HABER MERKEZİ
Tüm bu yaşanan deneyimler ışığında açığa çıkan sonuç kadının içinde yer almadığı, öncülüğünü yapmadığı hiçbir ekonomik sistemin sömürüyü bir bütün ortadan kaldırma, demokratik, komünal bir sistemi yaratma kudretinde olmadığıdır. Kadını merkezine alan bir ekonomik faaliyet ve kuramsal çerçeve ile ancak sömürü sisteminin yarattığı köklü sorunlara çözümler geliştirilebilir.
Ortadoğu, toplumsallığın kadın etrafında geliştiği, ilk ekonomi faaliyetinin, kullanım değerinin, değişim değerinin, ticaretin geliştiği köklü geleneğe sahip bir coğrafyadır. Kapitalizmin son iki yüzyıl boyunca bölgede geliştirdiği derin tahribatlara rağmen kaos durumundan çıkışı sağlayacak demokratik komünal ekonomi sistem inşası için hala güçlü potansiyele sahiptir. Özellikle kadın öncülüğünde gelişen toplumsal hareketler bu konuda umut veriyor. Kadının her alanda örgütlenmesini geliştiren, kadın biliminin (Jineolojî) geliştirilmesi gerektiği düşüncesine ulaşan kadın örgütlenmeleri, bunun gelişebileceği yönlü umutları güçlendiriyor. Bu deneyim dünya kadın mücadele deneyiminden beslendiği gibi aynı zamanda tüm dünya kadınları için önemli bir deneyim ve umut kaynağı haline gelmiş durumdadır.
Bunun için her şeyden önce ekonomi bilimini ve kavramlarını emeğin kadın yanını, kolektif, komünal yanını kapsayacak tarzda yeniden tanımlamaya ihtiyaç vardır. Kavramların kapsama ya da dıştalama özelliği tanrısal hüküm gibi varı yok, yoku var kılma özelliğindedir. Kadın emeğini, kolektif emeği, kümülatif emeği içeren yada içermeyen tanımlama tarzı değer olgusunu da belirlemektedir. Bu nedenle alternatif her arayışın öncelliği ya da daha doğru bir ifade ile özgürlükçü bir ekonomi model arayışının anahtarı, ekonomiyi tanımlamaktan geçer. Ekonomi özünde toplumun birlikte ürettiği, tükettiği yaşamsal faaliyetlerin tümünü kapsayan işlemler ve süreçler bütünüdür. Bu anlamda toplumun-topluluğun tüm bireylerini ilgilendiren bir çalışmadır. Özgürlükçü olması işin doğası gereği olmazsa olmazdır, yaşamsaldır. Bu da ancak katılımcı demokrasinin uygulanmasıyla mümkündür.
Ekonominin temel ilkesi sanıldığının aksine hukuk değil, toplumsallığın ortak değerlerini ifade eden ahlaktır. Ahlaki ilkeyi yeniden ekonomik faaliyetin temel belirleyeni haline getirecek olan bir ekonomik yapılanmaya ihtiyaç var. Kadın ekonomi sistemi, ahlaki ilkeyi yeniden ekonominin temeline koyabilir.
Ekonomi özünde toplumsal bir faaliyet olup örgütlülüğü gerektirir. Bu nedenle kadının demokratik komünal ekonomisi yaygın ve derinliğine toplum örgütlülüğüne dayanır. Kapitalizmin toplumu atomize etmesi sömürüyü derinleştirme amaçlıdır. Kapitalizm bir yandan bireyciliği özgürlüğün temel sloganı
haline getirip toplumsallığı ve toplumsallıktan gelen gücü dağıtırken, kendisi sömürüyü daha fazla derinleştirmek için sonuna kadar örgütlenmektedir.
Doğada hiçbir varlık, hiçbir oluşum öz savunmasız değildir. Hele hele sömürü amaçlı zor tekniklerinin bu denli kullanıldığı bir dünyada ekonomi öz savunmasız düşünülemez. Ekonomi, kendini koruma ve savunma mekanizmalarına kavuşmak durumundadır. Ekonomi faaliyetinin kendisi de özünde varlığı koruma amaçlı bir öz savunma çalışmasıdır. Bu bağlamda örgütlülükle birlikte ekonomi faaliyeti mutlaka öz savunma mekanizmalarıyla donatılmalıdır.
Demokratik-komünal ekonominin kurumsal yapılanmalarını ve pazar anlayışını geliştirmek alternatif sistem örgütlendirmesinde önemlidir. Pazarın, emeğin değerini belirlediği bir ekonomik yapılanmada pazar anlayışını geliştirmeden, alternatif sistem geliştirmek pek mümkün olmaz. Kullanım değerini gözeten bir pazar anlayışı emeğin değerini doğru takdir etmede rol oynayabilir. Azami kar amaçlı girişimleri önleyecek, en güzelini yapmayı, dayanışmayı, paylaşmayı teşvik edecek sosyal pazar anlayışıyla demokratik-komünal ekonomi gelişebilir.
Endüstrileşmenin yarattığı doğa tahribatına karşı ekolojik üretim tekniklerini kullanmayı esas alan bir üretim çalışmasını geliştirmeyi esas almak demokratik-komünal ekonominin önceliği olmak durumundadır. Gelişen teknolojinin üretim ilişkilerindeki kolaylaştırıcı yanlarını reddetmemekle birlikte doğaya zarar veren, çevreyi tahrip eden tüm üretim biçimleri ve teknolojiden uzak durmak, demokratik-komünal ekonominin amacı olmalıdır. Bu bağlamda HES yapımına, nükleer santrallere, GDO’lu ürünlere karşı olmayı ve bu tür çalışmaların alternatifi olan üretim alanlarına yönelmeyi esas alan bir anlayışı benimseyip, yaşamsallaştırır.
Sonuç olarak Ortadoğu’nun yaşadığı bu kaos tek yanlı gelişen ataerkil sistemin geldiği düzeyle bağlantılıdır. Bundan çıkış ataerkil sömürü sisteminin bu döngüsünü durduracak ve toplumsal değerlere can verecek, toplumsal cinsiyet rollerini aşacak, kadının toplumsallık ve ekonomideki başat rolünü geri verecek bir toplumsal sistemle mümkündür. Bu anlamda demokratik toplumsal hareketler, kadın özgürlük mücadelelerinin öncülüğünde bunu başarma gücüne sahip olabilir. Ortadoğu’da uygarlık krizinin derinleştiği bu dönemde, bu çıkışı yapabilecek potansiyel ve güç vardır. Umut tüm zamanlara oranla çok daha büyük ve yakındır.
Zeynep Esengül