HABER MERKEZİ
Türkiye’nin en büyük ve derin sorunu herhalde işsizlik sorunudur. Benzer bir şekilde dünyanın birçok yerinde de en temel sorunların başında ‘İşsizlik Sorunu’ gelmektedir. İşsizlik ise çağımızda yoksulluk, açlık demektir. Yoksulluğun ve açlığın her türlü kötülüğe ve ahlaki düşüşe yol açabildiğini söylemenin gereği bile yoktur.
Türkiye başta olmak üzere dünyada işsizlik diz boyu yükselip derinleşip aşırı yoksulluk ve açlığa yol açarken dünyanın zenginleri ve yeni zenginleri çok daha fazla zenginleşerek göbek bağlamaktadırlar. Öyle bir zenginlik yaşanmaktadır ki birilerinin harcamaları milyonlarcasını besleyebilecek düzeydedir. Maalesef bu dile getirilen husus sadece bir istisna değil, genel kaide haline çoktan getirilmiştir. Erdoğan’ın harcamaları bu bağlamda acaba kaç bin kişiyi besleyebilir?
Bu ise insan eliyle oluşturulmuş toplumsal bir ekonomik sorundur.
Rêber Apo “Özgürlük Sosyolojisi” adındaki çalışmasında işsizlik sorununu birçok yönüyle ele alıp değerlendirirken, ”İşsizlik en insanlık dışı bir toplumsal durumdur” tespitini yapmaktadır.
”Ekonomik sorunlar denince karınca topluluğu aklıma gelir. Karınca kadar ufak bir hayvanın bile ekonomik sorunları olmuyorken, insan gibi gelişkin akıl ve tecrübe sahibi bir varlığın nasıl yaman ekonomik sorunları olabiliyor, hatta nasıl işsizlik gibi yüz kızartan durumları yaşayabiliyor? Zekâ sahibi insanın doğada üzerinde çalışıp iş haline getiremeyeceği ne olabilir? Sorun kesinlikle ne doğal işleyiştedir ne de çevreyle ilgilidir. İnsanın zalim kurdu kendi içindedir. Başta işsizlik olmak üzere her ekonomik sorun toplumun sermayeleştirilmesiyle bağlantılıdır.”
Zenginler ya da zenginlik içerisinde yaşayan toplumlar olabilir. En temel toplumsal yapılarda buna açıktır ne var ki; ”Toplum ihtiyaç ve işsizlik içinde kıvranırken etrafta zenginlik ve sermayeden bahsetmek, suç olmanın ötesinde toplumsal kırımla ilgili olmalıdır.”
Yine endüstriyalizmin hem toplumu hem de çevreyi adeta sömürerek devasa ekolojik sorunlara yol açtığı gibi, bir kesim sözde profesyonelleşmiş usta, işçi dışında ise ”çığ gibi büyüyen işsizlik olduğunu hangi bilgi ve izan sahibi insan inkâr edebilir?”
”Günümüzde çığ gibi büyüyen işsizliği sermayenin ucuz işçi, esnek işçi yaratmak için geliştirdiğini söylemek çok eksik bir değerlendirmedir. Gerçeğin bir yönü bu olmakla birlikte, asıl nedeni sermayenin toplumu kâr peşinde koşturan faaliyetlere bağlamasıdır. Kâr-sermaye için yürütülen faaliyet kesinlikle toplumun temel ihtiyaçlarıyla örtüşmez. Eğer doyurulması için yapılan üretim kâr getirmeyecekse, toplumun açlık ve yoksulluktan kırılması -Nitekim günümüzde milyonlarca insan bu durumdadır- sermayenin umurunda bile olmaz.”
Halbuki: ”Eldeki sermaye miktarı biraz tarıma yatırılsa, asla açlık sorunu kalmaz ve olmaz. Ama tam tersine, sermaye tarımı sürekli boşaltıyor, bozuyor. Bunun nedeni tarımda kâr oranının ya hiç olmaması ya da çok düşük olmasıdır. Paradan dev miktarda para kazanılırken, hiçbir sermayedar tarımı düşünmez. Eskiden devlet tekel olarak tarım üreticilerine epeyce yardım yapar, ama karşılığını da ürün veya para-vergi olarak alırdı. Şimdiki sermaye piyasaları devletin bu yönlü faaliyetlerini anlamsızlaştırmışlardır. Bu yüzden tarıma katkıda bulunmaya devam etmek isteyen devletler iflasla karşılaşmaktan kurtulamazlar.”
Sadece Türkiye’ye bakarak söylenenleri görmek zor olmayacaktır. Türkiye’de ziraat iflas etmiştir. İflas eden ziraat alanı yeni işsizler ordusu demektir. İşsizler ordusu ise her türlü şovenist, milliyetçi, dinci, cinsiyetçi hatta ırkçı yapılanmaların ham maddesidir. İşsizleştirilerek aç bırakılanların karınları ve aileleri doyurulduğunda her şeyi yapabilirler. Bir de toplumun ahlaki değerlerini kapitalist kültürün özenle geliştirmek istediği bireycilik ile, ”köşeyi dönen adam,” ”kendini kurtaran kaptandır,” ”her koyun bacağından asılır” misali, bireyi toplumdan kopartarak fert haline getirilmiş ise o hale getirilmiş birey sözün tam manasıyla her türlü kötülüğü zemini ve hammaddesi olmaya son derece açık hale getirilmiş demektir.
Türkiye’de geliştirilen ve şahlandırılan milliyetçiliğe, DAİŞ’çiliğe ve her türlü böyle insanlık ve ahlak dışı savaş kışkırtkanlığını başka nereye koyacağız?
Bilelim ki, bu durumun tam oluşması için işsizlik sorunu gibi insanı her türlü kötü ve ahlak dışı duruma itile bilinmesi için işsizliği yapısal hale getirilmesi gerekiyor.
Hem dünya hem de Türkiye’de günlük olarak binlerce yeni tekniğin geliştiği söylenir ve bunların propagandası yapılır. Ancak beğenmediğimiz analarımız ve atalarımızın zamanında açlık belki bilinirdi ancak işsizlik bilinmezdi. Üzerinde yaşadığımız topraklar tam On Beş Bin yıl boyunca buralarda yaşayan herkesi doyurduğu halde, bugün aynı topraklarda hatta daha gelişmiş sözde teknik ve dünyada, milyonlarca insan yoksul ve aç!
Herkes de bilmektedir ki az biraz kâr amaçlamayan bir üretime göz dikilse değil yüz binlercesi milyonlarcası doyurulabilir ve yoksulluk ve açlıktan kurtarılabilirler.
Hele hele birde öyle geniş topraklarla milyonlarca emekçi insanın buluşturması nelere yol açmaz ki? Kâr hedeflenmese acaba kaç milyon insan sadece Türkiye’de istihdam edilir? Kaldı ki bugünkü dünya şartlarında bunun dışında bir çare var mıdır?
Bilelim ki, ”Sermaye ve iktidar tekelleri daraltılıp ortadan kaldırılıncaya kadar” işsizlikte, ekolojik felaketlerde, sosyal hastalıklar, ahlaki düşüşlerde devam etmeye devam edecektir.
”Ekolojik olmayan endüstri ekonomik olmayan endüstridir. Ekoloji ile bağını yitiren endüstrinin sürekli çevreyi yiyerek imha eden makineleşmiş bir canavardan farkı yoktur. Yine temel ihtiyaçlar ekonomisiyle bağını yitiren bir endüstrinin kâr amacından başka bir değeri bulunmamaktadır.”
Özcesi: ”İşsizlik tamamen kâr amaçlı ekonomik yapılanmanın çarpıklığının bir sonucudur.” İşsizler olmasa, işçiler nasıl zapt u rapt altında tutulacaktır? İşsizler olmasa, milyarlarca insan nasıl terbiye edilecektir?
Başka bir deyimle, işsizlik bilinçli bir şekilde elden tutulan bir kozdur. Hem işsizler istendiği gibi kullanılmaya çalışılır hem de sözde işçi haline getirilerek emeklerini satanlar işsiz haline getirilenlerin eliyle hizaya getirilirler.
Tuhaf olan ise insan gibi esnek bir zeka ve düşünme kapasitesi sahip bulunan bir yapıya iş bulunamamasıdır. Dikkat edelim bir karınca ve bir arı işsiz düşünülemez. ”İşsizlik insanın doğasına aykırıdır” olgusu bu gerçekliğin kendisidir.
Peki çözüm nedir? Çözüm sadece kâr üzerine kurulu tekelleşmelerin önüne geçmektir. Çözüm doğayla barışık olan Eko-Endüstri anlayışına göre hareket etmektedir. Bu anlayışla milyonlarca insan ziraatla geçinebilir. Yine milyonlarcası bırakalım diğer ekolojik sorunları, sadece ve sadece Türkiye’nin ormanlaştırılmasında konumlandırılsalar, Türkiye’de işsiz mi kalır? Üstelik 1,5 milyonun üzerinde üniversite okuyarak bir düzey kazanmış insan var iken!
Yeni Özgür Politika– Kasım ENGİN
***
Not: Alıntılar Önder Apo’nun “Özgürlük Sosyolojisi” adlı savunmasında alınmıştır.