HABER MERKEZİ
Hırsızlık ve sömürü tüm iktidar ve devlet odaklı yapıların karakteridir. Ancak dünyanın birçok yerinde iktidar ve devlet yapıları hırsızlık yaparken, halkları sömürürken kılıfına uydurarak yapmaktadır. En azından hırsızlıklarının ve sömürmelerinin görülmemesine özen gösterirler. Yine tarihte biliyoruz ki açık zor ve sömürü uygulamalarını en fazla dikta rejimlerinde görüyoruz.
Bugüne geldiğimizde biliyoruz ki, Erdoğan ve çevresi her türlü maddi değerin hırsızıdır. Milyonlarca doların ayakkabı kutularında bu durumu herkes gördü.
Türkiye’de günlük olarak her şeye bir şekilde zamların getirilmesi, turistik alanlarının, yaylalarının, sularının, ormanlarının, madenlerinin derken adeta her şeyinin satılması bir yana, fabrikalarının satılması, arazilerin başka güçlere peşkeş çekilmesi bilinen hususlardır. Onlarca firmaya; köprülerin, tünellerin, binaların, spor tesislerin yapılmaları için verilmeleri ve bunlar karşılığında milyonlarca, milyarlarca doların ceplerine atılması ve alınması da bilinmektedir. En son İstanbul ve Ankara Belediyelerinde açığa çıkan Erdoğan’a yakın vakıflara verilen milyonlarca liranın da Erdoğan ve çevresine aktığı bilinmektedir. Birçok iş kolunun -silah savunmasının Albayrak ailesine verilmesi gibi- TOKİ’lerde de bilinmektedir.
Özcesi, Erdoğan denildiğinde baştan sona bir hırsızlık şebekesi aklımıza geliyor. Çevresinde duranlarla birlikte yararlandırma temelinde bir suç şebekesi oluşturulduğu da sır değildir. Suça bulaşan kolay kolay geri adım atamaz, tek bir ses ve da edemez. Dikkat edersek AKP’den ayrılanlar bir şeyler söyleyemiyorlar, Abdüllatif Şener bunun istisnası.
Hırsızlık bununla sınırlı değildir, bu hırsızlık öyle derinleşmiş ki, vergiler adı altında toplumun cebinde biriktirdiği-o da kalmış ise- birkaç kuruşa da göz dikme üzerine kurulu bir hırsızlıktır.
Bu hırsızlık herkese sağılacak bir inek gözüyle bakmaktadır. Ve burada ineğin sadece sütüne göz dikilmiş değildir. İneğin dışkısına, boynuzlarına, derisine derken her şeyine göz dikilmektedir. Sağılacak inek gözüyle baktığı her insanı da böyle sömürmeyi esas almaktadır. Yine, Türkiye’nin şurasını turizme açalım, burasını şunlara açalım hikayeleri satma ve pazarlama mantığı üzerine kuruludur. Şu kadar paraya şu futbolcuyu sattık gibi mantık bu pazarlama mantığıdır.
Özcesi AKP denilen çete örgütü baştan sona tam kapitalist kültürle bezenmiş bir partidir. Kapitalizm hırsızlıktır. Kapitalizmde toplum yoktur. Toplumun çözülerek fert haline getirilmesi vardır. ”Kapitalizmin kar uğruna çiğnemeyeceği hiçbir insanlık değeri ve duygusu yoktur.” ”Ekonomi-politik, kapitalizmin en değme kırk haramiler talanını bile geride bırakan spekülatif karakterini örtbas etmek için geliştirilmiş, kurgusal zekanın en sahtekar ve talancı eseridir.” Türkiye’de bir gecede bazıları milyarder olurken milyonlarcasının yoksulluk sınırına inmesinin altında yatan bu sanal kazançlar vardır.
Büyük düşünür Fernand Braudel’in, “Kapitalizm pazar karşıtı, dolayısıyla ekonomi karşıtı, hatta ekonomi dışıdır” demesi en fazla bugün Türkiye için geçerli olduğu açıktır. Türkiye’de çiftçiler ürettiklerini pazara süremeyip ellerinde kalırken, AKP kar ve komisyon karşılığında dışarıda malları getirerek vurgun yapmakta ancak dibe vuran çiftçisi ve her türlü küçük üretici olmaktadır.
Dikkat edelim emeklerinin karşılığını almayanlar fakirleşip yoksulluk sınırına itilirken, hiçbir emekleri olmayanlar Türkiye’nin tüm zenginliklerine sahip olmaktadırlar.
Evet, Türkiye’de hakim olan vicdansız, donuk ve kar hastası ve ruhlu kapitalist bir iktidardır. İslam bu vicdansız kapitalistlerin gizleme örtüsüdür. İslam dini ”komşun aç iken sen rahat olamasın” desturuna sahip bir din iken, bugünkü hırsız iktidar bırakalım komşusunu hissetmesi, dinlemesi söz konusu bile değildir. Ekranlarda herkesin gözünün içine baka baka ”bir üniversite mezununun iş sahibi olması diye bir şey yoktur,” sözleri dile getirilen kapitalist kültürün buz kesilen yüzüdür. Bu yüzün toplum tarafından kabul edilmeyeceği bilindiği için, üstü İslam’la cilalanmaktadır. Muaviye ne kadar Müslüman idiyse ‘Hırsız Parti’nin başındaki zat-ı kerem ve çevresi de o kadar Müslüman olduğunu, kendisi ve çevresi için harcadıklarında görülmektedir. Kapitalizm israftır. Tüketimdir. Bu israfın kaynağı sıradan halkın cebinde her gün biraz daha fazla zam diye vergi olarak alınan değerlerdir.
Ancak hırsızlık üzerine kurulu bu parti sadece maddi değerler çalmamaktadır. Başka çevrelerin görüşlerini de çalmaktadır. Ekolojistlerin ekolojik görüşlerini, sosyalistlerin sosyal yönünü, sosyal demokratların refah yönünü, feministlerin kadın yönünü, özgürlük savaşçılarının özgürlük yönlerini, İslamcıların ahlak değerlerini derken ne kadar güzel söz ve düşünce varsa hepsini onlarda çalarak kendilerinin ne kadar da öyle olduğunu göstermek için en çirkin bir biçimde bunları kullanarak posasını çıkartmaktadır.
Şimdilerde yeni model şehir oluşturmadan söz ediyor Erdoğan. Türkiye’de tam 17-18 yıldır Türkiye’nin her yerini rant ekonomisine açarak talan ettiler. Betonlaşma, çarpık yerleşme ve büyümeye kar amaçlı en fazla yaklaşan bu hırsız parti olmuştur. Karadeniz’in o güzel manzarasını bozan bu partidir. HES’lerle bir sürü tahribata yol açtılar. Akdeniz kıyılarının rengini ve biçimini bozdular. İstanbul’u bir beton yığınına dönüştürdüler. Kaz Dağı’nı herkes biliyor. Şimdilerde ise yeni eko kentler kuracaklarmış?
Kapitalizm hırsızlıktır. Talandır. Aldatmadır. Hiledir. Yalandır. İki yüzlülüktür. Cebini her ne olursa olsun doldurmaktır. Ekolojiyi tahrip etmektir.
Hasankeyf’i sular altında bırakan bir rejim Eko-Kent oluşturabilir mi?
Karadeniz coğrafyasıyla o kadar oynayan bir rejim ekolojik düşünebilir mi?
Şehirlerde o kadar çarpık gelişmeye yol açan bir rejim, yeşilci olabilir mi?
Uzatmadan: AKP adındaki hırsız ve sömürgen parti sadece paranın hırsızı değildir. Bu parti halkların görüşlerine yani manevi değerlerine de göz dikerek bozan, yozlaştıran bir partidir.
Bunu bilerek, hırsızlara karşı bir duruşun sahibi olunmalıdır.
Yeni Özgür Politika/ Kasım ENGİN