HABER MERKEZİ
A- Hakim ulus burjuvazisini temsil eden şoven ve sosyal şoven akımlar
Askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik alanda ortaklaşa bir sömürgeci yapıya dayanan burjuvazinin farklı kesimleri, kendi aralarındaki çelişkilerden kaynaklanan ideolojik ve politik gruplaşmaları Kürdistan’a da aynen yansıtırlar. Türkiye’de burjuvazini farklı kesimlerini temsil eden AP, CHP, MSP, MHP vb partilerin Kürdistan’da da birer uzantıları daima vardır. Temsilcisi oldukları sınıfın ulusal ve toplumsal konulardaki görüşlerini Kürt yandaşlarına da aynen benimseten bu örgütler, Kürdistan gerçeği inkar temelinde yola çıkıp, Kürdistanı Türkiye’nin bölünmez ve doğal bir parçası olarak kabul ederler. TC Anayasası’na göre programına Türkiye, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür ilkesini temel almayan partilerin kurulmasına hiçbir surette izin verilmez. Legal partiler ister sağ, ister sol bu ilkeyi kabul ederek kurulabilirler. Daha çok aşiret reisleri, din adamları ve büyük toprak sahipleri gibi geleneksel hain Kürt kesimlerini bünyelerine alan bu partiler, günümüzde yıprandıklarından, eski ideolojik ve politik akımlarla sömürgeciliğin gizlenmesi mümkün olamamaktadır. Kemalist ideolojinin yaratığı yapı hızla bozulmakta, yerine yeni yapılar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Sosyal demokrat, faşist ve islamcı maskelere bürünen şoven Türk milliyetçiliği yeniden örgütlendirilmeye çalışılmakta, bu amaçla, para ve devlet görevliliği bir koz olarak kullanılmaktadır.
Burjuvazinin bu çabaları, Kürdistan ulusal ve toplumsal gerçekleri temelinde ortaya çıkan ve hızla gelişen ideolojik ve politik gruplaşmalar ortamında eskisi gibi taraftar bulamamakta; sömürgeciliği ince bir tarzda gizleyen sosyal şoven akımlar geliştirilmektedir. Anadan doğma Misak-ı Milli’ci olan Türk sosyal şovenizmi çok güçlü olmasının nedeni Kürdistan’daki Türk hakimiyetinden başka bir şey değildir, Kürdistan’daki ekonomik talan ve bundan pay alan küçük burjuvazinin bürokrat kesimi ile uşaklığı meslek edinmiş siyasal bir elit grup, sosyal şovenizmin gerçek temelidir. Ayrıca Türkiye’nin bütünlüğünü savunmayı ve bu temelde örgütlenme kendileri için bir yaşam sorunu olarak gösteren, özümsenmiş, ulusal inkarcılığı ve uşaklığı meslek edinmiş yerli bir küçük burjuva kesim vardır. Bunlar çocuğun anaya göbek bağıyla bağlı olması gibi Türk ulusal ve toplumsal gerçeklerine bağlıdırlar ve onlarsız yaşayamazlar. Kendi aralarındaki tüm çekişmelere rağmen ince bir kemalizmi uygulamaktır öteye varamayan, TKP’sinden TİKP ne kadar hemen tüm bu guruplar ağırlıklı olarak sosyal şovendirler.
Bunların dışında Türk işçi sınıfı hareketi ve marksist-leninist hareket içinde proleter enternasyonalizmini temel alan, Türkiye devrimi ile Kürdistan devrimi arasındaki bağı doğru olarak kavrayan eğilimler de gelişmekte ve iki ülkenin devrimci güçleri arasındaki dayanışmayı, ittifak biçiminde yorumlayan doğru anlayış giderek güçlenmektedir.
B- Reformist milliyetçi akımlar
Kapitalist üretim ilişkilerine hakin olan egemen ulus burjuvazisinin Kürdistan’daki dayanakları feodal kompradorlar, her türlü reformist milliyetçi akımın sosyal temelidir. Sömürgeci devlet kapitalizmi ile sıkı ilişkiler içinde ortaya çıkan bu sınıfların ülke pazarına hakim olmaları yapıları gereği olanaksızdır. Sömürgeciliğin her alandaki ağır baskı ve sömürü mekanizmasına dayanarak gelişmeleri onları, bir yandan egemen ulus burjuvazisine karşı aşırı teslimiyete zorlarken, Kürt halkı karşısında da iki yüzlü reformist bir siyaset gütmeye zorlamaktadır. Daha önceleri aile ve kabile temeline dayanan feodal işbirlikçi yapının, günümüzde hızla aşılmasıyla doğan boşluk, bu burjuva öğelere dayanan reformist milliyetçi akımlarla giderilmeye çalışılmaktadır.
Bu akımların reformizmi, dayandıkları devlet aygıtını yumuşatma çabalarında ortaya çıkmaktadır. Aşırı devlet baskısı daha hızlı gelişmelerini önlemekte, bu yüzden devlete karşı sahte bir muhalefet içine girmektedirler. Bu muhalefet, hiçbir zaman devleti tasfiye amacında olmayıp, yabancı memur ve yönetici yerine yerli memur ve yönetici talebiyle sınırlıdır. Devlet içindeki ağırlıklarına orantılı olarak ekonomik alanda da paylarını artırmaya çalışmaktadırlar. Sömürgeciliğin zoru olmasa Kürt halkı üzerinde otoritelerini ve sömürülerini sürdürmeleri olanaksızdır. Bu özellikleri onların yabancı devlete neden tümüyle karşı çıkamayacaklarını açıklar.
Milliyetçilikleri, amaçlarına varmak için tam bir paravana hizmeti görür. Bu slogandan Kürt halkına bağımsız bir yurt, ekonomik, kültür ve siyaseti içermeyen görüşleriyle egemen ulus burjuvazisinin taleplerini kabul etmesi için yararlanırlar . Bağımsız bir Kürdistan’da yerlerinin olamayacağını çok iyi bildikleri için. Özünde Kürdistan’ın bağımsızlık mücadelesine karşıdırlar. Azami talepleri otonom bir Kürdistan’dır. Milliyetçilik sloganı, Kürt halkı karşısındaki hain yüzlerini maskelemeleri için de vazgeçilmezdir.
Klasik sömürgeci yöntemlerin tam bir çıkmaz içine girmesi ve gelişen devrimci hareket nedeniyle egemen ulus burjuvazisi, yerli burjuvazinin reformist milliyetçi siyasetlerini, ehvenişer olarak görmeye başladı. Alelacele oluşturulan ve bir mücadele temeli olmayan bu akımların sık sık el altından desteklendiği de görülür. Kürt halkının kendi öz örgütüne henüz kavuşmadığı şartlarda etkinlik kazanabilen bu akımlar, aralarındaki nüans farkları nedeniyle birkaç grup olarak çıkmaktadırlar. Aralarındaki farklılıklar, devrimci ideoloji, örgüt ve mücadele biçimleri konusunda olmayıp, daha çok yerel, kabilesel ve kişisel çıkarları maskelemeye yarayan ve ülke üzerinde hiçbir ciddi siyasi sonuç yaratamayan eklektik düşüncelerinden kaynaklanır.
Sömürgecilikle çıkar birliğine girememiş ve bu nedenle özümsenmemiş aşiretçi feodal kesimleri temsil eden KDP iyice teşhir olduğundan kılıf değiştirmeye çalışmaktadır. Dayandığı kesimlerin burjuvalaşmaları, yapılarını feodal komprador bir öze dönüştürmektedir. Egemen ulus burjuvazisinin değişik partileriyle işbirliği yapabilmekte ve bunda en ufak bir sakınca görmemektedir. Dışta emperyalizme ve sömürgeciliğe teslimiyet, içte antikomünist ve antidemokratik yapısıyla gelişen devrimci harekete karşı tavır almakta ve tabandaki dürüst yurtsever unsurları kaybederek tasfiye olmaktadır.
Orta-Kuzey-Batı Kürdistan’ın özümsenmiş burjuva ve küçük burjuvazinin özlemlerini dile getiren DDKD, Kawa, Özgürlük Yolu, Rızgari gibi gruplar, dayandıkları sosyal temelin geriliği ve istikrarsızlığı nedeniyle hızla parçalanmakta ve bir kısmı soluğu TKP, TİKP gibi sosyal şoven örgütlerde alırken, diğer bir kısmı da sert baskı tedbirleri karşısında radikal örgüt ve mücadele biçimlerine yönelmediklerinden dağılarak küçük gruplara dönüşmektedirler.
Gerek egemen ulus burjuvazisine dayanan şoven ve sosyal şoven akımlar gerekse yerli burjuva kesimlere dayanan reformist milliyetçi akımlar, geleneksel burjuva ideolojilerinin savunulacak ve pratiğe konulacak ciddi bir yanlarının kalmaması sonucu komünist bir maske takmaya zorlanmakta; her türlü oportünizm ve revizyonizmi kendilerine bayrak edinerek, özellikle aydın gençlik kesiminden taban tutturmaya çalışmaktadırlar. Bu iki akımın diğer bir ortak özelliği de, sömürgeci devlet sınırlarını meşru kabul etme ve ulusal sorunu bu sınırlar için de çözmeyi temel ilke haline getirmeleridir. Bu yanlarıyla hakim ulus burjuvazisinin uşağı olduklarını açıkça göstermektedirler.
C- Marksizm leninizmin Kürdistan’a girişi
Marksizm-leninizmin Kürdistan’a girişi, proletaryanın bağımsız bir sosyal güç olarak doğmasına yakından bağlıdır. 1960’lardan sonra sömürgeci Türk kapitalizminin Kürdistan’da daha da geliştirilmesi sonucu yoksullaşan köylülüğün topraktan kopmasıyla oluşan proletarya, ülkemize marksizm-leninizmin girmesinin maddi temelini oluşturur. Modern sosyal gelişme üzerinde hakim ulusların yoğun özümseme ve ortaçağ kalıntıların sürekli ulusal kişiliksizleştirme çabaları Kürdistan proletaryasının uzun süre ulusal kimliğine sahip çıkmasını engelledi. Bunda, sosyal şoven ve reformist burjuva milliyetçi akımların ulusal sorunu saptırma ve örtbas etme anlayışları da etkili oldu.
Özümseme politikasının üzerinde özellikle yoğunlaştırıldığı Kürt gençliği, metropol kentlerin yüksek öğrenim kurumlarına taşınmaya başlandı. Bilimle temas eden bu gençler, 1970’lerden kabaran Türkiye devrimci gençlik hareketinin ve Vietnam ulusal kurtuluş devriminin etkisiyle çeşitli arayışlara ve marksizm-leninizmi incelemeye koyuldular. Kemalizmin ufkunu kararttığı Türk aydınlarının Kürdistan gerçeğini inkara dayalı sosyal şoven tezleri, Kürt aydınlarını erkenden bu akımlardan kopmaya ve ülke gerçeğini araştırmaya yöneltti. Bu nedenle Kürdistan’ı bir ülke olarak tanıma ve marksizm-leninizmi bu ülkenin tarihi ve somut yapısına bağımsız olarak uygulama anlayışının doğması fazla gecikmedi.
1973’lerin başında sosyal şovenizm ve reformist burjuva milliyetçiliğiyle aralarında kesin sınır çizen bu anlayışın temsilcileri, mücadeleyi öncelikle ideolojik alanda yoğunlaştırarak; ülkenin tarihi ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapısının tahlilinden kaynaklanan Türk sömürgeciliği, devrim, mücadele ve örgütlenme konularında geliştirdikleri tezlerle sosyal şoven ve reformist milliyetçi akımları kıyasıya eleştirdiler, başlangıçta, geliştirilen tezleri ciddiye bile almayan bu akımlar, kendi tezlerinin kısa sürede iflas etmesiyle devrimci tezlere sahip çıkmakta ve onu çıkarları doğrultusunda çarpıtmakta birbirleriyle yarıştılar.
Sosyal şovenizmin zaman ve mekan koşullarından kopuk, Kürdistan’ın inkarı temelinde geliştirdiği ulusal sorunu çözme yöntemleri, marksist-leninist kesintisiz devrim teorisinin ülkemize doğru uygulanmasıyla teşhir edildi. Reformist burjuva milliyetçilerinin, sınıf tahlilinden uzak, genel bir yurtseverlikten öteye gitmeyen, sürekli pasifizm ve teslimiyet aşılayan görüşleri de, Kürdistan’ı tarihi bir yaklaşım içinde ele alan ve doğru bir sınıf tahliline tabi tutan teorik bir yaklaşımla tamamen teşhir edildi. Bu akımların temsilcileri, maskeleri düştükçe yapıları gereği bir yandan sömürgeci kuvvetlere, diğer yandan yerel gerici mihraklara sığınarak, işi Kürdistan devrimcilerini katletmeye kadar vardırdılar.
İdeolojik mücadele karşı devrimin yoğun saldırı ve provokasyon ortamında verildiği için, polise, faşistlere ve yerel gericilere karşı doğru bir eylem anlayışını geliştirmek zorunlu hale geldi. Bu anlayışın doğru uygulanması sonucunda, çeşitli alanlarda sağlam mevziler kazanıldı. Kürdistan tipi bir sömürgede, daha ideolojik mücadele aşamasında bile silahlı savunmanın zorunluluğu, kendini açıkça ortaya koydu.
1979’ların başına kadar ideolojik ve pratik eylem alanında sürdürülen yoğun mücadele, Kürdistan devrimcilerinin ideolojik ve pratik birliğini önemli ölçüde gerçekleştirerek, güçlü bir grup olarak biçimlenmesini sağladı. Bu biçimlenmenin temelinde eşsiz insan, güçlü bir kişilik ve devrimci önderliği şahsında somutlaştırmış Haki Karer, Halil Çavgun, Mehmet Ece, Mahir Can, Aydın Gül gibi yoldaşlar olmak üzere yirmiye yakın Kürdistan devrimcisinin kanı yatar. Bu yoldaşlar, ihanetin, kaypaklığın, korkaklığın, ulusal ihanetin kol gezdiği alaca karanlık bir ortamda; cesaretin, fedakarlığın, bilincin ve disiplinin eşsiz bir örneğini sunarak, emperyalizme, sömürgeciliğe ve uşaklarına karşı köle bir halkın saflarına ilk bilinçli direniş tohumlarını saçarak, tarihi önemde bir rol oynadılar.
Kürdistan Devriminin Yolu adlı broşür ve ülkenin her tarafında sömürge yönetimine ve yerel gerici kuvvetlere karşı kazanılan ve sürekli savunulan sağlam mevziler, bu grup aşamasının ürünleri olup, Kürdistan devrimcilerinin kim olduğunu dosta, düşmana tanıtan somut örneklerdir.
Ama Kürdistan devrimcileri, bu başarıları karşısında en ufak bir gevşekliğe ve gurura kapılmadılar. Onlar, baştan beri özetlemeye çalıştığımız doğru bir çağ anlayışı ve tarihi yaklaşım içinde Kürdistan’ın somut tahlilinden kalkarak, günümüzde, dünya, bölge ve ülke sathında hızla gelişen olaylar karşısında ağırlaşan sorumluluk ve görevlerini ancak güçlü bir örgütle yerine getirebileceklerini, bir an için bile unutmadılar.
Bu amaçla, çeşitli bölgeleri temsil eden bir grup yoldaş, dayanışmalarının temeline eskinin gevşek grup ilişkileri yerine, resmi ve profesyonel ilişkileri esas alan, belli bir program, strateji ve taktiğe dayanan Partiya Karkerên Kürdistan adı altında bir örgüt oluşturmaya karar verdiler.
Devam Edecek…