HABER MERKEZİ
Osmanlıdan bu yana Türk devlet geleneğinde değişmemiş bir kural vardır: Önemli değişim dönemleri gelip çattığında önce askeri sistemi ve ardından da eğitim sistemini değiştirerek iktidar kliğini yenilemek. Batıda kapitalizmin gelişmesi ve ulusçuluğun hâkim toplumsal form haline getirilmesiyle hanedan imparatorluğu olan Osmanlı, gerileme sürecine girmiş ve bu değişim geleneği ile kendini kurtarmak istemiştir. Bu kurallı en etkili biçimde kullanmak isteyen 1824’ten itibaren 2. Mahmut olmuştur. Önce Yeniçeri Ocağını kaldırıp yerine Asakir-i Mansure-i Muhammedîye adıyla yeni bir ordu kurmuş ve Askeri eğitim okullarını açmıştır. Akabinde eğitime el atarak ilkokulu zorunlu hale getirmiştir. Yine Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde de ‘yenilenme, modernleşme, batılılaşma’ politikalarında karşımıza çıkan hep bu kural olmaktadır; önce askeri sistemde değişim sonrada eğitim sistemini değiştirme kurallı.
Osmanlı imparatorluğunun kuruluşuyla başlayan bu devlet geleneği cumhuriyet döneminde de sürdürülmüştür. Dikkat edilirse cumhuriyet kurulduğunda da atılan modernleşme adımlarının ilklerinden biri 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunudur. Bu eğitim kanunuyla milliyetçi, tek ulusçu, belli oranda laik nesiller yaratılmak hedeflenmiştir. Bundan öncede çok yoğun bir biçimde düzenli ordu kurma tartışmaları olduğunu ve düzenli orduya geçildiğini biliyoruz. En son AKP iktidarı döneminde de gördüğümüz bu geleneğin tekrar edilmesidir.
Bu, Türk devlet yapısının ve bu yapının egemenlik altında tutuğu halklarla ilişki biçimini ele vermektedir. Türklerin sıklıkla kullandıkları “Ordu millet” kavramı bu politikayla bir slogan olmaktan çıkarılıp toplumsal nizam haline getirilmektedir. Ve bu kuralda Türk egemen sınıflarının toplumu biçimlendirirken eğitimi nasıl kullandıkları da görülmektedir. Türk devleti askeri sistemini değiştirdiğinde devleti yöneten ekipleri ve bunlara dayalı devlet anlayışını da belli oranda değiştirmektedir. Türk egemenleri dayandıkları askeri sistemin yapısına uyarlamak için yoksul halk kesimlerini eğitimle biçimlendirmeye her zaman özen göstermişlerdir. Bunun için bu gün tartışılan 4+4+4 eğitim sistemini Türk ordusunda yapılan değişimden okumak önemli sonuçlar verecektir. Türk ordusundaki son değişikliklerin birinci sebebi PKK karşısında başarısız kalmasıdır. Bu başarısızlığı gidermek için devlet orduda değişime gitme kararını NATO ile beraber vermiştir. Bu kararın uygulanmasından sonra da PKK ile mücadelede strateji üzerine strateji geliştirmektedir. Türk ordusunun PKK karşısındaki başarısızlığından Kürt sorunun çözümü ve demokrasinin çıkması gerekirken bu olmamıştır. Bu başarısızlığı yeni inkâr ve imha siyaseti ile giderme sözü veren AKP çıkmıştır. Bunun için yeni Türk milli eğitim sistemi Kürtleri bütünüyle yok etme konseptine dayanmaktadır. Zaten Cemil Çiçek Kürtlere atfen biz bunlara Türkçe öğretseydik bu sorun çözülürdü manasındaki sözünü sakınmadan sarf etmiştir. İşte 4+4+4 eğitim sisteminin Kürtlere uygulanması tüm “Kürtlere Türkçe öğretmek” hamlesidir.
Son aylarda çokça tartışılan 4+4+4 eğitim sistemini bu eksende ele almak en doğrusudur. Bu eğitim sistemi ile adına Türk denilen iktidar sahiplerinin devlet içinde yeni bir anlayış temelinde yer değiştirdikleri kanıtlanmıştır. Bu eğitim sistemi tartışmalarından önce Türk ordusunun yapısında da değişime gidildiğini süren davalardan biliyoruz. Yeni ordu dine eskisi gibi karşıt ve kapalı değilse bu yeni eğitim sisteminin dinci kuşaklar yetiştireceği anlamına gelir. Bilindiği gibi tarihinde ilk defa askeri okullar İHL’lerinden öğrenci alacaktır. Yeni ordu Kürtlere karşı profesyonel birliklerle savaşma konseptine sahiptir bu da 4+4+4 sisteminin Kürt çocuklarını ve Kürt halkını profesyonelce asimle etmek demektir.
Türk devleti, Kürt halkını zor ve baskı politikaları ile egemenliği altında tutup asimile ederek yok etmekten vazgeçmemiştir. Dolayısıyla AKP ile yapılan değişikliklerde Kürt halkını bu politika ile idare etmenin derin hesapları yapılmıştır. Kürtçenin tıpkı herhangi bir yabancı dil gibi seçmeli ders olarak Kürt çocuklarına öğretilmesi kararı bunun ispatlarındandır. Bilindiği gibi Kürtlerin PKK öncülüklü mücadelesinden sonra Türk devleti attığı her adımda Kürtleri gözeterek karar vermektedir. Bundan kaynaklı Türk devletinin yaptığı son eğitim sistemi değişikliklerini de Kürtleri ve PKK’yi göz ardı ederek anlayamayız. AKP devleti Kürtleri Türk kabul ettiği için Kürt halkına Kürtçeyi, Fransızca, İngilizce dilleri gibi yabancı bir dili öğrenme seçeneği ile sunmuştur. Kürtlerin anadilde eğitim taleplerini yükselttikleri bir dönemde atılmış bu adım Kürt sorununda çözüm arayışlarını zora sokmanın da ötesinde ulusal kimliklerine bir saldırı olduğunu bilmek gerekir.
4+4+4 eğitim sistemi gündeme gelince yapılan tartışmaların ekseriyeti Türk eğitim sisteminin laik çizgiden dinci çizgiye kayıp kaymadığı oldu. Bu tartışma Kemalist ve dinci iktidar klikler arasındaki mücadelenin bir yansımasıydı ve halen de devam etmektedir. Ancak Kürtler için bu tartışmanın fazla bir anlamı yoktur. Çünkü her iki çizgide de Kürt çocukları “Türküm…” sloganları ile okulların kapısından içeri girmektedir. Bu yeni eğitim sisteminde Kürtlerin payına düşen, “laik eğitim sisteminden” daha derin bir asimilasyoncu eğitim sistemi ile karşı karşıya kalmak olmuştur. Eski müfredatta Kürtçe yoktu, yenisinde de Kürtçe Kürtler için yabancı bir dildir. En acı olan da budur. Eski sistem Kürtçeyi ölü saymış ve çürümeye terk etmiş bir sistemdi. Yeni sistem canlı, yaşayan Kürtçeyi göz göre göre öldürmeyi hedeflemektedir. Ve bu daha tehlikelidir. Daha acılı ve sancılı bir asimilasyon ve soykırım uygulamasıdır. Çünkü bir şey var olduğu halde ona yok denilirse o varlığın yokluğu çok kolay bir önerme ile boşa çıkarılabilir. Varlığı ispatlanabilir. Ancak birileri bir olgunun varlığını kabul edip ancak bu olgu sizin bildiğiniz tanıdığınız gibi değil benim söylediğim gibidir diyorsa, bu o olgunun varlık gerekçelerini bozarak yok etmek demektir. Var olan bir olguyu yok etmek isteyenin düşmanlığı ve vahşeti o olguyu direkt yok sayandan katbekat zalimcedir. AKP eğitim sistemi bu ilkeye göre Kürtleri yok etme projesidir. Çünkü AKP, artık hiçbir konuda varlığı tartışılamaz Kürt halkını bir halk olmaktan çıkarmak isteyen bir düşmandır. Kürtleri Kürtlüklerini kullanarak yok etmek istiyor. Bu düşmanlığını 4+4+4 eğitim sisteminde bir kez daha göstermiştir.
Hem yabancı hem sömürgeci egemen bir güç bir halkın dilini o halka yabancı bir dil statüsünde kendi istediği ve planladığı gibi öğretmeye kalkışıyorsa bundan daha büyük bir soykırım uygulaması olamaz. Türk sömürgeciliği sırf Kürt oldukları için binlerce Kürt insanını tutuklamış ve bu Kürtlerin kendi dillerinde savunma hakkını tanımıyorsa tabii ki çocuklara da anadillerini yabancı bir dil gibi tanıtacaktır. Bu eğitim sistemi Kürtçeyi seçmeli ders yaparak Q, W, X sesleri gibi orijinal Kürt gırtlak yapısını tümüyle bozmayı hedeflediği gibi Kürtçe ile Kürt insanı arasındaki duygu ve düşünce bağını da kopartmaya çalışacaktır.
Bu eğitim sistemi yapılandırılırken Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile elde ettiği kültürel gelişim düzeyini tersine çevirmek de hedeflenmiştir. Kürt çocuklarını Kürtçe kullanılarak çok ince yöntemler ile kendi kültür değerlerinden ve tarihinden uzaklaştırılmasına çalışılacaktır. Zaten basına yansıdığı kadarıyla Kürtçe dersinde öğrencilerin dili öğrenebilmesi için, kitapların yanı sıra, CD, DVD gibi ek kaynaklardan da yararlanması sağlanacakmış. Bu CD ve DVD’lerle “konuların pekiştirilmesi için kültürel bilgiler de verilecek” ibaresi Kürt çocuklarının 5. Sınıftan sonra verilen seçmeli Kürtçe dersi ile asimile edileceklerini çok açık ele vermektedir. Böylece Kürtçe Kürt kültür değerlerini adlandıran bir dil olmaktan çıkarılıp yabancı bir kültürü adlandıran bir dil yapılmak istenmektedir.
Kürtçe dersinin “genel amacı” öğrencinin “Normal hızla konuşulanı anlayabilmesi”, “Dinlediğini anlayabilmesi”, “Doğal hız, tonlama, vurgu ve doğru söyleyiş ile konuşabilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımlamada Kürt halkının kimliği olan dili ile çocuklarını eğitemediğini kendisine yabancı olan her hangi yancı bir dilli öğreniyormuş gibi ele alındığını anlamak mümkündür. Bu da sömürgeci bir devletin kendi politik amaçları doğrultusunda çocuklar üzerinden Kürt halkına biçim verme gayesi demektir. Zaten Türk sömürgecilik tarihinde toplu soykırımların yapıldığı katliamlar dışında ilk defa Kürt çocuklarını sistemli bir biçimde işkenceye, tecavüze ve katletmeye tabi tutan AKP oldu. Kürt çocuklarına yönelik soykırımı faşist generalleri de geride bırakan bu parti ve devletin doğal bir hak olarak kabul edilmiş normlara göre Kürt çocuklarına eğitim hizmeti vereceğini beklemek saflıktan öte bir durum olur. Kaldı ki eğitim ve çıraklık yaşını düşüren bu son eğitim sistemi ile Kürt çocukları şimdiye kadar ana ve babalarından öğrenebildikleri dillerini de unutacaklardır. Kimlik değerlerine daha da yabancılaştırılacaklardır. Kürtçenin seçmeli ders yapılmasındaki bir amaçta “Dilin konuşulduğu ülkelerin kültür değerlerinin farkına varabilmesi” cümlesi ile belirtilmiştir. Bu amaç Kürt çocuklarının bu yeni eğitim sitemi ile geçmişten daha derin bir soykırım uygulamasıyla karşı karşıya olduklarını tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. Bu Kürtleri Türkleştirme siyasetini yeni eğitim sistemi ile beş yaşındaki çocuktan başlamak değil de nedir?
Kürt halkı, AKP’nin Kürtleri Kürtçe ile vuran siyasetini kendi okullarını açarak boşa çıkarmalıdır. Okullara çocuklarını göndermeyerek boşa çıkarmalıdır. Türk devletinin eğitim kanununa bakılarak onun içinde çözüm aranmamalıdır. Çocuk haklarının başında her çocuğun kendi anadilinde eğitim görme hakkı gelmektedir. Kürt ana ve babaları kendi çocuklarını kendi eliyle asimilasyon merkezleri olan Türk okullarına göndermemelidir. Asimile olup yok olmaktansa okula gitmemek daha yararlıdır. Türk okullarında Türkleşip yabancı ve sömürgeci bir yapıya “varlığını armağan” etmektense okur-yazar olmamak daha değerli ve anlamlıdır. Okur-yazar olmadan kendisi olmak okur-yazar olup başkalarına ait olmaktan daha insani ve iradeli olmaktır. Kürt özgürlük mücadelesinin zaferin eşiğine geldiği bir süreçte Türk eğitim sistemini ret edip boykot ederek sömürgeciliği boşa çıkarmak yurtseverliğin gereğidir. Kaldı ki Kürtler kendi eğitim sistemlerini geliştirebilecek olanaklara da sahipler. Zayıf olan şey Kürt halkının bir kesiminde Türk eğitim sisteminin çocuklarını başkalarının hizmetkârları olarak büyüten bir sistem olduğunu bilinmemesidir. Mevcut durumda yapılabilecek en rahat şey okula gitmemektir. Öte yandan Kürtlerin bir yıl ya da iki yıl okulları boykot etmeleri kendileri için daha kazançlı olacaktır. Bununla hem Kürt sorunun çözümü sağlanacak hem de soykırım sisteminin önü alınmış olacaktır. Onlarca yıldır Türk milli eğitim sistemi içinde Kürtlerin gördüğü eğitim yararlı sonuçlar verseydi bu gün dilimizi daha rahat konuşur ve Kürt sorunu diye bir sorundan bahsetmezdik. Sömürgeci sistemin kendini Kürtlerin temsili olarak dillendirmesini sağlayan zemin Türk eğitim sistemince yaratılmaktadır. Dolayısı ile her Kürt insanı Türk milli eğitimi içinde eğitildiğinde Kürt sorununu derinleştirdiğini bilerek bu yok edici sistemi ret etmelidir
Cihan EREN