HABER MERKEZİ– KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Türk devletinin Kuzey Doğu Suriye’ye dönük işgal saldırılarını, Kürt halkının direnişini ve ulusal birliğin önemine ilişkin Dengê Welat Radyosuna konuştu.
Sozdar Avesta, Dengê Welat radyosuna vermiş olduğu demeçte, Süleymaniye’de 15 Ekim günü işgalci Türk devletinin saldırısı sonucu yaşamını yitiren Demhat Agit ve Cemil Amed şahsında Kuzey Doğu Suriye’de işgalci Türk devleti ve ona bağlı çetelerin başlatmış olduğu işgal saldırılarına karşı ‘Onur Direnişi’nde yaşamını yitiren özgürlük şehitlerini anarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası güçlerin desteğiyle 9 Ekim 1998’de gelişen uluslararası komploya dikkat çekti. Avesta, Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik Türk devleti tarafından 9 Ekim’de başlatılan işgal ve soykırım saldırılarının uluslararası 9 Ekim komplosunun devamı olduğunu kaydetti.
KCK Başkanlık Konyesi Üyesi Sozdar Avesta’nın konuşmasından satır başları şöyle:
SALDIRILAR ULUSLARARASI KOMPLONUN DEVAMI
“9 Ekim 1998 yılında Önder Apo’ya yönelik uluslararası komployu gerçekleştirmeye karar verdiklerinde, o zaman yine Suriye’de yeni bir süreç başlatmak istediler. Özgürlük Hareketini ve Önder Apo’nun Ortadoğu’daki varlığını Suriye’ye müdahalenin gerekçesi yaptılar. O zaman da faşist ve soykırımcı Türk devleti güçlerini sınıra yığdı; ‘Apo’yu çıkarmazsazsanız, saldırırız’ tehdidinde bulundular. Önder Apo bu durumu değerlendirip, Suriye halklarına bir müdahalenin olmasının önünü aldı. Gerçekleştirilen komplonun büyük tehlikeleri de barındırdığını bildiği halde, bu yönlü büyük bir fedakarlık yapıp riskleri göze alarak Suriye topraklarından çıkmayı seçti. Önder Apo’nun çıkmasıyla birlikte artık yeni bir süreç başladı. Kirli emellere sahip komplocu güçler arasında çirkince pazarlıklar yapıldı. Önder Apo’nun kalacağı yeri olmasın, özgürlük mücadelesini ilerletmesin, halklara yapılan saldırıların önünü alamasın diye bir komployla esir aldılar. Rêber Apo’yu Türklere teslim ettiler. Rêber Apo o zaman, “PKK ve önderliği şahsında üçüncü dünya savaşını başlatmak istiyorlardı, ama biz bunun önünü aldık. Ve şimdi bu komployu tümden boşa çıkarmak, halkların özgürlük mücadelesine dönüştürmek istiyoruz” dedi. 2009’da Rêber Apo, “Biz komployu irademizle, mücadelemizle, halkımızın birliği ile boşa çıkarttık. Ama hala tehlike var. Hala komplocular yenilmedi, kendilerini örgütlemek ve yeniden devreye girmek için çalışıyorlar” dedi. Komplonun 22’inci yıldönümünde bu kez de faşist AKP-MHP diktatör devleti 21’inci yüzyılın kan emicisi Erdoğan kapsamlı bir planla Kuzey Doğu Suriye’ye saldırı başlattı. Bu saldırıyla komployu yenilemek, komploda rolü olan güçleri bir kez daha etrafında toplamak istedi. Saldırının halklara değil de PKK’ye dönük olduğunu söyleyerek, soykırım suçlarını meşrulaştırmak istedi. Nasıl ki 1998 yılında Önderliğimizi gerekçe yaparak Suriye topraklarına saldırmayı amaçladıysa, şimdi de aynı şekilde PKK’nin varlığını gerekçe yaparak aynı söylemlerle Suriye topraklarına saldırıyor.
Ama bu sefer işler planlandığı gibi yürümedi. Saldırıları büyük bir direnişle karşılaştı. Uluslararası toplumun, halkların direnişiyle karşılaştı. Dolayısıyla komployu güncelleme, uluslararası komploda rolü olan güçleri yeniden etrafında toplama, Suriye topraklarının tümünü işgal ederim amacı boşa düşmüş oldu. Amaç buydu, o yüzden 9 Ekim günü başlamalarının da nedeni budur. Süleymaniye’de gerçekleşen saldırı da, bunun bir parçasıdır. Yine Özgürlük Hareketimiz ve tüm Kürdistan halkına yönelik saldırı da bunun devamıdır. Hareketimiz yıllardır bu sürecin nasıl bir süreç olduğunu tanımlamıştır. Bu saldırı, tüm Kürtlere yönelik bir soykırım saldırısıdır, Kürt kazanımlarına dönük bir saldırıdır. Dolayısıyla nerede mücadele veriliyorsa, önünü almak ve Kürtleri soykırımdan geçirmek istiyorlar. Her iki yoldaşımızın Süleymaniye’de şehit düşürülmesi de başlatmış oldukları bu sürecin bir parçasıdır ve hareket yönetimimizi zayıflatmayı amaçlamaktadırlar. Bu saldırının startı da 9 Ocak 2013 yılında hareketimizin kurucularından olan Sakine Cansız yoldaşın iki Kürt kadın siyasetçiyle birlikte Paris’te katledilmesiyle verildi. Yine 2018 yılında Şengal’de özgürlük mücadelesinin öncüsü ve Êzidî toplumunun önderi olan Mam Zekî Şengalî katledildi. Kandil’de Konsey Üyemiz Diyar Xerîp yoldaşımızın katledilmesi de bu sürecin bir parçası olarak gerçekleştirildi. Tüm bu yaşananlar bu uluslararası konseptin bir parçasıdır kuşkusuz. Faşist Türk devleti bir taraftan hareketimizin öncülerini hedeflerken, bir yandan da kazanımlarımıza saldırmaktadır. 2011 yılında Ortadoğu’da başlayan süreç ile birlikte Kuzey Doğu Suriye’de de halklar demokrasinin gelişmesi için ayaklandı. Bu süreç Suriye’yi de içine aldı, halkların nefesine bir kabus gibi oturan iktidar gerçeğine karşı retlerini ortaya koydular. Ortadoğu’da kalıcı hale gelmek isteyen uluslararası güçler, Ortadoğu’yu kendi aralarında bölüştürdüler. Bu güçler, halklar tarafından geliştirilen bu sürece müdahale ettiler. Halkların iradesinin başarı kazanmasına izin vermediler. Tüm bunlara rağmen bilinçli bir siyaset ve Önder Apo’nun öngördüğü üçüncü yol paradigmasıyla hareket eden Kuzey Doğu Suriye halkları, kendilerini örgütledi. Efrîn’den Derîk’e kadar olan alanlarda Kanton örgütlenmelerine gidip rejim güçlerinden çatışmasız bir şekilde özgürleştirdiler.”
KÜRTLERİ KENDİ ÇIKARLARINA KURBAN ETMEYE ÇALIŞIYORLAR
DAİŞ’in zamanında başaramadığını, şimdi Türk faşist devlet rejiminin DAİŞ’in uzantıları olan diğer çete gruplarıyla başarmaya çalıştığına dikkat çekerek, Türkiye, Rusya ve ABD arasında yapılan, Kürt soykırımını hedefleyen anlaşmaya değindi.
Avesta, devamla şunlara yer verdi:
“Rusya’nın Efrîn’de yaptığını, Amerika, Kuzey Doğu Suriye’de yaptı. Son bir yıldır Türkler ha bire “gireceğiz ama Amerika engel” diyor. Kim inanır bunlara. Belli ki çok kirli pazarlıkları var. Saldırı başlamadan bir gün önce Amerika güçlerini sınırdan çekti. Üslerini boşalttı, hava sahasını açtı. Böylelikle Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik saldırısı da başlamış oldu. Amerika’nın bu tutumuna karşı Amerika toplumu ve dünya kamuoyu Kürtleri çıkarlarına kurban eden ahlaksız kararlarına karşı çıktı. Başta Kuzey Doğu Suriye halkları olmak üzere, dünya halkları buna karşı tepkilerini ortaya koydu. Bu tepkileri yatıştırmak için daha sonra Türkiye ve Amerika arasında ateşkes mutabakatı imzaladılar. Hem Kuzey Doğu Suriye yetkilileri hem de QSD sadece ateşkesi kabul ettiklerini duyurdular. İnsanlar katledilmesin, göç olmasın ve sorunlar diyalogla çözüm olsun diye ateşkesi kabul etmek, kötü değildi. Ama Kuzey Doğu Suriye yetkilileri ve Rojava halkı Türklerin Kuzey Doğu Suriye’deki varlığını meşru kılmalarını reddetti. Şimdi de işgalci Türk devletinin varlığını meşrulaştırmaya, demografik değişim yapmaya çalışıyorlar. Bu adımla birlikte Amerika tüm gücünü çekti ve yerini Rusya’ya bıraktı. Hareketimiz bu güçler arasında varılan mutabakata ilişkin açıklamasını yaptı. Uluslararası toplum ve halkımız varılan anlaşmaya ilişkin tepkilerini ortaya koyuyor. Yine Kuzey Doğu Suriye askeri yetkililer, bu anlaşmaya ilişkin tepkilerini dile getirdi. Bu mutabakat Kuzey Doğu Suriye’yi tümden işgal etme mutabakatıdır. Kürtleri soykırıma uğratma mutabakatıdır. Bu mutabakatı pratikleştirdikten sonra sıra Başûrê Kurdistan’a gelecek. Kürtlerin 21’inci yüzyılda halklarını elde etmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Birinci Dünya Savaşında milyonlarca Ermeni’yi soykırımdan geçirdiler, tehcir ettiler. Bu topraklarda çok az sayıda, Ermeni ve Süryani kaldı. Şimdi de aynı yaklaşımla 21’inci yüzyılda bu sefer Kürtleri kendi çıkarlarına kurban etmeye çalışıyorlar. Kürtler üzerinde kirli pazarlıklar yapıyorlar ve bu yolla da Türklerin varlığını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yaptıkları hesaplar ve planlar öyle görülüyor ki saha gerçekliğiyle uyuşmadı. Bu saldırıları, özgürlük savaşçılarının iradesiyle, Kürt toplumu ve uluslararası toplumun tepkisiyle karşılaştı. Dolayısıyla bu topraklarda olmaması gereken bir güç varsa, başta DAİŞ, selefi gruplar, Erdoğan ve Suriye Milli Ordusu adı altında hareket edenlerdir. Bunların kırılması gerekiyor, bir mutabakat yapılacaksa da bu güçlerin ortadan kaldırılması üzerine yapılmalı. Yapmış oldukları mutabakat görüşmelerinde hiçbir Kürt yetkili yer almamış. Kuzey Doğu Suriye özerk yönetiminden, QSD komutanlarından kimse yok. Devletler oturmuş, Kürtlere dönük kağıt üzerinde kararlar almışlar. Bunu da NATO ve BM desteğiyle yaptılar. Dolayısıyla yapılan mutabakat kabul edilemez. Eğer vardıkları mutabakat kabul edilirse, o zaman hiçbir kazanım kalmayacak. Kürtlere soykırım mutabakatı hazırlayıp imzalamışlar, bunu da sürdürmek istiyorlar.”
ROJAVA DEVRİMİ KADINLARIN VE HALKLARIN ÖZGÜRLÜK UMUDUDUR
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, işgalci Türk devletinin saldırılarının başlamasıyla uluslararası toplum ve kuruluşlar tarafından ortaya konulan tepkileri de değerlendirdi. Avesta, Rojava devriminin evrensel bir karakter kazandığını ve büyük bir değere dönüştüğüne dikkat çekerek, “tüm dünya kadınları ve halkları için bir umuttur” dedi.
Avesta devamla şunlara yer verdi: “9 Ekim’den bu yana demokrasi ve vicdan sahibi herkes, Kuzey Doğu Suriye’de işgal ve soykırıma karşı halkların verdiği direniş etrafında toplandı. Afrika’dan, Amerika’ya, Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar, Ortadoğu’dan Kürdistan’a kadar milyonlarca insan Kürt halkının öncülüğüyle saldırılara karşı tepkilerini ortaya koyuyor. İşgali dumura uğratacak olan bu tepkilerdir. Sadece halklar nezdinde değil, devletler nezdinde de bu sefer tepkiler ortaya konuldu. Bu da Kuzey Doğu Suriye devriminin tüm halkların umudu haline geldiğini gösteriyor. Kadınların umududur. DAİŞ’i yenen kahramanların katledilmemesi için gerçekten de halklar ayaklandı. Bu gerçeklik de devletler üzerinde baskı kurdu. Avrupa Birliği, Amerika senatosu, NATO ve Avrupa Konseyi’ne kadar birçok güç, halkların ortaya koymuş olduğu bu tepkiyle bir araya gelmek zorunda kaldı. Ancak çıkarları karar almaları önünde engel oldu. BM iki kez toplantı, ama Amerika ve Rusya işgali kınayan karar almaları önünde engel oldu. NATO iki gün boyunca toplantıdaydı. Ama yapabildikleri tek şey Türkiye’nin işgaline farklı kılıflar uydurmak oldu. Tek çözüm, Türkiye’nin Suriye topraklarından tümden çıkartılmasıdır. Uluslararası güçler gözlemci bir garantör güç olabilmeli. Yine Kürt ve birlikte yaşadıkları halkların sorunlarını Suriye’nin bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturmalılar. Yapmış oldukları açıklamalarla, tepkileri yumuşatmak ve halkların iradesini kırmak istiyorlar. Zaten ateşkese de uyulmuyor, saldırılar devam ediyor. Girê Spî’den Til Temir ve Serêkaniyê’ye kadar büyük bir direniş sürdürülüyor. Yasaklı silahlar kullanılıyor. Bu süreç hala devam ediyor. NATO ve diğer uluslararası kuruluşlar bu işgalin bir ayağı olmamalılar. Bu faşizmin önünü almak istiyorlarsa daha radikal kararlar almalılar. Birinci ve İkinci Dünya Savaşın’da da Kürtler kurban edilmişti. Halkların bu açıdan desteği çok önemlidir. Kürtler eskisi gibi değil, artık örgütlü bir halktır. Rêber Apo’nun paradigması temelinde 45 yıldır örgütlenmiş bir halk. Dolayısıyla Kürtler bu saldırıların karşılığını verecek ve başarmalarına izin vermeyecektir.”
DİRENİŞ ULUSAL BİRLİKLE TAÇLANDIRILMALI
Avesta, işgal saldırılarına karşı dört parça Kürdistan’da Kürt halkının göstermiş olduğu tepkilere de yer vererek, direniş etrafında oluşan birliğin ulusal birlikle taçlandırılması gerektiğini kaydederek devamla şunları söyledi:
“KNK 19’uncu genel kurulunu gerçekleştirdi. Orada önemli kararlar alındı. Halkımızın Başûrê Kurdistan’daki tutumu taktire şayan bir tutumdu ve siyasi partiler de bir irade ortaya koydular. Kuzey Kürdistan’da faşizmin baskıları devam ediyor. Soykırım siyaseti her yönlü sürdürülüyor. Ama buna rağmen halkımız iradesiyle mücadelede yer alıyor. İmkanlarına göre hareket ediyor. Halkımızın verdiği mesajı iyi okumamız lazım. Tüm Kürdistani hareketler iyi okumalı ve vakit kaybetmeden güçlerini birleştirmeli. Kürt partiler arasında birlik olmalı. Herkes aynı düşünmeye bilir, ama bu düşünce farklılıkları Kürtlerin birliği önünde engel olmamalı. Dolayısıyla herkes varolan çelişkileri bir kenara bırakmalı ve birliğine sahip çıkmalı. Ortaya çıkan direniş siyasi birlikle taçlandırılmalı. Biz KCK ve PKK olarak buna hazırız. Yıllarca bunun için çalıştık. Rêber Apo Ulusal Kongre perspektifini vermişti. Bunun daha fazla gecikmemesi ve gerekli adımların atılması gerekiyor. Bir yandan bu adımlar atılmalı, bir yandan da halkımıza yönelik devreye konulan soykırımın önünü almak için mücadele yükseltilmeli. Başûrê Kurdisanlı gençler grup grup yönünü Rojava Kürdistan’ına veriyor. Bu çok kutsaldır. Kuzey Doğu Suriye halkları için kampanya başlatılmış, yine Türk malları boykot ediliyor. Sadece Başûrê Kurdistan’da değil, yurtdışında da Türklere yarar sağlayan her şey boykot edilmeli. Bu konuda kadın ve gençliğin rolü çok önemlidir.”
BERİTAN ÇİZGİSİYLE KAZANIMLAR GARANTİ ALTINA ALINIR
Sozdar Avesta, kadınların direniş öncülüğünü de değerlendirerek, Beritan ve Zilan’dan devralınan direniş mirasına daha güçlü bir şekilde sahip çıkılması gerektiğini belirterek, “Zilan ve Beritan çizgisinde gelişen direniş çizgisi bugün sadece Kürt ve Ortadoğulu kadınlar açısından değil, tüm dünya kadınları açısından güven ve inanç veren bir çizgidir. Kadın bedenine yönelik yapılan saldırılar ilk değil. Faşizm halkların mücadelesini yenilgiye uğratmak için öncelikle kadınlara saldırıyor. Bu da komplonun bir parçasıdır. Rêber Apo’ya yönelik komplonun bir nedeni de kadın özgürlük çizgisiydi. Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrîn Xelef yoldaşın katledilmesi de kadınlarda büyük bir tepkiye yol açtı. Yine Amara arkadaşın cenazesine yapılan işkenceyi, Efrîn’de Avesta Barin arkadaşın cenazesine de yapmışlardı. Kuzey Kürdistan öz yönetim direnişleri sürecinde Ekin Wan arkadaşımızın da cenazesine aynı şekilde saldırmışlardı. Yıllardır bu vahşi saldırıları gerçekleştiriyorlar. Bu onların acizliğinin, çaresizliğinin göstergesidir. Kadınlara böyle saldırarak, iradelerini kırmak, dört duvar arasına kapatmak ve kara çarşaflara bürümek istiyorlar. Bize adeta “siz misiniz Êzidî kadınların intikamını alan, siz misiniz DAİŞ hilafetine son veren” diyorlar. Bu saldırılar, kadınların intikam hırsını daha fazla güçlendiriyor, mücadelemizi daha da anlamlı kılıyor. Beritan’ın çizgisi şimdi Kuzey Doğu Suriye’de yaşam buluyor. Bu direniş özgürleştirir, güzelleştirir ve zafere götürür. Direnişten başka kazanımlarımızı garantiye alabilecek başka hiçbir şey yoktur” dedi.
Son olarak Kürt gençliğine de direniş alanlarına akmaları çağrısında bulunan Avesta, “hiç kimse evinde oturmamalı, herkes seferberlik içinde olmalı. QSD, YPJ ve YPG’nin direnişi etrafında herkes birleşmeli” diyerek bu büyük komplonun omuz omuza verilecek direniş ile boşa çıkartılabileceğini söyledi.