HABER MERKEZİ
Devletçi-iktidarcı güçler, silahlanmada nükleer silahlara ulaştılar. Nükleer orduları var. Konvansiyonel silahlarda en ileri tekniğe ulaştılar.
İktidar tarihi boyunca teknik gelişimi yaratan temel dürtü savaş ve kârdır. Hep daha fazla kâr ve bunu sağlayacak askeri amaçlarla teknik geliştirildi ya da her teknik gelişme ilk askeri alan için kullanıldı daha sonra ekonomik kullanıma girdi. Örneğin nükleer enerji de atom bombası olarak kullanıldı, sonra nükleer enerji santrallerine dönüştürüldü. Barut da öyle oldu. Diğer teknik gelişmelerin hepsi de öyledir. Savaş ve askeri arayış bu teknik gelişmeyi yarattı. Bilimsel teknik devrimden söz ediliyor ama aslında bu devrim iktidar güçleri açısından bir askeri ve savaş devrimidir. Yoksa toplumun ekonomik gelişimi için kimse bunu yapmadı ve yapmıyor. İktidarcı ve devletçi sistem üzerinde savaş bu kadar etkilidir. Bütün teknik önce savaş için üretiliyor, sonra ise ekonomi ve diğer alanlarda kullanılıyor. Bu çerçevede de bir gelişme var.
Savaşta da oluşan tekniğe göre belli boyutlanmalar var. Bir; nükleer silah tehdidi bir savaş stratejisi dengesi oluşturmuş durumdadır. İki; konvansiyonel silahlara dayalı bir yerel-bölgesel savaş düzeyi, düşük yoğunluklu askeri çarpışma durumu var. Dünya savaşı yaşanıyor, buna göre oluşan strateji ve taktikler var. Üçüncüsü; bunlara bağlı olarak pratikte daha çok etkili hale gelen güç ise, psikolojik savaş ve propagandadır. Bu noktada iktidarcı-devletçi sistem, ezilenlere, işçi-emekçilere, kadınlara-gençlere, devrimci hareketlere, halklara karşı özel savaşı geliştirdi. Çünkü halklar, ezilenler konvansiyonel silahlara ve savaşa karşı gerilla savaşını geliştirdiler. Gerillaya dayalı halk savaşlarını, ulusal kurtuluş savaşlarını geliştirdiler. İki dünya savaşı arasında bu savaşlar gerilla temelinde Amerika’da, Afrika’da, Asya’da, Ortadoğu’da gelişti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’ne dayalı olarak bunlar zafer kazandılar.
Gerilla savaşı tüm ezilenlerin kurtuluş aracı, yöntemi ve tarzı olarak gelişme gösterdi. Halk savaşlarını derinleştirdi. Gerilla sadece bir askeri kuvvet olmadı; eğitim, propaganda ve örgütlenme gücü oldu. Halkı ve toplumu eğiten, örgütleyen ve toplumu siyasi-ideolojik mücadeleye çeken bir rol oynadı. İdeolojik-politik, toplumsal, askeri mücadeleyi bütünleştirdi. Bunlar gerillada somutlaştı. Gerillaya karşı da devletçi-iktidarcı sistemler özel savaşı geliştirdiler. Gerillaya dayalı halk savaşlarını yenilgiye uğratabilmek için özel savaşı, kontrgerilla savaşını geliştirdiler. Özel savaş ile gerilla savaşı arasındaki çarpışma da giderek günümüzde esas itibariyle propaganda savaşına dönüştü. Özel savaş, psikolojik savaş boyutunda odaklandı. Siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, ideolojik boyutları da var ama psikolojik savaş ve propaganda boyutu çok daha fazla öne çıktı. Birinci boyut haline geldi.
Gerilla savaşında ise, gelişen bu özel ve psikolojik saldırıları boşa çıkaracak propaganda boyutu öne çıktı ve birinci boyut haline geldi. Dolayısıyla savaşta propaganda araçlarının rolü öne çıktı ve esas oldu. Basın-yayın birinci temel kuvvet, savaş gücü haline geldi. Ekonomik, askeri, siyasi güç ve ardından propaganda gücü öngörülüyordu. Şimdi propaganda mevcut teknik gelişmenin yarattığı askeri denge içerisinde ekonomik, siyasi ve ideolojik mücadelenin en temel aracı haline geldi. Dolayısıyla propaganda organları olarak basın-yayın öne çıktı. Günümüzde çok güçlü bir biçimde kullanılıyor. Bu, basın-yayın olarak, silahlı propaganda aracı olarak kullanılıyor.
Günümüzde yürütülen savaşa esas olarak, özel savaş deniliyor. Aslında iktidarcı ve devletçi güçlerin, ulus devletçi sistemin yürüttüğü savaşa özel savaş deniliyor. Savaş teorisyenleri çok çeşitli biçimlerde tartışıyorlar, değerlendiriyorlar. Tarihsel olarak savaşların gelişimi; meydan savaşları, konvansiyonel savaşlar, nükleer savaş, uzay savaşı, deniz savaşı, dağ savaşı olarak verilebiliyor. Halkların geliştirdiği bir savaş da var. Buna esas itibariyle gerilla savaşı deniliyor. Baskı, sömürü altında olan halkların özgürlük için yürüttükleri savaştır. Özgürlük savaşlarının temelinde neden gerilla yer alıyor? Çünkü gerilla tarzıyla ancak, baskı, sömürgecilik, tahakküm altında olan halklar kendilerini eğitebiliyor, örgütleyebiliyor, düşmanına karşı mücadele edip kazanabiliyor. Peki gerilla tarzı ne oluyor? Bu çokça tanımlanıyor. Zayıfın güçlüye karşı, küçüğün büyüğe karşı, azın çoğa karşı, karıncanın file karşı yürüttüğü savaş deniliyor. Böyle bir savaşı yapıp kazanabilme ne ile mümkün oluyor? Güçlüye karşı zayıf nasıl savaşıp zafer kazanacak? İşte o zafer kazanmanın özelliklerini, yöntemlerini, tarzını bulmak gerekiyor. Bunların toplamına gerillacılık deniliyor. Gerillacılık zayıfın güçlüye, küçüğün büyüğe karşı zafer kazanacağı ilkelerden oluşuyor. Nedir bu ilkeler? Temeli, düşmanı vurup kendini korumaktır. Buna vur-kaç taktiği deniliyor. Bunu esas alıyor. Bir yandan düşmanına darbe vururken, diğer yandan kendini eğitip, örgütlemeyi öngörüyor. Eğitim, örgütleme ve eylemin iç içe olduğu bir savaş tarzıdır. Sürekli düşmanın denetimi dışında olan bir yaşam ve mücadele tarzıdır. Büyük güce karşı savaşacaksın, ona karşı savaşabilmen için senin onun denetiminin dışında olman lazım. Yani kendini egemenlik dışına çıkartıp özgür kılman gerekiyor. Böyle yaptın mı buna dayalı olarak düşmanını takip edebilirsin. Zayıf anında ve zayıf yerinden yakalayarak vurabilirsin. İşte gerilla böyle oluyor. Sürekli düşman denetimi dışında olan, düşmanını sürekli takip eden, zayıf anında zayıf yerinden yakalayarak vurup kendisini kurtaran, güvenliğini sağlayan mücadele tarzına gerillacılık deniliyor. Bu savaşta olur, propagandada olur, siyasette olur, diplomaside olur. Bir tarzdır. Daha çok askeri alanda ortaya çıkartıldığı, silahlı güçler tarafından kullanıldığı için gerilla tarzı, askeri bir tarz olarak değerlendiriliyor. Aslında bir tarzdır. Önder Apo, gerilla için “Özgür insanın kendini ifade etme tarzıdır” dedi. Gerilla tarzı özgür insanın yaşam ve mücadele tarzıdır. Gerilla tarzı; ezilenlerin, baskı altında olanların geliştirdiği mücadele tarzıdır.
İşte bu gerilla tarzına karşı kapitalist modernite sisteminin, onun ulus devlet yapılanmasının geliştirdiği savaşa da özel savaş deniliyor. Nasıl ki gerilla düşman denetiminin dışında kendi öz gücüne dayanarak, halkın ve coğrafyanın gücünü kullanarak parça-parça, küçük-küçük düşmanına vurup sömürgeci-soykırımcı egemenlik sistemlerini parçalayıp yenilgiye uğratmayı öngörüyorsa; böyle bir gerilla direnişini ezmeye dönük savaş tarzına da özel savaş deniliyor.
Özel savaş, diğer savaşlardan bazı bakımlardan ayrılıyor. Diğer savaşlar, savaş güçleri arasında yapılıyor, ordular arasında oluyor. Eski çağda meydan savaşları, orta çağdaki savaşlar biliniyor. İki ordu bilmem kaç yüz biner kişi ile kuşanmış geliyor, bir meydanda karşı karşıya vuruşuyorlar. Kim kimi yenecek? İşte Birinci Dünya Savaşı’nda ordular tanklarıyla, toplarıyla, bütün güçleriyle kim kimi yenecek diye vuruşuyorlar. Dikkat edilirse giderek böyle bir savaş içerisinde toplumlar da çok zarar görüyorlar. Toplumları ezip katleden saldırı güçleri de ortaya çıkıyor ama halk ile bir ordunun savaştığı ve buna savaş denilen bir olay ortada yoktur. Ordular birbiriyle savaşıyorlar. Özel savaş; askeri güçlerin, ulus devletin halka karşı yürüttüğü savaştır. Önderlik, özel savaş için, “Topluma karşı bir bütün olarak ilan edilmiş bir savaştır” diyor.
Halkın gerilla tarzında kendini eğiterek, örgütleyerek yönelebileceği direnme savaşına karşı ulus devletin yürüttüğü savaşa özel savaş deniliyor. Dolayısıyla özel savaş halka karşı yürütülen savaştır. Ordular arasında bir savaş değildir. Özel savaşın boyutları, halk ve toplumun yaşam boyutlarıdır. Bütün boyutlarda halka karşı savaşabilmesi için, halkın güç kaynağı olan bütün boyutlarda halka saldırıyı öngörüyor. Böyle bir savaş tarzıdır.
Özel savaş, aşiret çelişki ve çatışmalarından yararlanıyor. Din ve mezhep çelişki ve çatışmalarından yararlanıyor. İdeolojik çelişki ve çatışmalardan yararlanıyor ve kullanıyor. Bir anda savaş yaratabiliyor. Kuşkusuz askeri boyut var, onsuz olmuyor. Ama hiçbir şey kendi başına eskiden olduğu gibi ekonomiyle, siyasetle, askerlikle yürümüyor. Propagandanın ekonomik, siyasi-askeri çelişki ve çatışmalar üzerinde çok büyük bir etkisi var. Eskiden yok denecek düzeyde azdı. İletişim tekniğindeki gelişmelerle psikolojik savaş, propaganda savaş alanı oluştu. İnsanlar bu doğrultuda radyoyu kullandılar. Daha sonraki dönemde televizyonu kullandılar. Şimdi de internet ve sanal dünyayı kullanıyorlar, görünmeyen sanal bir alem var. İnternet dünyası insanları örgütleyip harekete geçirebildiği gibi, algı da yaratıyor. Zafer ve yenilgi durumu yaratıyor. Moral düzeyi hem geliştirebiliyor hem de yok edebiliyor. Dolayısıyla maddi güçler üzerinde müthiş etkide bulunuyor.
Serxwebun/Devam Edecek…