HABER MERKEZİ
Serhat Varto yoldaş KCK Dış İlişkiler Komitesi adına Güney Kürdistan zemininde Kürdistan halkının birliği için yürüttüğü çalışmalardan dolayı herkes tarafından tanınıyordu. Ulusal Kongre için çabalarken tüm Güney örgütlerinin yöneticileriyle görüşmüştü; Bölgesel Hükümetin yetkilileriyle birçok kez bir araya gelmişti. İçinde bulunduğu komite faşist Türk devletinin hava saldırısına maruz kaldığında KCK adına yapılan açıklamalarda saldırıda yerel işbirlikçilerin elinin olduğu belirtildi.
Helmet yoldaş Güney Kürdistan zemininde bir halk öncüsüydü, onu tanımayan yoktu. Ulusal Birliğin en önemli isimlerinden biriydi. Üstelik KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi olarak tüm Kürdistan halkının en üst düzey temsilcilerinden biriydi. Uğradığı saldırıda yerel işbirlikçilerin elinin olduğu kesindi. Tıpkı Zeki Şengali yoldaşın şehadetindeki gibi…
Bu suikastların bir devamı olarak Besê Hozat yoldaş şahsında Özgürlük Hareketine saldırmışlardır. Besê yoldaş KCK Eşbaşkanı ve direnen özgür kadın kimliğinin en üst düzey temsilcilerinden biri olarak tüm Kürdistan’ın onurudur. Ona ulaşamadılar ve adice, alçakça “suikast” girişimini çirkinlik abidesi bir ihanetçiyle KDP denetimindeki K24 kanalına havale ettiler. Fakat bu kez istedikleri olmadı. Bu adi-alçak suikast girişimi dönüp kendilerini vurdu, tarihleri boyunca hiç olmadığı kadar çok açık ve kötü bir tarzda teşhir oldular. Kürdistan’ın direnen özgür kadın kimliğine saldırarak baltayı taşa vurdular. Kötü söz sahibine dönermiş, bumerang etkisi deniliyor ya işte sonucu ortadadır; Besê yoldaşın temsil ettiği özgürlük çizgisi yıldızlaşırken işbirlikçi, hain çizgi bir kez daha yerin dibine battı.
Öte yandan ortaya çıkan tabloya bakıldığında faşist sömürgeci, işgalci Türk Devleti Güney Kürdistan zemininde istediği kadar işbirlikçi, ihanetçi buluyor ve istediği gibi kullanıyor. Üstelik Behdinan’dan Zap ve Xakurk’a kadar giriştikleri vahşi işgal saldırıları köy boşaltmalara dek varmıştır. Bu tablodan utanç duyan kimi duyarlı ve yurtsever siyasetçiler haricinde Bölge Hükümeti büyük bir karmaşa içindedir. Bir tuzağa düşmüştür fakat ne kadar farkında oldukları belli değildir. Faşizmin zulmünden kaçıp Maxmur mülteci kampına yerleşen halkı kuşatmaya almaları, ambargo uygulamaları, zulmetmeleri bir insanlık suçu olduğu gibi nasıl bir tuzağa battıklarının ve ihanete bulaştıklarının da en açık göstergesidir.
Ulusal birlik için kendileriyle defalarca görüşen Serhat yoldaş katledilirken kılını kıpırdatmayan, Helmet yoldaşın şehadeti karşısında bir açıklama yapma ihtiyacı bile duymayan ama bir MİT elemanının öldürülmesi karşısında her yere saldıran ve üstelik adına Kürdistan Hükümeti diyen bu kurumun hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Tamamen Türk işgalciliğinin emrine girmiştir. İçindeki yurtsever üyelerin isyan etmeleri fayda etmiyorsa, hiçbir etkide bulunamıyorlarsa istifa etmekten başka onurlu bir tutumları olamaz.
Faşist soykırımcı işgalcilere, katillere tek kelime etmeyen bu bölge hükümetinin yoldaşlarımızın kanında eli olan bir MİT şefinin vurulması karşısında kıyamet koparması, hiçbir ilgisi olmadığı halde Maxmur halkına zulmetmesi ve nihayetinde Kürt halkı nezdinde zerrece itibarı olmayan ihanetçileri televizyonlarına çıkarıp salyalarını akıtmasına fırsat vermesi efendisine yaranmak için yapılmış gösteriler olup Kürdistan tarihinin en utanılası anıları arasına girmiştir.
Bravo doğrusu! Bir hükümet kendisini ancak bu kadar rezil edebilir, ancak bu kadar itibarsızlaşabilir ve ancak bu kadar meşruluğunu yitirebilir. Bu suça ortak olmak istemeyen hükümet üyelerinin, özellikle de kadın üyelerin, kadın parlamenterlerin bu tescilli kadın düşmanlarına ve işbirlikçilere karşı ne yapacakları, nasıl bir tutum alacakları da merakla bekleniyor.
Kürdistan adına kurulmuş bazı medya organlarının hali de içler acısıdır. Sadece K24 kanalı değil Rudaw denilen Tv kanalı da bir Türk özel savaş kanalı gibi, bir MİT şubesi gibi çalışıyor. PKK saflarından kaçmış ihanetçilerin bu kanala toplanıp maaşa bağlanması her şeyi yeterince açık etmektedir. Başka kanıta gerek yoktur. Bu kanalların halk nezdinde hiçbir inandırıcılıkları yoktur. Güvenilmez olduklarını kanıtlamışlardır.
Efendisinin ısır dediklerini ısıran kölece bir bağımlılık durumu var ortada. Güney Kürdistan’ın bu kölelikten kurtarılması gerekmektedir.
Tüm olup bitenlere rağmen KCK yönetimi başta KDP ve YNK olmak üzere partilerin yönetimlerine ve bölge hükümetine çağrıda bulunuyor. Hepsini töhmet altında bırakan ajanlık faaliyetleriyle ilgili bilgi veriyor ve bu sorunu çözüp ilgililerden hesap sorulmasını istiyor. Daha da önemlisi Kürdistan’a zarar veren politikaları terk edip ulusal birlik temelinde hareket etmelerini istiyor. Yani KCK Kürtler arasında savaş çıkarmak isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakacak birlik politikasında ısrar ediyor. Bu yaklaşımın değeri bilinmeli ve devrimci sabır daha fazla zorlanmamalıdır!
Nurettin Demirtaş/Yeni Özgür Politika