HABER MERKEZİ
Bugün 7 Eylül 2019. Bundan tam 37 yıl önce, 1982’de sadece Kürdistan’ın ve Türkiye’nin değil, dünya tarihinin konuşacağı enternasyonalist kahramanlarından Kemal Pir, Amed zindanında ölüm orucunda şehit düştü.
Kemal Pir Gümüşhaneli Sünni bir Türk olarak, PKK’ye katılmış ve PKK’nin öncü kadrosu olmuştur. Bu öncülük öyle bir noktadır ki Halklar Önderi Abdullah Öcalan Şehit Kemal Pir için “Gizli Ruhum” tanımını yapmıştır. Kemal Pir 14 Temmuz 1982 yıllında Ali Çiçek, M.Hayri Durmuş ve Akif Yılmazlarla başladığı Büyük Ölüm Orucu direnişinin 54. günün de Amed zindanında şehit düştü. PKK hareketinin bugünlere gelmesinde ve böylesi tarihi bir direniş karekterinin oluşmasında hiç kuşku yok ki 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucunun payı çok büyüktür. Kemal Pir Ölüm orucu direnişine başladığı zaman “Bu devlete bir kazık çaktık, çıkarabilirse çıkarsın” sözleri 37 yıldır işgalci Türk devletinin kabusu olmaktadır.
Kemal Pir’in devrimci kişiliği için kuşkusuz ne yazsak eksik kalacak. Tarihe mührünü vurmuş böylesi Devrimci kahramanları yazmak hem zor hem de bir o kadar kolaydır. Zordur çünkü ne yazsan bir yerlerde bazı şeyler eksik kalıyor, ne kadar yazsan da onu tam anlatacak kadar yazamazsın. Kolaydır aynı zamanda çünkü; Devrimciliğin bütün özelliklerini kişiliğinde vardır.
Kemal Pir’e ilişkin Hüseyin ALİ’nin 2015 yıllında Yeniz Özgür Politika da kaleme aldığı “Karadenizli devrimci Kemal Pir!” yazısının bir kısmı şöyle;
*1982 yılında PKK tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Bu da 14 Temmuz direnişçiliğiyle yenilmez bir karaktere kavuşmasıdır. Türk devleti 14 Temmuz 1982 yılından sonra öyle bir PKK ile karşılaşmıştır ki, 33 yıldır uğraşıyor ama uğraştıkça daha da batıyor. Çünkü yenilmeyecek bir tarz ve ruhu karşısında buluyor. Bu tarz ve ruhla yürütülen mücadeleyle öyle bir halk yaratılmıştır ki, artık bu halkın iradesini kırmak, yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Bugün bu halkın gençleri ve kadınları 14 Temmuz ruhuyla şekilleniyor. Her biri yıkılmaz özgürlük anıtı haline geliyor.
Bu gençlik “Gençlik Önder Apo’nun fedaisidir” diyerek Kürt halkının özgürlüğü için fedaice savaşıyor; fedaice direniyor. Kemal Pir, bugünkü gençliğin yaratılmasında belirleyici karaktere sahiptir. Apocu grupta gençliği en fazla etkileyen ve gençlerin Apocu gruba katılmasını en fazla sağlayan Kemal Pir’di. Kemal Pir öyle bir devrimciydi ki, onu tanıyan her genç hemen radikal duygularla donanır ve militan bir genç haline gelirdi. Kemal Pir’le tanışan bir genç kültürel soykırımcı Türk devletini yıkabileceğine ve kapitalist moderniteye karşı savaşacağına inanırdı. Kemal Pir’i tanıyan gençlerde özgüven patlaması yaşanır; bizim önümüzde hiçbir güç duramaz, derlerdi. Kemal Pir 1970’li yıllarda hangi il, ilçe, mahalle ve köye gitse orası canlanır, büyük bir devrimci dinamizm yaşanırdı. Eğer bugün Kürt gençliği kabına sığmıyor, Ortadoğu’yu da özgürleştirecek bir devrimci hamle yürütüyorsa, bunu sağlatan en başta da büyük enternasyonalist devrimci Kemal Pir’dir. Militan gençliğin ruhunda kesinlikle Kemal Pir’in ruhu dolaşmaktadır. Ali Çiçek’in ruhu dolaşmaktadır. Zaten Ali Çiçek de büyük devrimci ruhunu Kemal Pir’den almıştı.
Ali Çiçek, Kemal Pir’in öğrencisidir. Ali Çiçek’in ruhuna Kemal Pir’in ruhu girmişti. Bu nedenle Ali Çiçek için yürütülecek mücadelede hiçbir şey engel olamazdı. Bir eyleme mi gidecekti, o eylem mutlaka başarılı olurdu. Çünkü Ali Çiçek’te Kemal Pir ruhu vardı. Kemal Pir’le 14 Temmuz içinde yaptıkları diyaloglarla iki büyük devrimci ruhun siper arkadaşlığının en güzel örneğini ifade ediyordu.
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’nda işte böyle yenilmez gençlik ruhu vardı. Bu iki militan ruh 14 Temmuz tarzı ve ruhunu belirlemede büyük etkide bulunmuştu. Hayri Durmuş, bu Büyük Ölüm Orucunun bilge kişiliğini, Akif Yılmaz büyük bağlılığı temsil ederken, Kemal Pir ve Ali Çiçek ise Türk devlet gericiliği karşısında yenilmez gençlik ruhunu temsil ediyordu. Kürt gençliği, Türkiye halklarının ve Ortadoğu halklarının gençliği Kemal Pir ve Ali Çiçek ruhunu iyi tanır, kendi devrimci ruhları haline getirirlerse hiçbir güç kendilerini yenilgiye uğratamaz.
Kemal Pir Türkiye devrimini Kürdistan devriminde görüyordu. Kemal Pir, yaşamı uğruna ölecek kadar seven bir özgür yaşam aşağıydı. İşte bu Kemal Pir bugün Türkiye’de gelişen halkların kardeşliği ve demokratik ulusun mayası olmuştur.
1982 yıllında Amed Zindanın da kalmış Fuat Kav, Kemal Pir için “Hayatımın ‘olmazsa olmaz’ kahramanı olan Kemal Pir, her zaman örnek aldığım büyük bir devrimciydi” cümleleriyle başladığı bir yazısında şu ifadeleri kullanmaktadır.
“Devrimci yaşamımın ana çizgisine damgasını vuran O’dur. Hayatımın ‘olmazsa olmaz’ kahramanı olan Kemal Pir, her zaman örnek aldığım büyük bir devrimciydi. O’nu 1977 yılında ilk gördüğüm günden 1982 yılında en son nefesini verdiği ana kadar hep örnek aldığım bir devrimci oldu. Onun gibi olamadım belki, ama onun gibi bir devrimci olmayı hep düşledim.
Mükemmel insan var mı bilemiyorum, ama Kemal Pir gerçekten de mükemmel bir insandı. Onu tanıdığım zaman dilimi içerisinde en ufak bir kusur görmedim onda, hatta bir ara ‘hatasız, kusuru olmayan insan olur mu’ diye düşünmekten kendimi alamadığım bir zamanda biraz daha dikkatli izleyerek, özel yaklaşarak bir kusur aramaya başladığımı hatırlıyorum. Hayır, onda tek bir kusur görmemiş ve ‘işte eğer olunacaksa böyle bir insan olunmalıdır’ diyerek, beni hayal kırıklığına uğratmadığı için ona olan hayranlığım bir kat daha artmıştı.
Tılsımı asla bozulmayan bu devrimcinin en önemli özelliği karşı tarafı etkileme gücüydü. Korkunç etkilerdi karş tarafı. İnsanı afsunlar gibiydi. İnsanı adeta hipnotez sanatıyla etkileyerek ikna ederdi. Ses tonu ile mimikleri, bakışları ile duruşu arasındaki ahenk müthişti. Gerektiği zaman konuşur, gerektiği zaman durur, yeri geldiğinde düşünce belirtir, yeri geldiğinde de susmasını bilirdi. Oturuşu, kalkışı, yürüyüşü ve duruşu da aynı oranda ölçülü olurdu.
Karadeniz’in suyundan mıydı, huyundam mıydı, yoksa devrimci olmanın bir gereği miydi tam bilemiyorum, ama hem son derece disiplinli, hem birazcık katı, hem de insan olmanın ağırlığını taşıyan bir konumdaydı. Ama Karadenizli olmanın öne çıkarttığı en belirgin özelliği, yerinde durmayan, her zaman aksiyon halinde olan, daha doğru bir ifadeyle dünyayı parmaklarının üzerinde oynatabilecek kadar atik ve atılgan olma haliydi. Israr, verdiği sözlerin gereklerini yerine getirme, doğru, disiplinli ve sonuç alıcı bir tarzda çalışma, doğru ve özgür yaşamı anlamlı bulma onun en temel özelliklerindendi. Yaratıcıydı, tıkanma durumunda yeni yol bulma konusunda son derece yaratıcıydı. Koşullara, olaylara ve sürece mahkum olmayacak kadar özgürdü. Hazır yolda yolculuk yapma yerine, daha çok yeni bir yol bularak yolculuk yapmayı tercih eden bir keşifçiydi aynı zamanda.
Devrimciliğinden zerre kadar taviz vermeyen, ilkelerini çiğnetmektense bedenini çiğnetmeyi tercih eden, ideolojik katılığı ile felsefe zenginliğini, siyasette ise esnekliği temel almayı gayet iyi ayarlamayı bilen bu enternasyonalist devrimciyi en fazla derinleştirip yoğunlaştırdığı yer ise, Diyarbakır Zindanı olmuştur. Diyarbakır Zindanı, O’nu büyük bir eylem filozofu haline getirmişti. Devrimciliğinin en derin, en berrak ve en rafinel hali burada bir kez daha gözler önüne serilmiş ve geliştirdiği eylemlerle O’nu gerçekten de ulaşılması çok zor bir ermiş haline getirmiştir.
Büyük Ölüm Orucu projesi ve bu projede en ön saflarda yer alması, O’nun ne kadar öngörülü, çetin, sağlam, boyun eğmez, devrimciliğinden taviz vermez bir devrimci olduğunu göstermişti. Ölüm orucunun ilerleyen günlerinde, Kürdistan Devrimi’nin temeli burada, Diyarbakır Zindanı’nda yeniden atılmıştır. ‘Eğer kazanırsak devrim bu temel üzerinde inşa edilerek büyüyecek, kazanamasak devrim gelişemez’ derken, Amed zindanı ile genel mücadele arasındaki birliği anlatmak istemişti.
Esat Oktay, bu büyük devrimci karşısında gerçekten de çaresiz ve zavallı bir konumdaydı. İşkenceden başka elinden bir şey de gelmiyordu. Esat Oktay, O’nu saflarına çekmeye çalışıyordu sözde. Ama boşuna çırpınıyordu. Kemal Pir, Büyük Ölüm Orucu Eylemine girerken, “Bak patron, bana iyi bak, seni o kadar zorlamama rağmen örgütüme katılmadın, yeniden eyleme başladın. Ama bu sefer başarısız kalırsan sana neler yapacağımı tahmin etmelisin” demişti. Kemal Pir yanıtsız kalır mı hiç? “Bana iyi bak yüzbaşı, Ben kemal Pir’im. İkinci kez yenilmenin sonuçlarının ne olacağını gayet iyi biliyorum. Bu nedenle bu sefer ben kazanacağım. Bu kez zafer benim ve arkadaşlarımın olacak. Sadece bizim kaderimiz değil, bir halkın kaderi de söz konusu. Bu nedenle kazanmaya mahukumuz” diye yanıtlamıştı…
Ve Esat Oktay, O’nu alıp 36. Koğuş denilen 4 kattan oluşan hücreler bölümünün en üst katına koymuştu. Kemal Pir burada, bu hücrede önce hücre hücre erimiş, sonra gözlerini, ardından duyum organlarını, daha sonra belleğini kaybetmişti. 55 günün ardından hastahaneye kaldırılmış, 57. Günde de sonsuzluğa doğru yol almıştı…
Gerçekten de ‘O’ kazanmıştı.