HABER MERKEZİ
Ortadoğuda durum
Uzakdoğu ve Afrika’da birçok önemli mevzisini kaybeden emperyalizm, stratejik coğrafi konumu başta petrol olmak üzere zengin yeraltı kaynakları ve kendine bağlı olarak oluşan siyasal ve ekonomi düzen nedeniyle vazgeçilmez bir öneme sahip olan Ortadoğu üzerine tüm gücüyle yüklenmekte ve dünyada devrimin en sıcak odaklarından birini oluşturan bölge halklarının ulusal kurtuluş mücadelelerini ezmeye çalışmaktadır.
Tüm dünya halklarının ilgisini üzerine çeken Ortadoğu’da bu günkü gelişmelerin kökeni I. Dünya Paylaşım Savaşından sonra, emperyalizm ve işbirlikçilerinin kurdukları halkların bağımsızlık ve özgürlük talepleriyle çelişen siyasi ve ekonomi düzenlemelerinden kaynaklanır.
Avrupa’nın önde gelen kapitalist devletlerinin kendi aralarındaki denge hesaplarından ötürü ömrünü yüzyıl kadar daha zorla uzattıkları Osmanlı İmparatorluğu, savaşa kadar bölgenin en büyük askeri ve siyasi gücüydü. İmparatorluk üzerinde üç güç arasında İngiliz, Fransız, Alman ve Çarlık emperyalizmi, bölgedeki imtiyazlı Türk, Fars ve Arap milliyetinden hakim sınıflar ve ezilen milliyetlerle azınlıkların hakim sınıfları arasında büyük bir çekişme ve çatışma vardı. İmparatorluğa egemen olan Türk hakim sınıfları imtiyazlarını korumak için bu kesimlerin hemen hepsi ile savaşım içindeydiler. İmparatorluk ordusu vasıtasıyla Balkanlar’dan Basra Körfezine, Kafkasya’dan Yemen’e kadar geniş bir alan üzerinde kendileri ve işbirlikçisi oldukları emperyalist devletlerin çıkarları için halkların bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerini ezmek istiyorlardı. Zayıf bir ekonomik temeli olan ve feodal imparatorluğu sömürgeci ve emperyalist bir burjuva devletine dönüştürmek isteyen Türk burjuvazisi, Alman emperyalizminin işbirlikçisi olarak girdiği I. Dünya Paylaşım Savaşından yenik olarak çıkınca, bu imparatorluğun parçalanması kaçınılmaz hale geldi. İmparatorluk enkazı üzerinde yeni siyasi gelişmeler oldu. Türk ulusunun yoğun olarak üzerinde yaşadığı Anadolu’da gelişen yabancı işgali savaştan yenik çıkan genç Türk burjuvazisinin ulusal kurtuluşçu direnişiyle karşılaştı. Kısa sürede gelişen direniş, bölge üzerinde siyasi ve askeri denetimlerini geliştirmekte olan İngiliz ve Fransızlarla çatışma durumuna düştü. Doğal milliyet sınırlarına sahip olmayan Türk burjuvazisi, gücünün yettiği bölgeleri hakimiyeti altında tutmak istiyordu. Bu durumuyla geliştirdiği ulusal kurtuluş mücadelesi diğer halkların üzerine yöneldiği oranda ilhakçı ve sömürgeci bir karakter kazanıyordu. Bölgenin asıl sömürücü güçleri olarak beliren İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle ilhakçı ve sömürgeci Türk burjuvazisi arasındaki bu çatışma, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı ile çelişen bir pay alma savaşıydı. Türk burjuvazisi, 1920’lerde geliştirdiği bu savaşta, Misak-ı Milli adı altında salt askeri gücüyle elde tuttuğu Doğu Trakya, Anadolu ve Kürdistan’ın büyük bir bölümü üzerinde, TC adı altında yeni bir devlet oluşturdu. Kürdistan açısından bu savaş, daha önceki ikili parçalanma yerine dörtlü parçalanmanın başlangıcıdır.
Savaş sırasında Türk yönetimine karşı bağımsızlık vaadi ile ayaklandırılan Araplar, Türkler yerine bu sefer İngiliz ve Fransızlarca parçalanarak sömürge rejimleri altına alındılar. Kürdistan’ın bir parçasının da içinde olduğu Irak, Ürdün, Arap yarım adası ve Mısır, İngiliz egemenliğine; yine Kürdistan’ın bir parçasının da içinde olduğu Suriye ve Lübnan Fransız egemenliğine; İran, İngiliz yanlısı Pehlevi sülalesinin egemenliğinin altına geçti.
İki paylaşım savaşı arasında oluşan yeni siyasi denge ortamında, Türkiye ve İran’da milli burjuvazinin önderliğinde kapitalizm geliştirmeye çalışılırken, genelde tüm bölge üzerinde, özelde Araplar arasında, emperyalizmin kontrolü altında bir komprador burjuvazinin gelişmesine öncülük tanındı. Bu süreç, sosyal yapıya hala egemen olan feodallerin emperyalizm ile işbirliği sonucu kompradorlaşması sürecidir.
Bu süreçte azınlık milliyetler giderek eriyip yok olurken, dört parçaya bölünerek üzerinde ağır milli baskı biçimleri uygulanan Kürtlerin durum daha da kötüleşti. İngiliz ve Fransızların himayesi altında Araplar imtiyazlı milliyet, Kürtler, hem Arap hakim sınıfları hem de sömürgeci İngiliz ve Fransız yönetiminin çifte baskısını yaşadılar. Türkiye ve İranda siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik alanda hakimiyetlerini sürekli geliştiren Türkler ve Farsların baskısı altında Kürtler için en ufak bir gelişme olanağı yoktu. Kürt aşiret reisi ve toprak beylerinden oluşan bir uşak tabaka da tüm bu yabancı güçlerin hakimiyetini Kürdistan’da meşrulaştırmayı varlık nedenleri haline getirdiler. Kürt halkı, bu katmerli baskı ve yok etme çemberi arasında ancak fiziki varlığını sürdürebildi.
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra dünya çapında gerileyen İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin Ortadoğudaki egemenliği de sarsılmaya başladı. Savaş sonrasının elverişli şartlarında, adeta Türk deneyini tekrarlayan Arap reformist milliyetçi hareketleri, İngiliz ve Fransız yönetimini devirerek yerine kendi siyasi denetimlerini geçirdiler. İngiliz ve Fransız emperyalizminin gerilemesine karşılık ABD emperyalizmi sürekli bir yükselme gösterdi. Siyasi durum bu sefer ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda oluşmaya başladı, Daha I. Paylaşım Savaşı sırasında İngiliz yönetiminin kanadı altında Filistin’de geliştirilen siyonist hareket, II. Paylaşım Savaşı’ndan sonra İsrail devleti biçiminde şekillendi. Türkiye ve İran’da milli kapitalizmi geliştirme siyasetinin iflas etmesiyle birlikte bütün bölgede yeni bir sömürgecilik dönemi açıldı. ABD emperyalizminin kanadı tında oluşturulan bu yeni sömürgecilik Kemalist ve Siyonist iktidarlarla Arap ve Fars monarşilerine dayanılarak geliştirildi. CENTO, bu yeni sömürgeciliğin bölge çapındaki askeri ve siyasi paktı, oldu. Yeni sömürgecilik temelinde her türlü ortaçağ kalıntılarıyla birlikte geliştirilen kapitalizm, üst yapıda dinci ve faşist ideolojilerin de maddi temeli oldu. 1960’lara doğru dünya çapında ulusal kurtuluş hareketleri doruk noktasına varırken, Ortadoğuda emperyalizmin yeni sömürgecilik sistemi de zirveye ulaşıyordu. Her zirveye ulaşma baş aşağıya gitmenin temeli olduğundan, bu yıllar aynı zamanda ABD emperyalizminin zincirlerinin kırılmaya başladığı yıllardır. Türkiye 27 Mayıs 1960 hareketi İran’da 1960 ayaklanmaları Irak‘ta 1958 devrimi, Mısır’da Nasır hareketi bu durumun açık göstergeleridir. ABD emperyalizmi, Irak ağaları ve komprador burjuvaziye dayalı egemenliğinin bu şekilde parçalanması karşısında açık faşist rejimlere yönelmeye başladı. Siyonizm, kemalizm ve çeşitli dinci akımları besleyerek marksist-leninist ideolojinin gelişmesini kösteklerken, CIA, SAVAK, MOSSAD ve MİT gibi çeşitli işkence örgütleri el ele vererek devrimciler üzerinde amansız baskı uyguladılar.
Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, bölge halkları bir bütün olarak yeni bir ulusal ve sosyal kurtuluş hareketti içine girdiler, 1960’ların sonlarına doğru bir çığ gibi yükselen bu hareketler, ideolojik yönden giderek daha yoğun bir şekilde marksizm-leninizme yönelirken, sosyal yönden de daha çok işçi köylü temel ittifakına dayanmaya başladılar. Dinci akımlarla reformist milliyetçi akımların iflasını beraberinde getiren bu hareketler, Türkiye, Filistin gibi ülkelerde ileri boyutlara vardılar. Arap, İsrail, İran ve Türkiye gericiliğinin CIA’nin kontrolü altında el ele vererek boğmaya çalıştıkları bu hareketler,1970’lerde daha da güçlenerek bölge halklarının bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerinde yerlerini korudular.
Günümüzde emperyalizmin Ortadoğu üzerindeki denetimi en sarsıntılı günlerini yaşamaktadır. Tüm faşist uygulamalara karşın ABD’nin en güvendiği kalelerinden biri olan İran monarşisi devrildi. Ezmeye çalıştığı Filistin Kurtuluş Hareketi sapasağlam ayakta ve gelişmesini sürdürmektedir. CENTO’nun etkisini kayıp etmesi üzerine geliştirilmeye çalışılan İslam Konferansı, Camp David Antlaşması gibi girişimler bozgunla sonuçlanmaktadır. Ortadoğudaki işbirlikçi iktidarlar sürekli korku içinde yaşamaktadırlar. Ekonomik, siyasi ve ideolojik alanlarda kendini yenileyemeyen, ancak sürekli restorasyonlarla ayakta durmaya çalışan emperyalizm ve işbirlikçileri için çıkış yolu kalmamış gibidir.
Dünyada ve bölgede tüm bu olumlu gelişmelere karşılık, ülkemiz Kürdistan dört parçalı bir sömürge durumunu hala korumakta; tarihinde halkının en amansız baskı ve sömürüye maruz kaldığı bir dönemi yaşamaktadır. Dünya genelinde klasik sömürgeciliği tasfiye edildiği, yeni sömürgeciliğin de parçalanmaya başladığı günümüzde, hala dört başı mamur bir sömürge statüsü içinde yaşamamızın nedenlerini kavramak için, dünya ve bölge şartlarının yukarıda yapılan genel tahlili yanında, ülkemiz ve halkımızın tarihi ve somut yaşam koşullarını biraz daha yakından görmek gerekir.
Devam Edecek…
https://www.nuceciwan27.com/2019/07/28/pkk%e2%80%88kurulus-bildirisi-i/
https://www.nuceciwan27.com/2019/07/29/pkk%e2%80%88kurulus-bildirisi-ii/
https://www.nuceciwan27.com/2019/07/30/ppkk%e2%80%88kurulus-bildirisi-iii/