HABER MERKEZİ
Sömürge içişleri bakanlığı 18 Ağustos akşamı sessiz sedasız bir açıklamayla Kürdistan’ın 3 büyük şehir belediye eşbaşkanını görevden alındığını basına servis etti. 19 Ağustos sabahı ise Kürdistan halkı yeni bir darbeyle güne başladı. Yapılan darbe hiç şüphesiz ki halkın iradesineydi. Halk iradesi gasp edilmiş belediyelerine darbe yapılmıştır. Kürdistan’daki belediyelere atanan işgal valileri bir sürpriz olmadı. Çünkü bunun sinyalini daha belediye eşbaşkanları halkın iradesiyle seçilmeden önce faşist Erdoğan tarafından açıkça dile getirilmişti.
25 Şubat 2019 tarihinde Erdoğan bir konuşmasında “şimdi diyorlar ki” kayyum atanan yerleri geri alacağız.’’ Bak söylüyorum devletin bu belediyelere verdiği imkanları eğer siz Kandil’e gönderecek olursanız veya terörde kullanacak olursanız hemen anında hiç beklemeden yine kayyımları atarız’’ demişti. Aradan geçen 5 aylık süre zarfında Devlet bütün gücüyle Kürdistan’daki belediyelerde açık yakalamaya çalıştı. Her ne yaptıysa bu konuda bir tek somut belge bile elde edemedi. Bunun böyle olmadığını görünce, belediyelerde açık yakalamayınca bu defa da eşbaşkanlık sistemini gerekçe yaparak darbeyi gerçekleştirdi. Eşbaşkanlık sistemini de devlete kafa tutmak olarak değerlendirdiler. Oysaki eşbaşkanlık sistemini yine aynı Erdoğan kendi ağzıyla kabul etti. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden hemen önce bu konuda gerekli adımların atıldığını şu sözlerle ifade etmişti: “Siyasi partilerde eşbaşkanlığın önünü açıyoruz. İlgili yasa maddesini değiştirmeyi uygun gördük. Seçim kanunun 15. Maddesine ek yapıyor, iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel başkanlık sistemini getiriyoruz.” Bununla ilgilenenler Erdoğan’ın çok tutarlı olmayan geçmiş konuşmalarına dönüp bakabilirler. Ama bizim meselemiz Erdoğan’ın tutarlı olup olmaması değil. Esas ilgilendiğimiz mesele Kürdistan’da bir işgal var. Ve bu işgal 19 ağustos tarihiyle beraber işgal valiliklerine verilmiş olmasıdır.
Kürdistan’da belediyelere yapılan darbelere ilkin halk itiraz etmiş ve alanlara çıkmıştır. Kürdistan halkı iradelerinin gasp edildiklerini duydukları anda alanlarda olmuşlardır. İradeleri olan belediyelere doğru yürüyüşe geçmeleri haklı öfkelerinin dışa vurumudur. 2. Kayyum dönemine halkın öfkesi çok farklı olmuştur. Tabi bu defaki öfke patlaması en çok gençlerde açığa çıkmıştır. Basına yansıyan görüntülerde gençlerin alanlardaki öfkesine şahit olduk. Gençler 4. gündür kesintisiz bir şekilde alanlarda. Faşizm tarafından gasp edilen iradeleri için alanlarda kayyumlara karşı öfkelerini dile getiriyor. Bu şunu gösteriyor ki AKP-MHP faşist rejimi ne yaparsa yapsın Kürdistan’da başarılı olamayacak. Zaten bunları kendileri de biliyor ama yine de hani olurda belki bir şeyler elde ederim mantığıyla bu saldırılarını devam ettiriyor. Fakat bunun olmayacağını gençlerin alanlardaki sloganlarından görüyoruz. Amed, Merdîn ve Wan’da gençlerin sloganları kayyumlara olan öfkelerinin ne derecede olduğunu gösteriyor. Onun içindir gençler 4 gündür alanlarda “Bijî Berxwedan”, “Direne Direne Kazanacağız’’ ve “Şehrimizde Kayyum İs-te-mi-yo-ruz’’ sloganlarıyla iradelerine sahip çıkıyor. Bir yandan bunlar olurken diğer yandan Devrimci Gençlik Hareketi (DGH) illegal eylemlerle kayyumlara karşı eylemler gerçekleştiriyor. Yani kısacası her keste ciddi bir öfke var. Her kes bu faşist rejime karşı illallah etmiştir.
Faşizm yıllardır kendini Kürdistan’da sömürge ve işgal olarak kurumsallaştırıyor. Fakat artık faşizm sadece Kürdistan halkının bir sorunu olmaktanda çıkmış. Türkiye halklarının da bir sorunu haline gelmiş. Türkiye halklarına karşıda AKP-MHP faşizmi saldırıyor. Halkları tanımıyor. Kendi dışında gördüğü herkesi ihanetçi olarak değerlendiriyor. Toplumda ayrılıkçılığı geliştiriyor. Sağdan soldan sesler geliyor. Eğer Kürdistan’daki kayyumlara karşı toplumda ciddi bir refleks gelişmezse Ankara-İstanbul-İzmir’de de kayyumlar gündeme gelebilir deniliyor. Böylesi bir şey kimse olmaz demesin. Her şey olabilir. Kayyumları Türkiye halkları da yaşayabilir belki direk olarak kayyum olmaz fakat farklı yöntemlerle halkın iradesine saldırılar olabilir. eğer bunlar olursa kimse sürpriz oldu dememelidir. Nasıl ki Kürdistan’da sürpriz olmadıysa Türkiye’de olması sürpriz olmayacaktır.
Başta Türkiye halkları ve gençleri şunu iyi bilmeli ki eğer Kürdistan’ı savunmazlarsa aynı şeyi kendileri de yaşayabilir. Bunun için özellikle Türkiyeli gençlik kesimleri şunu iyi bilmeli ki Amed-Merdîn-Wan’ı savunmak İstanbul-Ankara-İzmir’i savunmakla aynı anlama gelmektedir. Onun için gençlik kesimleri hiçbir tereddüt yaşamadan Kürdistanı bulundukları her yerde savunmalıdır. Faşizme karşı ortak tutum sergilemelidir. Eğer gençler şehirlerinde Kayyum is-te-mi-yor-sa alanlara çıkmalı faşizme karşı durmalıdır. Çünkü unutmayalım ki Halkların geleceği ortak tutum sergilemekten geçiyor.
Baran MAWA/Yeni Özgür Politika