HABER MERKEZİ
Kendi Olan Kadın: Vera’nın Dördüncü Düşü
“Ey toprak! Ey yaşam sevgisi! Ey aşk! Ey güzelim, altın renklim, şu dağların tepeleri üstünde uçuşan saydam sabah bulutları kadar temiz insan sevgisi!”
Bir kadın için mutlu bir evlilik sürdürmesi ve kendi ayakları üzerinde durabileceği bir iş edinmesi yeterli değil midir? Diz boyu mutluluğun sırrı burada mıdır? “Fark, onur kırıcı fark.” eder Vera. Bu, Kirsanov ile mutlu bir evlilik sürdüren Vera’yı hoşnutsuz eden duygudur. Kendini kocasıyla karşılaştırma isteği peşini bırakmamaktadır haklı olarak. İkili ilişkilerinde sonuna kadar eşitçe yaşasalar bile, toplumsal, tarihsel olarak eşit değillerdir. Öyleyse henüz eşitlik temelinde özgür bir birliktelikleri yoktur. Kurtarılan kadın olmaktan kurtulup kendini yaratan kadın olmadıkça, şanslı bir kadın olmaktan öteye geçmeyecektir. Kadının, yaşamı dönüştürmek, tarihin akışına yön vermek için mücadele etme isteğini ve çabasını ‘çalışma’ ve ‘tıp’ metaforları üzerinden ele alıyor Çernişevski: “Çalışan insanın korkmaya, ürkmeye, tiksinti duymaya ya da titizlenmeye zamanı olmuyordu. Sonunda Vera Pavlovna tıpla uğraşmaya başladı. Ülkemizde oldukça yeni olan bu işte tanıdığım ilk kadınlardan biri olmuştur. Bundan sonra Vera Pavlovna, kendini bambaşka bir insan gibi hissetmeye başlamıştı. Şöyle düşünüyordu: ‘Birkaç yıl sonra kendi ayakları üzerinde durabilen bir insan olacağım.’ Çok büyük çok yüce bir fikir bu çünkü gerçek bir bağımsızlık olmadan gerçek bir mutluluk olamaz. Zavallı kadınlar, aranızda ne kadar azınız bu mutluluğu yaşayabiliyor!”
İnsan sevgisi ile işi bitmemiştir Vera’nın. Dördüncü düşünde bir şarkı dinler uzun uzun ve şarkıda söylenenleri yaşar düşünde. Çöl nasıl vahaya çevrilir, insan nasıl insan olur sorusuna cevaptır sosyalizm. İnsan sevgisi düşünde göz alıcı güzelliğiyle Vera’ya görünür: “Şimdi artık beni tanıyor, güzel olduğumu biliyorsun değil mi? Ama bütün güzelliğimi görmek henüz kimseye nasip olmamıştır. Bak geçmişte olup bitenlere, bugün olanlara, yarın olacaklara bak.”
Kadının nasıl düşürüldüğünü, nasıl köleleştiğini ve yine kadının uyanışını farklı tarihsel, mitolojik karakterlerle anlatır. Gördüğü her dönemde, her kadın karakterinde onu bulmaya çalışır. Bu hikayenin akışında tarihsel ilerlemeci düşüncenin, pozitivizmin, materyalizmin yoğun etkisi olsa da Çernişevski’nin kadının kölelik tarihini anlatırken ezilenlerin, köylülerin, işçilerin tarihinin bu tarihle olan açık ilişkisini, bağını ortaya koyması önemli. Gerçekten de öykünün her hali şu belirlemeyi doğruluyor: “Eşitlik, özgürlük, demokrasi, istiyorsak kadın etrafında örülen toplum-doğa kadar eski olan ilişkiler ağını çözmek ve parçalamak gerekir. Gerçek özgürlüğe eşitliğe demokrasiye ikiyüzlü olmayan bir ahlaka bunun dışında gidilecek başka yol yoktur.[…] Eş yaşamdaki ilişki evrenselliği, tüm toplumsal bağları temelde etkileyen özelliklere sahiptir..”
Vera’nın dördüncü düşüyle birlikte roman bitmez. Yeni insanlar çoğalmaya, sosyalist ilişkileri geliştirmeye devam eder. Vera’nın öncülük ettiği kooperatif tarzı dikim atölyeleri artık Çarlık rejimini dahi rahatsız edecek üne kavuşmuştur.
Çernişevski sadece kendi yaşadığı dönem açısından önemli bir entelektüel, edebiyatçı, devrimci olmuyor. Kendinden 150 yıl sonrasının yaşamına dahi etki edebilecek güçte bir eser yaratarak, nasıl yaşamalı sorusunu toplumun en yakıcı ve temel sorunlarından birine işaret ederek cevaplıyor. Dolayısıyla, Çernişevski’nin roman örgüsünü sadece Çar’ın sansürünü aşmak için aşk, evlilik ve kadının toplumdaki statüsü üzerinden kurguladığı söylenebilir. Ancak bu olsa olsa, bu sorunları tali sorunlar olarak görüp, devrimin tek sorununu üretim güçlerini ele geçirip sosyalist işçi iktidarını kurmak olarak görenlerin duymak istediği olur. Oysaki Vera, Lupuhov, Kirsanov ve diğerleri gerçek insanlardır ve çelişkileri de gerçektir. Nitekim bugün de yeni insanlar, sosyalist ilişkiler nasıl kurulur, sosyalistçe eş yaşam nasıl olur sorusunu sormaya devam ediyorlar.
Elif Berk