamış yedek tekerini değiştirmekten öteye bir rol oynayamaz.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi