Özellikle Kürdistan’da bu tasfiyeyi gerçekleştirmek için de Türk özel savaş devleti çeşitli yöntemlere başvurarak algı oyunları yaratıyor. Soykırımcı sömürgeci Türk devleti, Türkiye ve Kürdistan’da Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevleri süresince anneler başta olmak üzere kadınların direnişlerini hazmetmemiş ve kadınlara her türlü saldırıyı reva görmüştü. Kuşkusuz saldırıları sadece günümüzle sınırlı değildir. TC’nin kuruluşundan bu yana kadın düşmanlığı, Kürt düşmanlığı AKP dönemiyle birlikte zirveye çıkarılmıştır. 2006 yılındaki ‘kadın da olsa, çocukta olsa gerekeni yapacağız’ değerlendirmesi Kadın düşmanlığını, toplum düşmanlığını açıkça ilan etmişti. Ardından 2008’de Van’da annelerimize coplarla saldırmış ve yerlerde sürüklemişti. Açlık grevleri süresince de önce annelere saldırdı, sokaklarda itekleyerek hakaret etti ardından da ‘biz analara karışmıyoruz’ diyerek direnişi marjinalleştirmek istedi. Çünkü barış annelerinin öncülüğünde yapılan Kadın eylemleri Erdoğan hükümetini oldukça zora soktu ve köşeye sıkıştırdı. Önce kadınlara yönelerek daha sonra yapacağı saldırıların hazırlıklarını tamamlamak istedi. Kürt halkının direniş iradesini kıramadığı için nerede bir Kürt kazanımı varsa oraya yöneldi.
Yerel seçimlerde büyük bir hezimete uğrayan AKP-MHP faşist ittifakı Kürtlerin seçim süreci boyunca etkili siyaset yürütmesinden adeta intikam alıyor. Bunun en somut örneği de Amed, Mardin ve Van belediyelerine yapılan işgal saldırısıdır. Belediyelerin işgal edilmesiyle birlikte halk sokağa dökülmüş ve kazanımlarına sahip çıkmıştır. Görüldüğü gibi bu direnişe de öncülük edenler açlık grevi direnişinde olduğu gibi kadınlardır. Direnişe moral veren, yönlendiren ve ayakta tutan kadına saldırırken sadece fiziki yöntemleri kullanmamaktadır. Yoğun olarak özel savaş geliştirerek kadınları direnişlerinden alıkoymak ve annelerin yarattığı bu olumlu etkiyi başka gündemlerle kırmak istiyor. Dikkat edilirse; Kürtlerin böyle yoğunluklu direnişe geçtiği sıralarda Özel Harp dairesi devreye girerek çeşitli oyunlarla gündemi saptırmak istiyor.
AKP iktidarı boyunca kadın katliamlarının çok yoğun olarak geliştiği gözler önünde olan bir gerçektir. Sadece son bir ayda bilinen 52 kadının katledilmesi bile bunun somut bir örneği olmaktadır. Kadın düşmanı, toplum düşmanı olan bu faşist zihniyet birebir bu katliamları söylemleri ve politikalarıyla azmettirmiş ve teşvik etmiştir. Bu kadar çok kadın katliamı yaşanmasına sessiz kalmış ve suçluları daha fazla katliam gerçekleştirmeleri için toplumun içine salmıştır. Bir yandan böyle bir politika izlerden diğer yandan da gerçekleştirdiği bu kırımı gizlemek için sözde kimi açıklamalarda bulunmuştur. Dikkat edilirse; Kadın Özgürlük Hareketinin ‘Değişim ve Özgürlük için Sen de Ayağa Kalk’ hamlesinin başlaması ve Belediyelerin işgal edilmesi ardından hiçbir kadın katliamına tepki göstermeyen soykırımcı Erdoğan, Emine Bulut adlı kadının vahşice katledilmesine ilişkin açıklamalar yapmış, Bulut’un kızına güya sahip çıkmış hatta eskiden de olduğu gibi tekrardan ‘fırsat bu fırsat’ diyerek idamı gündeme getirmiştir. Katliamın Kürt kazanımlarına ve Kadın özgürlük Hareketinin başlattığı hamleye denk getirilmesinden de anlaşılacağı gibi soykırımcı-sömürgeci özel savaş rejiminin gündemi saptırmak için böyle bir yönteme başvurduğu ve bunun üzerinden bir kazanım elde etmek istediği anlaşılacaktır. Çünkü daha önce başlatılan hamleler ve kazanımlarla Kürtler direnişlerini zirveye çıkararak sömürgeci devleti oldukça zorlamıştı.
Emine Bulut katliamı ile idam gündemleştirilerek Önderliğe ve özgürlük hareketine mesaj vermek istiyorlar. Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamalarından da anlaşılacağı gibi bir fırsat yaratıp bunu Özgürlük hareketine karşı kullanmak istiyor. Böyle olmasa neden diğer kadın katliamlarına sesini çıkarmayan Soykırımcı Erdoğan bu katliamın üzerinde duruyor, bununla idamı gündeme getiriyor? Toplumun algısını başka bir yöne çevirerek Kürtlerin kazanımlarına sahip çıkılmasının önünü almak ve açlık grevleri ile oluşan olumlu etkiyi kırmak istemektedir.
Soykırımcı sömürgeci devletin özel savaş oyunları sadece bunlarla da sınırlı değil. 2016 yılında ilk kez Kürt belediyeler işgal edilirken kadın kurumları kapatılarak Erdoğan’ın kızının birebir yönettiği KADEM’e devredilmişti. Bugün tekrardan Belediyelerin işgal edilmesi ve Kürtlerin Belediyelerine sahip çıktığı bir dönemde AKP’ye bağlı böyle bir kurumun özel örgütlemesiyle Amed’de beyaz tülbentli bir annenin güya PKK’ye katılan çocuğu için HDP binasına saldırdı ve bu olayın ardından diğer ailelerde getirilerek istismar ediliyor. Amaç sadece bu aileleri istismar etmek de değil. KADEM üzerinden gündem saptırılarak Kürt belediyelerine yapılan işgal saldırısı için gelişen tepkileri etkisiz kılmak ve buradan bir yönelim gerçekleştirmek amaçlıdır. Bu durumu güya kendi lehlerine çevirerek Kürt analarının, kadınlarının direnişine gölge düşürmek istediler. Her gün konuya ilişkin haberler yaparak açıklamalarda bulunmaları Kürt analarının direnişleri karşısından nasıl zor bir durumda olduklarını gösteriyor.
Erdoğan bu annelerden birini bizzat telefonla arayarak ‘senin gibi annelere ihtiyacımız var’ diyerek Cumartesi Annelerine ve direnen Kürt kadınlarına atıfta bulundu. Ardından da ‘Cumartesi annelerine destek verenler neden sessizler’ diyerek Kayıp annelerinin çocukları için yaptığı onurlu eylemi ile HDP binası önünde yapılan özel savaş oyununu aynı kefeye koydu. Ama soykırımcı güçler sokaklarda analarımıza her türlü hakarette bulunur ve saldırırken aynı Erdoğan sesini bile çıkarmadı ve onay vererek saldırıların yoğunlaşması talimatı verdi. Kürt anaları çocuklarının onurlu direnişi için her gün sokaklarda ölümleri göze alırken, her gün Kürdistan’ın özgürlüğü için bu kadar şehit verilirken, Kürt kadınları her yönden direnirken Erdoğan’ın böyle bir açıklamayı yapması Kürt ve Kadın düşmanlığını ne düzeye taşırdığını açıkça göstermektedir. HDP binası önünde oturan annelerin haklılığının savunuculuğunu yapmak yerine her gün onurluca şehit düşen gençlerin ailelerine ve yıllardır çocuklarının kemiklerini arayan analara hesap vermelidir. Türkiye’de Kürt gençlerine hiçbir şekilde yaşam imkanı bırakmayan, onları katleden soykırımcı rejime karşı herhalde Kürt gençleri de kayıtsız kalmamaktadır. Bu nedenle de yönlerini özgürlük dağlarına vererek onur savaşına katılmaktadır. Dolayısıyla HDP binası önünde sergilenen oyunun amacı sadece HDP’ye zarar vermek üzerinden değildir. Orada ailelerin bina önünde toplanması Özel Harp dairesinin oyunudur. Türk özel savaş devletinin yıllardır Kürt ve Kadın düşmanlığı üzerinden yapmakta olduğu saldırının da bir parçasıdır.
Dolayısıyla bu olaydan anlaşılması gereken Türk devletinin Kürt gençlerine yaşam imkanı bırakmadığı için gençlerin yönlerini özgürlük dağlarına vermesidir. Asıl karşı konulması gereken Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşıdır. Özgürlük hareketinin gençlere özgürlük imkanı tanımasından kaynaklı suçlanması; gerçekliği görmemek ve Türk özel savaş devletinin oyunlarına alet olarak soykırım savaşına destek vermektir. Eğer gerçekten bina önünde toplanan aileler çocuklarının iyiliğini istiyorsa verdikleri özgürlük ve onur savaşına destek vermelidir, onları öldüren soykırımcı devlete değil!
Berfin BAĞDU/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi