HABER MERKEZİ
Topladık yıldızları yüreklerimize
Ayaz gecelere tutulduk
Kara kışlarda
Yine de yangın yeriydi
Yüreklerimiz
Güneşten bir parça ateş
Olduk
Umutlarımız yol aldı
Uçsuz bucaksız patikalarda
Sürdük düşlerimizi
Sonsuzluğa
Dilimizde özgürlük
Türküleri
Yan yana kola kola
Yol aldık güneşe doğru
Hiç sönmedi
Yüreklerdeki ateş
Koynumuza saklamıştık
Ay Işığında Yol Aldı Özlemlerimiz…
Yaşam dur durak bilmeyen bir ırmak kadar canlı ve akışkan. Yaşamın gizemli ve çekici yanı da bu canlılığı ve akışkanlığı keşfetme cesaretinde yatıyor. Söylemek gerek, zamanın aynasında yaşama ışık tutmak yürek işi. Asıl serüven de onu bulduktan sonra o canlılıkta, o akışta yaşamı paylaşmak ve onda akmak. Anın yeniliğinde keşif yüreklilik ve çağların cesaretini toplamakla bağlantılıdır. Ölü zamanlar karşısında bir kalkan olmak onu özgürlük serüvenine taşırmak arayışın büyüklüğündedir. Yüce ve erdemli olan da bütün bunların içinde kendisini sade ve yalın bir şekilde görmektir. Botan’da bunu görüp sade sözleriyle akıttı kendini yaşamın yüzüne. Coğrafyamızın teninde açtığı yollar, gece ve güne olduğu kadar yıldız, aya bıraktığı anlamda durur yaşamın yüzünde ve yoldaşlarının yürüklerinde. Aslında onun sözleri ve bıraktıkları onu anlatmaya yeterdi. Ama arkadaşlarında bıraktığı izler baharın taşkın suları gibi yatağına sığmadı ve sözlerle buluştu. Anlattı arkadaşları onu, onların anlatımları Botan’ın sözleriyle aynı yatağa aktı. Topraklarını koklamak istiyorum Ülkemin Bedenim toprak olmadan. Botan koklamak istedi ülkesinin toprağını ve toprağında boy veren filizleri.
Dağların Anlamına Ve Erdemine Ulaşmıştı…
Botan Erdal yani Şevket Yıldız 1982 yılında Hakkâri’de on altı kardeşin en küçüğü olarak dünyaya gelir. Çocukluk yıllarının bir kısmını doğduğu yer olan Hakkâri merkeze bağlı Boyki köyünde yani Kürtçe anlamı Asıngra’da geçirir. Botan’ın evde okula giden kardeşlerinin olmasından dolayı okuma ve yazmayı okula gitmeden öğrenir. Okula başladığında ise okuma yazmayı bildiğinde dolayı üst sınıflardan okula başlar. İlkokul ikinci sınıfa kadar Boyki köyünde okur. Ekonomik nedenlerden dolayı ailesi İzmir’e göç eder. Ortaokul ve lise öğrenimini İzmir’de görür. Aile Kürt özelliklerini taşıyan yurtsever bir ailedir. Lisede okuduğu yıllarda özgürlük hareketine sempatizan düzeyde ilgisi gelişir. 97-98 yıllarda legal çalışma sahasındaki çalışanların mahallelerde çalışma yürütmeleri sonucunda onlardan özgürlük hareketini tanır. İlk olarak mahalle de siyasal partiye bağlı gençlik çalışmalarında yer almaya başlar. Eylem ve etkinliklerde yer alır. İzmir’de gençlik kollarında çalışmaya başlar.
1999 yılında önder Apo’nun yakalanmasından sonra gençlik çalışmalarında aktif olarak yer alır. 2000 yılından sonra Hadep İzmir Gençlik kollarının çalışmalarına katılır. O dönem sekreterlik ve İzmir gençlik kolları dönem sözcülüğü görevini yürütür. 2002 sonlarında İzmir’de tutuklanarak kısa bir süre cezaevinde kalır. 2003 yılında gerçekleşen DEHAP Genel Merkezi gençlik kolları kongresinde merkezi gençliğe geçer. TECAK Kuruluş kongresi ve TECAK konferansına katılır. En son olarak da 2005 yılında canlı kalkan eylemiyle gerillaya özgürlük saflarına katılım sağlar. Dağda gençlik çalışmalarında koordinasyon düzeyinde görev alır. Xınere, Kandil, Xakurke ve Zap alanlarında kalır.
Bir Halkın Canlı Kalkanı Olmak…
Botan Erdal ile ilk olarak dağda tanıştığını belirten Kasım Engin Botan tek değildi ilk tanışma anımızda arkadaşları vardı ve sıcakkanlı bir ekipti dedi ve o dönemi şöyle anlattı. “Biz -belki de dağlarda kalmanın verdiği bir karakterdir- her geleni ilgiliyle karşılarız. Biz yaşamı canlı, akışkan, devinimli ve dinamik olarak ele alırız.
PKK’ de her zaman böyle şanslar insana verilmez. Ya da her zaman insan böyle şanslı olmaz. Botan yani ŞEVKET YILDIZ yoldaşla ve arkadaşlarıyla tanıştığımızda ilk sorduğu “1996 yılının 15 Ağustos ayında Hakkâri Van yolunu kesen arkadaşları tanıyor musun?” oldu. Ben bu sorunun ardından tam yerini öğrenmek istiyorum. Oda iki köy-ki bunlar çete köyleriydi-olduğunu söylüyor. Önce gülüyorum. Sonra susuyorum. O “o eylem yapıldığında biz köydeydik. Kim yapmışsa bu eylemi biraz gözü kara ve deli olmalı” diyecek ve ben gülecektim. Fazla dayanmadan o dönemlerde o eylemi bizim takımın yaptığını söyleyecektim. Ve Botan yoldaşla ne zaman karşılaşsam hep sorduğu ve anlattığı bu olay olacaktı. Bu doğalında ayrı ve güzel bir ilişki olacaktı. Nede olsa ortak paylaştığımız bir eylemimiz vardı. Ben Botan yoldaşı hep görecektim. Sık karşılaşacaktık ve sık görüşecektik.
Cıvıl Cıvıl Bir Kelebek…
Eğer siz bir kez Botan yoldaşla oturmuşsanız sizin onu sevmemeniz düşünülemezdi. O önderliğimizin dediği gibi “karşımızda, içimizde yiten yaşama karşı sessiz kalacak, çığlık atmayacak halde de değiliz” ya. O her an içerisindeki coşan seli ve çığlığı haykırmaya hazır bir gençti. Siz onu bir gün değil bir saniye gülmediğini görmezdiniz. Sanki o tüm gülüşleri kiralamış ya da el koyarak yüzüne asmıştı. Siz onu şöyle rahat oturmuş göremezdiniz. Çünkü o rahat durmayı sevmeyen cıvıl cıvıl bir kelebek misali yerinde durmadan uçandı. Siz hele bu canlılığa o şirin mi şirin, narin mi narin aniden parlayan göz ışınlarını gördüğünüz de içinize bir sıcaklık düşerdi. Açık itiraf edeyim ki; siz onu gördüğünüz zaman ve eğer siz biraz da bu dağlarda eski bir gerilla iseniz, sizin kendi ilk katılış yıllarınıza gitmemeniz düşünülemez. Ve yine açık itiraf edeyim ki; siz onu gördüğünüzde kıskanmadan da geçemezdiniz.
Evet, Botan arkadaş kısa bir süre bu dağlarda kaldı. Hem de çok kısa bir süre. Ancak o bir yıldızın kayışında bıraktığı izler kadar parlak olan bir hat bıraktı. O, Edip Akbayram’ın Deniz Gezmiş için söylediği “devrim bir maraton ise o en iyi ilk yüz metresini koştu” misali, en hızlı, en güzel, en sıcak, en dolu, en canlı bir gerilla yürüyüşçüsü oldu.
Onun ilk HPG’ ye gelişini hatırlıyorum. Çünkü onları karşılayanların arasında ben yine vardım. İlk selamlaşma ardından söylediği ben “kuzeye gitmek istiyorum” sözü olmuştu. Hal hatır sormadan ilk istemi gerillanın en sıcak alanlarıydı. Birkaç gün birlikte kalacaktık. Ona; ilk önce askeri Taburlarda tecrübe edinmesi gerektiğini, savaşa atılmadan pişmesi gerektiğini ve eğer kuzeye geçiş olacaksa önce komutanlar okulu diye tabir ettiğimiz Mahsum Korkmaz Akademisinde geçmesi gerektiğini söyleyemezdim. Söyleyemezdim, çünkü onun şevkini kırma hakkını kendimden göremezdim. Kaldı ki her bir Kürdistanlının terörist ve faşist devlete karşı içinde beslediği kin ve öfkeyi savaş alanında dökme hakkı kutsaldır. Kimse bu hakkı hiçbir Kürt gencinden alamaz, esirgeyemez de.
Bir İspanyol atasözünde denildiği gibi; “Hey yolcu, yollar yapılmaz. Yollar yürüyerek oluşturulur.”
Evet, Botan yoldaş yolları yürüyerek halkımıza ışık olmaya çalıştı. O her zaman en seçkin olmayı bildi. Bir insan yeter ki istesin gerisi teferruattır derler. Onun istemleri hep güçlü oldu.
Ve diyoruz ki Düş; “güneş altında bir üzüm tanesi” olarak kaldıkça, umut dinmeyecek.
KENDİNİ HALKININ KÜLLERİNDEN YARATAN’A
İşte o yürek ki
Zamanın ucunda yatan
İhanetlere karşı cenkte
Aktı yaşamın orta yerine
Dağın özgürlük kokan gizeminde
Canlı kalkan oldu
Yaşam yıldızıyla selamlaştı
Güneş gözlü, umut bekleyen
Ülkesinin çocuklarını yazdı yüreğine
Beyninin soğuk dar koridorlarını alevlerle ısıttı. Anlam derinliğinin deryasına daldı. Bildi ki bir damla suydu koskoca okyanusta. O koskoca okyanuslarda damla damla iken dalga olmayı seçti. Halkının yüzünden okumuştu sürüklenmenin acısını. Gözlerinden yaşama akan hüzünden anlamıştı tekrar zamanların yaşama ihanetini. O hiç bir zaman ne halkına ne de bir insan olarak da kendine tekrar zamanları yaşatmayacaktı. Okyanusların büyük dalgası olmak için başladı serüvene.
Yaşam yıldızıyla her an yeniden selamlaştı. Dağların özgürlük kokan gizeminde canlı bir kalkan oldu. Durmadı yürek durmadı serüven. Akıyordu yaşamın ırmakları, durmuyordu zaman. İhanet anlarda gizli bir gaflet olarak bekledi kapısında. Ama onun ihanette kaptıracak bir anı bile yoktu. Umutlar da üşümesin diye durmadan yüreğinde ateşler yaktı. O halkının bilenmiş acılarıyla biliyordu benliğini. Zamanın karanlık sayfalarında yakılan halkının küllerinden besliyordu düşlerini, ideallerini. Ütopya, tasarım, düşlerle kol kola özgürlük rüzgarlarını kucakladı. Güneş gözlü umut bekleyen çocukları yazdı düşlerine.
Tarihin sayfalarını tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla arayan, yüzleşmeye hazır bir serüvenci.
Adanmış kişiliğin cesaretiyle tarih gerçekliğinde kendini tüm çıplaklığıyla görmeye hazır bir yürek.
Dağların büyüsünde dolunay bir gizemdir, seni alıp götüren. Biliyorum var olmak fani bedenin ölümsüzlüğünden geçmiyor. Biliyordun insan idealleri, düşleri kadar uzun ömürlüdür. Sana niye gittin diyemiyor dilim, yaşam serüvenin büyüklüğü karşısında. Yaşamında tekrarlarına ihanetine, izin vermediğin amansız zaman utansın.
Her Yağmur Damlasında Özlüyoruz…
Bu gece
Önümüzden geçen nehir’e uzanır ellerimiz
Yüzümüze akan yağmur damlalarıyla
Takılırız özgürlük kızıllığına
Zamana bırakmıyoruz gidişleri
Mevsimlerin serin yağmurlarına da
Sevgiye resmedilmiş yoldaşlığın ayak izlerinde
Adımlıyoruz, koşuyoruz
Hangi dağa, hangi yüze baksak gülüşünün izine takılıyoruz
Ve yine özlüyoruz…
Botan Erdal ile dağ sahasında gençlik çalışmalarında tanışan Çarçel Engizek Özgürlüğe sevdalı yoldaşların arkasından onları sözcüklerle anlatmak ne kadar yeterli olur acaba diyor? Özgürlüğe bu kadar yakınlaşmış yoldaşları ifade etmek özgürlükle güçlü bir bağ kurmanın gerekliliğini ortaya koyar. Onların halaylarına katılmak, onları, umudu, sevgiyi, sevdayı, emeği, onuru paylaşmaktır aynı zamanda. Onları anlatmak yeni doğan bebelere, şafakta doğan güneşe, özgürlüğün özüne inmek, nehirler gibi akmaktır. Her biri özgürlüğe akan bir damla, zamana anlam, karanlığa ışıktır. Şehitlerimiz ardına bakmadan geleceğe yürüyen, insanlığın erdemli yüzleri olmuşlardır diyerek Botan Erdal’ı anlattı. “Botan arkadaş zamanın tüm çağlarını aşarak ölüme yaşamıyla meydan okuyan mazlum halkın onurlu çocuğuydu. Sevdalı yüreğiyle adımladı Kürdistan dağlarını, yüce sevgisini hem yüreklerimize hem de kadim coğrafyamıza ekerek çıktı yolculuğuna. Binyılların derin özlemiyle sarıldı tüm bunlara. Ardından bırakarak akıp gitti yüreklerimize. Serüvenine kollarını açarak yürüdü. Ne bir tereddüt ne de bir kaygı duydu. Zaman kavramını anlamsız bıraktı, hiç unutulmayan anılarıyla. Gerçeği yüreğiyle anlattı bize her zaman her yerde. Yüreğini ve beynini her zaman paylaşmasını bildi. Seslerimizin ötesinde, yüreklerimizin ötesinde bir yürek taşıdı içinde. Kendi zamanının yiğit onurlu evladı oldu.
Yüreği Bir Çocuk Yüreği Kadar Temizdi…
Botan Canlı kalkanlar eylemiyle özgürlük dağlarına yürümüştü. Eylemi örgütleyen arkadaşlardandı. Uzun yıllar kuzey Kürdistan ve Türkiye gençlik çalışmalarında aktif olarak yer almıştı. Kişiliğinde en temel özellik olan mütevazı duruşuyla bulunduğu her alanda gençlerin özgürlükle bağlarını geliştirmişti. Büyük emeklerin derin duygusuyla mücadele etti. Kürdistan gençlerinin özgürlük mücadelesiyle tanışmasına ve insani değerlerine sahip çıkmasında büyük emekleri olmuştu. Mücadelenin yangın acısını, sonsuz özlemlerini, kavuşamayan ayrılıkları ve hiç dinmeyen insana sevgisini en derin bilinç ve duygusuyla yaşadı. Olacaksa bir yaşam özgürlük bilinci ve çabasıyla olur derdi. Özgürlüğe sevdalı yüreği her zaman inandı buna.
Yoldaşlığa bağlılığı belirgin olan özeliklerindendi. Egemen sistemin bireyde öldürmek istediği en temel insani özelik olan, arkadaşlık, yoldaşlık ilişkisini Botan arkadaş kendi kişiliğinde Apo’cu yoldaşlıkla somutlaştırmıştı. Kadınla yoldaşlığında en somut ifadesini bulmuştu. Özgürleşme iddiası olan kadınla yürüdü her zaman. Reber Apo’dan aldığı bilinçle yoldaşlık yaptı. Ondandı her zaman yüreği bir çocuk yüreği kadar temiz ve paylaşımcıydı. “Yolunda gidiyorum onca kadın yoldaşın” derdi. Kadın arkadaşlara yakınlığı, geri erkek anlayışını aşmaktan geliyordu. Gerillaya olan sevgisi kadın yoldaşlarına olan sevgisiyle bütünleşmişti. Sevmesini bildin, doğrularını yaşarken, yaşatırken. Ondandır gidişine alışamayışımız. Bir türlü kabul edemeyişimiz.
Parmaklarla Gösteriliyordu
Botan’ı birde birlikte büyüdüğü ve yoldaşlığını paylaştığı Bahoz Botan Hakkâriden dinledik. Botan benim akrabamdır ama ben akrabalık ilişkilerinde çok yoldaşlık ilişkilerinden yola çıkarak Botan arkadaşı küçüklüğünden itibaren değerlendirmek istiyorum. Özellikle bende bıraktığı izlere değinmek istiyorum diyerek Botan’ı anlattı. “Botan arkadaş Hakkâri’ de ilkokula başladığında çok hızlı bir geçiş yaptı. Yani zekâsından dolayı sınıf atladı. Çocukluğunda önde gelen özeliklerinden bir tanesi çok fazla akıllı oluşuydu. İşte birinci ve ikinci sınıfı bitirdikten sonra direk beşinci sınıfa geçti. Ailesiyle birlikte yaşadığı zorunlu göç nedeniyle Botan arkadaşta İlkokulu İzmir’de bitirmek ve okuluna orada devam etmek zorunda kaldı. Ondan sonra üniversite hazırlıklarına kadar İzmir’de kaldı. Yoldaşlık ilişkimiz de o zamandan beri vardı. Benim üzerimde Botan arkadaşın etkisi çok fazladır. Ailede düşünce bakımından sözü sayılan ve önde gelenlerden biriydi. Bilgiliydi, biliyordu yani artık bir şeyleri öğrenmiş ve tanımlıyordu. Metropolde yaşamak insanın farlı şekillenmesine neden oluyor. Fakat Botan arkadaşta bu etkilenmeleri görmek mümkün değildi. Çünkü Botan arkadaş lise yıllarında özellikle de Türk solunda halk arasında sevilip sayılan bir kişilikti. Legal çalışmalarda özellikle halkın parmaklarla gösterdiği sayılı kişilerden bir tanesiydi. Halk, okul ve mahalle tarafından büyük bir sevgi kazanmıştı. Birbirlerine anlatırken halk işte yoldaşlığı güçlü olan, bilgisi, cesareti olan ve sevilecek insan diyorlardı.
Okulda öğretmenleri de Botan için “eğer düşünce anlamında daha çok kendini geliştirirse, ileriki süreçte ondan çok büyük bir insan çıkar” diyorlardı. Botan arkadaşta “eğer bir şeyler yapabilme gücüm olsa bunu halkım ve kendi kimliğim için yapmak istiyorum” diyordu. Botan arkadaş benim üzerimde çok etkiliydi. Ben milliyetçi kesime biraz daha eğilimliydim beni partiyle tanıştıran ve doğruları gösteren o oldu. Botan arkadaş en çok da aile içinde bizim kendi dilimizi, kültürümüzü ve gerçekliğimizi unutmamamız gerektiğine ilişkin büyük bir mücadele verdi. Mesela “ben Önder Apo’nun bir militanı olabilmek için elimden geleni yapacağım, bu aileden de birileri bunun takipçisi olmalı ve birileri bunu yapmalı” diyordu.
En sevdiğim amcalarımdan biriydi, işte sevdiklerim Botan ve Nuri amcamdı. Ben katılırken Botan arkadaşın katıldığını bilmiyordum. Botan arkadaşın daha sonra gençlik yönetiminde yer aldığını duydum. İlk karşılaşma anımızda ayaklarımın heyecandan titrediğimi hissettim. Birden onu öyle askeri elbiselerle karşımda görünce ki benim üzerimde hala sivil elbiseler vardı. Yani onu öyle birden karşımda görmek bende bir şok etkisi yaratmıştı.
Önce oturup birbirimizi dağlarda görebilmenin heyecanını paylaştık birbirimizle. Artık bir isyanın dönülmez yollarına girmiştik. Önderliğin bir sözü vardı, “cezaevinde olan her bir kişinin ailesinden mutlaka ama mutlaka birinin örgüte katılmış olması gerekiyor.” 2003 yılında Botan arkadaş cezaevine girdiğinde ben partiye katılım kararını almıştım. Botan arkadaşın cezaevine girişi beni çalışmalara katılımımda tetikleyen bir etken olmuştu. Ondan sonra bir süre canlı kalkan kampında birlikte kaldık. Biz canlı kalkan kampından ayrılmadan önce Botan arkadaşla birlikte tartıştık. Onun o zaman bana söylediği bir kelime vardı, hayatımda o anı hiç unutmayacağım. Botan arkadaş “benim yeğenimin benimle birlikte katılması benim arkamda bir gücün olduğunu bana hissettirdi” dedi. Yani benim onunla birlikte partiye katılmış olmam ona büyük bir güç vermişti. Benim amcamdır ama ben onu bir amca olarak görmüyordum, benim için her zaman güzel bir yoldaş oldu. Onun yoldaşlık sevgisi beni bu günlere getirdi. Botan arkadaş işini bilen ve örgütsel duruşu sergileyen ve örgütü temsil edebilecek düzeyde bir arkadaştı.
Gulan Botan