HABER MERKEZİ
Türkiye karanlık bir tünelden geçmeye devam ediyor. Tüm karanlıkların nedeni de Kürtlere karşı yürütülen soykırım savaşıdır. Türkiye’nin bütün kaynakları yıllardır bu savaşta tüketiliyor. Ekonomik açıdan büyük bir kriz yaşandığını herkes kabul ediyor. Dış politika deyim yerindeyse çığırından çıkmış. İç politika tıkanmış. Ülke kamplaşmış, muhalefet büyük bir baskı altında. Hapishaneler Kürtler, demokratik güçler ve akademisyenler, basın çalışanlarıyla doldurulmuş.
Bu ağır koşullarda 31 Mart seçimleri yapıldı. Büyük şehirleri AKP kaybetti. İstanbul’u vermemek için Erdoğan bütün baskı yollarını denedi. İmamoğlu on binin üzerinde oyla kazanmıştı. 23 Haziran’da yenilenen seçimde fark sekiz yüz bini buldu. Bu oyların demokrasi isteyen çevrelerin oyu olduğu açıktı. Ayrıca Kürtler olmasaydı CHP’nin büyük şehirleri alma olanağı yoktu. Kürtler ve demokratik çevreler Türkiye AKP-MHP faşizminden kurtulsun diye CHP adaylarına oy verdiler. Şimdi CHP’nin halkın bu özlem ve taleplerine cevap vermesi gerekiyor. AKP toplumsal dayanağını giderek yitiriyor. CHP’ye düşen aktif bir muhalefet yapıp aldığı oyların hakkını vermektir.
AKP iktidarı yitirdiğini çok iyi biliyor. Dikkat edilirse seçimden bu yana AKP iç politikayı tartıştırmıyor. Ayrı parti kurmak isteyen eski AKP’lileri tehdit ediyor. Türkiye’yi Kürtlere karşı savaşa kilitleyerek muhalefeti anlamsızlaştırıp uygun bir baskın seçimle tekrar iktidarını kurtarmak istiyor. Tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi. AKP MHP iktidarı Türkiye’de Kürtlere saldırılarını aralıksız sürdürüyor. Türk ordusu Irak’ın içinde işgali yayıyor. Şimdi de Suriye sınırına güç yığarak Fırat’ın doğusuna girip Kürtleri bölgeden çıkarmak ve etnik temizlik yapmak için fırsat kolluyor. Düşmanlığını ve niyetini saklama gereği duymuyor. Türkiye ordusu kendi sınırları dışında iki devletin topraklarında savaşı yayıyor. CHP ve diğer muhalefet partileri ağır bir iç ve dış faturası olan bu savaş politikalarına tavır almak zorundalar. Türkiye neden Kürtlerle anlaşıp barış yolunu değil de savaşta ısrar ediyor? Kürtlerle savaş, ağır yıkım Türk halkının çıkarına mıdır? Muhalefetin bunu sorgulaması gerekir. Eğer muhalefet demokratik bir duruş sergilerse AKP’nin işi biter. Çünkü AKP’nin beslendiği yegane kaynak savaştır. Savaşın durdurduğu an AKP’nin de düşeceği andır.
CHP, Türkiye’yi AKP belasından kurtarmak için çalışacağına onu yine iktidarda tutmanın yoluna giriyor. Kılıçdaroğlu Türk ordusu Suriye’ye girsin “barış koridoru” vb oluştursun, diyor. Bu kendi eliyle AKP’yi iktidarda tutmak ve savaş politikalarına dahil olmaktır. Aynı zamanda CHP’ye oy veren ve demokrasi isteyen geniş yığınlara açıktan bir ihanet anlamına da geliyor. Milyonlarca insan CHP, AKP’yi iktidarda tutsun, savaş politikalarına destek olsun diye oy vermedi. CHP, AKP’nin iktidarda kalmasına zemin olmaktan vazgeçmelidir. Bu haliyle ne halka güven verebilir ne de iktidar olmak için iddia sahibi olabilir.
Türk devletinin savaşı sürdürmesine zemin olan temel bir güç de Güney Kürdistan hükümetinin içinde bulunduğu durumdur. Görüldüğü gibi Erdoğan artık kaybeden bir iktidarı temsil ediyor. Ancak savaşla ayakta kalabiliyor. Türkiye’nin içinde CHP onu ayakta tutarken dışarıda da esas olarak KDP ayakta tutmaya çalışmaktadır. KDP, Türk işgaline destek vermez ve Güney halkını baskı altına almazsa Erdoğan bu savaşı sürdüremez. Türkiye, Kürt soykırımını hedeflemiş bir devlettir. Bu yüz yıllık projeyi Erdoğan sonuca götürmek istiyor. Türkiye herhangi bir Kürt örgütüne karşı savaşmıyor. Efrîn ortadadır. Hedef Kürtleri yok etmektir. Hiçbir Kürt partisi ve hareketi halkının soykırım planlarına dahil olmamalıdır.
Dikkat edilirse Kürtler söz konusu oldu mu, CHP dahil bütün partiler birleşiyorlar. Onun dışında birbirlerine söylemediklerini bırakmıyorlar. Ama iş Kürtlere geldi mi tüm çelişkilerini bir tarafa bırakıyorlar. KDP dahil hiçbir Kürt partisinin çıkarı diğer bir partinin yok edilmesinden geçmez. KDP yok edilirse PKK güçlenmez, PKK yok edilirse KDP güçlenmez. Partilerin iç çelişkileri, birbirleriyle görüş farkları ve çelişkileri olacaktır. Önemli olan bunu aşırıya, düşmanlığa vardırmamaktır. Ayrıca günlük politikanın dar sokaklarında gezinmemek gerekir. Daha geniş bir ufukla, tarihsel bir perspektifle sorunlara bakmak gerekir. Partiler bugün var yarın yok. Ya da bir biçimde değişip dönüşeceklerdir.
Bilindiği gibi Sayın Celal Talabani ve Noşirvan Mustafa vefat ettiler. Önder Apo da yirmi yıldır İmralı’da tutuluyor. Bu liderlerin içinde sağ kalan ve çalışır durumda olan sayın Mesud Barzani’dir. Deyim yerindeyse o kuşaktan etkin konumda bir kendisi kaldı. Haliyle sayın Barzani’den beklenen partilerin ve sorunların ötesinde Kürtler arasında birleştirici bir rol oynamasıdır. O da günlük sorunlara ve çelişkilere dahil olarak Kürtlerin birliğini zedelememelidir. Tam tersine Kürt halkının beklentilerini esas alarak birleştirici bir misyon yüklenmelidir. Kendisinden halkın beklentisi vardır. Ömrünün kalan kısmını halkının özlem ve beklentilerinin hizmetine sunmalıdır. Sayın Barzani sadece bir KDP’li değil, Kürdistani bir kimlikle hareket etmelidir.
Kürtler üzerindeki tehlike büyüktür. Açık bir soykırım programı uygulanmaktadır. Ortadoğu’nun yıkıntıları arasına Kürtleri gömeyim, bu kaostan Kürtler bir statüyle çıkmasın diye Türkiye var gücüyle saldırıyor.
Yeni Özgür Politika/Zeki AKIL