HABER MERKEZİ
Utangaç ve çekingen olma bir insan özelliğidir. Hatta kimi zaman utanma duygusunun insanın en erdemli bir özelliği olduğu bile söylenir. Utanma özü itibariyle bir şeylerin ezikliğini ve eksikliği yaşama duygusudur. Bir şeyler yapılmış ise ve bu yapılanlar içerisinde yaşanılan toplumun değer yargılarına uygun ve doğru bulunmuyorsa, orada insanın en erdemli duygusunun utanma duygusu olduğunu söylemek en doğru olandır.
Çekingenliği de eğer insana ve topluma karşı saygılı ve ölçülü yaklaşım olarak ele alırsak bunun da son derece insani bir duygu olduğu söylenebilir.
Dile getirdiğimiz utangaçlık ve çekingenlik duygusu ahlaki değerleri olan toplumlar için geçerlidir. Eğer bir yerde ahlaki değerler ayak altına alınıyorsa, insanlık hiçleştirilerek bitiriliyorsa, ne kadar toplumsal değer varsa hedefleniyorsa, orada utangaç olmak orada çekingen durarak aval aval bakmak, tek bir kelime ile ifade edecek olursak, bırakalım ahlaki ve insani olunmasını böylesine durumlarda, utangaçlık ve çekingenlik insanlıktan düşmektir, özcesi ahlaksızlaşmaktır. Ahlaksızlığın ise insanı, toplumları nereye götüreceğini söylemek bile gereksizdir.
Tuhaf olan ise insanlığa karşı suç işlemiş olan katillerin, hırsızların, sahtekarların, rüşvetçilerin, dolandırıcıların, çapulcu ve yalancıların onca işledikleri suça rağmen hiçte utangaç ve çekingen davranmadıklarıdır. Tam tersine böyle oldukları halde her yere, kişiye, örgüte ve topluma karşı tam bir saldırganlık halinde saldırmalarıdır.
Bahçeli ismindeki faşist tipe ve Erdoğan ismindeki bukalemuna bakarak söylenmek istenenler iyi anlaşılır. Benzer bir şekilde başkalarının topraklarına tecavüz ettikleri halde sanki kendilerine tecavüz ediliyormuşçusuna herkese karşı saldırgan dil kullan Milli Savunma Bakanı Akar ile 5-10’luk Kalastan yapılmış olan Dış İlişkiler Bakanı Çavuşoğlu’na bakılabilir. Dahası ekranlara çıkarttıkları faşizmin borazanlığını yapan kalitesiz ve vasıfsız olan sözde gazeteci, sözde bilim insanı, araştırmacı derken akademisyenlerin dillerine de bakılabilir?
Özcesi, hepsi Bahçeli ve Erdoğan’ın birer izdüşümü gibi tam gaz herkese sınırsız hakaretlerle öyle saldırmaktadırlar ki, karşılarına çıkanları çıktıklarına pişman etmektedirler.
Öyle görülüyor ki faşizmin bu saldırganlığı bir konsept olarak geliştirilmektedir. Motto yani konsept ve slogan tam gaz sesini yükselterek, hakaretlere boğarak, KARŞINDA DURANI SUSTUR!
Dünyanın başka bir yerinde olup biten bir şey olduğunda eleştiri hakkını kullanan normalinde muhalefettir. İktidar genelde eleştirilerin muhatabı olarak eleştirilere cevap vermeye çalışır. Öyle ki kimi zaman eleştiriler saldırı düzeyine kadar varsa da, iktidar sadece eleştirilere cevap verme hakkını kullanır.
Ancak Türkiye dedikleri ülkede tam 17 yıldır AKP adındaki parti iktidardadır. Son iki yıldır da tüm tekçi yapılar aynı partinin kanatları altında ancak kimisi artık AKP’nin tek sözcüsü gibi kenetlenerek, Türkiye’yi tam teslim almaya çalışmaktadırlar.
17 yıldır tek başına iktidar olan bir yapı bırakalım başkalarının eleştiri saygı göstermesi, nerede başka bir düşünen varsa onlarca TV, radyo, gazete, internet dünyası ile bir yerlerde düğmeye basılmışçasına bir saldırı başını alır gider. Ve öyle olur ki, hesap vermesi gerekenler hesap sorar hale gelir. Sanki başkaları ülkeyi yönetiyormuşçasına, tüm suçlar başka düşünenlere yığılır.
Hele bir de başka düşünenler ağızlarını açsınlar, hemen nerede olursa olsunlar onlarcası hatta yüzlercesi birden bir ağızdan saldırıya geçerler. Öyle ki bu başka düşünenler bir TV ekranına çıksınlar, orada mutlaka o ayrı düşünenin karşısına çıkartılmış mutlaka 3, 4 hatta 5 kişi vardır. Bunlar yetmez telefonlar devreye girer ve konuşmak isteyen söylediklerini henüz söylemeden neredeyse bu saldırganların kirli tükürükleriyle boğulma fırtınalarıyla karşı karşıya kalırlar. Ve çoğu zaman henüz bu ayrı düşünenler bir iki söz söylemeden, öyle söylemediğini, söylemek istemediğini, yanlış anlaşıldığını söylemeye başlar ki, bu an saldırganların galebe çaldığı andır.
Örneğin en son Amed, Wan ve Mardin belediyelerine faşizm el koymuştur. Dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse seçilmiş belediyelere el koymayı savunamaz. Ancak tüm ekranlarda, internet sayfalarında, radyolarda, gazetelerde saldırıya geçenler, belediyelere el koyanlardır. El konulanlar ya da el konmaya karşı duranlar, karşı olduklarını söyleyenler sözleri ve sesleri çok kısıktır. Neredeyse utangaççadır. Çekingendir. Hatta korkak ve ürkektir.
Bir yerde belediyelere el konuşmuşsa yapılması gerekli olan kim bu el koymayı yapmışsa bunların üzerine gitmedir. Hem de güven dolu ses tonuyla, her meydanda bu el koyan iktidarı mahkûm eden öz güvenle.
Olan bu mudur? Elbette hayır. MHP ve AKP hatta bunların tüm uzantıları ve çıkıl-mıkılları yolunu bulmuşlar. O da; KARŞINDA DURANI SUSTUR! Ne de olsa, devlet ve tüm imkanları. Yine asker ve polisi. Mahkemeleri. Mali birimleri derken Sedat Peker gibi tüm çeteleri. Kim ki bunlara karşı çıkar ya da çıktı, kim ki başka bir ses çıkartır bunların tümünü bir düdükle karşısında bulacağını bildiğin için, söyleyeceklerini ya söylemez, söylemiş ise böyle söylemediğini ispatlamak için elinden geleni yapar.
Ama bilelim ki, Faşizme karşı her türlü UTANGANÇLIK VE ÇEKİNGENLİK ÖLÜMDÜR. Ürkeklik ve korkaklık ölümdür. Sessizlik ölümdür. İçine kapanma ölümdür. Eski solcuların sıkça dile getirdikleri gibi, SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELİR.
Ve sustukça Türkiye’nin faşistlerce ne hale getirdiklerini ekranlarda yürütülen tartışmalarda görmek mümkündür. Birileri hesapsız ve fütursuzca saldırıyor birileri ise utangaçça ve çekingence kendini savunuyor. Saldıranlar AKP-MHP’li ve aynı hizada yerini alanlar, utangaçça ve çekingen duranlar ise ya farklı düşünen aydınlar ve belki de muhalefet!
Bilelim ki, FAŞİZME KARŞI UTANGAÇLIK VE ÇEKİNGENLİK ÖLÜMDÜR. Bu gerçekliği bilerek artık bu duruşu ve ruh halini aşarak, faşizan zihniyete ve faşistlere karşı bulunduğumuz her mekânda sözümüzü ve sessimizi esirgemeden yükseltelim.
Kasım ENGİN