BEHDİNAN – Medya Haber Kanalı’nda yayınlanan özel programa konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, “ABD anlaşması da Rusya anlaşmasının da esasında ne var, Girê Spî, Serêkaniyê işgalinin onaylanması var. Kürt savunma güçlerinin Kürdistan’dan çıkartılması kararı var. Bu ne anlama geliyor, bir tehcir, soykırım hareketi. Bunun anlaşılmayan bir yanı yok. Dolayısıyla TC’nin işgal ve soykırım saldırı onanıyor. Soçi’deki de aynı, hiçbir farkı yok. TC Rus anlaşması da aynı anlaşma, TC’nin işgalini onaylayan durumda” dedi.
Kalkan’ın söyleşinin birinci bölümü şöyle:
Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar var, anlaşmalar var. En son Soçi’de Ruslarla Türkiye görüştü. Bu anlaşma ne anlama geliyor?
Ben önce 15 Ekim günü Süleymaniye’de TC saldırısı sonucu katledilen Cemil Amed ile Demhat Agit yoldaşları saygıyla minnetle anıyorum. Anılarını yaşatma ve amaçlarını başarıya götürme sözünü yineliyorum. Hevrin Xelef şahsında tüm Rojava direniş şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Anıları özgür Kürdistan’da yaşayacak. Bunu net bir biçimde ifade ediyorum. Önemli gelişmeler var, ciddi tartışmalar da oluyor.
TÜRKİYE TOPLUMUNUN BEYNİ ÇOK KÖTÜ BİR BİÇİMDE YIKANIYOR
Birçok siyasi tutum da geliştiriliyor, ABD bir tutum aldı, Rusya bir tutum geliştirdi, Avrupa’nın kendine göre bir tutumu var. İran yerinde duruyor ve tutumlar geliştiriyor. Yoğun tartışmalar, önemli tartışmalar var. Gerçeklere parmak basan, dikkat çeken, fakat yeterli olmayan, çok yanlış olan değerlendirmeler, tartışmalar da var. Özellikle TC merkezli, özel savaş basını ortamı bulandırmak için çok yoğun bir psikolojik savaş yürütüyor. Yani borazan gibi, deyim yerindeyse durmadan bir şeyler söylüyorlar. Psikolojik savaşı ayyuka çıkarıyorlar. Türkiye toplumunun beyni çok kötü bir biçimde yıkanıyor.
En büyük tehlike aslında bu, bunun görülmesi lazım. Birincisi, psikolojik savaşın saptırmalarını iyi açığa çıkarmak gerek. İkincisi ise sadece sonuçlarla da uğraşmamak lazım, sebeplere, nedenlere bakmak, sorunu ortaya doğru koymak lazım. Evet bu kadar yoğun, askeri bir durum var. Çatışmalı durum var. Herkes işin içerisinde, gerçekten de bir dünya savaşı yaşanıyor. Dünyanın tüm güçlerinin ne oranda içinde olduğu açığa çıktı. Yıllardır, on yıllardır bu söyleniyordu, Önder Apo, 90’lı yılların başı ile yeni bir dünya savaşının başladığını ifade etti. Bazı çevreler buna yetersiz yaklaşıyorlardı, işte böyle dünya savaşı mı olur diyorlardı. Şimdi görüldü ki, askeri şiddeti az, ama ideolojik siyasi boyutu çok derin olan bir savaş durumu var.
NEDENE DEĞİL, SEBEBE ODAKLANILIYOR
Bu savaş neyi ifade ediyor, niye Kürdistan’da somutlaştı, niye bu savaşın ortasında birdenbire geldi, Kürtler öne çıktılar, ya da savaş geldi, Kürdistan’da odaklandı. Sorunu bu anlamda doğru koymak lazım, sebeplerine bakmak lazım. Sonuçlarına değil. ABD, DAİŞ benzeri güçleri çıkarttı, unutmayalım ki Ehvanın Müslim de El Kaide de arkasından diğer şeyler de yeşil kuşak projesinin ürünüydüler. Zamanında Sovyetler Birliği’ne karşı ABD, NATO tarafından ortaya çıkarıldı.
2014’te bir DAİŞ çıkartıldı, her tarafa saldırtıldı, arkasından Kürtlerin üzerine saldırtıldı, Kürtler DAİŞ’le savaştılar. Ondan sonra DAİŞ etkisiz hale getirilince, “iş bitti” dedi ben çekiliyorum, “200 yıllık savaşın içerisinde olamam. Sonu gelmiyor, petrol kuyularını korursam yeter bana, 400 yıl Kürtleri koruyacağımın sözünü vermedim”. Bunlar Trump’un sözleri, ABD başkanı Trump, bunları söyleyecek duruma geldi ve bu sefer de şimdi TC’yi parlatıyor, evet TC ile ittifak içindeler, NATO müttefikidirler, bunlara bir şey demiyoruz buna.
Fakat mevcut AKP/MHP, Erdoğan/Bahçeli siyaset ve zihniyetini bütün bu gelişmelerin üzerinde hakim kılmaya çalışıyor. Nereye götürecekler Türkiye’yi kimse bilemiyor. Şimdi ABD’de de Ankara’da anlaşma yaptılar, arkasından Ruslarla anlaştılar.
TC’NİN İŞGAL VE SOYKIRIMI ONAYLANILIYOR
13 Kasım’da ABD’ye tekrar gidecek, ABD anlaşması da Rusya anlaşmasının da esasında ne var, Girê Spî, Serêkaniyê işgalinin onaylanması var. Kürt savunma güçlerinin Kürdistan’dan çıkartılması kararı var. Bu ne anlama geliyor, bir tehcir, soykırım hareketi. Bunun anlaşılmayan bir yanı yok. Dolayısıyla TC’nin işgal ve soykırım saldırı onanıyor. Soçi’deki de aynı, hiçbir farkı yok. TC Rus anlaşması da aynı anlaşma, TC’nin işgalini onaylayan durumda. ABD “Rusya’ya havale ediyorum” dedi, Rusya’nın etkinliği gelişiyor biraz, Suriye devletinin etkinliği gelişecek diyorlar. Bundan sonra Suriye devleti gelişebilir ama Esat yönetiminin ne olacağı belli değil.
Fakat sorun şu, TC işgali onanıyor, Cerablus, Bab onaylandı, İdlip, Efrîn onaylandı. Şimdi Girê Spî, Serêkaniyê onaylanıyor. Kürdistan’ın bir bölümünde Türkiye’nin güvenlik sağlamasını anılıyoruz diyorlar. Peki kime karşı TC’nin güvenliğini sağlıyorsunuz, TC birileri ile savaş halinde, siz de savaş içinde misiniz, dahil misiniz, onu anlıyorsanız, dahil oluyorsunuz demektir. Savaştığı güç ortada. Kürdistan üzerindeki savaşın hepsine dünya sahip çıkmış oluyor. TC işgalini onaylıyorsanız, ABD, kendisi işgal etseydi kendisi de askerini götürmüştü, Rusya da ordusunu götürmüş o işgal etseydi. Etmiyorlar, TC’ye ettiriyorlar. Bu TC’nin başına ne getirecekler, şimdi istedikleri gibi kullanıyorlar. El Kaide, DAİŞ gibi kullanıyorlar, daha sonra nasıl kullanacaklar bilemiyorum.
TC İŞGALİ BİR SONUÇ
Fakat şunu söylemek lazım, TC işgali bir sonuç, Suriye’nin toprak bütünlüğünü işgal etmiş, ihlal etmiş, bu bir sonuç. ABD, TC anlaşması bir sonuç, Rusya, TC anlaşması bir sonuç. Katliamlar var, kimyasal silahlar kullanıldı, Girê Spî, Serêkaniyê’de yüzlerce insan katledildi, kimyasal gazlar kullanıldı, en vahşi saldırılar yapıldı, bunlar doğru. Ama bunların hepsi dikkat edilirse birer sonuç. Ama neden böyle oldu? Şimdi söz konusu anlaşmaları kabul edersek, şu çıkıyor ortaya: Neden Kuzey Doğu Suriye’deki özerk yönetimdir, halklardır, QSD’dir, YPG, YPJ’dir. Bu anlaşmalar böyle kabul edilirse, neden bu oluyor. Çünkü TC’ye göre neden Kuzey Doğu Suriye’deki demokratik özerk yönetim, oradaki Kürt varlığı, dolayısıyla kendi nedenini herkese kabul ettirmiş oluyor.
Avrupa kalkmış, işgal oluyor diyor, Amerika diyor, 200 yıllık savaş. Eğer öyleyse o zaman nedeni doğru saptamak lazım. Yani TC’nin nedenine, Erdoğan/Bahçelini’nin nedenine mi evet diyoruz, yoksa bu olup bitenleri açığa çıkartan başka neden mi var. TC işgal ediyor, saldırıyor, katliam yapıyor. Kimi katlediyor, Kürdü katlediyor. Neden, Kürde yaklaşımı, Suriye’nin topraklarını işgal etti, diyor ki Suriye’nin toprak birliğinden yanayım, o zaman bunun nedenini anlamamız lazım. Neden oradaki Kürt etkinliği: Açık söylüyor “terör” diyor. Bugünkü TC zihniyetine göre “Terör” eşittir Kürt. Aslında sorun Suriye, Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi egemenliği sorunu deniliyor, işte o da bir sorun, Kuzey Doğu Suriye’deki çatışmalar sorunu bir sorun. Fakat bu sorunu bu biçimde yaratan esas sorun TC sorunudur.
KARŞIMIZDA YENİ BİR HİTLERCİLİK VAR
AKP/MHP faşizminin sorunudur. İşgali, katliamları, saldırgan konumda olan o. Sorun olan o. Peki neden yapıyor, Kürt düşmanlığından yapıyor, bunu net ortaya koymamız gerekiyor. Kürt, Ermeni, Asuri, Süryani, Rum, kadın, düşmanı halk düşmanıdır. Karşımızda yeni bir Hitlercilik var. 20. yüzyılda Avrupa’da bu tür değerlere nasıl Hitler düşmanlık yaptıysa, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu’da aynı düşmanlığı AKP/MHP faşizmi yapıyor, Tayyip Erdoğan kişiliği, Erdoğan/Bahçeli zihniyeti ve siyaseti yapıyor. Bunu görmemiz lazım.
İşgal de katliamlar da durdurulabilir. Güvenli bölge oluşturacağız, güvenliği sağlamalıyız, Kürtleri yüz üstü bırakmamalıyız deniyor. İyi de bütün bunları neyle yapabilirsin. Erdoğan/Bahçeli faşist zihniyeti, soykırımcı zihniyeti devam ettikçe, o tedbirlerin hiçbirisi tedbir olmaz. Önemli olan, esas olan sorun bu zihniyettir ve bu siyasettir. Katliam yapıyor, bu zihniyet savaşçıdır, katliamcıdır, soykırımcıdır. Uluslararası güçlere, tartışanlara şunu sormak gerekiyor. Gerçekten bu savaş ve soykırım saldırıları içinde katliamlar içinde siyasi askeri kazanç sağlamaya mı çalışıyorsunuz, yoksa bazı insani değerleriniz, ölçüleriniz var mı?
Demokrasi deniliyor, gerçekten demokratik değerlere bağlı mısınız? Çünkü birçok gücün yaklaşımında bu yok. Ağaçla değil, dalları ile uğraşılıyor, cisimle değil gölge, sebeple değil, sonuçlarla uğraşılıyor. Dolayısıyla da hiçbir sonuç ortadan kaldırılamıyor, sebep var oldukça sen yeni sonucun üstünü kapatsan başka bir yerden benzer bir sonucu yine ortaya koyar. O nedenle de nedene ulaşmak gerekiyor, sorunu ortaya doğru koymak lazım. Yani bütün bu konularda sorun yaratan TC’dir, o da işte nasıl, sömürgeci soykırımcı zihniyet ve siyasete sahip. Ermeni düşmanlığı, Asuri, Süryani düşmanlığı, Rum düşmanlığı, kadın düşmanlığı, demokrasi, halk düşmanlığı bugün Kürt düşmanlığında somutlaşmış.
Kürt sorunu derken diğer sorunların hepsi içinde yer alıyor. Öne çıkan, baş çıkan neden olan Kürt sorunudur. Kürt sorunu da nedir, TC’nin, AKP/MHP faşizminin hakim olan sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset sorunudur. Diyor ki ben Kürt kabul etmiyorum, Kürt varlığını kabul etmiyorum, yok edeceğim diyor, Kürdistan kabul etmiyorum, yok edeceğim diyor. Sürüyor insanları, dünyanın dört bir yanında getiriyor dolduruyor, demografiyi değiştiriyor. Efrîn’e ne yaptı, herkesin görmesi lazım. Ama kimse böyle açıkça bu gerçeği ortaya koymuyor. Sen nasıl başkalarını yok ederek var olacaksın. Şimdi gücü yeten, öbürünü yok ederse bu dünyada adalet, hukuk, hak var olabilir mi, demokrasi denen bir sistem var olabilir mi?
FAŞİST DİKTATÖRLÜK SİSTEMİNİ HALKLARIN YOK EDİLMESİ ÜZERİNE KURMUŞ
Güç esas olursa, gücü yeten zayıf olanı yok ederse o zaman hiçbir adalet, hukuktan bahsedilemez. TC’nin bugün dayattığı bu hiçbir kural, kaide tanımıyor, Kürtler karşısında. Bu durum da Ermeniler, Asuri, Süryaniler, halklar, kadın karşısında, duruşunun zihniyet ve siyasetinin somutlaşması oluyor. Bunu böyle görmek lazım. Bu zihniyet ve siyaset tehlikeli. Bu zihniyet ve siyaset dünyayı yaşanmaz kılıyor. Şimdi Avrupası’na, Amerikası’na, Rusyası’na devletlere ve muhalefete ve halkalara da soruyoruz. 21. yüzyıl dünyası Erdoğan/Bahçeli’nin bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetine göre, yani Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların, halkların yok edilmesi üzerine, faşist diktatörlük değerleri üzerine mi kurulacak. Dünya böyle mi olacak, desinler ki evet bizim zihniyetimiz de aynıdır. Biz ona bir şey demeyiz. Ama zihniyetine dokunma, siyasetine dokunma, ama tek tek olaylar üzerinde dur, kına, çözüm getirmeye çalış, bu gerçekleşmeyecek bir durum.
Aslında nasıl, buradan kazanç sağlanıyor, çok kötü, “Can kurtardım” diyor Trump, kaç yüz kişi şehit düştü ne kadar yaralı var ne kadar yer tahrip edildi, bütün bunların sorumlusu ABD başkanı Trump’tur o çekildi, o koruyordu. Kuzey Doğu Suriye’nin hava güvenliği onun elindeydi. Kurtardığının değil, katledilenlerin hesabını kim verecek peki. Şimdi Rusya TC’ye yol aç, saldırt, işgal ettir, zorla Kuzey Doğu Suriye’deki halkları, Kürtleri, özerk yönetimi ondan sonra gel ben sizi koruyayım, bana tabi olun, deniliyor ki şimdi Suriye’nin etkinliği arttı, arttı da ne üzerinden arttı. Bu kadar kan ve katliam üzerine arttı. Yani gerçekten Rusya kendisini güçlenmiş mi sayacak, bu güce evet mi diyecek. Bu güç Rus toplumuna değer mi katacak. Ben hiç inanmıyorum, tam tersine Rus toplumu üzerinde de zehir zemberek olacak. En ağır baskı; şiddet, sömürü, olarak yansıyacak. Nitekim de yansıyor, her yerde ayaklanmalar var. Dünyanın dört bir yanında kadınlar, gençler, ezilenler, emekçiler ayaklanıyor, diyorlar ki biz bu egemenliği kabul etmeyiz.
Her şeyin altında Kürt sorunu denen, Kürdü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyaset var. Bugün bu zihniyet ve siyaseti çok açık bir şekilde Erdoğan/Bahçeli faşist diktatörlüğü sürdürüyor, herkese de bunu dayatıyor, siz de benim çizgimde olacaksınız diyor.
WİLSON’UN PRENSİPLERİNDEN PETROL KUYULARI ARKASINDA KOŞAN BİR ABD GERÇEKLİĞİ
Şimdi Trump, bu 2 yüzyıldır sorundur, bitmeyen bir savaş, biz bunun içine girmeyiz. İyi güzel, 19 ve 20. yüzyılı kastediyor. En kaba hali ile bir ulus sorunu var, e peki sen bir güçsün, devletsin, diyorsun, küresel süper bir gücüm. Yeni dünya düzeni kuracağım diyorsun, yeni dünya düzenin böyle mi olacak. Küresel politika böyle mi olacak. Nasıl ben karışmam diyorsun, ama neye karışmıyorsun Kürdün, Arabın, Türkmenin, TC tarafından ezilmesine, katledilmesine karışmıyorsun, ama diğer taraftan diyorsun, petrol kuyularını koruyacağım. Yani şimdi ABD’de tartışmalar var. Bir şey, hatırlatmak istiyorum, yüz yıl önce Wilson prensipleri diye bir şey vardı. ABD başkanı Woodrow Wilson’un geliştirdiği, ulusların özgürlüğü, özgür yaşam, kendi kendilerini yönetme haklarıydı. Yüzyıl önce Wilson prensiplerinden, ulusların haklarından yüzyıl sonra Trump yönetiminde ABD petrol avcılığına çıkmıştır. Petrol kuyularının peşinde koşan, her şeyi petrolü ele geçirmek olan bir zihniyet ve siyaset haline gelmiş, ne acı. Eğer ABD toplumunda siyasetinde entellüektüalitesinde bir tartışma olacaksa bu temelde olsun. Bu Wilson’un prensipleri Kürtlere uygulanmıyor mu, peki 17 Ekim günü Ankara’da kararlaştırılan Wilson prensiplerine uygun mu. ABD Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı gitti anlaşma imzaladı.
SURİYE’DEKİ SORUNU TÜRKİYE İLE ABD ÇIKARDI
Diğer yandan yüzyıl önce Rusya’da Sovyetler Birliği’nin Ekim Devrimi’nin yaratıcıları tarafından bu daha ileriye götürüldü. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesi, kendi kendini yönetmesi ilkesi, Sovyetik Cumhuriyetler kuruldu. Şimdi birçok ulus, ulusal gelişimini sağladı. Rusya gerçekten de bu değerler üzerinden mevcut gücüne ulaştı. Peki bu değerler, bu prensip 22 Ekim akşamı yapılan anlaşmaya uygun mu. Putin KGB üyeliğinden geliyor, Sovyetlerin yetiştirdiği kadrolardan. Peki nerde kaldı, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ulusların kendi kendini yönetmesi, alenen bir Kürt soykırımı var, dikkat edelim, yani Suriye’nin toprak bütünlüğünü sarsmak, toprak almak için saldırmıyor. Suriye’deki sorunu ABD ile TC çıkardılar. Ehvanın Müslim ile mevcut yönetimi yıkmak istediler, Suriye’yi bölmek istediler. Şimdi ABD çekiliyor, biz bölmeyeceğiz diyor, ne kadar inandırıcı, tartışma konusu. Türkiye devam ediyor. Nihayetinde Türkiye’nin saldırılarının hepsinin altında Suriye’de Kürtlerin ulusal demokratik halk elde etmesini engelleme var. Ona düşman, onun için yapıyor, bu nedenle saldırı Suriye’ye değil, Kürtleredir. Saldırı sadece Rojava Kürdistan’ında değil, Kuzey Kürdistan’a da var. Yani şimdi mesela, DAİŞ’e karşı son 5 yılda savaş içerisinde 11 bin şehit verdiğini ilan etti QSD. Ben de bu 5 yıl içerisinde Kuzey Kürdistan’da en az 5 bin şehit verdi, PKK, HPG ve YJA Star. Bilanço açıklıyorum, en az 4 bin civarı şehit verdiler ve bunlar ABD ile TC’nin en ileri düzeydeki ortaklığında yürütülen saldırılarla oldu.
ABD buna ortaktır. Rojava’da, Kürtlerle ittifak halindeyim derken, Bakur’da Kürtleri katleden Rejimle ortaktırlar. Evet bir Suriye sorunu var ama esas olan Kürt sorunudur. Bu sadece Rojava Kürdistan sorunu değil, Kuzey Kürdistan’ı da var, Güney Kürdistan’ı da var. İşte bakın Süleymaniye’de diplomasi faaliyeti yürüten, sağlık faaliyeti yürüten Kürtler, devrimciler katledildiler. Aynı zamanda, aynı merkezden yönetiliyor bu. Yani ortada bir Kürt sorunu var birbirinden koparmamak lazım. Kürt ulus sorunu var, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı sorunu var, özgürlük sorunu var.
Bu bütün parçalarda var bu özgürlüğü tehdit eden birinci güç TC devleti, AKP-MHP faşist yönetimidir. Şimdi dünya bu yönetime karşı çıkıp Kürtlerin ulusal, demokratik haklarından yana olacağına, Kürtlerle TC’yi çatıştırarak bunun üzerinden ekonomik çıkar sağlama peşinde. Lanet olsun bu kazanca. Bunun adı kazanç olmuş şimdi. Bunu öngörüyoruz, bunu yapacağız diyorlar. İyi de insanlar ölüyor, çocuklar ölüyor, kimyasal silah kullanılıyor. Kürtlerin özgür yaşamını yok etmek isteyen TC devletindeki soykırımcı siyasete ne diyorlar, buna karşı mıdırlar yoksa yanında mıdırlar? Herkes net tutum belirlemelidir. Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı Kürtler için uygulanacak mı, uygulanmayacak mı? Bu temelde bütün ulusların, emekçilerin, çalışanların, halkların, en önemlisi de kadınların özgür olduğu demokratik bir yaşam mı inşa olacak?
Yoksa soykırımcı zihniyetin hakim olduğu, güçlünün güçsüz ezdiği, baskının sömürünün, diktatörün, faşizmin hakim olduğu bir dünya mı hakim olacak? Sorun bu. Buna karşı herkes tutumunu netleştirmeli. Yoksa çocuklar ölmüş, Kürde destek veriyoruz demenin hiçbir faydası yok. Kimse kimseyi kandırmamalı. Mesele acıma, ağlayıp sızlama meselesi değil. Ortada 40 milyonluk bir halk dünyanın gözü önünde en vahşi katliamlarla, kimyasal silahlarla, işgallere, soykırıma tabi tutuluyor, demografisi değiştiriliyor, dünyanın dört bir yanına sürülüyor, yerlerine çeteler yerleştiriliyor, buna karşı ne diyoruz? Sorun budur.
KÜRDİSTAN’DA SOYKIRIM OLURSA, AVRUPA’DA, ASYA’DA DEMOKRASİ OLMAZ
Hiç kimse bu dünyada Kürtlere öyle yapılıyor bize ne diyemez. Kürtler öyle olursa sen de onun gibi olursun. Bir tanesi ezilirse diğerleri özgür olamaz. Kürt soykırıma tabi tutulurken, Fransız’ı, Rus’u, Amerikalısı, Arabı, Türkü özgür olamaz. En ağır baskı ve sömürü altında olur. Kürdistan’da soykırım olursa, Avrupa’da, Asya’da demokrasi olmaz, kardeşlik olmaz. Kimse kimseyi kandırmasın, yaşananlar ortada. Kürt özgürlüğü sadece Kürtlerin meselesi olmaktan çoktan çıktı. Herkesin bir özgürlük ve demokrasi meselesidir artık. Bu dünya Kürtlerde somutlaştığı gibi, halkların, kadınların, özgür olduğu demokratik bir dünya mı olacak, yoksa güçlünün güçsüz ezdiği, sömürdüğü, baskının hakim olduğu bir dünya mı olacak? Mesele bu hale gelmiştir. Şimdi sorunu böyle ele almak lazım. Bu bakımdan birçok tartışma ve yaklaşım kabul edilebilir değil.
Birisi seni katlediyordur, gel benim egemenliğimde yaşa, senin bütün özgürlüğünü iradeni ortadan kaldırıyorum ama posa olarak yaşamana izin veriyorum. Şimdi ABD’nin, Rusya’nın Kürtlere, Kuzey-Doğu Suriye halklarına dayattığı budur. Kabul edilebilir bir durum mudur bu. Dünya bu ölçü üzerine mi şekillenecek. Bunu Kürtler asla kabul etmeyecek. Halklar da kabul etmeyecekler, hele kadınlar hiç kabul etmeyecektir. Çünkü belli bir bilinçlenme ortaya çıkmıştır. Eğer bu erkek egemenlikçi iktidar hala eski sistemle devam ederse giderek tümden çökecektir. Geldikleri nokta budur. Dikkat edilirse halklar bilinçlidir, kadınlar bilinçlidir, işçiler-emekçiler bilinçlidir, şu an herkes mücadele ediyor. En geri görülen Ortadoğu halklarıydı, Arap toplumuydu ama bakın ne yapıyorlar.
MÜCADELE DAHA DA DERİNLEŞECEK
Son 10-15 yıldır harika işler yaptılar, birçok diktatör devirdiler. Demokrasiden başka bir şey de istemiyorlar. Biz inanıyoruz daha çok bilinçlenecekler. Bütün dünyaya da yayılacaktır. Herkes bunu bilmeli. Erdoğan-Bahçeli zihniyetinde olanlar da açığa çıktı. Rojava’daki mücadele, Kürtlerle AKP/MHP faşizmi arasındaki mücadele oldukça aydınlatıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Kim hangi zihniyette, hangi siyasettedir, insanlık değerleri açısından anlamı ne net bir şekilde ortaya çıktı. Maskeleri düştü. Çok önemli bir süreç yaşanıyor, yeni bir duruma girildi. Yeni gelişmeler olacak bunun sonucunda ciddi siyasi gelişmeler yaşanacak. Mücadele daha da derinleşerek, yayılacak ve sürecektir.
Bu mücadele şimdiye kadar bazı diktatörleri götürdü çok yakın zamanda da Ortadoğu’da da dünyada da götürecektir. Şimdi çok güçlüymüş gibi görünen işte diyorlar bakın Türkiye hakkını alıyor, ABD iç siyasete oynuyor. Bunlar boşa çıkacak. ABD, Rusya ve Türkiye halkları gerçeği görecekler, demokratik tutumda birleşecekler. Bu faşist, soykırımcı siyasete geçit vermeyecekler. Sen yok ol ben senin üzerinden en büyük değer olayım kim kimden bunu isteyebilir? Eşitlik olacak, adalet olacak, demokrasi, paylaşım olacak.
TC silahlarını NATO’dan alıyor. Geçen bir tartışma vardı. Ne çok devlet TC’ye silah satıyormuş diyorlardı. Bütün gerçekler açığa çıktı. Herkes Kürt soykırımının ortağıymış. Herkes TC’nin destekçisiymiş net bir biçimde açığa çıktı. TC Kürtlerin istediği gibi, Önder Apo’nun önerdiği gibi bir zihniyet siyaset devrimini yaşayamazsa, kendini reform edemezse beterin beterine düşecektir. Çünkü kimse kimsenin kara kaşı, kara gözü için bir şey yapmıyor. Öyle ne Erdoğan’ın aklıyla ne de baskısıyla oluyor. Herkes kendi çıkarları temelinde oynuyor. Erdoğan güdülen bir piyondur. Küresel başkan bilmem ne deniliyor o öyle bir irade olamadı. O irade Kürtlerin ve halkların desteği ile, demokratik duruş ile olurdu. Onu yapamadı. Unun yerine Devlet Bahçeli’nin çizgisine girdi.
Uluslararası güçler bağlamında bir tartışma konusu da Avrupa’nın tutumu. Günü geldiğinde Kürtlere minnettarlıklarını belirttiler. Bu anlamda Avrupa’nın pratik sahaya yansıyan tutumu nedir?
Dediğim gibi onlar da sorunu doğru koymuyorlar ortaya. Güvenlik bölgesi öneriyorlar. Niye güvenlik bölgesi olsun? Bir güç soykırım yapıyor, soykırım insanlık suçudur. AB’nin bütün kararlarında var, BM’nin bütün kararlarında var. Herkesin o kararlar gereği soykırıma karşı çıkması gerekiyor. Dolayısı ile TC’nin sadece Rojava’dan, Suriye’den değil, Kuzey Kürdistan’ı da Güney Kürdistan’ı da terk etmesini istemeleri gerekiyor. Kürdü, Ermeniyi, Asuriyi, Süryaniyi soykırıma uğratıyor. Her şey göz önünde 100 yıldır soykırım uyguluyor. Peki AB’nin değerleri soykırımı reddetme temelinde mi, yoksa kabul etme temelinde midir? Barışçıl bir yol bulalım diye ilgileniyorlar olumlu fakat yetersiz bir adımdır.
Orada bir savunma gücü var, özerk yönetim var seçimle gelmiş, demokratik değilse demokratik olması istenebilir ama bir yönetim diğer yönetimi yok ediyor. Peki yarın Türkiye başka bir yönetimi de yok etmek isterse o zaman ne olacak? İşte Kıbrıs’a da girdiler öyle yaptılar. Başur’a da giriyorlar, başka yere de girerler. Bu bakımdan Avrupa sorunu doğru koymuyor. Zaten bu sorunu bu biçimde ortaya çıkartan Avrupa oldu. Almanya, İngiltere, Fransa.
Fransa Suriye’den doğrudan sorumlu sömürgesiydi. Oradaki Kürtlerin durumundan da sorumludur. Sorumluluğuna sahip çıksa kimse bir şey diyemez. Geçmişten gelen hakları var. Bir de ahlaki ve vicdani anlamda sorumluluğu var.
1. Dünya Savaşı’nda anlaştılar, Lozan’da böldüler. TC’yi bela ettiler. Soykırımcı bir ülke yarattılar. Ermeniye niye soykırım yaptın diye yakasından tutmadılar, tam tersine soykırıma devam et, Kürde yay, başkasına yay diye olur verdiler. Aldılar NATO’ya kattılar. AB’nin yolunu açtılar. O zaman AB Hitler zihniyeti ve siyaseti ile mi oluyor. Değilse TC ne duruyor. MHP yönetimine karşı tutumları nedir? Şu anki yönetim MHP’dir çünkü. Şu durum ortaya çıkıyor demek ki rahatsız değiller. Hatta oyun gibi oynuyorlar, çıkar sağlıyorlar. Sorun çözme gibi bir dertleri yok sorun var olsun ki oradan kazanç sağlayalım dertleri var. Bu güçleri iyi anlamamız lazım. AB daha etkili olabilirdi.
KÜRTLERE KARŞI KULLANILAN SİLAHLARIN HEPSİNİ AVRUPA ÜLKELERİ VERİYOR
Önder Apo 98’de bütün riskleri üstlendi Avrupa’ya çıktı. Demokrasi, insan hakları, özgür yaşam diyorsunuz buyurun Kürt özgürlüğünü sağlatalım size istemediğiniz kadar inisiyatif kazandırıyorum dedi. Sahip çıktılar mı, ne yaptılar? Uluslararası komplo uyguladılar. 15 Şubat’ı ortaya çıkardılar, İmralı soykırım sistemini yarattılar. Rojava’daki Kürdü savunabilmeleri için İmralı’daki soykırım sistemine karşı çıkmaları gerekiyor. Geçmişteki tutumlarını düzeltmeleri gerekiyor. Avrupa’dan ne gördük şimdiye kadar? Gece gündüz 40 yıldır Kürdün üzerine yağan silahların hepsinin Avrupa devletlerinden verildiğini olduğunu gördük. Üstelik en demokratik olanlardan, en sosyalist olanlardan. İsveç’ten, Finlandiya’ya, Avusturya’dan, Almanya’ya, Fransa’ya hepsi bu işin içinde. Şimdi de biraz geri plana düşüyorlar çıkarları gereği biz de işin içinde olalım diyorlar. Biz de bu sömürüden pay alalım demeye geliyor. Çıkara ortak olalım diyorlar.
Çıkara ortak olma değil, faşist, soykırımcı, despotik, zalim, katliamcı bir zihniyet var. Bunun karşısında halklar yok oluyorlar ve yok olamamak i.in direniyorlar. Her türlü cesareti göstererek, ölüm pahasına, var olmak, özgür olmak istiyorlar. Kendi kendilerini demokratik değerler temelinde yönetmek istiyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz bunu söyleyebilirler. Saddam’a çıkarları bittikten sonra vay diktatör, şu bu dediler, nasıl Halepçe katliamı yapmış, petrolü denize dökmüş bilmem ne. Yani şimdi Erdoğan-Bahçeli yönetiminin yaptıkları Saddam’ın yaptıklarından geri kalır durumda mı? Ama bütün bunları NATO’ya, BM’ye dayanarak, çeşitli devletlerden aldığı güçle yapıyor. Şimdi deniliyor ki, QSD’ye, YPG’ye niye silah verdin? Peki ona kim silah veriyor? O silahların hepsini ABD, Rusya, Avrupa verdi.
Kürt sorunu, bütün halklara karşı soykırımcı, savaşçı, anti demokratik zihniyetinden dolayı TC’yi sorgulamaya almalılar. Öyle olursa bir gerçeğe ulaşırlar. Yoksa Qamişlo’daki Kürt sorununu çözemezler. Qamişlo Kürdistan’ın 25 kentinden bir tanesidir. Diğer kentler TC baskısı altındayken sadece Qamışlo ile sorun çözülmez. Öyle yaklaşan Kürdün hakkının değil, kendi çıkarının peşindedir.
Sayın Kalkan Soçi görüşmeleri oldu. Daha önce Rusya, İran, Türkiye birlikte hareket ediyordu. İran’ın tavrı merak konusu. Çünkü var olan saldırılarda İran’ın da hedeflendiği geniş bir kesim tarafından dillendiriliyor. Bu anlamda İran için neler diyeceksiniz?
Bir taraf İran güçleniyor diyor. Çünkü Suriye yönetiminin Fırat’ın doğusundaki etkisi artıyor. Fakat bir taraftan bazıları da tersi oluyor diyor. Mesela Soçi’de 3’lü zirve vardı şimdi 2 oldu. İran dışlandı. Hem de İran’ın dışında en etkili kararları aldılar. Oysa bu süreci açan Ankara zirvesiydi orada İran da vardı. Erdoğan çatlak sesler çıkıyor diye İran’ı uyardı. Zaten kendine karşı çıkan azıcık bir şey oldu mu oraya saldırıyor. İran’ın Suriye’deki etkinliğini ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu ABD ve Rusya anlaşması ile oluyor. Gerçekten her şey bu anlaşma ile oluyor bunu görmemiz lazım. İran ile sınırlı olur mu bilemiyorum. ABD’nin İran’a karşı baskıları var. Ambargo uyguluyor. Türkiye’ye yıllardır destek verdi, yarattığı değerleri Erdoğan-Bahçeli yönetimine peşkeş çekti. Trump yönetimi niye böyle yaptı tartışılmalıdır. TC’yi İran’a karşı kullanma eğilimleri güçlüdür. İran bundan ve Suriye’deki gelişmelerden de rahatsız. Biz daha önce tehlikeleri ifade ettik. Fakat İran ileri bir şey yapmadı mevcut durumda da suskundur aktif değil. Ama böyle kalamaz daha da aktifleşecektir. Herhalde anlamak istiyor. Nasıl aktifleşecek göreceğiz.
Çin için de daha önce bir açıklaması olmuştu. Çin bu noktada nerede duruyor?
Çin ekonomik olarak içinde ama siyasi olarak değil. Yazıklar olsun. Koskoca Çin kime hizmet ediyor bilmiyor. Her şeyini ekonomik gelişmeye vermiş, ölçüler değerler kaybolmuş. Kenan Evren de Çin ile en iyi ilişki kuruyordu, Erdoğan da en büyük dostumuz dedi. Yani en büyük, en faşist diktatörle bile ilişki kurabildiler. Ortadoğu’da ekonomik olarak önemli bir güç fakat buna göre bir siyaset yapmıyor. Neden yana, neye karşı olduğuna dair bir duruş göstermiyor. BM’de de ona bir şey kalmadı. Suriye için güvenlik konseyi toplandı TC işgali için. Çin’in tutumu ne oldu anlamadık. ABD ile Rusya engellediler. Fransa ile İngiltere istiyorlardı, Çin neydi belli değil. Böyle olamaz ki. Çok dar ve menfaatçi. Gericiliğe destek veriyor. Ortadoğu halklarının sömürülmesine, baskı altında kalmasına dolaylı olarak destek veriyor. Bunun bilinmesi lazım.