1992’de TC Kürt köylerini boşaltarak o alanlara hakim olmaya çalışmışsa da bunda başarılı olduğu da söylenemez. Çünkü Kürtler sürgün edildikleri her yerde kendi tarihlerinin bilincinde olarak değer yargılarına, gelenek ve göreneklerine bağlı kalmıştır. Bunun içindir ki Sürgün edildikleri yerlerde de TC’nin hedefi olmaya devam ediyor. Bunun en bariz örneği ise Şehit Rüstem Cudi Mülteci Kampı Maxmur’dur.
Türk devletinin 1992 yılında Kürt halkına karşı yürüttüğü Kürt halkını tasfiye etme, katletme politikası sonucunda Şırnak başta olmak üzere Botan’nın birçok köyleri TC tarafından zorla boşaltıldı. Köylerinde kalmak isteyenler ise hunharca gözaltında katledildi. O dönemde faili meçhuller dönemiydi. TC tarafından her gün insanlar, sokak başında, işkencelerde katlediliyordu. Kürt halkının direnişi karşısında TC başta kadınlar ve çocuklara yöneldi. İşte o dönemde köylerini boşaltmak zorunda kalan Kürtler Güney Kürdisan’a göç etmek zorunda kaldı.
Ölümden yaşamı yaratan Maxmur halkı
TC tarafından Güney Kürdistan’a sürgün edilen halk Başta Şeraniş kampı, Etruş kampı, Ninova, Nexdara ve en son olarak Maxmur kampına sürgün edildi. KDP’nin eliyle sürgün edilen Kürt halkına TC’nin uyguladığı sürgün etme, bezdirme, yok etme, tutuklama ve işkence politikası uygulandı. Buradaki halkın Maxmur kampına gönderilmesinin asıl amacı ise ölümdü. Ölümü yaşama çeviren Maxmur halkı onlarca kez saldırılara uğradı. TC’nin saldırıları başta olmak üzere KDP’nin halkı bezdirmeye yönelik ambargoları her dönemde uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor.
BM bünyesinde bulunan Maxmur mülteci kampında 12 bin sivil yaşamakta buna rağmen Türk devleti kampı boşaltmaya yönelik politikalarına KDP eliyle devam etmektedir.
2014’te TC DAİŞ işbirliğiyle Maxmura saldırı gerçekleşti. O dönemde DAİŞ saldırılarına karşı sadece PKK Maxmur kapı için savaştı. KDP Peşmergeleri silahlarını bırakarak kaçtı. Binlerce çocuk katledilmeyle yüz yüze bırakıldı. PKK’nin verdiği direniş DAİŞ’i yenilgeye uğrattı. Maxmur’u DAİŞ saldırılardan kurtaran PKK’ye ilk teşekür eden ise Mesut Barzani’ydi. Zaten O dönemden sonra Kamp sakinleri kendi öz savunma güçlerini oluşturdu. PKK DAİŞ saldırısından sonra Maxmur Kampını halk savunma güçüne bıraktı.
TC ve KDP saldırıya zemin hazırlıyor
Hem Türk devleti hem de KDP’nin “Maxmur kampı PKK’nin elindedır. Bütün lojistik destek kamptan sağlanmaktadır” açıklamaları ise Maxmur’a saldırmak için neden aramaktan başka bir anlam içermemektedır. Saldırılara zemin hazırlamak isteyen TC Maxmur’a yönelik defalarca saldırı gerçekleşt. Gerçekleştirilen saldırılar sonucu onlarca sivil yaşamını yitirdi. Ancak TC ve KDP bununla yetinmeyip, 17 Temmuz’da Hewlêr’de Huqqabaz isimli restoranda MİT’in bölgedeki sorumlularından Osman Köse vurularak öldürülmesiyle birlikte. KDP, bu olayı bahane ederek Şehit Rüstem Cudi Mülteci Kampına (Mexmûr) ambargo uyguladı. Bir ay geçti, kampa giriş ve çıkışlar halen yasak. Ambargo, öğrenciler ve işçileri vurduğu gibi, ölümcül sonuçlara da yol açtı.
1992’de bu yana TC ve KDP’nin Maxmur halkına yönelik uyguladığı kirli politiklar nasıl boşa çıkmışsa bu günde Maxmur halkı, yürütülen bu kirli politikalara karşı nasıl duracağını iyi bilir.
KDP’nin uyguladığı ambargoya karşı BM ve Irak hükümetinden her hangi bir açıklama gelmediği gibi Kamp sakinleri tarafından yapılan başvurular ise sonuçsuz bırakıldı.
Sara GULAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi