HABER MERKEZİ
Demokratik siyaset neye dayandı? Biz şimdiye kadar siyasi mücadelede ne yaptık? Savaş bile yaptığımızda, hedef olarak önümüze ne koyduk? Hep “gelin uzlaşalım, bize fırsat verin. Yani bir uzlaşma yapalım, çözüm bulalım. Demokratik özerklik çözümünü sağlayalım” dedik. Devletle demokrasinin, KCK’nin ilişkileri, toplumsal yaşamdaki etkinlik alanları neler olacak? Bunları anlaşarak belirleyelim. Öyle belirleseydik, oradan KCK’ye bir alan verilseydi, ondan sonra barış içerisinde hemen onları inşaya yönelecektik. Buna kimse de engel olmayacaktı. Siyasi çözüm bizi, demokratik toplum olarak örgütlenmemizi, ekonomik, sosyal, kültürel, diplomatik, hukuksal diğer alanlarda örgütlemeye götürecekti. Fakat şimdi bu olmadı. Bu olmadıysa o zaman ne yapacağız? Savaşla yapmak istediğimiz nedir? Adım adım, parça parça bütün bu alanlarda sömürgeci olanı, soykırımcı olanı yıkmak, onun yerine demokratik olanı kurmak, inşa etmektir. Bunu niye savaşla yapıyoruz? Çünkü gerici olan var ve doludur. Onun yıkılması lazım. Bunu da ancak savaş yıkar. Siyasetle anlaşamamış, geri çekmemişsen, varolanı ancak savaşla yıkabilirsin. Yerine inşa ettiğin bir şeyi, öbürü yıkmak ister. Savunman lazım. Savunmazsan yaptığın inşanın bir anlamı olmaz. O halde savunmak için -savunmak da askeri bir eylemdir- dolayısıyla inşa ettiğin demokratik toplum örgütlülüğünü, yaşamını koruyacaksın, savunacaksın, güvenliğini sağlayacaksın. Güvenliğini sağlayabildiğin, koruyabildiğin kadar inşa edeceksin. Koruyabildiğin ayakta kalır. Başkasını inşa etsen de, karşı taraf da vurur seni yıkar ve tekrar ele geçirir. Savunabilir, koruyabilirsen vermezsin ama onu yaşatırsın. İşte Devrimci Halk Savaşı böyle bir mücadele oluyor.
Bu boyutlardan birincisi ekonomik –ekolojik boyut da ona dahildir- boyuttur. Toplumun ekonomik yaşamıdır. Aslında ekonomi tümüyle demokratik toplumun işidir. Devlet işi değildir. Önderlik “Tekelcilikle, kapitalizmle ekonominin bir ilişkisi yok” dedi. Tekelci ekonomiye karşı, demokratik konfederalizmin ekonomik sistemlerini geliştirmemiz gerekecek. Demek ki etkinlik kurduğumuz her alanda, toplumun ekolojik çizgide, ekonomik örgütlülüğünü, ekonomik toplumu yaratıp inşa edeceğiz.
İkincisi sosyal boyuttur. Sosyal boyut içinde öne çıkan temel görevler, eğitim, sağlık, spor gibi alanlardır. Demek ki eğitimi, biz örgütleyeceğiz. Savaşla birlikte etkili olduğumuz yerde mevcut eğitimi durduracağız, kendi eğitimimizi kuracağız. Yani artık “devlet bize anadilde eğitim hakkı versin” demeyeceğiz. Biz gücümüzün yettiği yerde devletin eğitimini durduracağız, kendimiz kendi eğitimimizi nasıl bir dilde, nasıl bir programda yapmak istiyorsak yapacağız. Kendi sağlık sistemimizi kurup örgütleyeceğiz. Devletin sağlık sistemini işletmeyeceğiz. Ele geçireceğiz. Halk yararına, kendi anlayışımıza göre sürdüreceğiz. Sporu yine o hale getireceğiz.
Üçüncüsü hukuksal boyuttur. Kendi hukuk ve yargı sistemimizi geliştireceğiz. Mevcut devletin yargı sistemini durduracağız, onun yerine, KCK’nin yargı sistemini örgütleyeceğiz. Kendi hukuk sistemimizi işleteceğiz. Toplumsal sorunları, çözebildiğimiz, etkinlik kurabildiğimiz kadarıyla kendi yargı sistemimizle çözeceğiz.
Dördüncüsü diplomatik boyuttur. Kendi diplomatik alanımızı örgütleyeceğiz. İç ittifaklarımızdan tutalım dış ilişki, ittifaklara kadar, Kürt demokratik örgütlemesine güç sağlayacak, hizmet edecek, onu temsil edecek bir ilişki-ittifak sistemi geliştireceğiz. Dolayısıyla bir diplomatik faaliyeti örgütleyeceğiz. Kürt toplumunun diğer toplumlarla ilişkilerini düzenleyen, dayanışmasını sağlatan bir ilişki ve dayanışma sistemi geliştireceğiz.
Beşincisi dil ve kültür boyutudur. Bu konuda Kürt kültürünün önündeki bütün engelleri, yasakları kaldıracağız. Tarih, kültür ve dil çalışmalarını, toplumun kendi kültürel gerçeğini yaşamasını sağlatacağız. Onun kurumlaşmasını, örgütlülüğünü geliştireceğiz.
Altıncısı öz savunma boyutudur. Savunma güçlerini örgütleyeceğiz. Yani demokratik toplumu, onun örgütlülüğünü, KCK örgütlülüğünü savunan, bütün saldırılara karşı koruyan bir güvenlik sistemi ortaya çıkartacağız. Bunu ortaya çıkardığımız kadar, zaten KCK’yi kuracağız. Zaten başka türlü de kuramayız. Güvenliğinin sağlanamadığı bir sistem yaşayamaz. Diğer taraftan saldırıp yok ederler. Biz, dolayısıyla öz savunmayı öne çıkartacağız. Demokratik toplum örgütlülüğünün, KCK örgütlülüğünün ancak savunulduğu ölçüde varolacağını bileceğiz ve buna göre savunma sistemi geliştireceğiz. Bu sistemi, örgütleyeceğiz, silahlandıracağız, eğiteceğiz, nicelik olarak nitelik olarak demokratik toplumu savunacak kadar, demokratik toplum örgütlülüğünün olduğu her yerde bir savunma sistemi geliştireceğiz.
Yedincisi siyasi boyuttur. Bütün bunları geliştirdiğimiz ölçüde siyasi boyut, demokratik siyaseti geliştirme, işletme, dolayısıyla demokratik siyaseti çözüm aracı haline getirme, demokratik özerkliği gerçekleştirme imkânımız olacaktır. Biz bunları her yerde aynı düzeyde, birden bire yapamayız. Nerede ne kadar gücümüz varsa, hangisini yapabiliyorsak ona göre yapacağız. Nerede ne kadar ekonomik örgütlenme yapabiliyorsak o kadar yapacağız. Eğitim, sağlık örgütlülüğünü nerede ne kadar geliştirebiliyorsak o kadar yapacağız ve daha fazlasını yapmak için mücadele edeceğiz. Savaş daha fazlasını yapmak ve varolanı savunmak için sürecektir.
Hukuk sistemini, öz savunma sistemini, kültürel yaşamı, diplomasiyi, demokratik öz yönetimi, siyasi yönetimi geliştirebildiğimiz kadar geliştireceğiz. Bazı yerlerde çok olacak, bazı yerlerde az olacak. Bazı yerlerde biz etkili olacağız, bazı yerlerde devlet etkili olacak. Bazı yerlerde, bazı boyutlarda KCK etkili olacak, bazı boyutlarda devlet etkili olacak. Bir boyutta, bir yerde, bir düzeyde devletin etkinliği olacak, bir düzeyde KCK’nin etkinliği olacak. Bu, yerine göre değişecek. Yani karşılıklı ve iç içe ikili bir yönetim duruşu, sistem duruşu ortaya çıkacak. Bu, düz bir durum da değildir. Bir yerde hukuksal alanda, ekonomik alanda KCK etkili, diğer bazı alanlarda devlet etkili olacak. Bir yerde sosyal alanda, yüzde elli KCK’nin etkinliği olacak yüzde elli devlet etkinliği olacak. Nerede ne kadar olabiliyorsa, o kadar yapacağız ve bunu her alanda KCK örgütlülüğünü güçlendirmek, etkinliğini arttırmak üzere bir mücadele yürüteceğiz. Bütün alanlarda demokratik toplumla, devletçi sistem arasında bir çatışma sürecek. O halde Devrimci Halk Savaşı, topyekûn bir savaş oluyor. Bütünlüklü bir mücadeledir. Bütün yaşam alanlarını içine alıyor. Bütün boyutlarda bir mücadele vardır. Hem yıkmayı, hem inşa etmeyi içeriyor. İç içe bir savaşı içeriyor. Uzun Süreli Halk Savaşı’ndan farkı, cepheden bir devleti tümden reddeden, yıkan, kendini de ona göre kuran bir şey değil de, iç içe, bütün boyutlarda, ne kadar etkinlik kurabiliyorsa o kadarını kuran, onu daha da büyütmek için mücadele eden bir tarzı esas alıyor. Burada cepheden bir duruş değil, bir iç içe mücadele var. Bu anlamda Devrimci Halk Savaşı bir iç içe mücadele durumudur.
İç içe mücadele durumu, devlete karşı, devlet örgütlemeyi öngörmemesinden kaynaklanıyor. Aslında devlet uzlaşmayı kabul etse, barış siyasi çözümle olsa, hiç çatışmaya girmeden, devlet artı demokrasi sistemini, siyasi uzlaşma temelinde geliştirerek kendi örgütlülüğünü sağlayacak. Fakat devlet bunu kabul etmediği, KCK’yi terör örgütü saydığı, reddettiği, KCK’li olmayı suç sayıp hapse koyduğu için KCK de, kendi toplumsal örgütlülüğünü yaratacak ve devleti etkisizleştirmeyi, sınırlamayı öngörecektir. Nasıl ki devlet şimdi mevcut saldırılarla KCK’yi etkisizleştirmeyi, daraltmayı, sınırlandırmayı esas alıyorsa, Devrimci Halk Savaşıyla da KCK, devleti sınırlandırmayı, daraltmayı, etkisizleştirmeyi, zayıflatmayı ve onun yerine kendi sistemini örgütlemeyi öngörecektir. Ekonomik, sosyal, hukuksal, siyasi, diplomatik, kültürel ve öz savunma alanlarındaki bütün boyutlarda bir savaş olacaktır. Bu, karşılıklı birbirini etkisizleştirme, yıkma ve kendini hâkim kılma savaşıdır. Bu, topyekûn bir savaştır. İç içe bir savaştır ve bütün boyutları içeriyor. Çünkü birbirinin alternatifi değil. Yani devletin yerine bir devlet kurmayı ifade etmiyor. Devleti daraltıp, demokratik toplumu örgütlemeyi ifade ediyor. Aslında devlet tanısa, uzlaşabilir. Uzlaşmaya açıktır. Ama devlet reddettiği müddetçe, o da devleti reddediyor. Bu savaşa, mücadeleye dönüşüyor. Herkes bu mücadele içinde kendi etkinliğini yaratmaya çalışıyor. Tabii devlet hiç kabul etmez, sonuna kadar reddederse bu çatışma, savaş da sonuna kadar sürer. Devleti tümden yok eden, demokratik toplumu bağımsız özgür olarak örgütleyen bir sistem ortaya çıkar. Devletsiz bir demokrasi oluşur. Devletsiz demokrasi olmaz değildir. Önderlik, bunları iyi değerlendirdi. Önderlik, “Demokrasisiz devlet olmaz, ama devletsiz demokrasi olabilir” dedi. Çünkü esas olan demokrasidir. Demokrasiyi örgütlü, iradeli, özgür toplum olarak tanımladı. Bu toplum da devletsiz varolabilir. Devlet, böyle bir toplum olmadan varolamaz. Çünkü böyle bir toplum üzerinde baskı ve sömürüyle ancak varolabiliyor.
O halde hiç uzlaşmaya yanaşmazsa, bu çatışma derinleşerek sürer. Artık ya KCK’yi devlet yener, tümden ezer, hâkim olur ya da devleti tümden etkisizleştirip askeriyle, polisiyle ekonomisiyle, kurumlarıyla, KCK yalnız başına etkili hale gelir. Nerede etkili hale gelebiliyorsa, orada o düzeyde bir etkinlik sağlar. Devleti tümden etkisizleştirdiği yerde kendi bağımsız, özgür duruşunu ortaya çıkartır. Bunun da önü açıktır. Tümden bütün Kürdistan’da olursa, böyle bir durum gerçekleşir diye bir kayıt yok. Bir şehirde, üç şehirde, birkaç kasabada, belli bir mıntıkada böyle bir konum kazanabilir. Orduyu, devleti tümden etkisizleştiren, yok eden, KCK sistemi temelinde toplumun örgütlenip yaşandığı bir durumu ortaya çıkarabiliyorsa orada onları sağlar. Diğer alanlarda iç içe olabilen yerlerde, iç içelik devam eder.
Savaşın hedeflediği, gerçekleştirmek istediği amaçlar bunlardır. Dikkat edilirse her yerde birden olacak diye bir şey yoktur. Bazı yerlerde az olacak, bazı yerlerde çok olabilecek. Bu sistem her türlü mücadeleye imkân veriyor. İkincisi, bir alanda ya devlet olacak, ya KCK olacak diye bir kayıt da yoktur. Biraz devlet, biraz KCK olabilir. Örneğin eğitimin bir bölümünü devlet yapabilir, bir bölümünü KCK yapabilir. Bir yerde yüzde otuz KCK yapar, yüzde yetmiş devlet yapar. Bir yerde eğitimi yüzde altmış KCK yapar, yüzde kırk devlet yapar. Bir yerde yüzde seksen, doksan eğitimi KCK yapar, yüzde on devlete kalır. Ne bir bütün alanlar itibarıyla eşit düzey, aynı düzey söz konusu ne bir boyut itibarıyla ya hep ya hiç söz konusudur. Farklı alanlarda devletle KCK arasındaki mücadele farklı düzeylerde seyredebilir. Bir yerde KCK’nin öz yönetimi yüzde seksen hâkim olur, devlete yüzde yirmi yönetim kalır, bir yerde yüzde otuz KCK kurumları öz yönetimi çalışır, yüzde yetmiş yönetim devletin elinde olur. Bu, farklı alanlarda devlet ve KCK etkinliğinin farklı düzeyler arz ettiği bir mücadeledir. Demek ki Devrimci Halk Savaşı, bütün alanlarda ekonomik, sosyal, hukuksal, siyasi, kültürel, diplomatik ve öz savunma alanlarında devlet etkinliğini zayıflatabildiği kadar zayıflatan, onun yerine demokratik toplum örgütlülüğünü, etkinliğini, KCK örgütlülüğünü geçiren ve koruyan bir mücadele oluyor. Bu anlamda hem yıkıcılığı var, hem de inşa ediciliği, yapıcılığı ve onun savunuculuğu vardır.