HABER MERKEZİ
İnsanlığın yeşerdiği topraklardan kilometrelerce uzakta bir göçmen olarak dünyaya açtığı gözlerinde hiçbir zaman umudu eksik etmedi. Bir göçmenin yaşadığı zorluklara birde kültürel, siyasal ve ulusal sömürünün tavan yaptığı bir kimlik eklenince, insan olarak ayakta kalabilmek için tutunacağı tek dal bu umudun bakışıydı.
Tüm zorluklara, tüm baskılara karşı direnerek, onu topraklarından ayıran sisteme ve sistemin güncel temsilcilerine cevap verecekti. Çünkü bu umutla harlanmış alev gözler ona bu arayışı zorunlu kılmıştı. Belki de hakikat arayışçılığı, fikri, zikri ve fiili militanlığındaki bütünsellik bu şekilde en güzel anlamına kavuşacaktı.
Uzun yıllar yabancı olarak yaşadığı İsviçre’de kirliliğe, çalıntı yaşamlara, sömürü ocaklarına, kısacası insana dair tüm güzelliklerden uzaklaşmış bu insanlık canavarı Avrupa sistemine “yabancı” olarak kalmaya başarmıştı.
Gözlerindeki umut ateşini ve kirliliğe yabancılığı katıp çantasına doğduğu topraklara gittikçe yakınlaşmak için yola koyulmuştu. Bu yolculuğun, bu militan arayışın diğer bir durağı da İstanbul olacaktı.
O İstanbul ki hem modernite canavarının larvalarını çoğalttığı, her an, her saniye damla damla kanserleşen hücreleriyle hastalıklı bireyler yaratan hem de bu kirlilikle yaşanılamayacağını anlayıp mücadele militanları yaratan, metropol-getto, gökdelen-gecekondu vs. bileşimi bir de dualiteydi.
Bu ikilem ve karşıtlık içinde seçtiği yol onu bir dergâha ulaştıracaktı. Adı gibi ulaşacağı dergâh da Derviş’ane olacaktı ve o seçimini “hiçbir yasa, özgürlük yasasının üstünde bir güce sahip değildir” den yana yapıp “Özgür” olmayı seçecekti.
“Derviş” i olduğu İstanbul onun kahramanlıklarına da tanıklık etmişti. “Özgür” olmaya doğru yürüdüğü yolun ilk etaplarını bu dualite de aşarak bu şehire onlarca anı bırakmıştı. Bu anılar dilden dile dolaşarak canlılığını korumaya devam ediyor. Faşizme indirdiği yumruklar, yağdırdığı taşlar ve Molotoflar halen cesaret imgesi, kampüslerde yankılanan “ya özgürlük hareketinin yanında olursunuz, yada katil devletin yanında”, “sizin asker-polisiniz varsa,bizimde dağlarımız var” sözleri halen mücadele gerekçesi ve yöntemidir.
İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü daha öncesinde de nice özgürlük kahramanlarına tanıklık etmişti. Güney batıda kahramanlaşan Ş.Hüseyin (Bülent Doğan), Kelareş’te ölümsüzleşen Ş. Cumali (Salih) ve Besta da çığlık olan Ş.Ekin(Esra Bulut) ve onlarcasının izinde yürümek için yönünü dağlara vermişti. O da biliyordu ki “tarihte umut arayışları hep hakim sistemlerin kıyılarında, dağların ve çöllerin kuytularına sığınmış topluluklarda aranır”’daki gibi olması gerekiyordu.
Bu DERVİŞ’ane arayış, bu umut onu “özgür”leştirmişti artık. Kirliliğe, zulme, ihanete, insanlığın gün gün yitimine karşı seçimini dağlardan yana, hakikat arayışçılığının fikri-zikri-fiili militan bütünselliğinden yana yapmıştı.
Onun ve ondan önceki kahramanların okul arkadaşı ve mücadele arkadaşı olarak bizimde seçimimizin “dağlar” olması gerekiyordu. Onun mücadeleye bağlılığı, bu mücadeleye bağlılığın gereği olan mücadele biçimi ve seçimi bize de tek yol bırakıyordu: bu yaşam abidelerine “yoldaş” olmak, “heval” olmak.
Bu, amaçla yönümüzü “özgür”lüğe, tüm yaşam biçimlerine alternatif olan İmralı Güneşinin yaratımı dağlara verdik.
Söz verdiğimiz halde buluşma mümkün olmadı. Onu tanıma, görme şansını yakalamış olan yoldaşlarla yapılan tüm sohbetlerde onunla buluşamamanın eksikliğini gidermeye çalıştım. Bu şansı yakalamış olan yoldaşların gözlerinde onun gözlerindeki umut ateşinin etkisini okuyabilmek hiç zor olmadı.
2 Eylül 2008 günü Tezvan karakolunda Bingöl şehitlerinin intikamı ve Önderliğe yapılan saldırılara cevap olmak için, yıldırım gibi çaktığı kampüslerdeki gibi faşist-ordu sürülerine ağır darbe vurarak 36 düşman askerini öldürüp, onlarcasını yaralayarak 3 arkadaşıyla birlikte ölümsüzlük tacını giyen Özgür Roni Arkadaş, günlerce düşman gündemini sarsarak, gençliğin nasıl “intikam” gücü olduğunu kahramanlaşarak göstermişti. Eylemden sonra tüm güçlerini bu bölgeden çekip kaçan düşman, halen bile Tezvan’dan geçemiyor. Yaşamına layık şahadetiyle, özgürlük saflarına katılan onlarca gencin “Özgür”, “Roni”, “Derviş” ismini almasına ilham kaynağı olarak ölümsüzleşen Özgür Roni arkadaş, şahadetiyle bile düşmanı çıldırtmaya devam edecektir.
Gözlerindeki umutla “Özgür” lük, yaşamı ve mücadelesi ile tüm karanlıklara “Roni” olan Dervişimizle hakikat arayışçılığında buluşup O’nu görme, O’nu yaşama, O olabilme umuduyla anısına bağlılık sözümüzü yineliyoruz.
Amed Adıl