ROJAVA – 3 Kasım günü Til Temir’de şehit düştüğü açıklanan DKP/Birlik üyesi Ceren Güneş ile Rojava’daki devrim sürecini, devrime nasıl sahip çıkılması gerektiğini ve bundan sonra gençliğe düşen görev ve sorumlulukları Rojava Devrimin yıl dönümünde Muhabirimiz Arhat Ba’ya röportaj vermişti. Şehit Ceren Güneş’in anısına bu röportajı yayımlıyoruz.
Rojava devrimi dosyamızın 3. bölümünde DKP/Birlik üyesi Ceren Güneş ile devrim sürecini, devrime nasıl sahip çıkılması gerektiğini ve bundan sonra gençliğe düşen görev ve sorumlulukları konuştuk.
Türkiye devrimi için önemli bir yere sahip olan Gezi direnişi süreci oldu. Hemen arkasından Rojava devriminin adımları atıldı. Bu süreci biraz açabilir misiniz
Rojava Devrimi, Ortadoğu Halklarının Büyüyen Umududur Rojava Devrimi’nin 8.yılını, Halkların Özgürlük Mücadelesini Coşku ve Kararlılıkla Selamlıyoruz!
Gezi Direnişi’nde toplum baştan aşağı sokaktaydı. Umulmadık bir anda, farklı nedenler ve kaygılarla, ama hepsinden önemlisi, insanlar ellerinden çalınan özgürlükleri için iktidara karşı sokakta buluştu. Daha önce bir araya gelmeyen, bundan korkan ve imtina eden çevreler sokaklarda devlet terörüne karşı birlikte durdular. İnsanların çehresi değişmişti. Ne kadar sürdüğünden, sonucundan ayrı Gezi toplum için olumlu bir veri, bir coşku ve müthiş bir politikleşme yarattı. Bu devrimciler için de geçerliydi. Artık ‘başka bir şey’i gören, görmeye başlayan, sezen gözler vardı. Ve işte Kobane’yi bu gözler ile bu sezi ile gördük ve anladık. Örgütlü olsun ya da olmasın bütün devrimci-demokrat çevrelerde Kobane süreci bir ışık yaktı ve özellikle gençler yüzlerini Kobane’ye döndü, akılları ve yürekleri ile. Bizim için, zamanın o anında, Rojava devrimine katılmak, Kobane’de olmak karşımıza çıkan tarihsel devrimci bir görevdi. Enternasyonalizmi bayrak edinmiş, bu coğrafyanın devrimcileri olan bizler için artık Kobane direnişi bizsiz olmazdı. Bu doğallıkla yer aldık Rojava devriminin savunulmasında ve Kobane savaşında.
Rojava devrim savaşında neleri yaşadınız? Sizi en çok etkileyen ne oldu bu süreçte bir anınızı anlatabilir misiniz
Bir devrimde neler yaşanmaz ki… İnsana ait olan tüm duyguları en yoğun, en sahici haliyle hissedersiniz. Coşku, öfke, sevgi, fedakarlık, yoldaşlık … böyle saymakla anlatılacak bir şey değil, yani devrimi yaşarsınız. Kendi hücrelerinizden başlayıp tüm bir coğrafyayı hissederek… Burada çok büyük anlamlar var edildi, yaratıldı. Ölümsüzleşen her bir yoldaşımız için, hepimizin hep söylediği bir şey vardır: Sanki biliyordu ölümsüzleşeceğini, hissetmişti; o yüzden şunu yaptı, böyle söyledi , son bakışı, son gülüşü şöyle manalıydı diye. Sadece bu bile başlı başına gösteriyor ki, yaşamın içinde, yaşadığımız ‘an’da, o küçük küçük anların yoğunluğunu ve anlamını kavrayamıyoruz her zaman. Ancak orada bir kesinti olduğunda, bir geriye dönüp baktığımızda (ki bunu sağlatan ölümsüzleşme halidir) o an’ın esas anlamını, değerini anlıyoruz, kavrıyoruz. Devrim savaşında, mücadelede, işte o küçük anların her birinin önemini, büyüklüğünü, derinliğini kavrar görürsünüz. Yaşamın, bir amaç etrafında ilerleyen yaşamın, anlam bulması, anlamına kavuşmasıdır bu.
Aslında Rojava devriminin ilk ayağı Kobane direnişinde atıldı. Bu direnişe dünya şahitlik etti. Bu direniş bizlere Stalingrad’ı anımsattı. Siz bu direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Bugün Rojava devrimi çölün ortasında yeşermeye çalışan bir ağaç gibi. Burada Ortadoğu halkları kaderlerini değiştirdiler ve kendi tarihlerini yazmaya başladılar. Bu etkileyici, muazzam bir şey. Biz sadece buna tanıklık eden değil bu devrimin bir parçası olmak istedik, istiyoruz. Bu devrimin içerisinde, yapıp eylediğimiz her şey aynı zamanda Türkiye devrimine kendimizi hazırlamak anlamına geliyor. Coğrafya kaderdir, denir ya hep. Bugün coğrafya direniştir diyoruz biz de. Bu başlı başına bizim bu devrimdeki yerimizi; bu devrime, halkların özgürlük mücadelesine yaklaşımımzı açıklayan bir şey. Bunun yanında bizler için Rojava sadece belli sınırlar içindeki bir toprak parçası değil. Rojava bölgenin tüm çelişkilerinin en keskin, en çıplak yaşandığı ve daha da yaşanacağı yer. Yani bugün siz, Ortadoğu’da devrimciyseniz, bütün emperyalist güçlerin ve bölge sömürgeci faşist devletlerinin yok etmek, olmamışa çevirmek istediği bir halkın yeniden doğuş mücadelesine, bölge halklarına örnek olacak kuruluş çabalarına bigane kalamazsınız. Bölge ve dünya gerici, faşist güçlerinin çıkarlarının çarpıştığı, diğer yandan hep birlikte doğan yeni toplum modelini boğmaya çalıştıkları devrim merkezidir bu topraklar. Aynı zamanda, faşist TC sistemi beka sorunu olarak görüp imha etmek üzere tüm gücüyle saldırmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarının Rojava saldırısı doğrudan Türkiye işçi sınıfına, emekçi halklarıına ve tüm devrimci güçleredir. Rojava’ya dönük her saldırı, Türk halkına ekonomik saldırı paketleri, derinleşen sömürü, artan faşist baskılar olarak yansıyor. Faşist AKP-MHP iktidarının, Rojava dahil tüm Kürdistan’da yürüttüğü savaş, Türkiye halklarına ve devrim güçlerine karşı yürütülen bir savaş, Türkiye’de faşist diktatörlüğün kurumsallaşmasına hizmet eden bir “iç savaş”tır. Türkiye devrimcilerinin birinci görevi Rojava’da geliştirdiği devrimci savaş gücünü ve deneylerini Türkiye’ye taşımaktır. Partimiz DKP/Birlik tüm gücünü ve hedeflerini bu göreve bağlamıştır. Faşist iktidarın, türlü türlü yollar denemesi, Rojava’ya göz dikmesi bundandır. Rojava’ya dönük hamleleri, sadece faşist ve ırkçı yapısından kaynağını almıyor. Bütünlüklü bir çıkar var ortada. Haliyle Türkiye devrimini hedeflemişsek, buraya ve bölgeye dair daha farklı daha okumalar ve planlamalar yapmalıyız. Yani hedefimizle güçlü bağlar kurarak ilerlemek gerekir. Dün olduğu gibi, bugün de, gelecekte de Rojava’nın halkların özgürlük mücadelesine bir esin kaynağı, bir model olabilmesi için; antiemperyalist, antikapitalist savaşımız sürecektir. Nerede bir ışık, esinleyici bir çıkış varsa yönümüzü oraya dönmek durumundayız.
Rojava devriminin Türkiye ve Kuzey Kürdistana nasıl bir yansıması oldu? İlerideki süreçlerde dünya halkları için nasıl bir örnek teşkil ediyor?
Rojava devrimi, Türkiyeli devrimciler için tarihimizle buluşma ve yüzleşme rolü oynadı. Gezi’de en keskin haliyle hissettiğimiz devrimin önderliği ve örgütlülüğü noktasında gördüğümüz eksiklik, ve yetmezliklerden sonra Rojava’ya geliş, solun mevcut durumunun reddi, Rojava devriminin heyecan ve coşkusuyla gerçekleşti aslında. Rojava, geleceğin bugünde inşa edilmesi noktasında bir adımdı. Elbette her adım devamı gelirse, tarihsel anlamda karşılığını bulur. Türkiyeli devrimciler ve dünyanın birçok yerindeki devrimciler, nasıl ki Filistin halkının savaşına kendilerini her şeyleriyle katmışlarsa, Rojava‘da da bu oldu. Rojava, böylesi bir rol oynadı. Rojava, bizim halklarımıza karşı bir görevimizdi. Aynı zamanda Kürt halkının özgürlük savaşı, Türkiye devrimcileri için her zaman bir tartışma konusu olmuştur; şovenizmle köprülerin atılıp atılmadığı konusunda bir kerteriz işlevi görmüştür. İşte Kobane, Kemalizmden ve şovenizmden kopmanın çok keskin bir ayrımını koydu. Yine Kobane, Türkiye Devrimci Hareketi’nin kendi içindeki anlamsız tartışma ve polemiklerine bir son vermiş oldu. Mücadelenin büyümesi ve ilerlemesi açısından, belki şu anda Türkiye için gözle görülür bir değişklik olmasa da, toplumun bilincinde bir veri oldu. Burada çok şey biriktirdik, tecrübe ettik. Bunların muhakkak bir yansıması, etkisi olacaktır ilerleyen zamanda. AKP iktidarının faşizmi kurumsallaştırmasındaki şiddet ve hızında, buradaki deneyim ve tecrübenin yarattığı korkunun etkisini de görmek gerekiyor. Rojava’yı boğamayacağını anlayan AKP faşizmi Türkiye ve Kuzey Kürdistana yöneldi. Ülkeyi bir hapishaneye çevirdi. Devletin yaşadığı rejim krizi ve ekonomik kriz zemininde böylesi bir tehlikeyi yönetemez ve başaramaz o yüzden ne yaptı halkın kültürü, duyguları, onuru, aklıyla oynayarak onu ezmeye çalışıyor. Şunu da biliyoruz ki iktidarların başvurduğu zora ve faşizme dayalı yöntemler ve yönetimler ancak kısa bir süreliğine etkili olabilir, bir çözüm değildir. Rojava’ya dünyanın her yerinden, devrimi görmek ve anlamak için, buradaki inşa sürecine bir katkıda bulunabilmek için, gelen birçok gönüllü var. Türkiye’den de destek veren çok sayıda gönüllü ve dayanışma ağları var. Düşüncesi, yaşam koşulları ne olursa olsun herkes üzerinde Rojava ciddi bir merak uyandırdı, bir çekim merkezi oluşturdu.
5. Rojava devrimi 8. yılına giriyor. Bu devrim sürecinde ne gibi zorluklarla karşılaştınız? 8. yılında gençlik Rojava devrimine nasıl sahip çıkmalı ve bu devrimi dünya gençliği nasıl değerlendirebilir?
Devrimler zorlu süreçlerdir. Bu coğrafyada sayısız savaş, sayısız katliam yaşandı. Burada bizim de içinde olduğumuz bu zaman diliminde sayısız arkadaşımız, yoldaşımız, en güzellerimiz ölümsüzleşti. Bir insan, bir devrimci olarak zorlandığınız çok şey oluyor elbette. Savaşın hangi anı olursa olsun bizler devrimci değerler doğrultusunda hareket ederiz. Biz Daiş çeteleri gibi faşist Türk devleti gibi yürütemeyiz savaşımızı. Mesela çetelerin suikastçıları kamuflaj olarak küçücük çocukları kullanıyorlardı. 3-4 yaşındaki çocuğu alıyor silahının önüne koyuyor. Biliyorsun yerini, ama orada o çocuk varken ona ateş edemezsin. Ya da kendini patlatmaya gelmiş bir çocuk ama çocuktur. Halkın durumunu görüyorsun, ekmek yok su yok, bitmiş haldeler, gözlerindeki korkuyu acıyı görüyorsun. Talan edilmiş, yakılmış, yıkılmış evler; düşünüyorsun kim bilir ne hayatlar vardı buralarda yaşanmış.
Sur da, Cizre de böyle olmadı mı. Daiş’in yaptığı ne varsa TC de aynısını Türkiye’de Kürdistan’da uyguluyor. Bu yaşanmışlıkların içinden geçip bugüne dönecek olursak, Rojava devriminin 8. yılındayız. İçinde her şeyi bulabileceğiniz, adım adım ilerlemiş bir süreç ve hala inşa edilen, edilmeye devam edecek olan bir devrim bu. Bu toprakların tam olarak özgürleşmesi için elbette zamana ve birçok şeyi değiştirip yeniyi, eşit ve özgür bir toplum inşa etmeye ihtiyaç var. Bir yeri Daiş çetelerinden, sömürgecilerden temizlemek o özgürleştirilen yerde özgürlüğün dünyasını, özgürlüğün toplumunu inşa etmekten daha kolaydır. Yani aslında bütün denklemlerin içinde bizlerin, bölge devrimcilerinin, tüm dünyada aklı ve kalbi buraya dönük olanların sorumluluk ve görevleri büyük. Gençler bunun en ilerletici ve en büyük parçası. Tıpkı savaş sürecinde olduğu gibi. Rojava sadece Rojava değil, burası bir kilit noktası bunu unutmamak gerekir. Ve yine bu sadece mekanla ve zamanla sınırlı bir şey değil. Dünyanın herhangi bir yerindeki devrim bölgesi, devrimci mücadele burayla içiçe.
Türkiye’de bugün söyleyeceğimiz bir sözü, bir eylemi burayı görmezden gelerek kuramayacağımız gibi buradaki herhangi bir tavrımız da Türkiye’den ayrıksı olamaz. İnanıyoruz ki bu birlikteliği ne kadar güçlü kurarsak Türkiye’de eşit ve özgür bir dünyanın kapısına o kadar yaklaşacağız. Halkların birleşik mücadelesi ve zaferi öylesine bir slogandan ibaret değil. Türkiye’de faşist erk zihniyetin katlettiği kadınlarla Daiş’in katliamları, sömürgeci zihniyetin bu topraklardaki tarihi ve kimliği yok eden politikalarıyla Akp’nin halkın onurunu tanzim kuyruklarında ayaklar altına alması arasındaki benzerliği görmeliyiz. Bu benzerlikleri teşhir edip buna uygun konumlanmalar ve ağlar yarattığımız sürece mücadele başka bir aşamaya geçecektir. Bu nedenle burası bir şahdamarıdır ve geleceğe umutla bakan gençliğin her eylemi her sözü bunu ortaya koymalıdır. Rojava devrimi çok değer biriktirdi. İnanıyoruz ki burada varolan enternasyonal dayanışmayı ve devrim mücadelesi bu topraklarda, bu toprakları da aşarak büyüyecek ve gelişecek, Akp faşist iktidarı halkların birleşik mücadelesi ile yıkılacaktır.
NC/Arhat BA