HABER MERKEZİ
Kürdistan’ın Türk yasalarına göre büyük şehir statüsündeki Amed, Merdîn ve Wan şehirleri belediyelerine kayyum atandı. Bu Kürt halkının kimliğine, kişiliğine, iradesine kendi şehrini yönetme hakkına bir saldırıdır. Kürt halkı sömürgeci saldırıyı tartışıyor. Tepkisini ortaya koyuyor. Bir halkın yalana, talana, haksızlığa, sömürüye ve sömürgeciliğe karşı öfkesinin ve eyleminin büyüklüğü onun toplumsal ahlakının ve vicdanın ölçü oluyor.
Haksızlığı kabul etmemek ahlaklı olmaktır. Zulme karşı direnişin insani anlamı tarih boyunca hep dilendirilmiştir. Dinler zulmü affı olmayan en büyük günah, zulme karşı direnişi de en büyük sevap saymıştır. Dolaysıyla Kürtler insan olma, insanlık ailesinin muteber bir halkı olmanın tüm maharetini göstermeye çalışıyor dersek abartmış sayılmayız. Bu Kürtlerin özgür geleceği için çok büyük bir kazanımdır.
Peki ya Türk halkının, Türk halkı adına yurtseverce söz söyleme mertebesinde bulunanların durumu nedir? Kürtler ile Türkler yaklaşık bin yıldır yan yana yaşamaktadır. Türklerin bütün stratejik dönemlerinde dayandıkları tek güç Kürtler olmuştur; Önce Malazgirt ve Çaldıran-Mercidabık, 20.yyın başında da kurtuluş savaşı dönemi ki Türklerin Ortadoğu’da kalıcılaşmaları bu savaşlarda elde edilen başarılar sayesinde olmuştur, tümü de Kürtlerin kardeşlik desteği sayesinde oldu. Bu tarihsel dostluk ve dayanışma günümüzde yaşananları tekrar Kürt Türk ilişkilerini sorgulamamızı gerektiriyor. AKP-MHP saldırılarına karşı yurtsever, sosyalist, demokrat, bilcümle aydınları, dürüst Müslüman Türkler, Kürtlere olan tarihsel vefa borçlarını nasıl ödüyorlar. Daha doğrusu ödeyebiliyorlar mı? İşte kayyum atama meselesine bir de bu pencereden bakmakta fayda vardır. Çünkü bu Türkiye’nin demokratik geleceği açısından hayati bir meseledir.
Kürt şehirlerine kayyum atamanın sömürgeci TC yasalarında bile yeri olmadığı, yapılanın bir darbe olduğu tartışmaya yer bırakmayacak kadar alenidir. Az vicdanı olan herkes yapılanın Kürtlere büyük bir haksızlık, zulüm olduğunu görüyor. Dilendiriyor. Pekiyi haksızlığa ve zulme karşı çıkmanın insan olmanın, insan onur ve haysiyetine sahip çıkmanın temeli iken, bu insanlık imtihanında Türk halkının durumu tam olarak nerede duruyor. En az Kürtler kadar yoksul, AKP ve MHP tarafından yalanla aldatılıp sömürülüp değerleri talan ediliyorken Türk halkının tavrı ve tepkisi neden çok sınırlıdır? Türklük adına Türk halkına yalan söyleyenler, malını talan edenler kimlerdir? Türklerde yurtseverlik kalmadı mı? Türk solu, demokratları, dürüst Müslümanları gerçek anlamda aydın ve sanatçıları neden cesaretsiz? Bu kesimler halka neyi nasıl anlatıyor? Devletin tüm çirkinliklerini, suçlarını Kürtler üzerine yığması karşısında neden “Kürt Türk kardeştir, Kürtlere terör diyerek saldıramazsınız, Kürt’e düşman olan Türk’e düşmandır, Türk yurtseverliği Kürtleri kabul etmekten ve sevmekten geçer” diyerek meydanlara çıkamıyor? Türk halkının canına okuyan, milliyetçiliği-faşizmi Türk yurtseverliği yerine ikame edip Kürtlere saldıranlara karşı neden binlerce milyonlarca Türk de sokaklara çıkıp yalana ve talana dur diyemiyor? Soruları çoğaltabiliriz. Birçok şeyi sorgulayabiliriz. Ortaya çıkan sonuç Türkiye’de devletin hemen herkesi kirlettiğini gösteriyor.
Tüm Türkiyeliler şunu adları gibi bilmek zorundadırlar; Türkiye’de iktidar olmanın yolu Kürtleri baskı altında tutmaktan, Kürt inkar ve imhasını sürdürmekten geçiyor. Bu iktidar kanunu gereği de her gün bıkıp usanmadan Kürtler hakkında Türklere ve diğer halklara binlerce yalan söylüyorlar. Hiçbir iktidar Kürtleri inkar eden Türk hükümetleri kadar yalancı değildir. Türk hükümetleri içinde de hiçbir hükümet AKP-MHP iktidarı kadar yalancı olmamıştır. Belediyelere atanan kayyumları haklı göstermek için uydurulan yalanlar Türk devletini yönetenlerin Kürtler söz konusu olunca ne kadar pervasızlaştıklarını, ahlaksız, birer alçak olduklarını bir kez daha çok açık göstermiştir. Tüm bunlara rağmen Türkiye’den Kürtlerle dayanışma içinde olanların çok az olması, olanlarınsa çok pasif destek sunması düşündürücüdür. Evet bu son darbeye karşı başta CHP olmak üzere diğer demokratik kitle örgütlerinin tutumu bir önceki siyasi soykırım darbesine oranla daha olumludur. Fakat bu olumlu duruş, yalanın ve talanın büyüklüğü karşısında Türk halkını Kürtler konusunda ‘iman sahibi’ yapmaya yetmiyor.
Artık yeterince anlaşılmaktadır ki Kürt sorunun çözümsüz bırakılması Türk devletine musallat olmuş bir gurup hırsız ve talancının işidir. Ve bir kez daha görüldü ki devletin yıllardır Kürtler ve Kürt özgürlük hareketi için söyledikleri bizzat kendisinin yaptıklarıdır. Örneğin “paralar Kandile gitmiş” diyerek, hırsızlıklarının ve talanlarının üstünü örtüyorlar. Bu yalan karşısında en çok üzüldüğüm şey bir tek cesaretli kişinin çıkıp “paralar Kandil’e değil AKP’ye gitmiş” diyememesidir. Kaldı ki sadece Amed, Mêrdîn ve Wan belediyelerinden değil, belgelendiği gibi başta İstanbul, Adana ve Ankara olmak üzere AKP-MHP’nin elindeki her belediyeden ifşa olmuş yöntemlerle halkın malı ve parası çalınmıştır. Bir halk buna karşı neden isyan etmez? Türklerde yurtseverlik ve vatanseverliğin Kürt düşmanlığı ile özdeş hale getirilmesinin bundaki payı nedir acaba? Türkiye’de Kürtlere düşmanlık yap istersen …. Yap kanununun bundaki payı nedir?
Sırf Kürtler yok edilsin diye Türklük yerlerde süründürülüyor. Kürtleri imha etmek için Türkler satılıyor. Kürtleri tehlikeli bir düşman gibi göstermek için Türklük yalancıların ve talancıların propaganda malzemesi yapılıyor. Bir devlet halkına ancak bu kadar kötülük yapabilir. Bir iktidar çıkarları için bir halkı ancak bu kadar ahlaktan düşürebilir. Gerçekler ancak bu kadar tersyüz edilebilir. Bir toplum ve halk ancak bu kadar insanlık değerlerinden kopartılabilir. Gerçek Türklerin ve yurtseverlerinin buna gereken tepkiyi verememeleri geleceklerini riske ediyor. Çünkü unutmayın ki bu durum orta ve uzun vadede kayyum darbesinden çok daha büyük dertlere, belalara, sorunlara yol açacaktır. Yalanlarla, Kürtlere iftiralarla bir arada tutulmaya çalışılan bir Türklük bu topraklarda daha fazla yaşayamaz. Güçsüzleştirilmiş Türk halkı zayıflatılmış Kürt halkı demektir. Kürt halkının kimliğini inkar etmek demek Türklere sürekli yalan söylemek, malını talan etmek, canını almak demektir. İşte bu tarihsel ilişkiden ötürü Türklerin bu biçimde düşürülmesini Kürtler de kabul etmemektedir. Fakat Kürtlerin soykırım saldırıları karşısında yalnız bırakılması ya da olması gereken düzeyde desteklenmemesi Kürtlerde de ‘ne haliniz varsa görün’ noktasına götürebilir. Bu sebeple de şimdi yapılması gereken en önemli şey Türkiye’de Türk demokrat ve yurtseverlerin bir kampanya bir hamle tarzında Kürtlerle olan tarihsel kardeşlik dostluk ilişkisini her açıdan halklara anlatmasıdır. Türk olmadıkları halde Türk halkı adına konuşan devşirme ve dönme faşist güruh, Kürtler hakkında ne düşündüğünü ve ne yapmak istediğini çok açık söylüyorlar. Peki buna karşı gerçekten Türk olan, ben Türk yurtseveriyim diyen birinin sözü ve eylemi ne olmalıdır? İşte gün bunu gösterme günüdür.
Çok fazla gecikmeden Hadi Biraz Cesaret!
Mehmet GÖREN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi