HABER MERKEZİ
Yalan, devletçi uygarlığın kendini meşrulaştırmada, halkı sömürü ve baskı düzenine razı etme de kullandığı temel araçtır. Hatta denilebilir ki yalan, devletin varlığının temel koşulludur. Bu açıdan her devlet halkına yalan söyler. Fakat bu konuda Türk devleti devletler arasında uzak ara birincidir. Unutmayalım ki halkına Türk milletinin dünyadaki her şeyin başlangıcı, her dilin Türkçe ’den türediğini söyleyen bir devletten bahsediyoruz. Kürt diye bir halk olmadığını onların Dağ Türkü olduğunu ciddi ciddi güya akademik çalışmalarla kanıtlamaya çalışan bir devlet, bu devlet. Bu açıdan yalanda sınır tanımayan, bu konuda oldukça yaratıcı bir yapıdır, Türk devleti. Kürt halkının inkârına dayanan bir sistemin iliklerine kadar yalanın işlemiş olması aslında doğaldır. Bu nedenle Türk devletinde önemli bir yeri olan orduda yalan sürekli hale gelmiştir. Asıl şaşırtıcı olan bir ordu mensubunun hasbel kader doğruları söylemesidir.
Türk Ordusunun resmi yalanları ile ordu mensuplarının kişisel yalanlarında sınır tanımaz o kadar çok örnek vardır ki en uçarı yalanı bulmak için ciddi bir araştırma yapmak gerekir. 2000’lerin başında bu konuda oldukça garabet örnekler etrafa saçıldı. 90’larda bu iş “Anadolu’dan Görünüm” gibi programlar ve takma adlarla yazılan kitaplar ile emir komuta altında yapılıyordu. Bireysel inisiyatif ise 2000’lerde ortaya çıktı. Emekli olan bazı komutanlar 90’larda Kürt halkına karşı yürüttükleri savaşı anlatan ve ciddi kütüphanelerde “Fantezi Edebiyatı” rafına konacak kitaplar yazdılar. Bu kitaplar Türk şovenizmi ile zehirlenmiş alternatif evrende yaşayanlar tarafından fazlaca okununca bu kişiler birde televizyonlara çıkartıldılar. İnsanlık dışı uygulamalarını ballandıra ballandıra anlatmaları yetmiyormuş gibi ekranlarda kitaplarını bile sollayan masallar uydurdular. Kimse yüzlerine “Arkadaş bir sakin ol, din kardeşiyiz, bildiğimiz kadarıyla PKK gerillalarının sayısı Türk ordusunun mevcudunu hiç geçmedi!” demediği için bunlar 10 askerle 1000 gerillayı yenilgiye uğratıyor, destan üzerine destan yazıyordu. Yalnız ufak bir sorun vardı. Bunların ismini zikrettikleri çatışmalarda gerçekten bulunmuş gerillalar, gerilla komutanları da vardı. Hakikati de paylaşıyordular. Gerçi bu pek sorun da sayılmazdı. Ne de olsa onların at koşturdukları mecralarda gerçeğin yeri yoktu.
Hatta bu generallerden biri muhtemelen kendi söylediği yalanlara inanmaya başlayınca destan yazımından politikanın tarihini yeniden yazmaya aday oldu. Vatanı defalarca kurtardığına göre bir kez daha kurtarabilirdi. Siyasi parti kurup iktidar gelmesine ne engel olabilirdi ki? Ne de olsa o efsane komutandı. PKK’yi birkaç kez bitirmişti. Irkçı hezeyanlarla parti de kurdu bu kişi. İlk başlarda 900 bin kişinin partisine üye başvurusu yaptığını duyurdu. 2011 Seçimlerinde aldığı oy ise yüzde 0.2 oldu. Yılmadı, ne de olsa dağlarda kar kış yıldırmamıştı onu bu sonuç mu yıldıracaktı? 2015 seçimlerinde bu sefer bağımsız aday oldu İstanbul’dan. Muhtemelen akrabalarının oyuyla küçük bir mahallenin muhtarından biraz daha fazla oy almayı başardı. Siyasete veda ettiğini açıklarken bile ayakları yere basmıyordu keza bugünlere getirdiği partisini gençlere bırakıyordu.
Dediğimiz gibi devletler yalan söyler. Hele faşist devletler daha fazla da yalan söyler. Bunun sömürgeci ve çarpık da olsa bir mantığı da vardır. Fakat T.C. örneğinde iş bilimsel analiz yöntemini çok aşıyor. Bir iki vaka olsa insan psikoloji bilimine yönelir. Resmi açıklamalarla yetinilse el mahkûm denilebilir. Savaşın gerçeğini, gerilla karşında tekniksiz adım atamadıklarını nasıl açıklasınlar? Fakat bu generaller resmi açıklamalarla durmuyorlar ki adeta en absürt yalanı ben söylerim diye yarışıyorlar. En son örneğini ise 21 Ağustos 2019 tarihinde gördük. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral diye güya koca koca unvanlara sahip Arif Çetin diye biri de yarışa katıldı. Yazıyı okuyacaklardan baştan özür dileyerek açıklamayı bu kişi nasıl söylediyse o şekilde aktarıyoruz:
“Dağlar teröristlerden tamamen temizlenmiş durumda. Kalan unsurlar varsa en kısa zamanda temizleyeceğiz. Bayrağımızın sonsuza kadar dalgalanması için hep birlikte çalışıyoruz. En kısa zamanda bu bölge, tamamen teröristlerden arındırılarak, yaylalar serbest olacak, köylerimizde herkes bağını, bahçesini rahatça ekip, biçecek”
Şimdi ne var bunda her zamanki yalanlarından biri işte, bunun gibi ne yalanlar duyduk denilebilir. Fakat bu zat yalan geleneğine çok nadide bir örnek ekliyor. Mantık dersinde çelişik önermeyi tanımlayacak bir ifade kullanıyor bu kişi. Önce dağlar tamamen temizlenmiş diyor sonra kalan unsurlar varsa en kısa zamanda temizleyeceğiz diyor. Be hey adam eğer tamamen temizlenmişse nasıl başka unsur kalıyor, yok kalan unsur varsa nasıl tamamen temizlenmiş oluyor. Birde bunu ölüme sürdüğü birinin ailesi ile konuşurken söylüyor. Başkalarının canı pahasına iktidarını korumak için yalan söylüyorsun tamam bari anadilini doğru kullan. Zulüm düzenin sürsün diye insanları kandırmaya çalışıyorsun tamam ama en azından kendi kendini boşa çıkarma. Madem dağlar boş binlerce askeri niye operasyona yolluyorsun, madem dağlarda kimse kalmamış ne diye yaylaları yasaklıyorsun?
Türk Ordusunun kurmay okullarında “Senaryo Yazımı”, “Yalan Teknikleri” dersleri veriliyor, bunu masa başı paşaların hayal gücünden anladık. Ama “Türkçe” dersi yeterince verilmiyor anlaşılan. Çünkü bu kişi sadece üç cümlede özne yüklem uyuşmazlığından tutalım, yüklem çekimlerine birçok anlatım bozukluğuna aynı anda imza atabiliyor. Bir de bu kişinin resmi tanıtım yazısında İngilizce bildiği söylenmiş. İngilizce biliyor mu onu bilemiyoruz ama Türkçesinde ciddi sıkıntı var. Bu generalin dili zayıf olsa da senaryo yazımı çok ama çok gelişmiş, anlaşılan hocası iyi. Hazır İngilizcesi de varken aslında şansını Hollywood’ta denese fena olmaz…
Bu kişi nasıl paşa olmuş, isterseniz bir de ona bakalım. Pratik savaş sahasına adım atmadığı kesin. Savaşın yoğunlaştığı bazı dönemlerde Kürdistan’da bulunmuş doğru, fakat aldığı görevlerden anlıyoruz ki tahkim edilmiş karakollardan, alay ya da tugaylardan dışarı çıkmış değil. Yine resmi tanıtım yazısında yazıyor; “Jandarma Asayiş Komutanlığı Harekât ve Asayiş Şube Müdürlüğü Plan Subaylığı, Personel Başkanlığı Plan Yönetim Koordinasyon Daire Başkanlığında Şube Müdürlüğü” gibi telaffuzu güç görevlerde bulunmuş bu kişi. Hakkını teslim etmek gerek, kendini tanıtmada oldukça zorlanmıştır ve sanırız ki askerlik kariyerinde zorlandığı tek hususta bu olmuştur. Peki, hızlı da terfi eden bu zatın sırrı ne? Onu da yazıyorlar. 15 Temmuz gecesi TV’lere çabuk bağlanıp, kazanan tarafa bağlılığını bildirmiş. Bir yıl içinde önce korgeneral bir yıl sonra da orgeneral yapılarak bu üstün başarısı ödüllendirilmiş. Bu “vatan kurtaran aslan!” bu deneyimle gerilla hakkında, savaş hakkında fikir de beyan edebiliyor. Bilgisayar ekranlarında gördüğü savaşı kazanacağını söylüyor, haritada parmakla dağları dolaşmanın gerçek hayatta da o kadar kolay olduğunu sanıyor. Özgüveni gelişkin, on binlerce askerin arkasında atıp tutabiliyor. Ama uyanık aynı zamanda operasyonların cumhurbaşkanın talimatlarıyla yapıldığını en başta belirtip ekstra bir yağcılığı da araya sıkıştırıyor.
Bu kişinin komedisi burada bitmiyor. Türk subayları hikâye uydurmada ileri olabilir ama Kürt gerillası da gerçeği yüzlerine vurmada çok mahir. Bu masa başı paşası bu açıklamayı 21 Ağustos gününün sabah saatlerinde yapıyor. Aynı günün akşam saatlerinde devletin resmi haber organı bir çatışma haberi geçiyor. Bu zata bağlı bir birim operasyona çıkmış ve çatışmada 3 asker ölmüş biri de yaralanmış. Hayali de olsa gerillaların kaybından bahsedemiyorlar. Çatışmanın gerçek sonucunun öğrenebilmemiz için HPG’nin açıklamasını beklemek gerekecek ama bu kaybı açıklamak zorunda kaldıklarına göre büyük darbe aldıkları açık. Masa başı paşasının açıklaması TV altyazılarından çıkarılıyor, internet sitelerinde ise arka plana atılıyor.
Be hey paşa bir laf ettin bari kendi televizyonlarının bunu aynı gün içerisinde yalanlamasını engelle değil mi? Savaşın gerçek sonuçlarını açıklamak gibi onurlu bir tavrınız zaten yok bari lafın bir iki gün daha dolaşabilsin. Anlaşılan bu paşa halkla ilişkiler yeteneğinden de yoksun. Yaşar Kemal bir seferinde “Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız” demişti. Bu zat buna çok uğraşıyor. Kürt halkının gözünde başarıyor da rezil olmayı fakat, Türkiye halkları nezdinde hak ettiği konuma gelmesi için mücadelenin daha da yükselmesi gerek.
Bu generalleri yalan söylediğinde burnu uzayan kukla Pinokya ’ya benzettik. Ama aslında çocuklara doğruları söylemenin önemini anlatmak için kurgulanan bu masum masal kahramanıyla eli kanlı faşist generallerin kukla olmak dışında hiçbir ortak yönü yok. Bunu da not düşelim ki Pinokyo’ya ayıp olmasın.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi