HABER MERKEZİ
Kadını işsiz, ücretsiz işçi, asgari ücretli, taşeronun ücretsiz taşeronu olarak kullanan sistem ideolojisi, sadece en ağır krizleri kadınla aşmıyor; kendi varoluşunu da garantiliyor. Sistem iki yolla bunalımlarını aşar:
1-İktidar(sermaye) ve ulus devletin zor aygıtlarıyla. Her türlü savaş hapishane, tımarhane, hastahane, iş- kencehane, soykırım ve toplum soykırımı, 2-Milliyetçilik, dincilik, bilimcilik, cinsiyetçilik, okul, kışla, ibadethane, medya, üniversite, internet gibi ideolojik kurumsallaşmalarla.
Yukarıda da belirtildiği gibi ulus devletin güvensizleşmesi, paydaş değil yandaş olma sistemi olarak yasallaşması, ciddi bir yıkım haline gelmiştir. Bu yıkımlar karşısında kadınların ve halkların çözümü olarak demokratik özerklik şekillenmektedir. Demokratik Özerklik; Türk devleti döveceğine Kürt devleti dövsün hukukunu inşa eden bir sistem değildir. Ya da beni üvey babam döveceğine, öz babam dövsün sistemi değildir. Sokaktaki erkek döveceğine evdeki erkek dövsün de değildir. Demokratik özerklik, yerellerin devlet yetkilerini devralma inşası da değildir. Yine demokratik özerklik kadının erkek egemen zihniye- tinin yetkilerini devralma sistem inşası da değildir.
Bu nedenle öncelikle kadın konfederal sisteminde demokratik özerklik, kadının kendini, komün ve meclisler üzerinden örgütlemesinin ifadesidir (eş-sözcülük, eş-başkanlık, özgür-eş yaşam, eş-temsiliyet). Kadın geliştirdiği bu sistemi ve varlığını korumak ve sürdürmekten sorumludur. Kadın öz savunmasını da, dar anlamıyla sadece güvenlik boyutuyla ele almaz. Demokratik toplumun her alanda örgütlenmesini, kurumsallaşmasını kendi yaşam hakkı başta olmak üzere, değerlerine dayatılan imha ve inkara karşı öz sistemine kavuşmasını ifade eder. Tüm boyutlarda örgütlenerek, taciz ve tecavüzden kendini kapsamlı olarak korumasıdır. Kadın taciz ve tecavüze uğradığında da suçlanmaktan kurtulamaz. Haberler diziler, TV programları, vb. bunu besler. Kadın, ‘Aman kimse gördü mü, duydular mı?’ telaşına kapılırken, her türlü değere ve kadın bedenine saldıranların elini kolunu sallayarak işine devam etmesini sağlayan bu sistemde, kadının iradesi kırılmıştır. Kadının irade kırılması, utanması gerekenlerin yerine kendisinin utanması; korkması gerekenlerin yerine yine kendisinin korkması biçiminde açığa çıkar. Kadının öz savunması, utanması gerekenlerin yerine utanmaması ve korkması gerekenlerin yerine korkmaması, teşhir etmesi, direnmeyi örgütleyip aralıksız mücadele etmesidir.
Ortak yaşamda demokratik özerklik, halkların kendi demokrasisini ve kendi toplumsal sistemini kurmasıdır. Var olan ulus devlet sistemini, halkın demokratik özyönetim sistemine duyarlı hale getirme mücadelesidir. Demokratik ulus anlayışını esas alır, herhangi bir ulusu esas alma değil, ulus üstü yapılanmayı ifade eder. Toplumun siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik, inanç ve mezhepsel, etnik, kadın özgürlüğüne dayalı, ekolojik, komünal alandaki örgütlenmelerinin birliğidir. Örgütlenmiş toplumun kendi kendini yönetme organizasyonudur. Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde farklı kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmeleri ve örgütlenebilmeleri demokratik öz yönetimdir. Burada kastedilen özgürlükler yalnız bir bölge ve toplumsal kesim için değil, Türkiye’de yaşayan tüm etnik ve sosyal kesimler için geçerlidir ve özgürlükler coğrafi sınırlarla çerçevelenemez.
Tüm bunları yapabilmek için öncelikle entelektüel olma görevlerini yerine getirmek gerekiyor. Görev hatıra bilimi yapmak değil, ahlaki politik toplumu inşa etmektir. Hem araştırmacı olmak hem de direnişçi olabilmektir. 1.doğa (fizik, astronomi, kimya, biyoloji), 2.doğa (edebiyat, felsefe, sanat, ekonomi) olarak ele alınan her iki alanın sosyal bilimlerle bağını kurarak hakikate yaklaşmaktır. Özne- nesne, biz-öteki, beden-ruh, ölü-canlı ikileminden kurtulmuş ahlaki politik toplum bağını kurmaktır. 5N1K (ne, ne zaman, nasıl, nerede, neden, kim) sorularının erkek egemen devlet aktörleriyle kurgulandığı haberler gibi, bilgi hakikatine ulaşmaya çalışırken önümüze konan kavram ve kuramlar da kurgulanmaktadır. Bu kurgularla krizli ortamlarda herkes kendine göre bir hakikat yolu açma eksiğine girebilir. Güncel sürece baktığımızda DAİŞ’in bu dönemde etkisi azalan ulus devletin etkisini arttıran aktöre dönüşmesi (hemen ırkçı saldırılar, sınırların yeniden inşası, itilaflar ve ittifaklar kurulması…) tesadüf değildir. Yine AKP döneminde kadın mücadelesi görünürlüğünü arttırıp alternatif olunca, kadına yönelik şiddetin yüzde 1400 artış göstermesi de tesadüf değildir. DAİŞ’e karşı kadın direnişi ve DAİŞ’in saldırı merkezinin Kürdistan ve Ortadoğu olması da bir tesadüf değildir. Kadınların ve karma toplum dinamiklerin taleplerinin netleşmesine karşı hamle olarak bu talepleri ve mücadeleyi manipüle etme, muğlaklaştırma yöntemleri geliştirilmektedir. Bugün entelektüel olma görevlerinin başında bu manipülasyonu görmek, muğlaklaştırılan alanları netleştirmek ve direnişi güçlendirmek geliyor.
Ayşe Gökkan