HABER MERKEZİ
Erdoğan ve çevresinin her türlü maddi değerin hırsızı olduğunu herkes bilmektedir. Erdoğan ve çevresinin böyle olmadığını düşünenler en geç 17-25 Aralık 2013 yılında milyonlarca doların ayakkabı kutularında bulunmasından sonra öğrenmiştir.
Kaldı ki Türkiye’de günlük olarak her şeye bir şekilde zamların getirilmesi, Türkiye’nin tüm turistik alanlarının, yaylalarının, sularının, ormanlarının, madenlerinin derken adeta her şeyinin satılması bir yana, fabrikalarının satılması, arazilerin başka güçlere peşkeş çekilmesi bilinen hususlardır. Onlarca firmaya; köprülerin, tünellerin, binaların, spor tesislerin yapılmaları için verilmeleri ve bunlar karşılığında milyonlarca, milyarlarca doların ceplerine atılması ve alınması da bilinmektedir. En son İstanbul ve Ankara Belediyelerinde açığa çıkan Erdoğan’a yakın vakıflara verilen milyonlarca doların ya da liranın da Erdoğan ve çevresine aktığı hırsızlıklar olduğu da bilinmektedir. Biz birçok iş kolunun da bir şekilde Erdoğan ve çevresindekilere -silah savunmasının Albayrak ailesine verildiği gibi-verildiğini de biliyoruz ki, bunlar da sır değildir. Bunların üzerinde milyarlarca lira ya da doların Erdoğan ve çevresine aktığını belirtmekte büyük öngörü gerektirmemektedir.
Özcesi, Erdoğan denildiğinde baştan sona bir hırsızlık şebekesi aklımıza geliyor. Ve bu hırsızlık şebekesi sadece Erdoğan’ın ailesi ile sınırlı olmadığını, çevresindeki tüm kesimleri bu hırsızlığa ortak ederek tümden bir suç örgütü oluşturulduğu da sır değildir. Suça bulaşan kolay kolay geri adım atamaz, atsa bile suça bulaştığı için tek bir ses, tık bir ses de edemez. Dikkat edersek AKP’den ayrılanlar bir şeyler söyleseler de ileri düzeyde bir şey söyleyemezler. Onca AKP’nin içerisinde sesi biraz çıkmış olan şimdilerde CHP milletvekili olan Abdüllatif Şener’dir. O da muhtemelen çok erkenden AKP hırsızlığını görüp kendisini dışarıya atmasından dolayıdır.
Elbette hırsızlık sadece Türkiye’nin her şeyini birilerine peşkeş çekme üzerine kurulu değildir. Bu hırsızlık öyle derinleşmiş ki, vergiler adı altında toplumun cebinde biriktirdiği-o da kalmış ise- birkaç kuruşa da göz dikme üzerine kurulu bir hırsızlıktır. Açgözlülüğün böylesine dünyada rast gelmek muhtemelen mümkün değildir.
Öyle bir sistem ki bu hırsızlık üzerine kurulu parti ve partinin başındaki zat yürüyen her insanı sağılacak bir inek gözüyle bakmaktadır. Ve burada ineğin sadece sütüne göz dikilmiş değildir. İneğin dışkısını nasıl gübreye çevirip satacağına, boynuzlarını nasıl söküp pazara götüreceğini, derisini nasıl işletmek için piyasaya süreceğini derken adeta inek gözüyle baktığı bir insanın her yerine göz koyarak pazarlamaya çalışmaktadır. Başka da her şeye adeta her gün yeniden yeniden vergiler getirmenin bir anlamı var mıdır? Ya da her şeye para gözüyle bakmanın bir mantığı var mıdır? Türkiye’nin şurasını turizme açalım, burasını şunlara açalım hikayeleri satma ve pazarlama mantığı üzerine kuruludur. Ekranlardaki haberlerin tümü bile paraya dönmüştür. Şu kadar paraya şu futbolcuyu sattık, şurada şu sporcumuz bu kadar para getirmiştir gibi her şey kendini satmaya ve pazarlamaya dayalıdır.
Özcesi AKP denilen çete örgütü baştan sona tam kapitalist kültürle bezenmiş bir partidir. Kapitalizm hırsızlıktır. Kapitalizmde toplum yoktur. Toplumun çözülerek fert haline getirilmesi vardır. Toplum fert haline getirildikçe istendiği gibi o birey sağılabilir ve meta haline getirilerek en azami kar o birey üzerinden sağlanabilir.
AKP gerçek manada kapitalizmi en uç düzeyde uygulayan bir partidir. ”Kapitalizmin kâr uğruna çiğnemeyeceği hiçbir insanlık değeri ve duygusu yoktur.” ”Ekonomi-politik, kapitalizmin en değme kırk haramiler talanını bile geride bırakan spekülatif (fiyatlarla oynamak için mal biriktirme, bölgesel farkları kullanma) karakterini örtbas etmek için geliştirilmiş, kurgusal zekânın en sahtekâr ve talancı eseridir.” Türkiye’de bir gecede bazıları milyarder olurken milyonlarcasının yoksulluk sınıra inmesinin altında yatan bu sanal kazançlardır ki bu da kapitalizmin neme nem bir hırsız olduğunu göstermeye yeter de artar da.
”Hiçbir ekonomik biçimin kapitalizm kadar iktidar zırhına ihtiyaç duymadığını, dolayısıyla kapitalizmin iktidarsız oluşamayacağını önemle belirtmeliyiz.” Bunun böyle olduğunu Erdoğan ismindeki hırsız kişinin her fırsatta sermayenin yanında duruşu göstermiyor mu? Protestoları, grevleri nasıl yasakladığını söyleyen yine bu hırsız kapitalist Erdoğan değil miydi? Dahası türkiye’nin her yerini iç ve dış zenginlere sattığını kim bilmiyor.
Büyük düşünür Fernand Braudel’in, “Kapitalizm pazar karşıtı, dolayısıyla ekonomi karşıtı, hatta ekonomi dışıdır” demesi en fazla bugün Türkiye için geçerli olduğu açıktır. Türkiye’de çiftçiler ürettiklerini pazara süremeyip ellerinde kalırken, AKP kar ve komisyon karşılığında dışarıda malları getirerek vurgun yaparken, Türkiye’de çiftçisinden ziraatçısına, ziraatçısından balıkçısına, balıkçısından meyve üretenine hiçbir şey satamazken başkalarına Türkiye piyasası peşkeş çekildiği için herkes buna küçük üretici de dahildir iflas etmektedir.
Dikkat edelim emeklerinin karşılığını almayanlar fakirleşip yoksulluk sınırına itilirken, hiçbir emekleri olmayanlar Türkiye’nin tüm zenginliklerine sahip olmaktadırlar. Başka bir deyişle: ”Kapitalizm, kapitalist ve kapitalist ekonomi dediğimiz unsurların, dolaylı olarak ekonomiyi denetleyenler ama esas olarak içinde yer almayanlar olduklarını görüyoruz. Esas uğraşları nedir bunların? İktidar tekeliyle ilgililer. Ekonomik tekellerini iktidar tekelleriyle birleştiriyorlar. Savaşıyorlar, ülkede savaşı kazandıklarında ülke içinde güçleri artıyor. Bu ise daha çok artık-değer demektir. Dışa doğru savaş kazandıklarında, bu da sömürge kazanımı ve hegemonya demektir. Bu gelişme ise tekel talanı demektir.” Erdoğan ve çevresinin dostları oluşturdukları yeni yetme zenginler olduğu açıktır. Yine bizatihi kendilerinin yeni zenginler haline geldiği de açıktır. Tüm bunların bire bir devletle iktidarla iç içe oldukları da açıktır.
Evet, Türkiye’de hâkim olan vicdansız, donuk ve kar hastası ve ruhlu kapitalist bir iktidardır. İslam bu vicdansız kapitalistlerin gizleme örtüsüdür. İslam dini ”komşun aç iken sen rahat olamasın” desturuna sahip bir din iken, bugünkü hırsız iktidar bırakalım komşusunu hissetmesi, dinlemesi söz konusu bile değildir. Ekranlarda herkesin gözünün içine baka baka ”bir üniversite mezununun iş sahibi olması diye bir şey yoktur,” sözleri dile getirilen kapitalist kültürün buz gibi yüzüdür. Bu yüzün toplum tarafından kabul edilmeyeceği bilindiği için, üstü İslam’la cilalanmaktadır. Muaviye ne kadar Müslüman idiyse Hırsız Partinin başındaki zat-ı kerem ve çevresi de o kadar Müslüman olduğunu, kendisi ve çevresi için harcadıklarında görülmektedir. Halk aç iken kendisi için milyon dolarlara Almanya’da araç getirilmesi, ülke perişan iken 500 milyon dolara uçak alınması, ülke perişan iken saraylar üzerine saraylar yapması dile getirilen israf kültürüdür. Kapitalizm ise israftır. Tüketimdir. Bu israfın kaynağı sıradan halkın cebinde her gün biraz daha fazla zam diye vergi olarak alınan değerlerdir.
Uzatmadan tümden hırsız bir rejimle karşı karşıyayız. Bu öyle hırsız ve kapitalist bir rejimdir ki, Diyanet İşleri Bakanlığı’nı da bu aç gözlülüğe ve israfa dahil etmişlerdir.
Ancak hırsızlık üzerine kurulu bu parti sadece maddi değerler çalmamaktadır. Başka çevrelerin görüşlerini de çalmaktadır. Ekolojistlerin ekolojik görüşlerini, sosyalistlerin sosyal yönünü, sosyal demokratların refah yönünü, feministlerin kadın yönünü, özgürlük savaşçılarının özgürlük yönlerini, İslamcıların ahlak değerlerini derken ne kadar güzel söz ve düşünce varsa hepsini onlarda çalarak kendilerinin ne kadar da öyle olduğunu göstermek için en çirkin bir biçimde bunları kullanarak posasını çıkartmaktadır.
En son yeni eko şehirler kuracaklarını dile getirmeye başladılar. Türkiye’de tam 17-18 yıldır iktidarda olan hırsız olan bu kişi ve parti Türkiye’nin her yerini rant ekonomisine açarak adeta talan etmiştir. Betonlaşma, çarpık yerleşme ve büyümeye kâr amaçlı en fazla yaklaşan bu hırsız parti olmuştur. Karadeniz’in o güzel manzarasını bozan bu partidir. HES’lerle bir sürü tahribata yol açan yine bu hırsız kişi ve partidir. Akdeniz kıyılarının rengini ve biçimini bozan yine bunlardır. İstanbul’u bir beton yığınına daha fazla dönüştüren, ağaçları keserek Kazdağı’ndaki gibi çölleştirende bu parti ve bu kişi olduğu halde. Şimdilerde yeni eko kentler kuracaklarmış?
Kapitalizm hırsızlıktır. Talandır. Aldatmadır. Hiledir. Yalandır. İki yüzlülüktür. Cebini her ne olursa olsun doldurmaktır. Ekolojiyi tahrip etmektir.
Hasankeyf’i sular altında bırakan bir rejim Eko-Kent oluşturabilir mi?
Karadeniz coğrafyasıyla o kadar oynayan bir rejim ekolojik düşünebilir mi?
Şehirlerde o kadar çarpık gelişmeye yol açan bir rejim, yeşilci olabilir mi?
Olamayacaklarını 18 yıllık icraatları ve her şeye para gözüyle bakışları göstermektedir.
Bu bağlamda AKP adındaki hırsız parti sadece paranın hırsızı değildir. Sadece halkların maddi değerlerine el koyan bir hırsız da değildir. Bu parti halkların görüşlerine yani manevi değerlerine de göz dikerek bozan, yozlaştıran bir partidir.
Bunu bilerek, hırsızlara karşı bir duruşun sahibi olunmalıdır.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi