HABER MERKEZİ
Bu Savaş Uzun Soluklu Bir Direniştir, Ütopyası Güçlü Olanın Kazanacağı Bir İrade Kavgasıdır.
Rojava’da bir kaç gündür sustuğumuz sanılmasın. Koşullar, koşuşturma ve iletişim sorunları aşılmaz birer duvardır önümüzde. Bir de babarlar sürüsünün her şeyi yıkıp geçtiği bir zemindeyiz. Burada olağan davranmak, yaşamak ve konuşmak bazen lükstür. Bu koşullarda her anı, her saniyeyi en verimli tarzda değerlendirmek, çalışmak, direnmek ve savaşmak her insanın boynunun borcudur.
Rojava cephesinde diller susmuşsa, biliniz ki yürekler daha hızlı atıyor, eller daha seri çalışıyordur. Nedenleri ne olursa olsun cephenin önündeki ya da gerisindeki savaşçılar onun değişik mekanlardaki yoldaşları ve tüm bunlara gönül vermiş halk için, mevzilerden bir adım bile geri çekilmek zor olur, kahredicidir. İzah edilmesi, dile gelmesi ne kadar acıysa yaşanması onun bin katı kadarıdır. Fakat bu bir SAVAŞ, uzun soluklu bir DİRENİŞ. Sistemi, inancı, ütopyası güçlü olanın kazanacağı bir İRADE kavgasıdır. Serêkaniyê’den çekilmek acı, zor ve kanayan bir yara olsa da birçok etkenin tetiklediği, hazırladığı, yaşamları gözeterek serinkanlı olarak değerlendirmeyi gerektiren, askeri bir tercih, hatta bir zorunluluktu.
Gelecek yaşananların ne anlama geldiğini daha iyi anlatacaktır. Kuşkusuz çok yakında ya da uzaktaki yoldaşlar, yüreği savaşçılarıyla atan, Serekaniye’de yazılan destanla hayatını yeniden anlamlandıran Kürdistan’ın mazlum halkı, bu tercihin muhasebesini yapacaktır. Hatta belki beğenmeyip sorgulayacak, kınayıp yargıya tabi tutacaktır. Burada çıkacak her sonuç cephedekilerin peşin kabulü boyunlarına asılmış şeref madalyası olarak kabul göreceğinin de kimsenin kuşkusu olmasın. Fakat yoldaşlar ve halkımız bilmelidir ki, bu kavga bitmedi. Önderliğimizin özgürlüğü ve özgürlüğün Kürdistan’daki zaferine kadar sürecektir. Daha bugün Serekaniyê’ye bağlı Zergan’da en yoğun çatışmalar yaşandı, bir çok yerde devrimci operasyonlar sürüyor. Girê Spi’nin Sıluk beldesinde bu kez Berxwedan Amed isimli fedai, Zilan’ın seçkin bir yoldaşı olduğunu gösterdi. Daha dün ‘Allah-u Ekber’ nidalarıyla “Kürtlerin kökünü kazıyacağını” böğüren çetelerin karargahlarını başlarına patlattı. Yani burada kavga ve savaş sürüyor ve sürecek. Burada artık Kürt’süz bir denklem imkansızdır. Bu konuda herkesin gönlü rahat olsun. Düşman bu gerçekliği gördü ve dünya bir kez daha buna tanıklık etti. Bu direnişin Kürtler için dünyada kabul gören bir kazanıma dönüşmesi ise her zamankinden daha yakındır. Çünkü Apocu fedailer, Kürdistan’a ve halkına tutkulu bir aşk ile, sevda ile, sadakat ile bağlı birer savaşçı olduklarını tüm dünyaya en yalın biçimiyle bir kez daha burada gösterdiler.
Murathan Mungan’a ait Karanfil şiirini cephedeki bir savaşçının okuduğu haliyle paylaşıp bugün ki güncemi tamamlayacağım…
KARANFİL
Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Atlanın gidiyoruz.
Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara
Eski zamanlarda olduğu gibi
Dersimiz tarih Unutmayın kaldığımız yeri
yenilmedik daha
Masal alın koynunuza.Belki dönmeyiz uzun zaman
Masalllar hatırlatır size doğduğunuz yeri
ilişkiler iklimini
çocukluk taşınabilir bir şeydir
alınsa da elinden geçmişi.
Tütün ve tarih koyun torbanıza.Kekik ve dağ ateşleri
Şafağın bin yıllık anlamını, suların ve çağların sesini
ezberleyin, bilinmez otların adını hatırda tutar gibi,
Ten rengi aya bakın son defa
yani geride yaşanmış ve yaşanacak bütün yaz geceleri
kaçak aşıkları, uçurum bakışlı firarları, mağrur eşkiyaları
saklar gibi
kilitleyin yüreğinizin kalelerini
Anka ve Anahtar, ikinci bir emre kadar
Kaf Dağının ardına gitti
Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Toplayın çadırlarınızı.Eski zamanlarda olduğu gibi
Çığ geliyor.Çağ çöküyor.
Gidiyoruz.
Dudaklarınıza ninni, ıslık ve destan alın
siyah sünnet çekin gözlerinize
Alıcı kuş telekleriyle
Ki ışısın yaprak yeşili gözlerinize kıstırdığınız
farz olan öfke
çapraz asın tüfeklerinizi
çağın dışına sürdüğü eski masallardaki
eşkiya resimleri gibi
yurdundan ve yüzyılından
kovulmuş çocukların tarihinde
gelenek kimi zaman başkaldırma biçimi…
Teni tarçın kokulu halkımın oğulları
Atlanın.Bizi bekliyor ay akşamları
daha yola çıkmadan eksiksiz anlatın çocuklarınıza
aklınızda kalanları
ağızlık, tesbih ve tabaka bırakın
yolları ayrı düşmüş arkadaşlara
belki görüşemezsiniz bir daha
yükse kuşlar dorukları sever
ölümse çıplak kaldığı dağları
Atlı bozkırların sararmış hülyalarını
eski sözcüklerin yüklü çağrışımlarını
yanınıza alın.
Sabahı karşılayın her günkü sabahı
gülümseyin yüzünüzün sığmadığı kuşlu aynalara
mayın diye gömün yüreklerinizi
ölülerinizi verdiğiniz toprağa
vedalaşın denkleri toplanmış geçmişinizle
unutmayın göçmen tarihlerden, yerleşik zulümlerden
geçilerek varıldı yüzyılın eşiğine
sonra gece nöbetçilerinin yüksek rakımlı yalnızlığını alın
yalnızlık kullanışlı bir şeydir, bazen iyi gelir
gerektiğinde yalnız olmayı bilmeyenlerin
inanmayın beraberliğine
sonra sabır.Mazlumların ve bilgelerin bize tarihsel
emanetidir,
her yerde yeni anlamlarıyla denenir.
Ve her çağın hurafeleri vardır
kurban alır, kurban verir
Geçer devran, takvimler el değiştirir.Gün gelir zulüm de göçer
Zaman örter her şeyin üstünü
Uzağı gören çocuklar bilir gelecek uzun sürer….
Atlı ay akşamları
Sönmüş yanardağlar.Gecenin ormanında
ilerleyen ölülerin rüzgarı
yanık fısıltılar…
gelecek günlerin düşünü kuran
kaç tarih çadır kurup sökmüş burada
yalnızlık kalmış yadigar
bir de gökyüzü
gökyüzünün mayınları yıldızlar
hem saklar, hem açıklar
çoban yıldızı, samanyolu, kervankıran
kapı komşumuzdu burada
gittiğiniz yerde de parlak mıdır bu kadar?
Şimdi menzili yurt tutanlar
ne yollar, ne yıllardan geçeceksiniz
çiçek atın yenilmiş asilere
güvenin her çağda ve her yerde
uzakları iyi bilen çocuklara
kenar adamlarına, ateş insanlarına
birliğiniz dağılmaz göç yollarında
ey gurbete çıkmış halklar
Atlı ay akşamları
kalın şayak bir gece, esiyor rüzgar
gidiyoruz geleceği olmayan bir yere
ardımız sıra esiyor ölülerin rüzgarı
daha şimdiden başka yerlere gömülenlere
gidiyoruz kalın şayak bir gece
geride ne çadırlar, ne tarih, ne saltanat
yalnızca rüzgarın sesi bizi uğurluyor.
Ay vurmuş alnına bütün ölülerin
yatıyorlar kimsesiz koyaklarda
ilk vuruldukları sıcaklıklarıyla
sanki dokunsalar birinin omuzuna
hep birden, her şeye yeniden başlayacaklar
ilerliyor gece, geçiyor ay
nesnelerin boşalan dünyasında
yer değiştiriyor aydınlık, tarih, mevsimler
kimsesiz koyaklarda ölüler ve ay
Kulağında karanfil
Teninde tarçın
Gözlerinde göç var
Döner bir gün Anka
Kilidinde döner anahtar
Can Toprak
KAYNAK: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi