HABER MERKEZİ – Hemen hemen her ülkede bu kavram konuşuluyor, tartışılıyor. Aslında içerik ve öz olarak devlet ve demokrasi kavramları birbirine tam tamına zıttır. Devletin olduğu yerde demokrasi hiç olmaz ya da çok zayıf olur, mevcut sisteme toplumsal meşruiyet kazandırmak için bir maske olarak kullanılır.
Demokrasi kavramı, işleyiş şekli ve toplumsal yaşamdaki yeri çok eski olup binlerce yıl öncesine dayanır. Günümüze kadar dünyanın hiçbir ülkesinde demokrasi tam olarak topluma ait bir sistem olarak işlevsel hale gelmemiştir, gelememiştir. Demokrasi sadece birer maske ve toplumu denetleme aracı olarak kullanılmış, toplum egemenlik altında tutumuştur. Avrupa ülkeleri bile sadece kapitalizmi devam ettirmek için, , sınıfsal mücadelenin önüne geçmek için demokrasiyi kısmen işlevsel kılmıştır. Dikkat edilirse Avrupa ülkelerindeki sol sosyalist hatta komünist partiler bile mevcut sistemin çizdiği sınırların dışına çıkamıyorlar, sosyal demokratlar zaten burjuvazinin yedek bastonu olmaktan öteye gitmiyorlar.
Demokrasinin kısmen bile olsa işlevsel olduğu ülkelerde daha iyi bir mücadelenin olması ve devletin zayıflatılması gerekirken, devlet daha güçlü olup, demokrasi güçleri de sistemin yedeğine düşüp çürüme yaşıyorlar. Bir ülkede devlet ne denli zayıflarsa demokrasi ve halk güçleri de o denli güçlenir, sistem üzerinde etkili olur. İnsanların çoğunluğu devletin olmadığı yerde demokrasinin olmayacağını ve gelişmeyeceği düşüncesindeler. Bu baştan sona yanlış bir anlayıştır. Tam tersi devletin olduğu yerde demokrasi gelişmez, olmaz, olsada çok zayır olur, toplumu sisteme eklemlemek için bir siyasi arguman olarak kullanılır. Nitekim özellikle de gelişmemiş ve vahşi kapitalizmin olduğu ülkelerde demokrasi sadece ağızlarda sakız olarak çiğneniyor. Demokrasi toplumun doğrudan, hiçbir siyasi kuruma ihtiyaç duymadan çeşitli komünlerle kendi kendisini yönetmesidir.
Demokrasiyi sadece beş yılda bir defa sandığa gidip oy kullanmak olarak bilmek, demokrasiden hiçbir şey anlamamak, demokrasiyi bilmemek demektir. Demokrasi eğer ki seçimlerden sonra toplumsal yaşamın kendisi olmuyorsa, orada kesin bir aldatma ve kandırma vardır. Demokrasi halkın kendisini yönetmesiyse seçenlerin seçilenler üzerinde her konuda etkili olması gerekmez mi, seçilenlerin her konuda halka danışması ve seçenlerin emrine girmesi beraber hareket etmesi gerekmez mi? Gerçek demokraside millet 2000 lira alırken, vekil 25000 bin lira maaş almaz alamaz! Çünkü gerçek demokraside millet vekilden daha etkili ve yetkilidir. Ama Türkiye’de millet, vekilin karşısında boynu bükük ve ayakkabısı yırtık, karnı aç bir şekilde duruyor. Bir ülkede demokrasiyi sadece yönetenler tartışıyorsa, toplumda siyaseti bilmiyorsa ve politika yapmayı yalancılık olarak biliyorsa, o ülkede demokrasinin d’si bile yoktur.
Türkiye’de politikayı sadece Ankara’dakilerin ve holdinglerin, efendilerin, ağaların yaptığı ve topluma nasıl da tepeden baktıkları biliniyor. Özellikle Türkiye gibi vahşi kapitalizmin olduğu ülkelerde demokrasi sadece devletin toplumu denetim altında tutma ve sisteme meşruiyet kazandırmak için bir maske olarak kullanıldı. Demek ki devletin olduğu yerde demokrasi olmaz, demokrasinin olduğu yerdede devlete ihtiyaç olmaz. Kendisini yöneten bir toplumun devlete niye ihtiyacı olsun? Devlet toplumsal yaşamda ne işe yarar? Devlet toplumun başına bela olmuş bir ur gibidir, devletin olduğu yerde her türlü kötülük olur. Devletin olduğu yerde toplum özgür olmaz, köle olur. Devlete ihtiyaç duyan bir toplum köleliğe mahkum olur, devlete ihtiyaç duymayan bir toplum ise daha özgür olur, kendi kendisini yönetir. Demek ki devletin olduğu yerde demokrasi olmaz. Devletin olmadığı, halkın her konuda geliştiği siyasal ekonomik koşullarda demokrasi halkı öz yaşamı olarak hayatın ve toplumsal yaşamın kendisi olur…
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi