HABER MERKEZİ
TC faşizmi tarafından son yıllarda Hareketimize, halkımıza karşı “Çöktürme Eylem Planı” oluşturuldu. Bu planın içinde psikolojik savaşın yeri, tanımı ne kadar? Basın-yayın çalışması olarak tanımladığımız medyaya, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı savaşan güçler nasıl bakıyorlar? Hangi görevi, rolü, misyonu yüklüyorlar? Gerçekten ortada bir basıncılık mı var, yayıncılık mı var yoksa son derece planlanmış, örgütlendirilmiş bir psikolojik savaş mı var? Tüm bu soruların cevabını ‘Çöktürme Eylem Planlaması’nda rahatlıkla görebiliriz. “Genel Kurmay Strateji Şube Müdürlüğü, İlgili Birimlere” diye elden, gizli gönderiliyor. Bir, iki paragrafına bakıldığında özü anlaşılabiliyor. Orduya, polise istediği gibi ‘vur’ emri var. Asker ve polislere, faşist çetelere, elinde silah olanlara, “Tabuta mı girmek istiyorsun, yoksa savcının karşısına mı çıkmak istiyorsun?” denilerek hiç bir savaş kuralı ve hukuk kuralı tanımaması telkin ediliyor. Yani, ‘bazı şeyler yaptın, savcının karşısına çıkıyorsun diye korkma, savcının karşısına çıkmak tabuta girmekten daha iyidir, yoksa tabuta gireceksin’ deniyor.
Böylelikle tehdit ediyorlar. ‘Savcının karşısına çıkarsan hiç korkma, ardından yavaş yavaş seni kurtarıcı yaklaşımlar, tutumlar gelişir’ denilmek isteniyor. Şöyle diyor: “Her türlü baskın, sabotaj, taciz ve saldırılara mutlaka ateşle karşılık verileceği, tüm personellere tebliğ edilecek ve öğretilecektir. Savcının karşısına çıkma korkusuyla silahını kullanmaktan çekinen personelin yapmış olduğu davranışın sonuçlarının çok ağır olabileceği, bu sebeple şehit verebileceğimiz, silahını kullanmayarak devletin, milletin bekasını tehlikeye düşüreceği, vatan hainlerinin, teröristlerin ve devlet düşmanlarının kendilerinden daha fazla güç bulacaklarını, tüm personeller akıllarından bir an bile çıkarmayacaktır. Hain bir saldırı sonucu tabuta girmek yerine savcının karşısına çıkmanın tercih edileceği tüm personel tarafından benimsenecektir. Emir tüm personele tebliğ edilerek devletimizin zor bir dönemden geçtiği hatırdan çıkarılmayacak. Silah kullanımı konusunda yasal prosedürler düşünülmemeli. Bir seferberlik ve olağanüstü durum yaşandığı unutulmamalı. Ve askeri mahkemelerde gereken her türlü düzenlemenin yapılacağı bilinmelidir.” Bunlar silah ve savaşa ilişkin hususlardır. Biz psikolojik savaşa ilişkin olan kısım üzerinde duruyoruz.Bakur’da olanlar var, Başûr’a dönük yaklaşımlar var, Suriye’ye yönelik, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük yapılması gerekenler var. Son bölümü de şöyledir: “Harekatın medyaya yansıtılmasında provokasyonları ve dezenformasyonu engellemeye, kamuoyunu bilgilendirmeye ve güvenlik güçlerimizin moralinin bozulmamasına özen gösterilmelidir. Anadolu Ajansı tarafından bilgi ve görüntü dağıtımı yapılarak bölgede gerekmedikçe gazete ve ajansların muhabir bulundurmamaları, operasyonların selameti için gerekli olduğu gibi, ihtiyaç duyulması halinde operasyon komutanlarından izin alınarak, alana girilip, gerekli görüntülerin alınması ve bunların yayınlanması gerekmektedir.
Bölgelerde özellikle Anadolu Ajansı ve TRT muhabirlerinin bulunması ve yapılan haberler, çekilen görüntülerin diğer basın kuruluşlarıyla paylaşılması, yabancı basının ise gözetim ve denetim altına alınması ve alana sokulmaması gerekmektedir. Basının özellikle öldürülen terörist sayısında serbest bırakılmasının daha uygun olacağı, aksi taktirde rutin rakamların kamuoyu nezdinde kafa karışıklığı yaratacağı bilinerek, özellikle bu konuda hassas olmak gerekmektedir. Sivil ölümlerin duyulmasının önüne geçilmesi, operasyon güçlerimize moralmen çöküntü yaşatabilecek haber ve görüntülerin kullanılmamasına dikkat etmek, yönetici konumundaki personelin sorumluluğu dahilindedir. Yapılan harekatın isimlendirilmesi, bölgede terör örgütünü küçültücü ve moralmen çökerten ifadelerin kullanılması, basın yöneticilerinin marifetine bırakılmalıdır. Operasyonun en önemli ayağının ve dayanağının basın olduğu unutulmamalıdır.” Soykırımcı özel savaş merkezinin basını nasıl tanımladığı, Kürdistan’da imha ve soykırım savaşının esas olarak kime dayandırıldığı, neyle yürütüldüğü ortaya çıkıyor.
Böyle bir durumda psikolojik özel savaş saldırısına karşı mücadelede devrimci basın-yayın organları nasıl olmalı? Devrimci propaganda ve ajitasyon nasıl ve ne biçimde yürütülmeli?
Şunu anlamak lazım: Özel savaş, psikolojik savaş denilen olay; yalana ve hileye dayanıyor. Bıçak sırtında yürümek gibi bir savaştır, deniliyor. Çok dikkatli olursan, hata yapmazsan düşmanını vurursun. Ama ufak bir hata yaparsan sen vurulursun. Psikolojik savaş öyle bir savaştır. Düşmanı teşhir etmekte basın için bu gereklidir. Psikolojik savaşı kırmak için teşhir gerekiyor ama teşhir edeceğim diye halkı pasifize edecek, sindirecek bir düzeye götürdün mü, sen faşist-soykırımcı saldırıyı teşhir etmiş olmazsın, halkı pasifikasyona uğratırsın, psikolojisini bozarsın, moralini kırarsın.
O halde, basını öyle mücadeleden uzak, savaş dışı, tarafsız bir şeymiş gibi kimse tanımlamamalıdır. Öyle bir basın-yayın gerçeği yoktur. Basın özgürlüğü demek bu değildir. Basın-yayın günümüzde üçüncü ya da dördüncü kuvvet değil, savaşta birinci kuvvettir. Dolayısıyla faşist-soykırımcı özel savaşın da birinci kuvveti medyadır. Devrimci halk savaşının da birinci kuvveti medyadır. Bu nedenle, 1 Haziran 2010’da ilan ettiğimiz Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin birinci savaş gücü, mücadele gücü; devrimci basın-yayındır. Basın-yayın bu görevi üstlenmiş midir? Kendisini böyle bir savaşı yürütmek üzere planlamış, örgütlemiş, mevzilendirmiş midir? Buna göre pratikleştiriyor mu? Kendisini bu savaşın birinci gücü görüyor mu? O halde düşmanına nasıl vuruyor? Toplumu nasıl eğitiyor? Hangi başarıları kazanıyor?
Bu bakımdan psikolojik özel savaşın, faşist-soykırımcı TC’nin yürüttüğü imha ve tasfiye savaşının birinci kolu olduğunu, dolayısıyla buna karşı mücadelenin de başarıyla yürütülmesi gerektiğini, bu temelde Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin birinci kolunun, devrimci propaganda ve ajitasyon olduğunu, birinci gücünün devrimci basın-yayın faaliyetleri olduğunu, demokratik siyasi mücadelenin esas itibariyle bir propaganda mücadelesi olduğunu, gerilla savaşının da propagandayla kazanıldığını bilmek lazım.
Mücadeleye sahip çıkmayan, düşmanın üzerine gitmeyen, psikolojik savaşı takip etmeyen, onun yalanını boşa çıkartmak üzere yoğunlaşmayan bir basın-yayının başarılı olamayacağı, sonuç alamayacağı ortadadır. Dahası örgütlü ve dikkatli olunmazsa, özel savaşa alet de olunabilir.
Mevcut durumda bütün dünya, psikolojik savaşı çok kötü bir biçimde kullanıyor. Çoğu yerde hemen bir çelişki üretiliyor, çatışmaya dönüştürülüyor. Örneğin Libya’da hiçbir şey yokken birdenbire bir savaş durumu yaratıldı. Saldırı geliştirildi ve yönetim bir anda yok edildi. Suriye’de Baas yönetimi ile Müslüman Kardeşler denen örgütlenme arasında bir çelişki ve çatışma vardı. Birisi Sovyetler’e, diğeri ise ABD’ye dayanıyordu. ABD-Sovyet çelişki ve çatışması içerisinde Suriye’de böyle bir iç çelişki vardı ama Müslüman Kardeşler iyice daraltılmıştı, özellikle 90’lardan sonra Sovyetler çözülünce, rejim daha çok hakim hale gelmişti. Fakat bir anda bir sürü İslami grup yaratıldı. Önce Müslüman Kardeşler’e dayalı özel ordu dendi, arkasından olmadı El Kaide türedi, DAİŞ’e dönüştürüldü ve hepsi DAİŞ’e biat ettirildi. Suriye kendisini birdenbire büyük bir savaşın içerisinde buldu. Yemen’de de benzer durumlar yaşandı.
Devam Edecek…
SERXWEBÛN
https://www.nuceciwan29.com/2019/09/12/ozel-savas-halka-karsi-yurutulen-savastir-i/
https://www.nuceciwan29.com/2019/09/13/ttc-bastan-sona-bir-ozel-savas-sistemi-haline-gelmistir/