HABER MERKEZİ – Dünyanın izlediği, devletlerin saf tuttuğu Efrîn saldırılarının boyutuna bakıldığında, 21’inci yüzyılda halkların yaşam, inanç, topraklarının nasıl yok edildiğini ortaya seriyor. Rusya ile Türkiye arasındaki pazarlık sonucu Türk devleti, 20 Ocak 2018’de Efrin’i işgal saldırılarına başlatılmıştı. 79 uçak, yüzlerce tank ve obüs, binlerce asker ve 25 bin çetenin saldırılarından önce Efrîn, 1 milyonluk nüfusuyla bir demokrasi, bilim, eğitim merkezi iken, dağları, zeytin ağaçları ve sularıyla bir yeryüzü cennetini andırıyordu. İşgal edildikten sonra ise Türk devleti ve çetelerinin eliyle tam anlamıyla cehenneme çevrildi.
OHAL Uygulanıyor!
Efrîn’de 18 Mart tarihinden bu yana yaşanan hak ihlalleri hat safhaya ulaşmış durumda olup halka OHAL uygulamaları dayatılıyor. Efrin halkı zorunlu göçe tabi tutuluyor, çeteler tarafından halka baskı, işkence, gasp, kaçırılma, fidye, tecavüz, halkın malına el koyma ve din dayatması, yerinden edilme gibi suçlar aralıksız devam ediyor. Soykırımın dayatıldığı sistemi kabul etmeyip eleştirenler ve eski yönetimin destekçisi olarak algılananlar sistematik olarak tutuklanıyor ve işkenceye uğruyor. Çiftçiler arazilerinde çalışamıyor. Ancak bu uygulamaların hepsi günlük olarak belgelenmekte olduğu halde başta BM olmak üzere, tüm dünya bu uygulamalar karşısında üç maymunu oynuyor.
İnsanlık Suçu İşleniyor!
Kontrol noktalarından veya gece evlerden alınan birçok insanın akıbeti halen bilinmezken, çeteler kaçırdıkları bazı insanları serbest bırakmak için ailelerinden yüklü miktarda para talep ediyor.
Şimdiye kadar Türk devleti tarafından kaçırılan 4 bin 500 kişiden 850’sinin akıbeti bilinmiyor. Bunların 159’u kadın. Yine Efrîn’de tespit edildiği kadarıyla bu sayı 7 bin civarı da olabilir.
Demografya Değişiyor
İşgal saldırılarından önce kültürel mozaik yapısı ve halkların ortak yaşamı ile bir sembol olan Efrîn’de yaşayan 400 bini aşkın Müslüman, Êzidî, Alevi ve Hristiyan işgal sonrası Efrîn’den göç ettirildi.
Göçertilen Efrînli ailelerin evlerine, öncesinde savaşı derinleştirerek yersiz yurtsuzlaştırdığı, çeteleştirdiği Araplar yerleştirilmektedir. Efrîn’in dışından Ğuta, Humus, Qelemun, Hama, Şam ve diger bölgelerden yaklaşık 80 bin kişi Efrîn’e aktarılarak Efrîn merkez, ilçe ve köylerine yerleştirildi. Efrîn’in farklı bölgelerine kurulan göçmen kamplarına da bu kişiler yerleştirildi.
Efrîn’de demografik yapının büyük bir çoğunluğu yerleştirilen Arap aileler ile değiştirilirken, kalan Kürtlere de baskılar her geçen gün daha çok artırılıyor, halka zorunlu “cihad” dersleri verilerek, istenilenleri yapmayanlara ağır işkenceler ediliyor. Ayrıca hiç müslümanın olmadığı Basûfani ve Qibarê Êzîdî köylerinde çete grupları tarafından cami inşa edildiği öğrenildi. Özgür Suriye Ordusu’na bağlı olan çete gruplarının Efrîn’de mahalleleri dolaşarak çocuklara zorunlu din dersleri verdiği ve abdest alıp namaz kılmaya zorladığı ortaya çıktı.
Doğa Talan Ediliyor
Türk devleti işgal ettiği Efrîn’de sadece insan yaşamı ve insan haklarını değil, aynı zamanda doğayı da tehdit ediyor. Zeytinler çalınıyor, talan ediliyor, ağaçlar dozerlerle köklerinden sökülüyor. Zeytin bahçelerini bilerek ateşe veren Türk devleti ve bağlı çeteleri, bu şekilde Efrîn halkının tek geçim kaynağını da yok etmeye çalışıyor. Türk devleti, ormanlık alanlarda bulunan ağaçları da keserek satmak üzere Türkiye’ye götürüyor.
İşgalciler, Ağustos’tan Eylül’ün ilk haftasına kadar Mabata ve Şiyê ilçelerinde en az 300 ağaç kesti. Yine Mabata, Şera, Cindirês ve Reco’da en az 70 yıllık çok sayıda zeytin ağacı kesildi. Şera’da ise zeytin bahçeleri ateşe verildi. Basûta, Şêrawa ve Qaziqlî dağında ormanlar ateşe verildi. Umera, Hec Qasim, Dela ve Rûta köylerinde çok sayıda ağaç ateşe verildi. Mabata’da bulunan binlerce zeytin ağacı ateşe verildi. Xazyan’da 5 binden fazla zeytin ağacı kesildi. Türk devletinin Efrîn’i işgalinden bu yana en az 15 bin hektar zeytin ağacı ve ormanlık alan ateşe verildi.
Kutsal Mekanlar Havaya Uçuruldu
Türk devletinin Efrîn’e ilk girdiği günden bu yana geliştirdiği uygulamalar, DAİŞ’i aratmadı. DAİŞ, bir zamanlar kutsal mekanları ve girdiği yerdeki topluma ait değerleri yıkmaktan nasıl gurur duyduysa, Türk devleti de Efrîn’e ilk girdiği gün şehir merkezindeki Demirci Kawa heykelini çetelerine canlı yayında yıktırdı. İşgal saldırısı sürecinde tarihi 4000 yıla dayananan tarih ve kültür miraslarına kadar vuran Türk ordusu, Efrîn’deki tüm tarihi eserleri yağmalattı. Êzîdîlerin kutsal mekânlarını havaya uçurttu. Bunlardan biri de Efrîn merkezdeki Êzîdîler Birliğinin merkeziydi. İşgalciler 5 Haziran günü Ortadoğu’nun birçok yerinden topladıkları kutsal kitaplarının olduğu ve Ortadoğu’daki tek Zerdüşt heykelinin içinde bulunduğu Efrîn Êzîdîler Birliği merkezini havaya uçurdu. Efrîn, her daim farklı halk ve inançların kardeşçe yaşadığı bir yer olarak tanınan bir şeihr iken, Türk devleti ve bağlı radikal gruplar, Efrîn’deki halklar arasında kin ve nefret yaymaya çalıştığı biliniyor.
Türk işgalciliği Efrîn’deki tarihi mekanları tahrip etmeyi ve tarihi değeri olan eserleri de çalmayı sürdürüyor. Bilbilê ilçesine bağlı Bîbaka, Qaşa ve Şerqiyê gibi köylerindeki tarihi mekanlarda ağır iş makineleri ile kazı yapan Türk devletine bağlı çeteler, tarihi eserleri kaçırmak için yüzlerce zeytin ağacını da kesti. İşgalciler, Şiyê ilçesindeki Cirnas höyüğü ve Şera ilçesine bağlı Elkê köyündeki tarihi mekanları da ağır iş makineleri ile kazdı.
Bütün Mesele ‘TÜRKLEŞTİRME!’
İşgalci Türk devleti farklı kimlik, inanç ve kültürden tüm ezilen kesimleri kendisine tehdit görerek ayrıştırıcı, asimilasyoncu ve yok edici zihniyetiyle hareket etmektedir. Efrin’de işgalci bloku destekleyenler dışındaki tüm toplumsal kesimler var olma ve hayatta kalma sorunuyla karşı karşıyadırlar. Kürt dil, kültür ve sanatına ilişkin her şeyin yasaklandığı, ana dilde eğitim veren okul ve üniversitelerin kapatıldığı, köy, mahalle ve sokak isimlerinin değiştirildiği Efrin’de asimilasyon politikaları her geçen gün daha fazla geliştirilerek devrede tutuluyor. İşgal saldırısı sürecinde 31 okulu yıkan işgalci Türk devleti, Kürtçe eğitimi yasakladı. Şehir merkezinde Arapça ve Türkçe tabelalar ile bayraklar asılırken, Kürtlerin de Kürtçe konuşmaları yasaklandı. Efrîn’deki okullarda sadece Arapça ve Türkçe eğitim verilmeye başlandı. Yine eğitimin içeriği de Türk milliyetçiliğine dayandırıldı. Okulların ismi değiştirilerek Osmanlı sultanlarının ismi verildi. Okullarda da Türkiye’dekine benzer bir müfredatla eğitim yapılıyor.
Dünya Sessiz!
Türk devleti ve bağlı çetelerinin Efrin’de halka uyguladığı sistematik işkence ve yaşattığı tüm bu insanlık vahşetine karşı tüm dünya sessizce seyircilik yapmaktadır. Ayırca Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Soruşturma Komisyonu’nun son hazırladığı raporda Efrin’de kaçırılarak işkence edildikten sonra aillelerinden fidye isteyen TC ve ÖSO çetelerin uygulamaları görmezden gelindi. Bağımsız komisyonun ikiyüzlü Suriye raporunda, kaçırılma olaylarının çoğunun belge, görüntü, fotoğraflarla ve uluslararası ile bölge basın medyasında TC/ÖSO çeteleri tarafından yapıldığı şeklinde yayınlamasına rağmen, raporda silahlı Kürt guruplar tarafından gerçekleştirildiği şeklinde yansıtılmıştı. Bu uygulama ve politikalar, Efrîn’de büyük bir tehlike yaratırken, böyle devam etmesi halinde ve dünyanın gözleri önünde yaşanan bu vahşete son verilmemesi halinde Efrîn’in eski kimlik ve rengine dönmesi çok zor olacak.
Leyla BOTAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi