HABER MERKEZİ
Bağımsız Olma ve “Ertelemeci Mantığın” Reddi
80 sonrası kadın hareketinin, üzerinde durduğu iki nokta;bağımsız örgütlenmeye verdiği önem ve o dönem dile getirildiği biçimiyle “ertelemeci mantığı reddetmek”olmuştur. Çoğu sosyalist hareketten gelen kadınlar olarak ileride bir tarihte, devrimden sonra diye tariflenen cinsiyet eşitliği ve özgürlüğün, beklenen değil “o an”, “orada” başlaması gereken bir mücadele ile gerçekleşebileceğine inanmıştık. Bu salt feminist olmanın da bir sonucu değildi. Ancak uzun süre -belki daha sınırlı bir çevrede ama bugün dahi- feminizmin sınıfı böldüğü, gücünü azalttığı söylemi ile baş etmek zorunda kaldık.Kadınların herhangi bir karma örgütün dışında kendi örgütlenmelerini oluşturmaları, bağımsız bir politik duruş belirlemenin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasının, sözünün duyulabilmesini sağlamanın ön koşulu olarak görüldü. Özellikle önceden karma örgüt deneyimi olan kadınlar için bağımsızlığın önemi büyüktü. Bu ilk kadın gruplarının biraz da bulundukları kentin koşullarıyla bağlı olduğunu, o kente has özellikler çerçevesinde biçimlendiğini söylemek yanlış olmaz. Şimdi hemen her kentte oluşan kadın platformları, dernekler, vakıflar ve kadın merkezlerin- Ankara ve İstanbul’daki kadınların o dönemdeki çabaları öncülük etti.
Kampanyalar ve Cinsiyetçi Sisteme Meydan Okuma
Kampanyalar kadınların ‘sokak’ta olduğu en önemli eylem biçimi oldu bütün bu süre boyunca. Cinsiyet eşitsizliğini teşhir eden, kadınların uğruna büyük mücadeleler verdikleri kamusal hayatı, ilişkileri dönüştürmek, değiştirmek için ortaya çıkan söz ve eylemlerdi kampanyalar. Özellikle kadına yönelik şiddetle mücadele (‘dayağa karşı’ diye adlandırılan, fiziksel şiddete karşı mücadele), zaman içinde bu söylemin kadını ‘mağdur’ gösteren yanını aşmış, şiddetin diğer biçimleri ile kadınların baskılanması arasındaki ilişkiyi açığa çıkaran bir kapsama kavuşmuştur.Kadının bedeni üzerindeki tahakküm biçimlerinin afişe edilmesi için sürdürülen kampanyalar neredeyse hepimizin hayatını dönüştürdü.
Kadın ve erkeklerin tarihsel iş bölümü, feministlerin ciddi itirazlarına kadar hiç de sorun yaratmamıştı. Başlangıçta feminizmin dile getirdiği diğer birçok şey gibi bu itiraz da müstehzi bir gülüşle karşılandı. Oysa kadınlar aleyhine bir dengesizlik üzerine kurulu cinsiyetçi iş bölümüne ilişkin olarak, hala bu itirazları karşılayacak düzenlemeler yapılmış değil. Ev içi emeğe ilişkin tartışmalar feminist bir gündem olmaya devam etmekte. Medeni Kanun’da, boşanma halinde mal paylaşımının, edinilmiş mallara katılma şeklinde düzenlenmesi kadınların ev içi emeklerinin görünürlüğü yolunda çok önemli bir adım olmuştur.
Evlilik içi tecavüze ilişkin düzenlemenin yasalara girmesinin yanı sıra, hem kamusal hem de özel alanda cinsiyet hiyerarşilerini sorgulayan, toplumsal cinsiyet kavramı ile kadınlık ve erkekliğin kuruluşu, ilişkilenmesi ve dönüştürülmesi imkanları üzerine yürütülen tartışmalar kadın hareketinin/feminizmin gündeminde yer aldı.
Yasa metinlerinde geçen, kadınların hayatını doğrudan etkileyen, ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği yeniden üreten ifadeler, geniş katılımlı kadın platformlarının etkili müdahaleleriyle ya düzeltildi ya da yeniden yazıldı. Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun, şiddetle mücadeleye ilişkin yasal düzenlemeler, çoğu da internet üzerinden haberleşen platformların kampanya konularını oluşturdu.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin ve kadın güçlenmesinin/özgürleşmesinin araçları olarak kadın danışma merkezleri ve kadın sığınaklarını kurmak ve hayata geçirmek Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Dayanışma Vakfının ilk meseleleri oldu. Kendi bağımsız mücadelelerinin yanı sıra, kamu kurumlarını da bu mücadeleye sorumlulukları kapsamında katılmaya zorlamak, Avrupa’daki örnekleri gibi kadın örgütleri ile işbirliği içinde kadına yönelik şiddetle mücadeleye öncelik vermesini sağlamak bu örgütlerin uğraştığı konular arasında yer aldı.
Özellikle şiddet ile eşitsizlik ve kadınlara karşı ayrımcılık arasındaki ilişkinin anlaşılması, mücadelenin kadın dayanışmasını esas alarak sürdürülmesi gibi temel noktaların öne çıkmasını amaçlayan yapılar, içinde yer alan kadınlar için de kendilerini var etme işlevi görme potansiyeli oluşturdu. Ancak hem bu kadınlar arasındaki dayanışma hem de gördüğü şiddet nedeniyle bu kurumlara başvuran kadınlarla dayanışma temelindeki ilişki, kadın hareketinin yeni mücadele alanlarındaki gücünü doğru değerlendirmek bakımından kapsamlı bir tartışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin kadın dayanışması yoluyla yürütülmesi ilkesinin ne kadar önemli olduğu, bugün çok daha yaygınlaşmış olan şiddetle mücadele pratiklerinde görülmektedir. Ne yazık ki, Türkiye’nin birçok yerinde kadın örgütleri eliyle yürütülen çalışmalar, hem şiddet gören hem de şiddetle mücadele eden kadınları güçlendirecek bir mücadele stratejisini sağlamaktan uzak kalıyor.
Ayrıca kamu kurumlarının kadına yönelik şiddetle mücadelesinin yetersizliği bir yana kamuya hakim olan şiddet vakalarını gizlemek biçimindeki tutumun, şiddetle samimi bir mücadele yürütme seçeneğine tercih edildiğini söylemek mümkündür.
Farklı Kadınlar, Mücadele Büyüyor
90’lar,bir yandan kadın hareketinin -özellikle onun şiddete karşı yürüttüğü mücadelenin- kurumsallaştığına, yanı sıra önceki süreci bir arada deneyimleyen kadınların kendi yollarına gittiğine tanık olduğumuz yıllardı. Göreli bir demokratikleşme ortamında siyasal ve sendikal faaliyetlerin yaygınlaşması, farklı sol örgütlerdeki kadınların da bu yapılara dahil olmaları sonucunu doğurmuştu.
Aynı dönemde kadın hareketinin kendi tezlerinden etkilenen ve kendi yolunu bu etkiler ışığında çizen gruplaşmalar meydana çıktı. Etnik ve dini kimliği ile bir araya gelen kadınların, o zamana kadar içinde yer alma konusunda tereddütlü göründüğü feminist gruplardan etkilenmeye başladığı gözlendi. Bu gruplar, yavaş yavaş kendi öncelikleri etrafında örgütlenmeye başladı. Kürt kadınlarının da ilk çalışmaları dergiler etrafında gerçekleşti. Roza, Jujin, Jiyan ve Özgür Kadın gibi birçok kadın dergisi ortaya çıktı. Roza ve Jujin gibi ele aldıkları konular (cinsellik, aile, şiddet gibi) ve yaklaşımları itibariyle kendini feminist olarak tanımlayan dergilerin yanı sıra benzer konuları ele alsa da kendini feminist olarak tanımlamayan Jin u Jiyan dergisini de aynı çerçevede hatırlamak gerekir. Kürt kadınlarının çıkardığı bir başka dergi Yaşamda Özgür Kadın öncekilerden farklı olarak ulusal mücadeleyi ve kadınların katılımını önceleyen bir yaklaşıma sahip oldu.
Kürt kadınlarının dergiler sürecinde yaşadığı sorunlar, kadın olmanın yanı sıra Kürt olmaktan kaynaklanıyordu. Dergiler aracılığıyla bir araya gelen kadınların, Türkiye kadın hareketiyle yürüttüğü tartışmaların her iki tarafta da kadınların birbirlerini geliştirmeye imkan tanıdığını belirtmeleri, çok daha geniş ve özgün örgütlülüğünü oluşturmuş Kürt kadın hareketi ile daha zengin ve geliştirici ilişkiler kurulabilmesi açısından önem taşımaktadır.
Bağımsız kadın hareketinin, özellikle de feminist hareketin olumlu etkisi olarak sayabileceğimiz bir gelişme de sendika, parti, meslek örgütleri gibi yapılarda yer alan kadınların kendi özerk örgütlenmelerini oluşturmalıdır. Önceleri bu yapılarda kadın komisyonları olarak kurulan oluşumlar git gide kendine özgü bağımsız yapılar haline gelmiştir. Daha etkili kadın politikaları yürütmek için oluşturulan kadın sekreterlikleri de, kadınların mücadelesinin sonucudur ve hala savunulması ve diğer karma örgütlere de yaygınlaştırılması gereken kazanımlardandır. Kendi kararlarını alan, organlarını seçen bağımsız kadın yapılanmaları, karma örgütlerdeki kadın meclisleri ve kadın sekreterliği benzeri oluşumlar;genel politikaya ilişkin olarak özgün kadın gündemi oluşturma imkanının yanı sıra karma örgütlerdeki kadın politikalarının güçlenmesi, genel politikaların cinsiyet boyutunun gözetilmesi, ayrımcılılıkların önüne geçilmesi için önemli bir işleve sahiptir.
Gülsen Ülker