HABER MERKEZİ
PKK kendisi bir gençlik hareketi olarak doğdu. Bu dinamizminden dolayı, özgürlükçü yanlarından ve arayışlarından dolayı yine paylaşımcı ve kolektifinkilerinden dolayı esasta toplumun motoru, Kürdistan gerçekliğinde gençlik oldu.
Esasta salt Kürdistan değil tüm dünya devrimlerinde böyle. Portekiz’e bakalım. Yeni Gine’nin lideri kimdir. Amilgar Cabral’dır. Bunlar gençtir. Ho Chi Min, Vietnam lideri Fransa’da komünist partiyle tanışması gençken oluyor. Fidel Kastro ve Che öğrenci gençlik ve aydındırlar. Bunlar tesadüf değildir. Bu dünyanın her yerinde ilk devrimci oluşumlarda her zaman neredeyse istisnasız olarak öncülük rolünü gençlik üstlenmiştir.
Bedelleri her zaman olmuştur. Bir Türkiye devrimci hareketinin liderlerinin ya da öncülerinin yaşam öyküleri bugün bile bizi sarıyor. Mahir Çayan ve yoldaşları, Sinan Cemgil ve silah arkadaşları, Deniz, Hüseyin ve Yusuf idam sehpalarında 24 yaşlarında sallandırıldılar. Bir İbrahim Kaypakkaya gencecik ömrüne ve ağır yaralı olmasına rağmen büyük işkenceler sonucu şahadet tacını giymiştir.
Özcesi bedelleri ağır olan özgürlük yürüyüşlerini genelde dünyanın farklı yerlerinde de gençlik öncülük etmiş, ediyor ve gelecekte de edecektir.
Kürdistan’da da durum farklı değildir. Bir farkla dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan tarihler bilinmektedir. Kürdistan yüz yıllarca hep baskı altında tutulmasından özelde de son yüz yıl boyunca yoğun bir fiziki ve kültürel soykırıma tabi tutulduğu için az olan tarihi verileri de silinip yakılmıştır. Yakılmayanlar ise saklanmıştır, gizlenmiştir. Arşivlerin üstü adeta betonlanmıştır.
Evet, bunun için Kürdistan tarihinin derinlerine inerek gençliğin rolünü verilere dayandırarak yazmak zordur. Hatta yer yer imkansızdır. Gençliğin Kürdistan tarihindeki rolünü somut verilerle verebilmek için öncelikli olarak sözlü destanların dilini bir bir çözmek gerekiyor. Dilini çözmek demek yorumlamak demektir. Böyle bir çalışma şimdilik ortada duruyor. Tarihçiler, dil bilimciler ve belki de edebiyatçılar bu işe bir gün el atarlar. Ancak kendi geçmişini araştıran ve araştırarak kendisi için sonuçlar çıkarmak isteyen gençlik öncelikli olarak böyle bir çalışmaya başvurması ya da başlaması çok anlamlı olabilir.
Biz Kürdistan tarihinin derinliklerine gitmeyeceğiz. Çünkü dediğimiz gibi ellimizde veriler sınırlıdır. Var olan sınırlı bilgiler üzerinde Kürdistan gençliğine dönük birkaç söz söylemek istiyoruz.
Tarihte Kürdistan gençliğinin rolü üzerine dururken öncelikli olarak unutmamalıyız ki 1800’ci yüz yıl Kürt’ler için boydan boya direniş ve isyanlar demekti. Bu direniş ve isyanlarda on binlerce insanımız yaşamını yitirmiştir. Yaşamlarını yitirenlerin ağırlıklı olarak gençlerden oluştuğunu söylemek kahinlik olmayacaktır. Düşman güçlerine direnişin ön cephelerinde ölümü kahramanca göğüsleyenler genç yürekler olduğu kesindir.
Tam yüz yıl süren direniş ve isyanlar tamamen yenilgilerle sonuçlanmışlardır. 19. yy.ın sonlarına geldiğimizde direniş ve isyanlarda yenilenlerin evlatlarının birçoğunu İstanbul’a yani Babıali’ye getireceklerdir. Direnişler ve isyanlar bastırılmış olsalar bile her zaman tehlike arz ederler. Çünkü genç yürekler kolay kolay baskıya zora, tahakküme gelmezler. Bu ise her zaman egemenler ve jerontokratlar için tehlike demektir. Bunun için bu gençliğin denetime almaları gerekiyor.
Kürt gençliğine yapılacak olanda bu denetime alma durumudur. Önde gelen ancak direniş ve isyanlarda bastırılmış olanların çocuklarını ve gençlerini bir nevi rehin statüsü de dahil alarak kendi okullarına alacaklardır. Bu okullardan en iyi bilineni 1892 yılında kurulan Aşiret Mektepleridir.
4 Ekim 1892 tarihinde, Aşiret Mektepleri resmi olarak açılır. Bir yazar:“Aşiret Mektebi’nin Arap aşiretlerinin çocukları için açıldığı sıkça vurgulanmıştır. Zaten mektebin hazırlanmış olan ilk nizamnamesinin birinci maddesinde de“Aşiret-i Urban etfalinin talim ve terbiyesine mahsus olmak üzere” şeklindeki ifadenin bulunması, mektebin açılmasındaki asıl hedefin Arap aşiretleri olduğunu bize göstermektedir. Diyarbekir dışında, Kürt coğrafyasında bulunan aşiretler bu mektebin kapsamı içerisine alınmamıştır” dese de; biz bizatihi Nuri Dersimi’nin hatıralarından biliyoruz ki, Kürtlerin önde gelenlerinin çocukları bu okullarda okutulmuşlardır. Hem de Hamidiye Alaylarında yer alan, komutanlık yapan birçok Kürt ileri geleni adeta dayatarak çocuklarını başlangıçta bu yeni açılan mekteplere göndermek istemişlerdir. Nitekim süreçle çok sayıda böyle Kürt eliti, çocuklarını bu okullara göndermişlerdir.
Aşiret Mektepleri’nde hocalık yapmış olan Selim Sırrı Tarcan anılarında: “Kısmetimde Aşiret mektebinde hocalık yapmak da varmış! Bu okul (…) tahsil yurdundan ziyade ıslahhane idi. Ekseriya isyan halinde bulunan, derebeylik hayatının çerçevesi içinde yaşayan Arap, Kürt, Dürzi aşiret beylerinin çocukları güya burada terbiye görecek ve medenileşeceklerdi. On sekiz ile yirmi beş yaşları arasında bulunan bu delikanlılara Teğmen rütbesi verilmiş ve göz boyamak için de ‘Yaveranı hazreti şehriyari’ sınıfına dahil edilmişlerdi. Kabataş’ta, Çifte Konaklar’da bulunan Aşiret Mektebi aşiret hayatının devamından başka bir şey değildi. Talimatname, duvarda asılı kalmıştı! O kadar ki, bir gün dövüş sırasında öğretmenlerden biri bile ölmüştü! İşte Müşir Zeki Paşa beni böyle bir tahsil ve terbiye müessesesine (!) mürebbi yapmıştı. Hiç unutmam, Müdür Kolağası Kamil Bey’in ilk sözü: ‘Oğlum, bunlar aşiret değil haşerat!’ demek olmuştu.’ Okul müdürünüzün size haşerat diye baktığı bir okulda, (ıslahhane mi demeliydim?) kardeşliği öğrenme şansınız var mıdır? Kök ve gövde olma ayrıcalığını kendisine saklayıp size dal ve yaprak olma eşitliğini önerenlere siz güvenir miydiniz? Görünen o ki, Aşiret Mektebi’nin Arnavut, Arap ve Kürt öğrencileri güvenmemeyi tercih ettiler” diye yazmıştır.
Evet, Osmanlı gelecekte kendileri için tehlikeli olabilecek gençleri fethetmek için İstanbul’a çekecektir. Burada eğitmeye çalışacaktır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi düşmanların istediği çizgiye getiremedikleri de vardır. Nuri Dersimi onlardan bir tanesidir.
Genel bir doğru olarak şunu peşinen söylemek gerekiyor. Kendi kültürüyle buluşmayan kişiler, toplulukların kesinlikle kendilerine hayrı olmazlar. Kendi kültürüyle kendisiyle sağlıklı buluşamamış kişilikler, topluluklar başka halklarla da sağlıklı ilişki kuramazlar. Kendi topraklarından uzak bir birey kesinlikle kendi köklerinden koparılmıştır. Kendi köklerinden koparılmış bir birey esasta kendi içerisinde parçalanmıştır. Parçalanmış kişilik nedir? Duygusallıktır, tepkiselliktir, küçüklük kompleksidir, sistemleşemeyen bir kişiliktir ve farklı farklı hastalıkların yaşanması demektir. Böyle bir bireyin başka kültürlerle buluşması, topluma sağlıklı katılması mümkün müdür? Sen istediğin kadar başka kültürler içerisinde yaşa ve başka kültürleri özümsediğini söyle, ortaya çıkacak şey sadece bir yapmacıklıktır. Suni bir ilişkidir. Başka kültürü özümseyebilmek için bile bireyin kişiliğinin sağlam bir yapıya oturabilmesi gerekiyor.
Böyle olduğu için zaten birçok genç ayak uyduramayarak bu okullarda ayrılacaktır. Ancak kimisi ise bu okullarda Osmanlının çok iyi birer memuru ve devlet adamı olacaktır. Örneğin daha sonra Türkiye’nin sözde saygın tarihçilerinden olacak olanlardan bir tanesi Baban ailesinden olup ta daha sonraları Türkiye cumhuriyeti devletinde Anayasa Prof. olacak olan Babanzade İ. Hakkı’dır.
Yine bir kesim genç ise ne böyle erkenden tepki duyarak geri çekilecek ne de Osmanlının adamı olacaktır. Bir kısım genç bu okullarda aldıkları eğitimle kendi ülke gerçekliğini görerek Kürtlüğe adım atacaklardır. Buralarda tüm asimile ve entegrasyon çabalarına rağmen kendi ülkesi için birşeyler çıkarmaya çalışacaklardır.
1900 yılının ilk yıllarında az da olsa esen demokrasi ya da kendi olma rüzgarını Kürtlerde fırsat bilerek onlarca dernekler kuracaklardır. Bu derneklerin birçoğuna öncülük edecek olanların başını gençler daha doğrusu aydın gençler çekecektir.
Bu derneklerden gençlerin çok aktif içlerinde yer aldıkları: Cıvata Talebeyi Kurda (Hevi) derneğidir.
Cıvata Talebeyi Kurda (Hevi) 1912’de İstanbul’da kurulur. Kurucuları Zınar Silopi, Ömer Cemil, Van Milletvekili Cemil Beyin oğlu Fuat Temo, Memduh Selim Bey’dir.
Bize tuhaf gelebilir ama o yıllarda bu gençlik derneği üç tane farklı isimlerde, farklı içeriklerde ve farklı dillerde dergi çıkartacaklardır.
Örneğin bu cemiyetin yayın organının adı Yekbun’dur. Yine Hatewi Kurd yani Kürtlerin Geleceği diye başka bir dergileri de vardır. Bu dergi hem Kurmanci, hem Soranice, hem de Türkçe yayın yapıyor. Yine cemiyetin Kurd Teavun ve Terakki diye bir de gazeteleri vardır.
Süleymaniyeli Abdülkerim Bey, 1913’te bu cemiyet bünyesinde Roja Kurd ve yarı Türkçe olan Jin dergisini çıkartır. Jin dergisinin Türkçe bölümüne yazanlar ise Anayasa Prof. Babanzade İ. Hakkı, Vanlı Memduh Selim, Bitlisli Ziya Bey’dir.
Dikkat edelim sözünü ettiğimiz çalışmalar yüz yıl önce olan çalışmalardır. Yukarıda ismi geçen Kürt genç aydınlarının birçoğu ileri de gelişecek olan direniş süreçlerine de katılacaklardır.
Örneğin bir Nuri Dersimi, Koçgiri’de Kürdistan Teali Cemiyeti’nin (Kürdistan Yükselme Derneği), şubesini kuranlar arasında yerini alacaktır. Kurulan toplam 19 şubesinin de öncülüğünü genelde aydın gençler yapacaklardır.
1920’lerden sonra gelişen direnişlerin çoğuna yine gençler damgalarını vuracaklardır.
Cibranlı Xalıt Azadi örgütünün kurucu önderlerindendir. Daha önce Hamidiye Alaylarında komutanlık yapmış bir kişidir.
Kasım Engin