Tansu Çiller’in Başbakanlık döneminde Faili Meçhul cinayetler, ülke problemleri had safhaya ulaştı ve bizzat kendisi tarafından da bu cinayetler örtbas edildi. İspanya’dan döndükten sonra ülkedeki problemlerin çözümü için İspanya’da duyduğu ancak daha sonraları ne anlama geldiğini bilmediğini söyleyeceği BASK modeli’ni uygulamaya koyacaklarını söyledi. Ancak BASK’ı bekleyen halka Lice modeli verildi ve Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi sonrasında suikasti PKK’nin biz yapmadık açıklamalarına rağmen PKK’nin yaptığını söyleyen Çiller ‘‘Ya bitecek, Ya Bitecek’’e yöneldi. Bu suikasti PKK’nin gerçekleştirdiğini iddia edip bu gerekçe ile bölgedeki saldırılarını arttıran Çiller’in özel birlikleri yeni ‘‘Çözüm’’ modelini Lice’de gösterdi. Lice’de Tansu Çiller tarafından kuruluşuna izin ve zemin sunulan özel birliklerin yaptığı baskında 30 sivil yaşamını yitirmiş yüzlerce kişi yaralanmış, 400 ev ve 250 iş yeri yıkılıp yakılmıştı. Türk Devlet tarihinin hiçbir döneminde eksik olmayan katiller sürüsü Tansu Çiller ile birlikte iktidara gelmiş ve ülkenin Başbakanlığına, içişleri bakanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Adalet Bakanlığına gelmişti. Patlak veren her mercii’ye Mehmet Ağar atanmış, ülkedeki olayların üstü örtülmüştü. Bunlardan en çok gündem olanlar Susurluk olayı, Sivas Madımak Oteli ve Şırnak/Başbağlar’dı. Bu gelişen olayların birebir planlayıcısı ve uygulayıcısı olan Mehmet Ağar, Kuzey Kürdistan’da 90’lı yıllarda işlenen her sivil katliam, köy yakma ve göçe zorlama politiklarının da planlayıcısıydı. Aynı dönemlerde JİTEM’in kurucusu olan ve uzun bir süre birlikte çalıştığı Cem Ersever’in her şeyi açıklayacağını söylediği mahkemesine kısa bir süre kala öldürülmesi emrini veren kişiydi.
PKK’ye karşı girilen savaştan yenilgi ile ayrılan ve kıble değiştiren hükümet, yönünü legal alanda mücadele yürüten Kürt Siyasetçilerine döndü. Askeri saldırılarda sonuç alamayan Tansu Çiller, sağ kolu Mehmet Ağar ile beraber günümüzde tekrarı yaşanan bir imha-inkar politikasına girişti. Çiller ‘‘Mecliste PKK’nin barındığı bir gölge vardır’’ açıklamasıyla beraber yürürlüğe giren imha-inkar politikası sonrası, Mecliste mücadele yürüten kürt siyasetçiler Hatip Dicle, Mahmut Alınak, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar ve Ahmet Türk meclisten zorla çıkarılarak tutuklanıp hapse atılmıştı. 94 yılında yaşanan bu olaydan sonra Türkiye, katliamcı, yolsuzluk yapan ve çeteleşmiş hükümetler tarafından yönetildi. Bu hükümet ve emrindeki ordu, polis ülkenin her yerinde büyük katliamlar yapmış, faşist türkçülerden oluşturdukları tetikçiler ile binlerce insanı sokak ortalarında öldürmüş, kaçırıp ormanlarda, köy evlerinde infaz etmişti. Ülkedeki bütün hükümet ve faşist kesimlere karşı mücadele eden örgütlenmeler, bizzat Mehmet Ağar komutasındaki polisler tarafından fişlenip, faşist tetikçilere yem olarak atıldı. Ülkenin her şehrinden kan kokuları yükseliyor devlet tarafından finanse edilen ve silahlandırılan kontralar katliamlar yapmayı sürdürdü. Söz konusu dönemde Özel Harekat Timlerinde katliamlar yapan Ayhan Çarkın, yapılan katliamlarla ilgili birçok itirafta bulunmasına rağmen konu üzerinde durulmadı ve işlenen cinayetlerin hesabı sorulmadı.
Siyasi hayatına bu dönemlerde başlayan Süleyman Hasan Soylu, kısa sürede Tansu Çiller’in göz bebeği olabildi. Çalkantılı ve bol dönmeli bir karaktere sahip olan Süleyman Hasan Soylu, ülkenin bu denli karışık ve katliamlara sahne olduğu öylesi süreçlerde baş katliamcıların gözdesi haline geldi. Çok yabancı olmadığımız bir durumdur ki, ‘‘Tetikçiler, kabadayıların en has ve en sevilen adamlarıdır.’’ Mehmet Ağar gibi bir katil sevicinin Süleyman Süleyman Hasan Soylu’yu ön plana çıkarması katliamcı kültürden geliyor olmasından kaynaklıdır. Süleyman Süleyman Hasan Soylu’nun DYP gençlik kollarına üye olduğu, daha sonra İstanbul gençlik kolları il başkanlığına yükseldiği yıllarda İstanbul genelinde onlarca kişi faili meçhul cinayete kurban gitti, onlarca ev, iş yeri faşist saldırılara uğradı. Bu tür saldırıları yapanların kimler olduğu da herkes tarafından bilinen, ve kimi tarafından övünülek kimi tarafından da kınanarak, tepkilerle dile getirilen bir durumdu. Kuruluşundan itibaren bir çete, mafya partisi misyonunu yüklenen ve bu misyonunu erişebildiği her mevkiide devam ettiren DYP’de (Daha sonra bu parti DP oldu) Süleyman Hasan Soylu, başarıya doymuyor kısa süre içerisinde parti içinde önemli görevlere getiriliyordu. O süreçteki hengame de öylesi bir partide böylesi hızlı yükselen biri elbette ya bir katil di, ya da katil sevici. Demokrat Parti’de(DP) genel başkanlık düzeyine kadar yükselebilen Süleyman Hasan Soylu, parti içinde de ilerleyen süreçlerde karmaşaya ve bölünmelere sebep olan kişi oldu. Seçim çalışmalarında durup dururken oylarımızı arttırmazsak istifa ederim gibi bir çıkış yaptı, oylar artmanın aksine düştü, Süleyman Hasan Soylu tv karşısına çıkıp ‘‘Ben bildiğiniz siyasetçilerden değilim’’ deyip istifa ettiğini ve parti genel başkanılığına aday olmayacağını açıkladı ANCAK, kısa süre sonra ‘‘bildiğimiz siyasetçilerden’’ olmadığını gösterip aday olmayacağım dediği genel başkanlığa aday oldu. (2009’da)
Siyaseten dönemin iktidarına (AKP) muhalif bir görünüm içerisinde durup, şimdi en gözde destekçisi olduğu bu partinin Genel Başkanı’na türlü türlü ithamlarda bulunan Süleyman Hasan Soylu daha sonraları gerçek anlamda ‘‘bildiğimiz siyasetçilerden’’ olmadığını gösterip AKP’ye katıldı. Katliamlar ardından kutlama partileri düzenleyen bir karaktere sahip olan Süleyman Hasan Soylu, AKP’ye katıldı. 90’ların DYP’sindeki Mehmet Ağar’ın, 2000’lerin AKP’sindeki yansıması Süleyman Hasan Soylu, Ağar’ı günümüz durumlarına göre güncelleyerek sergilemeye başladı. Çiller’in ‘‘Ya bitireceğiz, Ya Bitireceğiz’’ çıkışıyla beraber Ağar, Türkiye’nin her tarafını iş makinalarının kazdığı 2 metre derinlik, kimi yerde 10-15 metre kimi yerde 1 metre genişliğindeki çukurlarla, o çukurlarıda cesetlerle doldurmuştu. Süleyman Hasan Soylu ise, Erdoğan’ın ‘‘Bitireceğiz’’ çıkışıyla beraber iş makinalarına da çok fazla ihtiyaç duyulmayan katliamlara akıl hocalığı yaptı. Cesetler ortalıkta bırakıldı, yakıldı, parçalara ayrıldı, panzerlere bağlanıp sürüklendi, köy meydanlarına atıldı. Ağar’ın aksine bunu kameralar ardında yapmadı, selfieler çekti, kamera kullanan ‘‘Robot’’larıda yanına alıp gittiği her yerde görüntüsünü çektirdi ve sonra da tv’de yayınlattı. Erdoğan’ın yoğun savaş sürecine yaptığı yatırım olan Süleyman Hasan Soylu, tıpkı ağabeylerinin kendi dönemlerinde yaptığı gibi bu görevi güle oynaya üstlendi. Kısa sürede karaktersizliğinin de yardımıyla Tarihin en ahlaksız savaşçılığının müsveddesi olabilmeyi başardı. Kan ve kaosla beslenen bu müsvedde’nin kâbus’u sorunların çözümüdür. Zira çözümün olduğu yerde Süleyman Hasan Soylu yoktur.
Bawer İNTİKAM
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi