15 Ağustos atılımının çıkışındaki koşulları bilmeden anlatmak, bu büyük devrimci hamleye anlam vermek mümkün değil. 15 Ağustos atılımına bizi götüren nedenler çok fazlaydı. Ya varlık ve onur direnişiyle bir insanlık çıkışı ya da bir daha dirilmemecesine bir halkın umutlarının bir kez daha sönmesiyle tükenişi olacaktı. 15 Ağustos keskin bir yol ayrımının olduğu süreçte mücadele ve direnişte kararlılığın atılımıydı. Bu adım halklar, devrimci dinamikler için büyük bir umut ve moral olduğu gibi düşmanına da o denli beklemediği büyük bir tokattı.
12 Eylül 1980 askeri-faşist cuntanın bir karabasan gibi halkların devrimci dinamikleri, umutları üzerinden nasıl geçtiği bilinir. Devrimci hareketler bir daha dirilmemecesine tasfiye edilmesi için en vahşi insanlık dışı uygulamalarla, işkencelerle karşı karşıyaydılar. Teslimiyet, uğruna mücadele edilen değerlere ihanet bu faşist cuntanın olmazsa olmazlarındandı. Toplum sindirilerek alabildiğine yozlaşmaya, çürümeye tabi tutulurken toplumsal hafızaya dair tüm gözenekler tıkatılmaktaydı. Bu duruma karşı sessizlik, mücadelesizlik 12 Eylül askeri-faşist sisteminin oturmasına ve topluma hâkim kılınmasına zemin sunacaktı. Onun için de sadece devrimciler değil, toplumun tüm canlı dinamikleri zindanlarda toplanarak en insanlık dışı vahşi uygulamalarla ehlileştirilmeye çalışıyorlardı. İşkence doğal bir yaşam biçimi haline getirilmişti. Yüzlerce insan işkenceyle katledilmiş, ibret olsun diye idamlar devreye girmişti. İnsanlık, toplum, bu devrimci demokrat dinamikler şahsında teslim alınacaktı. Bu vahşete karşı PKK’nin devrimci sorumluk anlayışı sessiz kalmasına izin veremezdi.
Zindanlarda ‘teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür’ şiarıyla Mazlum, Kemal, Hayri ve Ferhatların büyük zindan direnişleri bu vahşete karşı yükselen insanlığın sesiydi, mesajıydı. Darbeden kurtulan ‘kılıç artıkları’ bu vahşete ‘dur’ diyebilecekler miydi? En azından toparlanıp, mücadeleye hazırlık o koşullarda çok ta rahat değildi. Bu anlamda mücadele bayrağını düşürmemek, direnişin öncülüğünü zindanlarda yapmak anlamlıydı. Ancak zindanlarda yükselen bu direniş ve mesaj dışarıda karşılık bulmalıydı.
15 Ağustos atılımı; Amed zindanlarındaki Mazlum, Kemal, Hayri ve Ferhatların seslerine Kürdistan dağlarından cevaptı. Önderlik zindan şehitlerine bağlılığın gereği bu atılımı bir an önce yapmak için yoğun bir çaba ve mücadele içine girdi.
Önderlik faşist darbenin ayak seslerini erken fark etmiş, öngörüde bulunmuştu. Ortadoğu zeminine çekilerek, önemli bir arkadaş birleşimini de kurtarmayı başarmıştı. Bu çekilme tarihte birçok Önderliksel kişiliklerde hicret olarak bilinen daha güçlü bir mücadele çıkışına zemin yapılma temelindeydi. 12 Eylül faşizmine karşı sadece PKK değil tüm devrimci güçlerin böyle bir hazırlık ve kararlılığı beklenmekteydi. Bu temelde Faşizme karşı devrimci cephe geliştirildi. Önderlik bu cephe esprisini çok önemseyerek, değer verdi. Ancak bu cephedekilerin niyeti Avrupa’ya kapağı atma, mültecileşme olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Bizim faşizme karşı kararlılığımızı ve niyetimizi anlayınca adeta bizi bundan vazgeçirmek için yoğun bir çaba içine girdiler. İçimizde de tereddütlü kararsız yaklaşımlar, diğer güçler gibi mülteciliği dayatan unsurlar bu çıkışı zorlamaktaydı, geciktirmekteydi. Önderlik 15 Ağustos atılımını yaptırmak için içte de yoğun bir mücadele içindeydi. Kendi cephemizden de tüm bu geriye çeken yaklaşım ve anlayışlara rağmen önderlik etrafındaki bir grup inançlı arkadaşla ısrarla bu devrimci hamleyi başlattı.
Gelinen aşamada silahlı direniş yöntemini başlatmaktan başka bir mücadele yöntemi bırakılmamıştı. Başka bir seçenek ve alternatif kesinlikle mümkün değildi. Mültecileşerek mücadeleden düşme devrimcilerin seçeneği olamayacağından böyle bir devrimci atılım; zindandaki direnen yoldaşların anılarına bağlı olmanın gereğiydi.15 Ağustos; umut tohumlarını ekerek mücadeleye kaldırdığımız halkımıza verdiğimiz sözün gereğiydi. Bu halkın umudu ve cesareti kırılırsa bir daha kalkması, kendine gelmesi mümkün değildi. Bu halk ölüm sessizliğine gömülerek yok olmaya doğru gidecekti. Bu atılım bu halkın bireyleri olmanın, insan olmanın tarihi, vicdani-ahlaki sorumluluğunun gereğiydi…
15 Ağustos atılımının önemli bir yanı alışılmış klasik Kürt isyanı olmadığıydı. Düşman böylesi isyanlara yabancı değildi. Kürdün bu isyanlarında her ne kadar fedakârlık, cesaret kararlık olsa da, bastırma, imha ve sonrasında daha trajik süreçler Kürdün kaderi olmuştu. 15 Ağustos atılımı Kürdistan da çağdaş bir gerillacılığın başlamasıydı. Düşman atılımın böylesi bir nitelikte olabileceğini ve gerilla savaşını beklemiyordu. Nitekim 15 Ağustos atılımıyla gelişen gerilla hareketi, faşist cuntanın topluma karabasan gibi çöken vahşi uygulamalarını kırmış, çeşitli düzeylerde demokratik kıpırdanışlar ve mücadele süreçlerinin gelişmesinin önünü açmıştır. 15 Ağustos atılımı idamları da durdurmuş, demokrasi güçlerinin ve Kürdistan halkının artık sahipsiz olmadığını göstermiştir. 15 Ağustos Atılımının yarattığı toplumsal düzey, açığa çıkardığı siyasal-askeri sonuçlar bilinmekte ve mücadele tarihimizde değerlendirilmiştir. Yarattığı en esaslı sonuç, belirtilmesi gereken temel husus, insanlığa sahip çıkma düzeyidir. Halklar adına özgürlük ve demokratik bir yapılanmanın çıkışıdır.
Bu açıdan başta Botan olmak üzere tüm Kürdistan halkı ve halklar üzerinde büyük bir moral ve umut yaratmıştır. Bu nedenle halk, 15 Ağustos atılımını büyük bir coşkuyla karşıladığı gibi Kürt halkı üzerinde yarattığı etkiyle zulme, vahşete isyan ve özgürlük bilincini yeniden ayaklandırmıştır…
Kürdistan da gerillacılıktan, 15 Ağustos atılımından söz ederken bu atılımla özdeşleşmiş büyük gerilla komutanı Agit yoldaşı dile getirmemek çok eksik kalacaktır. 15 Ağustos atılımın komutanı olan Agit yoldaş bu eylemin gerçekleşmesi için büyük bir çaba ve emeğin, cesaretin sembolüdür. ilk eylemde açığa çıkan Agit yoldaşın saldırı ve zafer ruhu tüm zamanlarda PKK’nin yaşam tarzı haline gelerek mücadelede sonuç alıcı vuruş tarzının temel kaynağı olmuştur. Agit arkadaş Kürdistan’da gerilla taktiklerinin oturmasında büyük bir ısrar ve inanç sergilemiştir. Kürdistan coğrafyasını bizzat gezip dolaşarak arazi üzerinde bir hâkimiyet geliştirmiştir. Kürdistan’da gerillacılığının gelişmesinde çok önemli bir çaba ve emeğin sahibidir. PKK ve Kürdistan halkı açısından tarihin en büyük talihsizliklerinden biri Agit arkadaşın zamansız ve çok erken şahadete ulaşmasıdır. Bu şahadetle yeri doldurulamaz bir komutan kaybedilmiştir.
15 Ağustos atılımı Kürt kadının gerillalaşmasında ve ordulaşmasında da ciddi bir zemin olarak ele alınmaktadır. 15 Ağustos atılımının yarattığı toplumsal kalkışla kadın daha fazla saflara akmıştır. Açığa çıkan gerilla zemini üzerinden kadın pratikleşmiş, kazandığı güven ve cesaretle sayısız kahramanlık, cesaret örnekleriyle kadının toplum içindeki algısını kırmıştır. Komutanlaşan, ordulaşan bir kadın gerçeği açığa çıkmıştır. Kadın, binyılların kendisini mahkûm ettiği cinsiyetçi egemenlikli toplumsal gerçeklikten de hesap sormaya başlamıştır. 15 ağustos bu anlamda işgalci faşist güçlerden hesap sormak kadar, erkek egemenlikli, cinsiyetçi toplumsal gerçekliğe de bir darbe ve hesap sormadır.
4.stratejik mücadele döneminde Devrimci halk savaşı bizi zafere götürecek bir süreç olacaktır. Ancak gelinen bu aşamada bile 15 Ağustos çıkış sürecine benzer bir gerçekliği yaşıyoruz. Devrimci halk savaşına girmede tereddütlü, kaygılı, geriye çeken, geciktiren yaklaşım ve duruşlar, 15 Ağustos atılımında kendisini gösterdiği gibi günümüz açısından da benzer bir gerçekliği yaşadığımızı belirtmek abartılı olmaz. Tüm bu yaklaşımlara karşı zafer temelinde bir çıkış, sonuç alan, zaferi garantileyen yeni bir 15 Ağustos atılımının ruhu gerekmektedir. Kuşkusuz bu hareketin tereddütsüzce ölümün üzerine giden fedai militan gerçekliği vardır. Ancak Agitleşme ve Zilanlaşma fedai ruh kadar, sonuç alıcı, koparıcı, zafere kilitlenen bir tarzdır. Başarı dışında hiçbir şeye olanak tanımayan bir tarzdır.
Bu gün açısından da mücadele tarzımızı ve yöntemlerimizi değerlendirdiğimizde; 15 Ağustos atılımına göre çok imkânlar yaratıldı, büyük bir tecrübe ve birikim toplandı. Daha büyük eylemlerde yapılıyor. Ancak 15 Ağustos saldırı, sonuç alma ve zafer ruhuna yetişen eylem tarzlarımız halkla bir bütünlük içinde daha da yaygınlaştırılmalıdır. Bu sürece halkın da aktif bir şekilde katılımının sağlanmasına dönük güçlü örgütlenmelerin geliştirilmesi gerekir. On yıllardır fedakarlıktan çekinmeyen, her türlü bedeli göze alarak mücadeleye girişen Kürt halkı sistemini inşa ettiği bu süreçte 15 Ağustos ruhuyla mücadeleye aktif bir şekilde girişmelidir. Süreç protesto, basın açıklaması, yürüyüş, kınama süreci değildir. Süreç inşa sürecidir. Ve gerillanın başlatmış olduğu devrimci operasyonların, halkın kararlı duruşuyla zafere ulaştırılma sürecidir. Süreç 15 Ağustos tarzında bir çıkış yapmayı emrediyor. Bu da Önderlik çizgisinde kendini yetkinleştiren, Agitleşen, Zilanlaşan özgür yaşam fedaisi olmayı gerektirir.
Önderlik ve halkımızın özgürlüğü, şehitler gerçeği, bu mücadelede fedakârlık ve büyük bedeller veren yurtsever halkımız bize başarı ve zaferi emrediyor. Zafer dışında farklı bir seçenek bizim açımızdan kabul edilmiyor.
Piroz NUDA