HABER MERKEZİ
Bir toplumun, toplumsallaşmasındaki en büyük etken, geçmişi ve geleceğidir ‘DİL’
Bilindiği üzere dil insanların birbirlerini anlamak için kullandıkları, varlıklarının en büyük kanıtıdır. Dil toplumun özüdür. Kültürün ana kaynağıdır. Ana’dan gelir dil. Dili yasaklanan bir halkın ise varlığını yasaklanmış, yaşamı zincirlere vurulmuştur.
Dünya da 7000-8000 dil konuşulmakta. Dilbilimcilere göre, önümüzdeki yüzyıl içinde 3 bin 500 dil unutulma tehlikesiyle karşı karşıya. Ve daha bilimin ulaşamadığı kaybolan binlerce dil. ‘Diller neden yok olur? ‘Sorusunun cevabı ise, bu halklar ya soykırımdan geçirilmiş, ya yok sayılmış ve azınlıkta olan sayıları asimile edilmiştir. Yani bir halk sömürge ve köle olunca dilleri yok edilmeye mahkum görülmüştür.
Şüphesiz bu halklardan biri de Kürt halkıdır, Kürtçe dilinin yasaklanması 12 Eylül darbesiyle 2932 sayılı yasayla resmiyet kazansa da öncesinde de faşist Türk devleti tarafından yok sayılmış hatta ağır cezalara maruz bırakılmıştır.
1958’de Musa Anter’in Amed’de çıkan Yurt Gazetesinde Kürtçe bir halk şarkısı yayımlaması ile, ‘Ülke bölünüyor parçalanıyor!’ naraları faşist kesim tarafından atılmaya başlandı. Hepimizin bildiği şu ‘Kürtçe ıslık’ meselesi ise traji komik bir şekilde hafızalarda yerini korumaktadır.
12 Eylül 2932 sayılı yasayla Türkçe dışında bir dil konuşulması yasaklayan yasa 25 Ocak 1991’de sözde kaldırılmış ama 1991’de yılında sonlandırılan SHP milletvekili Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle meclis açılışındaki kürsü de Kürtçe konuştukları için dokunulmazlıkları hiçe sayılmış ve mecliste gözaltına alınmıştılar.
Bu sadece yaşamda gelen bir yasak değildi, Kürt sanatçıların Kürtçe ezgiler seslendirme ihtimalin de dahi lince maruz kalabiliyorlardı. Örneğin 1999’da Magazin Gazeteciler Derneği’nin gecesinde Ahmet Kaya’nın yaşadığı olay dahi bu yasanın geçerliliğinin olmadığının en büyük kanıtıdır.
Peki neden dil?
Bir toplumun konuştuğu dile Anadil bile denilmesinin bir nedeni vardır. Dil Ana’dan gelir, ana tarih demektir. Tarih bir toplumun varlığının en büyük kanıtıdır. Ana yani kadın toplumun özüdür. Toplumu var eden ayakta tutan yön verebilendir. Kapitalist sistemin dil konusunda ilk saldırısı kadınadır. Kadınlar tarihi, kültürü ve toplumu yaşatırlar. Eğer bil halkı yok etmek hatta etkisiz hala getirmek isterlerse ilk kadına ve ona ait olan şeylere yönelirler. Dil kadına aittir, öğreteni ve taşıyıcısı kadındır.
Kadını yozlaştırırsan toplumu etkin altına alabilirsin. Bilindiği üzere kapitalizm kadını nasıl metalaştırmaya çalışıyorsa kapitalizmin kardeşi faşizm de ilk olarak kadını soykırım ve sömürge kılıcından geçirmek ister. Kadını yok etmek, gençliği, gençliği yok etmek bir halkın geleceğini yok etmektir.
Son zamanlarda yaşanan dil düşmanlığı
Değişen köy, sokak, mahalle isimleri. Bir mahallenin isminin ne zararı olabilir değil mi? Kürtçe ise zararlı sayılır, toplumsal bir hafıza oluşturulmasından korkulur. Aman ha uyuttukları dev uyanmasın…
Ninnileri, masalları, fıkraları ve ağıtları Kürtçe olan bir halka Türkçe konuşmayı dayatmak hatta buna mecbur kılmak, firavunluktur. Akp faşizminin firavunluğu son dönemlerde de kendini gün yüzüne çıkardı. 2017 yılında belediyelere atanan kayyımla, belediyelerdeki Kürtçe tabelalar kaldırılmış, Kurdi-Der kapatılmış, çocukların kendi dillerinde eğitim gördüğü Zarokistan’ın kapısına kilit vurulmuştu.
Buna karşın sundukları Kürtçe size Trt Şeş’in Kürtçe demeye bin şahit isteyen Türkçe kelimelerle dolu Kürtçesi idi. İlk etapta yok sayan faşist devlet, sonrasında daha ince bir politika ile Kürtçeyi yok etmeye gayret göstermiştir.
Kadınlar
Dersim katliamından sonra Dersim’li küçük kızlar devletlerin yatılı okullarına alınmış ve buralarda özel olarak eğitilmiş, üzerinde ince ve derin bir asimilasyon politikası yürütülmüştür. Dilden başlayan ve kültürün her alanına kadar uzanan bu yozlaştırma politikaları sonuç almayınca yasaklar artmış ve ilk olarak kadınlarla oynanmıştır.
Genç Kadınlar neler yapmalı?
Kürt kadın üzerinden ilkokuldan başlayarak Üniversite’ye kadar hatta yaşamın her alanında özel bir politika uygulanmış, özel savaşın her yöntemiyle sömürgenin abisi kapitalizme çekme istemi, orta sınıf yoluyla denenmiş, Türkçe Kürdistan evlerinin %99’unda kendine yer yapmıştır.
Türkiye’de yaşayan Kürt genç kadınlarının aileleri ve annelerinden utanmaları ise devlet eliyle oynanan oyunların, faşist kesimin küçük gören bakışlarının altında yaşamak için kendilerine buldukları bir diğer yol anadillerini reddetmek hatta faşistlere benzeşme hevesi. Düşürülen Kürt gerçekliğinin sadece bir boyutudur.
Kuşkusuz ilk cümleden şimdiye kadar anlattığımız politikaların en firavuncası genç kadınlar üzerinde yürütülmekte. Buna karşın kendini, dilini tanımak kültüründen utanmamak ve bu kültüre sahip çıkmak ilk olarak genç kadınların görevi sayılmaktadır.
Gençlik toplumun gelecek yüzüdür, kadın ise toplumsallığın özü, kültürün koruyucusudur. Bunun içindir ki sistem genç kadınlar üzerine bu kadar akıl yorar. Yorulan bu aklın hesabını sormak, hatta bu dile sahip çıkmak yaşamın her alanında kullanmak genç kadınların esasi görevi olduğu kadar gelecek nesillere verecekleri hesabı da unutmadan hareket etmeleri gerekmektedir.
Yarın yetişecek nesil bizim eserimizdir en büyük pay ise genç kadınlara düşmektedir. Kendimiz olalım ki kendi olan, kendini bilen bir nesli yaratabilelim.
Yazımızı Kürtçe ıslık çalan, Kürt şairi Musa Anter’in şu sözleriyle bitirme gereği duyuyoruz: “Sayın Hakim; Kürt olmayı ben seçmedim, gücünüz yetiyorsa beni Kürt olarak yaratanı yargılayın!”
NC/Faraşîn Sîdar