Öz Savunma, tüm canlıların var oluşundan bu yana sistematik olarak yaşamlarını sürdürmeleri için geliştirdikleri farklı farklı savunma biçimlerini pratiğe koymasıdır. Özellikle insanların doğumundan belirli bir yaşa kadarki süre içinde dış etkenlere karşı savunmasız kaldığı ve canlarına son vermeye kadar gittiği görülmektedir. Buda gösteriyor ki özellikle insanların gerek doğal gerekse insanların saldırılarına karşı yaşamlarını sürdüre bilmeleri için çeşitli savunma mekanizmaları ortaya çıkarmaları gerekmektedir.
Öz Savunma, bir toplumun ahlaki ve politik yeteneklerini özgür kılan ve koruyandır. Özüne bakıldığında ise aslında varlık ve yokluk kavramıyla bir bütündür. Ya kendini savunur korur var olursun ya da aksine ebediyen yok olursun. Tarihte öz savunma mekanizmasını doğru bir şekilde ele almayan ya da tek yönlü ele alan topluluklar tarihin tozlu sayfalarında kaybolmaktan kendini kurtaramamıştır. Bunun somut örneğini Türkiye de gelişen tekçi zihniyetin birçok kültürü yok olmayla karşı karşıya bırakmasında görebiliriz. O halde diyebiliriz ki öz savunmayı toplumun tüm değerlerini koruma açısından doğal ve hayati bir ihtiyaç olarak geliştirilmesi gerekiyor.
Kürt Halkı ve kazanımları sadece tekçi faşist TC’nin değil Ortadoğu’da çıkar sahibi olan tüm hegemon güçlerin hedefinde olmuştur. Eğer tarihte Kürtler içinde öz savunma gelişmiş olsaydı elde ettiği kazanımları koruyabilecek daha üst mertebeye çıkarmış olacaktı. Kültür ve inançları doğrultusunda özgürce bir yaşam ortamı oluşturcağı kesindi. Buna örnek vermek gerekirse en son Rojava ve Bakur Kürdistan’da gelişen öz savunma direnişlerinin Kürt halkını tekrardan küllerinden doğuşuna tanıklık etmiştir. 24 Temmuz 2015’ten itibaren Kuzey Kürdistan’da (Türkiye Kürdistan’ı), demokratik özyönetim ilanları ve direnişleri başladı. Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova, Hakkari, Van, Diyarbakır, Silvan, Varto vd. kasaba ve kentlerde, köy ve mahallelerde Kürt halkının özyönetim ilanı ve inşası, sömürgeci faşist rejimin sert saldırı, yasak, kuşatma, tehdit, katliam ve gözaltılarına rağmen büyük bir kararlılık ve kahramanlıkla devam etti. Her gün onlarca şehit, yüzlerce yaralı ya da gözaltı yaşandı. Siyasal olarak ordulaşan ve uyanan Kürt halkı ölümüne savaştı. Kendi kaderini eline alma kararlılığını tüm dünyaya göstermiş oldu.
Zulme karşı diz çökmeyenlerin direnişi: Cizre
Kobane özsavunması ve direniş ruhu, Kürdistan’ın köy, kasaba ve kentlerine, Ortadoğu’ya yayıldı ve bölgenin emekçi halklarını etkiledi. Kürtler, onurlu ve özgür bir yaşam için devrimci bir direniş sergiledi. Faşist, soykırmcı TC’nin Cizre’de ilan ettiği sokağa çıkma yasağı 79 gün sürdü. 2 Mart 2016’da sona eren abluka ve saldırılarda 300’e yakın kişi katledildi. Yasak boyunca aralarında ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 kişi, polis ve askerler tarafından tank, obüs ve kimyasal maddelerle terörist adı altında yakıldı. 92 kişi kimlik bilgileri açıklanmadan kimsesizler mezarlığına defnedildi. Direniş tarihiyle tanınan Cizre halkı, baskılar karşısında da evlerini ve topraklarını terk etmedi. Sokağa çıkamadı, şehitlerini toprağa veremedi, ekmek alamadı, hastahanelere gidemedi ama direndi ve bu direniş küllerinden doğuşun temsiliyetini yarattı.
103 gün süren Tarihi Bir Destan… Sur Direnişi
Küller arasında kanat çırpan bir diğer Kürdistan ili Amed’in Sur ilçesi olmuştu. İşgalci Türk devletinin 2 Aralık 2015’te YPS kontrolündeki bağımısız Kürt mahallelerine 6 binlik askerle saldırdı. Son teknolojik silahlarla donatılmış 10.000 askere karşı qilêş ve RPGli silahlarla savaşan 150 kahraman genç. Sur Direnişi savaş tarihinin en asmetrik savaşlarından biri olarak tarihe adını yazdırmıştır. Buna rağmen Fermandar Çiyager komutanlığında düşman kuvvetlerine 589 kayıp verdirerek irade kavramına yeni bir boyut kazandırdı. NATO’nun 2. Ordusuna karşı tarihte benzeri görülmemiş bir direniş sergilendi. Fermandar Çiyager’in değimiyle “Ne Olursa Olsun, Son Muhteşem olacak” ve oldu. Muhteşem Direnişi tarih sayflarına ve Kürt halkının zihnine incelikle dokundu.
Vietnam, Kobanê ‘sendromu’ Nusaybin’de dirildi
Kürdistan kentlerinde 2015 tarihiyle başlayan özyönetim ilanlarıyla birlikte şiddetli çatışmaların yaşandığı kentlerden biri de Mardin’in Nusaybin ilçesi oldu. Nusaybin’de 2016 Mart öncesi 5 kez, günlerce süren sokağa çıkma yasakları ilan edildi. 14 Mart 2016’da ilçedeki en uzun “sokağa çıkma yasağı” başladı. 134 gün boyunca ablukaya alınan ilçede halkın deyimiyle “sendrom” yaşatıldı. Saldırıya da direnişe de yabancı olmayan Nusaybin, 134 gün boyunca tank ve toplarla yıkıldı. Nusaybin’in büyük bir bölümü yıkıma uğradı. Bu süre içinde bu küçük ilçeye Orgeneral, binbaşı ve çok sayıda üst düzey askerin yanı sıra 10 bini aşkın devlet gücü görevlendirildi. Bundan sonra yaşanan süreç tarihe “Nusaybin sendromu” olarak geçti.
Direniş kenti Nusaybin, 134 gün süren “sokağa çıkma yasağı”nda ilçeyi ablukaya alan faşist iktidar rejimine karşı tarih yazdığını şu sözlerle yansıtmıştı duvarlarında: “Bugünleri asla mağdur edebiyatıyla anlatmayın, mağdur tarih yazmaz, oysa biz tarih yazıyoruz.” Hafızalarda “Nusaybin sendromu” olarak yer edinen direniş, Vietnam’ın Amerikan ordusuna, Kobanê’nin DAİŞ çetelerine yaşattığını anımsattı.
Gever’de Halkın Öz Savunması Katliamlara ‘Dur!’ Dedi
Aylardır Kuzey Kürdistan kentlerinde AKP rejimi kirli bir savaş yürütüp büyük katliamlar gerçekleştirip imha-inkâr politikalarıyla Kürtleri kendi coğrafyalarından yok etmek istemekteydi. AKP çetelerinin son zamanlarda yöneldiği kentlerden biri de Gever olmuştu. Fakat AKP rejiminin hesaba katmadığı halk, mücadelesi ve direnişi ile bütün katliamlara, saldırılara devasa bir direniş ile karşı konuldu. Kürdistan’daki özyönetim direnişleri AKP hükümetinin soykırım saldırıları ile sonlandırılmak istense de aylarca nefes nefese yürütülen direniş tarihe yeni özgürlük öykülerini de kaydetmeyi sürdürdü. Tıpkı Kadın öncülüğünde gelişen Gever Serhildanı gibi…
Öz Yönetim Direnişleri canavarlaşan sistem karşısında fedaice direnen toplum gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Kobanê, Şengal, Sur, Cizir, Nusaybin, Gever vb. yerlerde özgürlük şiyarı ile bilinçleştirilen toplum canı pahasına toprağını savuna bilmiştir. Kültür ve Ahlakını yok sayan faşist, soykırımcı işgalci rejime inat kendisini geliştiren eğiten toplumun muhteşem direnişleri aslında bir toplumun öz savunmayı nasıl geliştirebileceğine örnek teşkil etmiştir.
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi