BEHDİNAN – PKK Kültür ve Sanat Komitesi Üyesi Nurettin Demirtaş, Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’ye dönük geliştirmek istediği işgal harekatını, Önder Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de uluslararası kirli ittifaklar sonucu geliştirilen komplo ile Suriye’den çıkarılışı ve 10 Ekim Ankara Gar Katliamı üzerine ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.
3. Dünya Savaşı’nın startının Sayın Öcalan’ın Suriye’den çıkarılışı ile başladığını ve bugün Ortadoğu’da yaşanan krizin temelinde Öcalan’a dönük uygulanan uluslararası komplonun olduğunu belirten Demirtaş, Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’ye dönük olası bir saldırısının Türkiye faşizminin sonu olacağını dile getirdi.
Ankara Gar Katliamı’nda yaşamını yitirenleri saygı ve minnetle anan Demirtaş; yakalanan MİT’çiler ve DAİŞ çetelerinden elde edilen bilgiler neticesinde Ankara, Suruç ve Amed katliamlarının bizzat MİT’in emriyle ve planlamasıyla yapıldığının kanıtlandığı halde Türkiye’de üstünün örtüldüğünü söyledi. Demirtaş’ın değerlendirmeleri şöyle:
3. DÜNYA SAVAŞI’NIN STARTI 9 EKİM 1998’DE VERİLDİ
“Uluslararası komplonun yıldönümünde başta komploya karşı 21 yıldır eşsiz bir mücadele yürüten Önder Apo’yu saygıyla selamlıyor, komplo karşısında bedenini ateşten barikat yapan Halit Oral yoldaş başta olmak üzere tüm ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şehitlerini büyük bir minnet ve saygıyla anıyoruz.
9 Ekim tarihi Ortadoğu halklarının bugün karşılaştığı büyük savaşların anlaşılması açısından bir dönüm noktasıdır. Ortadoğu üzerinde yürütülen savaş oyunları ancak 9 Ekim iyi kavranırsa anlaşılabilir. Küresel kapitalizmin Ortadoğu’da başlatacağı 3. Dünya savaşının startı 9 Ekim 1998’de Önder Apo’ya yöneltilen uluslararası komplo ile verilmiştir. Nedeni Kürt halkının direnişinin Ortadoğu halklarına ilham olması ve tüm emperyalist planları alt-üst etmesidir. Komplo saldırısıyla halklar alternatifsiz bırakılmak istenmiş, işbirlikçiliğin önü sonuna dek açılmıştır.
O gün belirlenen ve komplo şeklinde yürütülen politikalar karşısında demokratik direniş çizgisi tasfiye olmak bir yana daha da gelişip büyüdü ve tüm Ortadoğu halklarının yüreğinde, zihninde, kültürel-sosyal yaşamında ve direnişinde kök saldı.
Komplonun yıldönümünde Kürt, Arap ve diğer halkların demokratik kazanımlarını yok etmek için AKP-MHP faşizmi kirli savaş ve işgal saldırılarını her yere yaymaya çalışmaktadır. Fakat mücadelemiz sayesinde siyasi dengeler 1998’de olduğu gibi değildir; hem halk tabanında Kürt ve Arap stratejik ittifakı sağlanmıştır hem de Kürt ve Arap halklarına düşmanlık yapan devletler eskisi gibi her düzeyde ittifak yapamamakta, çıkarları çatışmaktadır. Bundan daha önemlisi ise kaos, kriz, saldırı, savaş derinleştikçe ortaya çıkan devrim durumudur. Yalana, demagojiye dayalı propagandalar gerçeği yansıtmıyor. Saldırılar çoktur ve direnenler, halklar zor durumdadır gibi bir algı özel olarak yaratılmak istenmektedir. Devrim ortamı görülmesin diye her şey yapılıyor. Bu nedenle şu an içinde bulunduğumuz devrimci durumun görülmesi ve değerlendirilmesi her şeyden önemlidir.
Bugün DAİŞ karşısındaki başarılı direnişiyle ve demokratik inşa çalışmalarıyla tüm dünya halklarının sempatisini ve güvenini kazanmış olan Kuzey ve Doğu Suriye halklarının Türk faşizminin işgal tehdidi ve saldırıları karşısında büyük bir moral güçle ve tüm halkların desteğiyle sonuna dek direneceğinden kuşku yoktur.”
EN ANLAMLI CEVAP ULUSLARARASI DİRENİŞ CEPHESİ OLUŞTURMAKTIR
“Bu vesileyle uluslararası komplonun yıldönümüne verilecek en anlamlı cevap uluslararası direniş cephesini oluşturmaktır. Bölge devletlerinden küresel güçlere dek herkes Suriye ile ilgileniyor. Türkiye öyle kolay hareket edemeyecektir. Mesela şurası açıktır eğer ABD istemezse Türkiye saldırı gerçekleştiremez. Her saldırıdan onlar da sorumlu olacaktır. Fakat saldırı gerçekleştiğinde bu saatten sonra devletlerin ne dediği çok belirleyici olmayacaktır; sonucu halklarımızın direnişi belirleyecektir. Tüm dünya halklarına, sosyalistlere, devrimci ve demokratlara, tüm dostlarımıza çağrımız tıpkı 1 Kasım Dünya Kobani Günü ruhuyla enternasyonalist direniş cephesini oluşturmak, faşizmin saldırganlığına karşı devrimci direnişle karşılık vermektir.
İlk destek açıklaması MLKP örgütünden gelmiştir. Değerli ve anlamlıdır. Zaten ortada bir devrimci ittifak vardır. Türkiye devrimci demokratik örgütleri açısından HBDH duruşu tüm devrimci ittifaklar açısından yol göstericidir, kutup yıldızıdır. Direnişe aktif katılımıyla kendisini kanıtlayan devrimci duruş budur ve herkese örnek olmaktadır. Şimdi faşizme ve işgal saldırılarına karşı devrimci direnişi her yere yaymak için bir fırsat doğmuştur. Faşist saldırganlık büyük psikolojik savaş yürüterek kendini güçlü göstermektedir. Tam tersine ortada faşizmin çöküşü var. Devrim yapılacak bir ortam var. Türkiye’de bundan daha açık bir devrim durumu olamaz. Halkların birleşik devrimini gerçekleştirmek için tarihi günlerden geçmekteyiz ve bu ruhla kazanacağımızdan da eminiz.
Bununla birlikte saldırı tüm Kürdistan’a yapılmaktadır. Saldırı yeni değildir ve zaten bir savaş yürütülmektedir. Ulusal bir direniş her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Ulusal direniş için ulusal birlik ruhuyla hareket edilmelidir. Onurlu her Kürt örgütü bu onurlu direnişte yerini almalıdır. KDP sözcüleri ve sayın Mesut Barzani tarafından yapılan ilk açıklamalarda Rojava’daki tüm Kürt güçlerinin birlik olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu yaklaşım değerlidir ve tüm Kürdistan’da esas alınır ve pratikte de karşılığını bulursa işgalci güçlerin hevesleri kursaklarında kalır, Kürt ve Kürdistan adına tarihi sonuçlar ortaya çıkar. Fakat daha önce de benzer açıklamalar yapıldığı halde Maxmur halkına uygulanan insafsızca ambargoda olduğu gibi pratikte adeta işgale destek veren yaklaşımlar geliştirildiği için kaygılar giderilmiş değildir. Söz ve pratik uygulama bütünlüğünün sağlanmasını istemek hepimizin en doğal hakkıdır. Bu konudaki dostça eleştirilerimize anlam verilmeli ve ulusal birlik ruhunu zedeleyen her tutumdan uzak durularak bu tarihi sürece cevap verilmelidir.”
HERKES SAVAŞA GÖRE KONUMLANMALI
“Bugün süren savaş son büyük savaş olacak ve faşizmi bir daha dirilmemek üzere mezara gömecektir. Bu sayede faşizm yıkılacak ve Önderliğimizin fiziki esareti son bulacaktır. Uluslararası komplonun tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması ancak Önder Apo’nun özgürlüğüne kavuşmasıyla mümkündür. Son büyük savaşın kazanılmasıyla bu büyük özlemimiz gerçekleşecektir.
Önderliksiz bir yaşamı kabul etmeyen ve bunun için direnmekten asla vazgeçmeyen halkımız son 50 yılda elde ettiği tüm kültürel ve siyasi kazanımları yok etmek isteyen işgal saldırılarını da asla kabul etmeyecek ve sonuna dek direnecektir.
Elbette onurlu ve özgür bir yaşam için direniş cephesini her alanda büyütmeliyiz. Örneğin işgale karşı Avrupa’daki direnişlerde sanatçılarımızın öncülük yapması anlamlıdır. Buradan onurlu direnişlerini selamlıyoruz. Özgürlük yoksa yaşam yoktur. Sanat ancak bu özgürlük direnişine öncülük yapılarak geliştirilebilir. Her yerde, herkesin kendini buna göre örgütlemesi, yaşamını buna göre değiştirmesi gerekir. Normal bir zamanda yaşıyormuş gibi yapılamaz. Herkes her türlü planlamasını değiştirmeli, savaşa göre konumlanmalıdır.”
ANKARA, SURUÇ VE AMED KATLİAMLARI MİT’İN EMRİYLE YAPILDI
“Ankara Gar katliamı AKP-MHP faşizminin gerçek yüzünü tüm dünyaya gösteren büyük bir toplu katliamdır. Orada yaşamını yitiren tüm demokrasi şehitlerini saygıyla anıyoruz. Katliamın yıldönümünde açığa çıkan ve kanıtlanan bir olgu vardır ki Türk basını ve yargısı bunu ısrarla görmezden gelmektedir. Yakalanan MİT’çiler ve DAİŞ çetelerinden elde edilen bilgiler neticesinde Ankara, Suruç ve Amed katliamlarının bizzat MİT’in emriyle ve planlamasıyla yapıldığı kanıtlanmıştır.
Katliamın sonucunda toplum korkutulmak, bastırılmak ve direnemez hale getirilmek istenmiştir. En büyük hedeflerden biri de emekçilerin iradesinin kırılması, halklarımızın ortak direniş cephesinin ve devrimci, demokratik ittifakının önlenmesiydi. Fakat bunu başaramadılar. Halkların direnişi faşizmi çökme noktasına getirdiği için bugün Rojava’ya saldırıyı gündemlerine almışlardır. Savaş politikası dışında koltuklarını koruyamayacaklarını düşünüyorlar.
Savaş olmasa hırsızlıkları, yalanları, ülkeyi nasıl pazarlayıp sattıkları açığa çıkacak. Savaş olmasa emekçileri, kadınları, gençleri, aydınları, sanatçıları, akademisyenleri, gazetecileri hapsedemezler. Savaş olmasa sadece Ankara Gar Katliamında yitirdiğimiz her bir can için hayatlarının en büyük bedelini ödemek durumunda kalırlar. Bu katliamla ne kadar vahşi, ne kadar kirli, ne kadar alçakça bir rejim kurmuş oldukları açığa çıkmıştır.”
İŞGAL SALDIRISI ONLAR İÇİN BAŞLANGIÇ DEĞİL SONDUR!
Her gün büyüttüğümüz direnişle bu kanlı rejimden hesap sorduk, soracağız. Şimdi tüm o güzel insanların, demokrasi şehitlerinin anısına en güçlü şekilde sahip çıkma ve faşizmi yıkma zamanıdır.
İşgal saldırısı onlar için başlangıç değil sondur! Sonlarını getirecek olan tek şey halklarımızın özgürlük direnişidir. Her şeyi bir yana bırakıp işgale ve savaşa karşı direnişe geçme zamanıdır. Ya özgür yaşam ya hiç! Ya özgürlük ya özgürlük! Diyerek faşizmin sonunu getirecek direnişi büyütme zamanıdır.’