HABER MERKEZİ
Kavramsal diriliş
1970-‘80 Türkiye’sinde iki kelimeye dayalı siyasal bir kavramla birlikte yürüyebilmek ve yaşamak çok önemliydi. Yıllar değil günler kurşun gibi ağır geçiyordu. Gerçekleşmesi beklenen hedefin kendisi bile hayalden daha muğlâktı. Fakat grup olmanın bile büyük bir gerçekleştirim olduğuna emindim. –Önder Apo-
Toplumu ve bireyi paramparça edilen, toplumsallığı dağıtılan, tarihle bağı kesilen, üzerinde inkâr ve imha politikaları yürütülen bir topluma sahip çıkmak; özgür bir yaşam, toplum ve bireyini yaratmayı amaçlamak dünyanın en zor, ama en onurlu görevini üstlenmektir. Var olan dünyaya karşı çıkmak, buna karşı savaşmak ve alternatifini yaratmak peygambersel bir yalnızlığı ve büyüklüğü göze almaktır. Onun için daha başında çıkışı aykırı yapmak ve bunda ısrarlı olmak Önder APO’nun temel yaklaşımı olmuştur. Çünkü Kürdistan her hangi bir sömürge, karşısındaki güç de herhangi bir sömürgeci güç değildir. Kürdistan uluslararası bir sömürgedir ve hatta sömürge ötesi bir duruma düşürülmüştür. Buna karşı bir mücadelenin doğuşunun çok zor olacağı, doğuşu halinde de büyük bir doğuş olacağı, gelişiminin çok büyük değişimleri ortaya çıkaracağı açıktır. Nitekim Önder APO’nun öncülük ettiği Kürt Özgürlük Hareketinin doğuşu ve gelişimi Kürdistan ve Ortadoğu’da büyük gelişmelere yol açmıştır.
Kürt demokratik uluslaşması önderliksel bir gelişmedir. Önder APO çocukluğunda giriştiği özgür yaşam ve özgür kimlik arayışında içinden çıktığı toplumsallığı hep sorgulamış ve bunları aşmasını bilmiştir. Köyde geleneksel yaşama, şehirde sömürgeciliğin temsil ettiği kapitalist moderniteye teslim olmayarak sürdürdüğü arayışlarını kazasız belasız büyütme ve sosyalist ideolojiye ulaştırma gücünü göstermiştir. Dolayısıyla geliştirdiği Kürt demokratik uluslaşması da kendisi gibi kapitalist moderniteye aykırı doğmuş, onun tuzaklarına düşmemiş, herhangi bir gücüne özenti duymamış, onlar gibi olmayı önüne koymamıştır. İçinden çıktığı, etkileri altında doğduğu, ama sürekli dışına çıkma, etkilerini aşma amacında ısrar ettiği kapitalist modernist sistemi ve reel sosyalizmi aşma ve kendini alternatif bir uluslaşma modeli olarak, yine alternatif bir toplumsal sistem olarak ortaya koyma gücünü gösterebilmiştir.
1973’te temelleri atılan Kürt Özgürlük Hareketinin 1978’e kadar yaşadığı beş yıllık grup aşaması ne için mücadele, nasıl bir örgütlenme, hangi strateji ve taktik gibi soruların derinlemesine ele alındığı ve o güne kadar olmayan bir ideolojik yoğunlaşmaya konu edildiği bir süreçtir. Kürt tarihinin ve toplumsallığının kapsamlı araştırmalar temelinde ele alındığı bu süreçte dünya örnekleri, bölge gerçekliği ve Türk sömürgeci gerçekliği de kapsamlıca araştırılmıştır. Reel sosyalizmin ideolojik, politik, örgütsel ilkeleri referans alınmakla birlikte bunların kabulü de müritçe ve sorgulamasız olmamıştır. Gelişen dünya ve bölge koşullarında hem de Kürdistan gibi bir ülkede reel sosyalizmin sorunların çözümünde yeterli olamayacağı daha ilk süreçlerde fark edilmiş ve bu beraberinde her zaman bir temkinliliği getirmiş, yeni arayışları gündemde tutmuştur. Kürt demokratik uluslaşmasının ve onun öncüsü PKK’nin gelişmesini reel sosyalizmin tasfiye edildiği, kapitalist modernist sistemin zaferini ilan ettiği, tüm alternatiflerin etkisizleşmeye başladığı dönemde de sürdürmesi bununla ilgilidir.
Grup aşamasında ideolojik çalışma esas olmakla birlikte politik ve örgütsel arayışlar ve çalışmalardan da uzak durulmamıştır. Öncelikle Türk sol hareketleriyle birlikte hareket etme imkânı aranmış, ardından Kürt hareketi denenmiştir. Yine toplumsal muhalefetin yükseldiği, kitlelerin demokrasi ve özgürlük talepleriyle ayağa kalktığı bu süreçte örgüt modelleri araştırılarak, Kürdün ölümcül gerçeğini değiştirebilecek örgüt modeli netleştirilmiştir. Kürt sorununun kapsam ve derinliğine yanıt olabilecek örgütlenmenin ne o süreçte moda olan dernekleşme ile ne yasal siyasal partilerle yürütülemeyeceği ortaya çıkarılarak ‘öncü parti’ modelinde karar kılınmıştır.
Tüm bunlar yapılırken başta Önder APO olmak üzere birkaç istisna dışında grubun tüm üyeleri nasıl bir işe giriştiklerinin tamamıyla farkındadır. Grup daha oluşumundan itibaren milliyetçiliğin ve reformizmin ağır etkisinde olan Kürt hareketleri kadar sosyal şovenizmin etkisi altındaki Türk sol hareketlerinin saldırılarıyla da boğuşmak durumunda kalmış, Kürdistan coğrafyasına ve Kürt halkına el uzatanın başına neler gelebileceğini çok net görmüştür. Bu gurubu daha ihtiyatlı, daha ciddi, daha bütünlüklü kılan bir husus olmuştur.
İdeolojik yoğunlaşmaya paralel yürütülen ve PKK’nin Kürt halkı tarafından kabul edilmesinde belirleyici derecede rol oynayan başka bir husus da pratiktir. Önderlikte temsilini bulan teori-pratik birlikteliği grubun da temel bir özelliği olmuştur. Grup çalışmalarını daha çok ‘Kürdistan sömürgedir’ tezi üzerinden ulaşılan ideolojik sonuçları halka taşırma temelinde sürdürmüş, ancak bu bile kısa bir süre içinde işbirlikçi, sosyal şoven guruplar kadar devletin de dikkatini çekmiş ve grup çeşitli saldırılarla karşı karşıya kalmıştır. Çünkü grup taşıdığı mesajın gereği olarak hızla bir çağrı gücüne dönüşmüştür. Bu kısa sürede Kürdistan’ın emekçi ve yoksul kesimlerinde yansımasını bulmuştur. Çeşitli isimlerle adlandırılan grubun söz ve eylemin birliğine bağlılığı ve gereklerini yerine getirmek üzere sergilediği samimi çaba kısa sürede meyvelerini vermeye başlamıştır.
Kendini “Kürdistan Devrimcileri” olarak adlandıran grubun beş yılın sonunda gerek halk, gerek devlet ve uzantıları üzerinde yarattığı etki çok büyüktür. Ankara’da başlattığı yürüyüşünü Devlet ve işbirlikçi ajan güçlerin tüm engellemelerine karşın Kürdistan’a taşırmayı başaran grup, kendini partileştirme gücünü göstermiştir. Türk solunun sosyal şoven saptırmaları yine ilkel ve işbirlikçi milliyetçiliğin engellemeleri kadar devletin katı, amansız sınırlama ve etkisizleştirme girişimleri de aşılarak 27 Kasım 1978’de Amed-Lice ilçesinin Fis Köyünde PKK kurulmuştur. Bu Kürdistan tarihinde önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Çünkü seçilen örgütlenme modeli hedeflenen mücadelenin yürütülebilmesine uygun mu değil mi bu çok önemlidir. Esas alınan model amaçta samimi olunduğu konusunda hiçbir şüpheye yer vermeyecek netliktedir. Bu süreçte başka bir şey daha netleştirilmiştir; grup şahsında yeni yeni adım atmaya başlayan Kürt demokratik uluslaşması hem sosyal şovenizmden hem de ilkel ve işbirlikçi milliyetçilikten önemli oranda ayrıştırılmıştır. Hilvan-Siverek direnişleriyle bu ayrıştırmanın halk tarafından kabulüne tanık olunmuştur. Yine devletin ve Kürdistan’daki işbirlikçi ajan kesimlerin sindirme ve tasfiye girişimlerine karşı büyük bir direnişle yanıt verilmiş ve geri adım atılmamıştır. Yeni Kürt uluslaşmasının karakteristik özellikleri bu süreçte görünür olmaya başlamıştır.
Kuşkusuz Kürt demokratik uluslaşması günümüzdeki gibi rafine bir çizgi temelinde ortaya çıkmamıştır. Başlangıcında çeşitli belirsizlikler söz konusudur. Bu tüm dünyada devrimci hareketleri esinleyen reel sosyalizmle, onun yaşadığı muğlaklıkla ilgilidir. Evet, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde karar kılınmış, bunun için Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi (USHSS) benimsenmiş ve bunun hazırlıklarına girişilmiştir. Ancak “ulus-devletçi ideoloji ile demokratik toplumcu ideoloji iç içe karışık ve eklektik olarak bir arada” bulunmaktadır(-Önder Apo-age.) Çünkü Uzun süreli Halk Savaşı Staretejisi temelinde bağımsız bir Kürdistan devleti hedeflenmektedir.
Kendisini PKK olarak isimlendiren ve Kürdistan’ın hemen hemen tüm kesimlerinde yankısını bulan grup için aslında daha partileşmeden idam fermanı çıkarılmıştır. 1977 18 Mayısında PKK Önder kadrolarından Haki Karer’in Antep’te 1 Mayıs 77 Taksim katliamında yer alan Alaattin Kapan isimli bir kontra tarafından katledilmesi göstermektedir ki devlet grubun peşindedir. Diğer Kürt hareketlerinden farklı olduğu görülmüş, bu temelde Türk kontrgerillası harekete geçirilmiştir. Maraş, Sivas, Malatya, Adıyaman, Elazığ katliamlarıyla devlet yükselen Kürt hareketi karşısında tavrını açık etmiştir. Kürt soykırımından asla taviz verilmeyeceği, Kürtlük adına herhangi bir kalkışmanın acımasız bir biçimde bastırılacağı ifade edilmiştir. Zaten PKK’nin ilanından hemen sonra Kürdistan’ın tamamında sıkıyönetim ilan edilmiş ve komando harekâtları başlamıştır. Bir darbenin gelmekte olduğu herkes tarafından dillendirilmektedir.
Kürdistan’a açılan, önemli bir halk zeminine kavuşan ulusal hareketin daha farklı tedbirler temelinde geliştirilmesi kendini dayatmaktadır. Önder APO bu durum karşısında örgütsel ve önderliksel sürekliliği sağlamanın ve yeni yeni yürümeye başlayan hareketi güvenceye almanın arayışı içindedir. Bunlar güvenceye alınmaksızın sağlanan gelişmelerin ve edinilen kazanımların korunamayacağı konusunda nettir. Çeşitli örgütlerin de bu yönlü arayışları söz konusudur ve en uygun çözüm yurtdışına çıkıştır. Ancak bu konuda yurtdışına çıkışın hangi alana yapılacağı önemli bir ayrım noktasıdır. Türk sol hareketlerinin çoğunluğu ve Kürt reformist örgütleri için Avrupa tercih edilirken Önder APO Ortadoğu’yu tercih etmiştir. Bu temelde 2 Temmuz 1979’da Suruç üzerinden Ortadoğu’ya geçmiştir. Zira Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi (USHSS) için en uygun alan Ortadoğu’dur. Bunun Avrupa üzerinden yürütülmesi mümkün değildir. Çünkü Türk ulus devletçiliği Avrupa Modernitesinin desteğiyle ayakta durmakta ve Kürt soykırımını onun desteğiyle yürütmektedir. Sonradan da anlaşıldığı gibi Ortadoğu’ya çıkış Kürt tarihindeki en stratejik adımlardan biri olmuştur.
Grubun oluşumundan bu tarihe kadarki süre içinde Kürt sorunu “Kürdistan sömürgedir” kavramı üzerinden önemli düzeyde kabul gören bir gerçekliğe dönüştürülmüştür. Birçok Kürt örgütü tarafından dernek, dergi, gazete faaliyetleri temelinde ele alınan sorun örgütsel olarak sınıf karakterli modern bir örgütlenmeye kavuşturulmuştur. Bu süreçte önemli bir farklılık ta tüm bu çalışmaların gerek işbirlikçi ajan Kürt kesimlerine, gerek kontrgerillanın sivil faşist unsurlarına karşı yoğun bir eylemlilik temelinde gerçekleştirilmesidir. Bunlar Kürt halkının tarihinde yeni bir aşamanın ve yeni bir isyanın başladığının açık göstergeleridir. Nitekim bu sistemin temel gücü ABD tarafından da fark edilmiş ve Kürdistan’ı izlemekle görevli Adana konsolosluğu tarafından hazırlanan kapsamlı raporlarda dile getirilmiştir. İran İslam Devrimi sırasında halk tarafından basılan Tahran ABD büyükelçiliğinde ele geçirilen belgeler arasında buna ilişkin çok sayıda belge bulunmaktadır.