HABER MERKEZİ
Vahşi bir savaşın tam ortasındayız. Bir yandan kadim bir kültürün ve insanlığın ilk toplumsallığının yaratıcısı olan bir halkın bireyleriyiz. Bir yandan, kendi varlığımızı, özgürlüğümüzü, kendi sistemimizi kendimize, bölgeye ve dünyaya kabul ettirmenin amansız savaşındayız. Vahşi bir savaşın tam ortasında varolmaya çalışıyoruz. Öyle bir vahşet ki, dünya insanlığının büyük kesimine artık bu dünyadan el çektirecek kadar eziyet ediyor. Onları yoldan çıkarıyor, ahlakı çekip alıyor, anlamı ve duyumsamayı kurutuyor. Kapitalist modernite canavarı, tüm bunlar pahasına varolacağını sanıyor. Savaşın vahşiliği, büyük bir hacmi olan kapitalist modernitenin, hacmi küçük olan demokratik modernite ile savaşmasında ortaya çıkıyor.
Her şeyden önce şunu söylemek lazım. Önder Apo ağırlaştırılmış tecrit koşullarındadır. Ancak kapitalist moderniteyle savaşan Önder Apo’nun fikirleridir, ruhudur, onun yarattığı ve dünya insanlığına sunduğu ve Rojava’da küçük küçük nefesler almaya başlayan sistemidir. Özgür bir insan, onunla varolacağına inanmış bir topluluk, ona inanan bir toplum ve ona inanmanın ötesinde inanmayı isteyen bir dünya insanlığı var. ABD gibi, TC gibi, Rusya gibi sömürgeci kapitalist çıkarlardan başka bir şeyi esas almayan güçler karşısında, demokratik modernitenin temsilini yapan güçlerin hacminin anlamsal büyüklüğü tartışmasızdır.
Rojava özgürlük devrimi ilk gününden itibaren dünyanın muazzam ilgisini çekti. Dünyanın öbür ucundan insanlar, hayallerini ve özgür yaşam umutlarını omuzlarına alıp Kürdistan yoluna düştüler. Her şeyden vazgeçtiler. Canlarından bile. Ama özgür yaşam umutlarından vazgeçmediler. Çoğu Kürdistan’da can verdi ve umutlarını bu toprağa gömdüler, ki her bahar bu umutlar yeşersin ve özgürlük meyveleri versin.
İlk gününden itibaren dünya insanlığı, işçiler, öğrenciler, özgür yaşam hayalinin peşinden nefes nefese devrime, devlet dışı bir toplumsal sistemin inşa edildiği küçük bir toprak parçasına koşup geldiler. Herkes Rojava devriminin dünya insanlığına ilham verdiğini söyledi.
Rojava Kürdistan devrimine tüm Kürdistan parçalarından gençler, kadınlar, erkekler ve hatta yaşlılar katıldı. Hepsi son bir nefes varsa alacağı, devlet dışı bir toplumsal sistem içinde olsun istedi. Can verdiler, toprağa düştüler, bu kuru toprağa can oldular. Vatansızlaştırılan Kürtlerin vatan edineceği bu kuru toprağa can suyu oldular. Her damlası bir ilham olduğunun bilincinde olduğumuz devrim şehitlerini saygıyla anmanın ötesinde anlamı büyütmenin arayışında olma göreviyle karşı karşıyayız. Zira, dünyanın ilham dediği, bizim öldüğümüzdür. Kendi gerçeğimizin sınırları içinde öldüğümüz ve dünya insanlığı nezdinde yeniden doğduğumuz…
Bu ilham paha biçilmezdir. Bu ilhama, bu özgür yaşam ilhamına kim hangi pahayı biçebilir ki! Tek pahası özgürlük olabilecek olan bu ilhamın bedeli büyük de olsa, Kürtler kendi yaşadıkları kadim toprakları vatan kılmanın, kendi dağınık toplumsallıklarını demokratik ulus eylemenin büyük çabasındalar. Bunun farkındalar. Kürdistan özgürlük mücadelesinin, Önder Apo’nun fikirlerinin Kürtleri çağın özgür toplumu haline getireceğinin ve uluslaşmanın demokratik uluslaşmaktan başka bir seçeneğinin olmadığının farkındalar.
Öyle bir zaman aralığına girildi ki, her bir Kürdün kaderi Önder Apo’nun kaderiyle birebir örtüşüyor. Önderlik üzerindeki tecridin tüm Kürtler üzerindeki tecrit olduğu yönündeki tespitlerin birer teorik belirleme olmadığını, Rojava devrimine yönelen işgal ve soykırım saldırılarıyla birlikte bir kez daha gördük. Önderliğimize yönelik komplo olduğunda özgürce ayağını basacağı bir toprak parçası kalmamıştı. Bugün tüm Kürtlere bu dayatılıyor. “Ya teslim olacaksın, ya öleceksin!” deniyor. Önder Apo bu dayatmalar karşısında özgürlüğünü savunmakla kalmadı, “ben kaybettim ama Kürdistan halkı kazandı” tarihi sözünü söyledi. Ve geliştirdiği savunmalarıyla, hem kendisini hem de Kürtleri evrenselleştirdi. Önderliğin savunmaları ve savunmaların ortaya koyduğu demokratik konfederalizm sistemi sayesinde, bugün dünya insanlığı Kürt halkının dostu olarak kendi tarafını belirledi. Tüm bunların ulaşacağı bir sonuç var. Kürtlerin özgürlüğü, Önderlik özgürlüğünden geçiyor.
Rojava devrimine yönelik saldırılar ve gelişen dünya insanlık tepkileri de yeni anlamları düşündürüyor. Kürtler kendi topraklarını vatan ederken, tüm dünyayı özgürleştirmenin, kendi uluslarını inşa ederken tüm dünya uluslarını demokratik ulus etrafından birleştirmenin öncülüğündeler. Hangi Kürt bunu hayal ederdi ki. Hangi Kürt böyle bir yolculuğa girişirdi ki! Geldiğimiz an, her bir Kürt’ü verdiği mücadele ve bedelle birlikte, dünya insanlığıyla buluşturduğu oranda evrenselleştirmektedir.
Bu gerçek, her bir Kürt bireyine bu kaçınamayacağı dersi de vermektedir. Uluslaşamamanın, dağınık kabile toplulukları olarak kalmanın, aşiret zihniyetlerinden çıkamamanın, parçasal-ailesel çıkarların köleleştiren zincirlerinden ve hatta bundan dolayı kendi ağacının kurdu olup kendi ulusal bedenini kemiren duruşlardan kurtulamamanın cezası büyük. Ancak Önder Apo bu büyük bedeli, büyüklüğü kadar bir anlamla bütünleştirdi, ki her bir Kürt verdiği büyük bedelin, büyük anlamlar yarattığını görerek kendini var etsin, özgürleştirsin ve dirensin. Direnişin ve verilen bedellerin günü ve mekanı aşan böyle bir gerçeği var. Bunu bildikçe, en iyimser öngörülerin, direnerek ve iddiayla mücadeleyi yükselterek tek gerçek çözüm yolu olduğu da görülecektir.
Dilzar Dîlok