HABER MERKEZİ
Bir tarih yazıldı, 12 Eylül cuntası neye uğradığını şaşırdı. Bir öncü çıktı, sömürgeleştirilmiş, ayaklar altına alınmış halkının gururuna karşı daha fazla sessiz kalamazdı. Öncü oldu ses oldu, yürekleri coşturan devrim ateşinin kibrit çakanlarından oldu. O bir halkın umudu, gurur kaynağı oldu. Sevgi döşedi kaldırımlara, tırnaklarıyla zindan duvarlarına direnişi yazdı, ne yaparsam yapayım bu halkın karşısında az kalırım yetmem düşüncesiyle canını tek değil yaşamını, yaşatmak adına feda etti.
‘Ne denilse az kalır’ derler ya. Onun direnişine ne dense az kalır, halkına bağlılığını nasıl anlatsak az kalır. Sevgi ve umudunu hangi şiir, hangi şarkı anlatır bilemiyoruz ama onun mücadelesini anlatmak için ‘AMED ZİNDANI’ bile az kalır.
Mehmet Xeyri Durmuş, imkansız denilen mücadelelere atılarak, insan iradesinin her şeyin her acının üzerinde olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Şehit Mehmet Xeyri Durmuş, Çewlig’e yakın Kumik Köyü’nde, 1955 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ortaokul ve liseyi Çewlig’de okudu. Ankara Hacetepe Tıp Fakültesi’ni kazandı. Burada okurken, Kürdistan devrimcileri gurubunun kuruluşuna katıldı.
Üniversiteyi 3. sınıfta iken terk ederek Kürdistan’a döndü. Riha, Mêrdîn, Amed bölgelerinde kuruluş çalışmaları yürüttü. 30 Temmuz 1978’de Kırbaşı Köyünde bırakılan bir bildiri ile kurulduğu açıklanan“Partîya Karkerên Kurdîstan” PKK’nin merkez komite üyeliğine seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinden önce, Ahmet Bayık’ın çözülmesi ve yer göstermesi sonucu, PKK’nin Mêrdîn eyalet sorumlusu Ferhat Kurtay ile birlikte gözaltına alındı.
Soruşturmada, PKK merkez komite üyesi, amaçlarının bağımsız demokratik ve birleşik bir Kürdistan kurmak olduğunu söyledi. Tutuklandıktan sonra yaşamını yitirdiği son güne kadar Amed zindanındaki bütün tutsaklara önderlik yaptı. 14 Temmuz 1982 ölüm orucunun 59.gününde yaşamını yitirdi.
Direniş ve yaşamıyla bir öncülük rolünü üstlenen, Kürdistan’a olan inanç ve umudu bedenini ölüme yatırmasına neden olacak. Ülke sevdası açlık hissettirmeyecek, gözlerinde ülkesinin hasreti ile şahadete ulaşacaktır.
14 Temmuz direnişi manifestosunun yazarı olan Mehmet Xeyri Durmuş’un sözleriyle kavgası ve direnişi anlatmak en anlamlısı ve anlaşılır olacaktır şüphesiz.
Şehit Xeyri Kürdistan ve Kürt halkından bahsederken ne olursa olsun Kürt halkının inkar edilmesinin kabul edilemez olduğunu dile getirmektedir, “Biz, ırkçı, milliyetçi, şoven bir anlayışa sahip değiliz, başkalarının topraklarında gözümüz olamaz. Esas olarak, Kürt halkının üzerinde yaşadığı –tarihsel olarak- Kürt halkının üzerinde yaşadığı ve bugün de hali hazırda Kürtlerin çoğunlukta olarak yaşadığı yöreler tarafımızdan Kürdistan ülkesi olarak değerlendirilmemektedir… Ben, esasen bu konunun üzerinde fazla durmak istemiyorum, tartışma konusu da yapmak istemiyorum, ama görüyorum mahkeme heyeti bu konuyu, yani Kürtler ’in varlığı yokluğu meselesine, veya Kürdistan’ın varlığı yokluğu meselesini sık sık tartışma konusu yapmaktadır. Bu durum bizce acayip karşılanmaktadır. Bugün artık bu konu, tartışması yapılmayacak kadar açıktır… Biz her şeyden önce yani son derece geri kalmış adeta ortaçağ karanlıklarında geri kalmış adeta ortaçağ karanlıklarında bırakılmış bir Kürdistan toplumunun fertleri olduğumuzu biliyoruz. Bu derece geri bir yapıda olan bir ülkede örgütlenmenin, bir örgütlenme yaratmanın, bir mücadele doğurmanın ne derece zor olduğu da açıktır. Ayrıca ülkemizin Ortadoğu içerisindeki konumunu biliyoruz…
Uzun süredir, yani yaklaşık 2 bin sene kadardır kendi siyasal otoritesini oluşturamamış, bir merkezi yapıya kavuşamamış ve bu nedenle de ilkel, geri, ortaçağ karanlıklarında kalmış bir toplumu bu derece zorla, baskı ile işgal altına alınan bir toplumu kurtarmak için mutlaka yine zora başvurmak gerektiğine inanmışızdır. Yani ciddi bir örgütlenmenin yaratılmasına, isçi-köylüyü temel alan bir örgütlenmeye gidilmesine, bir cepheleşmeye gidilmesi gerektiğine, ülkemizde bağımsızlıktan ve demokrasiden yana olan tüm güçlerin birleştirilmesi gerektiğine, bir halk ordusunun oluşturulması gerektiğine inanıyoruz ve ancak bu şekilde bir yandan güçlü bir halk birliğinin ve bir halk cephesinin yaratılması, öte yandan yine bir halk ordusunun yaratılması ve uzun süreli bir halk savaşının verilmesiyle ülkemizin kurtulabileceğine inanıyoruz. Anlayışımız özet olarak budur.” Varlığı sömürgeci devletler tarafından yok sayılan özellikle uydurulan efsenevi ‘Kart Kurt’ Kürtleri durumuna PKK bir gerçeklik kazandırmış. Xeyri Durmuş ise bu durumu mahkemede değerlendirmiştir. Faşizmin her geçen gün artarak devam ettiği Amed zindanında en iyi cevabı vermiştir ne olursa olsun yüzyılalrdır bitmeyen Kür ve Kürdistan faşizm mahkemelerinde bir kez daha varlığını kanıtlamıştır.
Artan işkenceler, teslim olmalar, ajanlaşmalar ve düşmanın direnenlere karşı işkence ve zulmü her geçen insan aklının almayacağı derece de acımasızlaşıyordu. Devletin, Amed zindanındaki gölgesi haline gelen Esat Oktay insanlık dışı uygulamaların yaşama geçireni olarak tarihin kara sayfasında yerini alırken, Amed zindanı öncüsünü bekliyordu ve bu öncü Xeyri Durmuş oldu.
Xeyri Durmuş’un tek isteği ve en önemli uğraşı mahkemede yazılı bir siyasi savunma yaparak, bu davayı devrim tarihi sayfalarına yazdırmaktı. En son 14 Temmuz 1982’de, Hilvan-Siverek grubunun sorgulanması sırasında “siyasi savunmanın engellendiğini” bildirerek ölüm orucuna girdiğini duyurdu.
Duruşma başkanı Emrullah Kaya’ya ısrarla önemli açıklamalarda bulunacağım diyerek söz ister. Zor durumda kalan mahkeme mecburi söz verir. Xeyri Durmuş bu konuşmasında “Baskı ve işkence bütün sınırları aştı. Yaşama hakkına saldırılıyor. Cezaevinden ceset çıkıyor. Yüzlerce insan sakat kaldı. Onurunu ve değerlerini korumak isteyene ölümden başka hiçbir yol bırakılmadı. yasalarınıza göre bize vereceğiniz cezanın bin beteri çektirildi, çektiriliyor. Burada ağzımızdan çıkan her sözcüğün cezaevindeki bedeli vahşettir. İşlenen bu büyük suçları tüm engellemelerinize rağmen dünya kamuoyuna göstereceğiz. Şu andan itibaren ölüm orucuna başladığımı duyuruyorum. Eğer eylemim ve ölümümle arkadaşlarıma; partime ve halkıma faydalı olabilirsem, bundan mutluluk duyarım” diyerek açlık grevinin mahkeme kayıtlarına girmesini de sağlamıştır.
Xeyri Durmuş’un kayıtlara düşen son sözlerinden biri de şudur: “Harekete katıldığım günden şimdiye kadar da harekete tam anlamıyla yararlı olmadığımı biliyorum. Bunun için de kendimi suçlu hissediyorum. Öncü kadrosu içinde yer alan birisi olarak cezaevi’nde de üzerime düşen sorumluluğu yerine getiremedim…”
Ölürsem mezar taşıma “Halkına karşı borçlu öldü” diye yazılmasını vasiyet eden Xeyri Durmuş, ölüm orucunun son günlerinde hastaneye götürülürken sedye üzerinde arkadaşlarına gülerek seslenir:
“Sakın unutmayın. Siyasi savunma hakkınızı layıkıyla değerlendirin ve mutlaka tarihe not düşün” dedi.
Bedenini ölüme yatırırken dahi halkına olan borcunu ödeme peşindedir. Çünkü o bir öncü bu halkın direniş çığlığıdır. Mehmet Xeyri Durmuş, kavga da ısrarı ile Amed zindan direnişini herkese duyurarak, tarihe yazılmasında önemli bir role sahiptir. Xeyrilerin, Mazlumların, Kemallerin, Saraların mücadelesi 12 Eylül faşizmini yenilgiye uğratmış ve tarihe geçecek ‘TESLİMİYET İHANETE, DİRENİŞ ZAFERE GÖTÜRÜR!’ sözüyle bir kez daha faşizm ve sömürgeciliğin yenileceğini tarihe not düşmüşlerdir.
NC/Faraşîn Sîdar