HABER MERKEZİ
2 Ağustos’un yeni bir yıl dönümünün yaşandığı günler içerisinde bulunuyoruz. 2 Ağustos’un tarih sayfalarındaki herhangi bir gün olmaktan çıkarak özel bir anlamla yüklü hale gelmesinin üzerinden tam yirmi yıl geçmiş bulunuyor. Önder Apo Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesinde ifade ettiği anlam itibariyle de bu günü ‘Gül Bayramı’ olarak anlamlaştırmıştır.
Tabii, 2 Ağustos’un Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesi tarihinde ifade ettiği bir başka anlamı daha var. O da, Zindan Direniş tarihi içerisinde yer alan 2 Ağustos 1988 yılında ‘Eskişehir-Aydın Kanlı Sürgün’ün de Hüseyin Hüsnü Eroğlu ve Mehmet Yalçınkaya’nın Açlık Grevinin ilerleyen günlerinde yaz mevsiminin kavuran sıcaklığı altında, işkence ile havasız, susuz bırakılarak alçakça katledildikleri gün olmasıdır.
Bir yanda ‘bayram’da ifadesini bulan anlam, diğer yanda bir katliam, bu yönleriyle 2 Ağustos Kürdistan halkının tarihinde, birbirine tezatmış gibi görünen anlamların temsilini bulduğu bir gün olma özelliğine de sahiptir.
Ne yazık ki, Kürdistan halkının olduğu kadar, tüm dünya halklarının tarihinde de benzeri özellikler taşıyan günler vardır. Newroz’lar, 1 Mayıs’lar hep böyle birbirine benzer günler olma özelliğine sahiptirler. Aslında bu günler somutunda yaşanan birbirine tezatmış gibi görünen anlam içiçelikleri iki farklı felsefenin, düşüncenin, siyasetin karşılıklı çatışmasının gerçekliklerini anlatmaktadırlar. Burada bayram; toplumun, emekçilerin o güne verdikleri, katliam da; egemen, iktidar güçlerinin o olaya, olguya ve güne verdikleri anlamı ifade etmektedir. 2 Ağustos’un Önder Apo tarafından ‘Gül Bayramı’ olarak adlandırılmış olması da böyle bir gerçeklik içerisinde anlam kazanmaktadır.
Önder Apo’nun rehine olarak İmralı duvarları içerisine alınmasından sonra gerçekleşen, PKK MK genişletilmiş toplantısında Önder Apo’nun çağrısı doğrultusunda ‘geri çekilme” kararı almış ve bu karara bağlı olarak Bakurê Kürdistan’daki gerilla güçlerini Medya Savunma Bölgelerine çekeceğini açıklamıştı. Önder Apo’nu yaptığı çağrı üzerine alınan bu kararın özünü ‘Uluslararası Komplo’ ile oynanmak istenen oyunu boşa çıkarmak, devrimci, demokratik, özgürlük mücadelesinde yeni bir dönemin önünü açmak oluşturmaktaydı. Çünkü komplocu güçler Önder Apo’yu T.C. devletine teslim etmelerinin ardında yüzyıla yayılacak Kürt-Türk savaşının da fitilini ateşlemişlerdi. Bu, Kürdistan ve Türkiye halklarının tarihine geçecek olan, yüzbinlere/milyonlara varan insanın yaşamına mal olacak kanlı bir yüzyılın içerisine girilmiş olması anlamına gelmekteydi. Bundan en fazla kaybedecek olan da Kürdistan ve Türkiye toplumlarından başkası olmayacaktı. İngiltere’de yaşanan; ‘Çifte Gül’, Avrupa’da; ‘Yüz Yıl’, Amerika’da ‘Güney-Kuzey’, Birinci ve İkinci Dünya savaşları vb. hep böyle olmuştu. İktidar güçleri aralarında yaşanan hegemonya savaşında halklar birbirlerine kırdırtılmışlardı.
Reel Sosyalizmim çözülmesinden sonra Ortadoğu’dan başlayarak dünyayı yeniden kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen güçler de aynı yola başvurmuşlardı. Üçüncü Dünya Savaşı olarak tarihe geçen Ortadoğu savaşının fitilini de bu temelde Önder Apo şahsında uygulamaya koydukları ‘uluslararası komplo’ ile yakmışlardı. Önder Apo’nun 2 Ağustos’u “Gül Bayramı” olarak anlamlandırması da bu kirli ve kanlı oyunu bozmak yönünde atılan bir adımdı.
Önder Apo, o günkü koşullarda bu oyunu boşa çıkardı. Yüzyıla yayılacak olan Kürt-Türk savaşının önüne geçti. Fakat Önder Apo’nun bu çabası ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nın şiddetlenmesini ve tüm Kürdistan parçalarına ve uluslararası alana yayılmasını engelleyemedi. Küresel sermaye güçleri, T.C. devleti ve işbirlikçi ihanetçi güçler Kürdistan halkına, onun öncüsü olan Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Hareketine karşı her alanda soykırımcı, faşist saldırılarını daha da azgın bir hale getirdiler.
T.C. devleti, küresel sermaye güçlerinden aldığı destekle, işbirlikçi ihanet güçlerini yanına alarak Kürdistan ve Kürtlük adına ne varsa onu yok etmek için saldırmakta ve katliamlar gerçekleştirmektedir. Fakat bunun karşısında Önder Apo, 2 Ağustos’u ‘Gül Bayramı’ haline getirmedeki kararlılığını korumaya devam etmektedir. 2013 yılının Newroz’un olduğu gibi, en son olarak 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatları tarafından kamuoyuna açıklanan yedi maddelik deklarasyonda bunun somut bir göstergesidir.
Ancak ne 2 Ağustos 1999’da ne de 21 Mart 2013 olduğu gibi, 2 Mayıs 2019 tarihli yayınlanan deklarasyon da karşılığını bulamamıştır. T.C. devleti soykırımcı saldırılarını daha da tırmandırarak küresel sermaye güçlerinin çıkarları doğrultusunda 21.yy’ı Kürt-Türk savaşı haline getirmedeki ısrarını korumaktadır.
2 Ağustos kararlaşması ve 2013 diyalog sürecine yanıtı; gerillayı imha ve PKK’yi yok etme saldırıları olmuştu. Şimdi de bundan vazgeçmiş değildir. 2 Ağustos’un yeni bir yıl dönümüne böyle bir gerçeklik içerisinde girilmektedir. Fakat bu gerçeklik 2 Ağustos’u gerçek anlamda bir “Gül Bayramı” haline getirme yönünde adımların atılması önünde bir engel değildir. Çünkü bu adım küresel sermaye güçleri ve onların uşaklarının, işbirlikçilerinin yüzyıla yaymak istedikleri ve tüm umutlarını bağladıkları Kürt-Türk savaşına karşı, bir duruş ve tutumu ifade etmektedir. Bayram olarak nitelendirilmesinin nedenini de soykırımcı kirli savaşa karşı, barışı savunulması oluşturmaktadır.
Nasıl bal demekle ağız tatlanmıyorsa, barış demekle de barış gelmiyor. Bunun için de Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi; bir yürüyüşün, eylemin ve mücadelenin sahibi olmak gerekiyor.
Cemal ŞERİK/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi