HABER MERKEZİ
Yazının başlığını, ”Mayın tarlasına sürülen eşek” de koyabilirdik.
Biliniyor Osmanlıyı birinci dünya paylaşım savaşına sürükleyen en temel güç Alman İmparatorluğu ile Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının dünyada pay sahibi olma arayışları olmuştur. Dünya bir şekilde Fransa, Almanya, kısmen İtalya derken Hollanda, Belçika ve kimi başka güç arasında paylaşılmıştı. Meşhur Prusyalı Alman İmparatorluğu ve burjuvazisi kendisini diğer imparatorluklar kadar hatta bazılarına göre daha fazla güçlü ve gelişkin gördüğünden olmalıdır ki, paylaşılmış olan bu dünyanın yeniden paylaşılmasını talep etmişti. Bu dünyayı çoktan paylaşanlar ise buna razı gelmiyorlardı. Sonuç, birinci dünya paylaşım savaşı olmuştu.
Elbette Almanya İmparatorluğu hemen savaşa girişmemişti. Kendisi gibi pay sahibi olamayan başka ülkeleri de yanına alarak, var olan sistemde rahatsızlık duyanları da harekete geçirmeye çalışmıştı. Bunların içerisinde en önemli olan ise Balkanlar başta olmak üzere, Arap dünyasında günlük olarak toprak kaybına uğrayan Osmanlının rahatsızlıklarını kaşıma olmuştu. Öyle ki, Alman II. Wilhelm çok ileri düzeyde Osmanlı dostu olduğu gibi İslam’a da en yakın duran batılı bir imparator oluvermişti.
Sözü uzatmadan, II. Wilhelm bir yolunu bulup Osmanlıları harekete geçirmesini bilmişti. Hem Osmanlıları birinci dünya paylaşım savaşına sürüklemiş, hem Osmanlının kaybettikleri toprakları geri alabileceğinin mesajını vermiş, hem de Osmanlı için bela olabilecek halkların katledilmesinin yolunu da göstermişti.
Örneğin: Mart 1915’te isyan eden Zeytun’a Osmanlı birliklerinin gönderilmesi emrini veren Eberhard Graf Wolfskeel von Reihenberg adındaki alman komutan olmuştu.
Başka bir alman komutan ise: “Ermenilerin kökü ister az ister çok olsun kazınıyor, bu sert olsa da gereklidir” diye bilmişti.
Daha çarpıcı bir açıklamada ”1909-1917 arasında Almanya Şansölyesi (Başbakanı) olan Bethmann Hollweg’in: “Bir amacımız vardır, o da, savaşın sonuna kadar Türkleri yanımızda tutabilmemizdir. Bu arada Ermeniler maf olurlar ya da olmazlar, fark etmez” sözleriydi.
Dahası Bronsart ismindeki Alman kurmay Ermeni katliamlarına ilişkin: “Böylesi daha iyidir, müdahale etmeyin” diye bilmişti.
Alman İmparatorluğu yukarıda dile getirilenlerden de görülüyor ki, Osmanlıyı mayınlı tarlaya sürülen eşek misali iyi kullanmıştı. Osmanlının hegemonik hayallerini kamçılamanın bir yolunu bulup insanlığa karşı suç işlemesini sağlatabilmişti.
Elbette birisi eşek olmasa, eşek gibi kullanılması söz konusu olamaz. Yani Osmanlıya komuta eden ırkçı, kafatasçı ve şoven Enver ismindeki bu zihniyet yapısıyla az biraz pohpohlamayla harekete geçirilebileceği bilindiğinden almanlar en çokta bu kişilik üzerinde yoğunlaşarak sonuç almaya çalışmışlardı. Nitekim birinci dünya paylaşım savaşına Osmanlının katılımı tarihçilerinde üzerinde ortaklaştıkları husus, Enver’in Alman gemilerine taktığı Osmanlı bayrağıyla saldırmasıyla başladığıydı.
Şunu bilelim, Enver Paşa birinci dünya paylaşım savaşında sadece Osmanlının kaybettiği toprakları almayacak aynı zamanda Türk dünyası olarak bilinen dünyayı da Osmanlıya katarak, Osmanlının daha doğrusu Türklüğün babası oluverecekti. Nitekim bu ayaksız ata binme meselesi sadece bir yarışma olmadığı için Osmanlıyı büyük felaketlere sürüklemişti. Eğreti ata binen tez iner misali, Osmanlının paşaları da yanlış ata bindikleri için başka bir kervansaraya ulaşmadan attan hem inmişlerdir, hem atın anasını ağlatmışlardır hem de kendilerini dünyaya rezil ü rüsva etmişlerdi.
Özelde Enver Paşa’nın ancak genel anlamda da Talat ve Cemal Paşaların ve onlarca başka Paşa’nın durumu böyle olmuştu. Enver’in başına nelerin geldiği, Talat’ın hangi akıbet uğradığı ve Cemal Paşa’nın nasıl trajik bir sonla yaşamının sonlandığını da az çok biliyoruz.
Tarihi okumanın bir amacı ders çıkartmaktır. Geçmişte bir şekilde yanlış yapılmış olanların bir daha yanlış yapılmaması temelinde ele alınarak ders çıkartılan tarih, yaşanmışlıklar herkes için geçerlidir.
Enver megaloman bir kişilikti. Yani şişirilmiş bir egosu vardı. Son derece zeki ve kafası çalışan, aklı selim hareket etmesini bilen Talat Paşa ise analitik zekasıyla son derece kurnaz bir yapıya sahipti. Bundandır ki esas olan Enver Paşa görülse de harekete geçirenin Talat Paşa olduğunu bize tarih söylemektedir.
Ne yazıktır ki, insan aklı yanılmaya açık olduğu gibi kimi zaman balık hafızalı da olabilmektedir. Yüz yıl önceki senaryonun bu kez son derece silik ve kopyası diyebileceğimiz bir versiyonu ile karşı karşıyayız. Coğrafya aynı, hastalığın semptomları yine benzer ancak bu kez mayın tarlasına sürülen eşek ile mayın tarlasına sürenler ayrıdır, isimleri de farklıdır.
Enver gibi kişilik bozukluğunun yanı sıra son derece şişik egolu, kendisini haşa peygamber düzeyinde bile ele alabilecek bir Erdoğan ile bu durumu iyi billip de bu şişirilmiş egoya hitap ederek yönlendirmesini bilen Talat Paşa ayarında bir Bahçeli ile karşı karşıyayız. O zamanda Osmanlı savaşa sürükleniyordu, şimdi de Yeni Osmanlılar savaşa sürükleniyorlar. Alman İmparatorluğunun yerini bu kez kimi zaman Rusya kimi zamanda ABD almıştır. Gah o güç gah diğer güç Yeni Osmanlıları mayın tarlasına sürerek kazanç elde etmeye çalıştıkları her hâlükârda görülmektedir.
Her tekrarın orijinalin çok kötü bir kopyası olduğu söylenir. Geçmişte Osmanlının İttihat-i Terakki zihniyeti ile dünyayı fethetmeye çalışan bir Enver ile bugünün aynı zihniyet ile ancak daha çiğ olan bir Erdoğan’ıyla karşı karşıyayız. Dönemin Talat Paşa’sının rolünü ise bu kez faşist zihniyetli Devlet Bahçeli adındaki ruh hastası psikopat almış.
Birinci dünya paylaşım savaşında sözün tam manasıyla Osmanlı paylaşıldı. Bu kez Türkiye adına başka topraklarda hareket eden Erdoğan-Bahçeli ikilisi vardır. Bahçeli adındaki kişi daha fazla tahrik eden durumdadır. Tahriklerle dönemin Enver Paşa’sı olan Erdoğan Paşa’yı başka ülkelerin topraklarına saldırmaya ısrarla teşvik etmektedir.
Bu ısrarın bir sonucu olarak şimdilerde Erdoğan hem güney Kürdistan’a saldırmakta hem de Batı Kürdistan’a. İspanya Boğazı misali yeni dönemin Enver ve Talat Paşaları Erdoğan ve Bahçelidir. Bahçeli Talat Paşa gibi günlük olarak Erdoğan’ı kışkırtarak daha ileriye gitmesi için özel teşvik ediyor. Bu özel teşviklerin Türkiye’ye ne getireceklerini görmek için yüz yıl önce Osmanlının yaşadıklarına bakmak son derece öğreticidir.
O zaman Osmanlı dağıldı. Peki şimdilerde bu düzeyde ruh hastası bir kişiliğin galeyanına gelerek halkların başına bela olmaya başlayan bir Türkiye’nin akıbeti ne olacaktır diye sormak, her Türkiye sevdalısı insanın görevi değil midir?
Kasım ENGİN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi