HABER MERKEZİ
Önder Apo faşizmi tanımlarken; “Ulus-devlet herhangi bir iktidar biçimi değildir… Faşizmin izinde geliştiği bir devlet biçimlenmesidir. Kapitalist tekelciliğin ekonomi üzerinde kurduğu hegemonya ancak devlet iktidarının toplum seviyesinde kendini yaymasıyla, örgütlemesiyle mümkündür… Faşizm ise bu devlet biçimini içten ve dıştan ezilen ve sömürülen toplumsal kesimlerle, rekabet halinde olduğu güçlerle savaş haline girdiğinde vardığı aşamadır” diyor.
Başka bir yerde ise Önder Apo faşizm için: “Faşizm, toplumsal hakikatin bittiği yerde ortaya çıkan toplumsal patolojidir. Ulus-devlet iktidarı ve sermaye tekelciliği olmadan asla üremez. Ulus-devletin kutsallaştırmaya çalıştığı sınırlar, vatan, millet, bayrak, marş, yurttaş kavramları gerçek toplumsal kutsallığa ihanet etmeyle bağlantılıdır. Tekçi vatan, millet, yurttaş inşaları tüm çağlar boyunca yaşanmış bir insanlığı kasap gibi doğramakla mümkündür” tanımlamasını yapmaktadır.
Dikkat edilirse faşizmin bu tanımlamalarında yola çıkıldığında görülecektir, doğası tekçiliktir. Renksizliktir. Aynılaştırmadır. Ezerek yok etmedir.
Faşizmin karakteri budur. Boşuna Mussolini, “Kurduğumuz rejim kusursuz olduğu için muhalefete gerek yoktur” dememiştir. Tek renkliliği, tek yaşam biçimini, tek ırkı derken ne kadar böyle tekler varsa ideolojik olarak savunan bir rejim muhalefete ihtiyaç duymaz. Daha doğrusu her türlü muhalif yaklaşımı en sert yöntemlere ezmeyi esas alır.
Hitler’in: “Vaktini ahmak parlamenterleri ikna etmekle geçiren bir bakan iş göremez” sözleri de faşizmin ne kadar dar görüşlü, başka düşüncelere kapalı olduğu kadar demokrasi düşmanı olduğunu da gösterir.
Zamanında Hitler, toplumları karılara benzetmesi de boşuna değildir. Halkların karılar gibi yönetilmeyi sevdiğini söylemesi özü itibariyle boyun eğen bir toplumun tercih ettiğini faşizm oldum olası savunmuştur. Karılaşma özü itibariyle kendi gerçekliğini yitiren, başkasına tümden ait olmayı ifade ettiği gerçeği göz önüne getirildiğinde, faşizm esasta toplumun tümünü teslim alan bir rejim olarak ancak var olabilir.
Yine unutmayalım ki, “Ulus-devlet herhangi bir iktidar biçimi değildir… Faşizmin izinde geliştiği bir devlet biçimlenmesidir. Kapitalist tekelciliğin ekonomi üzerinde kurduğu hegemonya ancak devlet iktidarının toplum seviyesinde kendini yaymasıyla, örgütlemesiyle mümkündür…” Yani kapitalist tekelciliğin, vurgunun, sömürünün gerçekleşebilmesi için, toplumun tümüne yayılmış ve yedirilmiş bir örgütlenme ile mümkündür ki, bunun da adı faşizmdir. Faşizm kapitalist tekellerin kar çıkarı için bu tek renkliliği, tek yaşam biçimini özenle geliştirerek ancak bunu sağlayabileceklerini biliyorlar.
Böyle kurulmuş bir rejime, ”Neden eziyor, neden saldırıyor, neden tutukluyor, neden gasp ediyor, neden katlediyor, neden işgal ediyor?” diye bir yaklaşım içerisine faşizme karşı olduklarını söyleyenler, girebilirler mi?Madem ki, karşımızda duran rejimi faşizm olarak nitelendiriyoruz, madem ki başındaki şefine diktatör diyoruz ve madem ki bu faşizan rejimin halklara ve emekçilere özelde de Kürtlere ve kadına düşman olduğunu söylüyoruz, o zaman bizim böyle bir rejime kızma hakkımız olabilir mi?
Kızma eylemi, beklenmeyen bir eyleme karşı gösterilen ve çoğu zaman ani yani spontane olan reflekstir. Ancak rejimin faşist bir rejim olduğunu biliyoruz ve faşizmin de ne olduğunu biliyoruz, o zaman bizim; ”haksızlık yapıyorlar, adaletsizliktir bu, saldırıyorlar, eziyorlar” diye kızma ve serzenişte bulunma hakkımız yoktur. Ve eğer böyle bir hakkımızın olduğunu düşünüyorsak, bilin ki korkunç bir oportünistlik bataklığında debeleniyoruzdur.
Oportünistlik sıradan bir kavram değildir. Çok dar anlamda siyasette bildiklerini uygulamama, yapmama olarak tanımlanıyor oportünistlik. İslam oportünizme münafıklık diyor. Münafık Müslüman değerlerine inandığını söyleyipte bu inanca göre yaşamayana deniliyor. Belki de Müslüman olupta münafık olma durumu Müslüman olmamaktan on kat daha tehlikelidir. Sonuç itibariyle birisi Müslüman değilse ona göre tedbir alınır ya da ona karşı mücadele edilir. Ancak, bel bağlanan Müslüman Müslümanlığın gereklerini bildiği halde pratikleştirmiyorsa, bu İslam’a inançsızlık yaydığı için son derece tehlikeli olmaktadır.
Siyasal alan için bu on kez daha geçerlidir. Birisi biliyor ancak uygulamıyor. Biliyor ancak yan çiziyor. Biliyor ancak uygulamayarak içeriğini boşaltıyor ki, böyleleri, temsil ettikleri davalar için son derece büyük zarar vericidirler.
Böylelerine halk omurgasız diyor. Omurgasızlık sadece fiziki bir hastalık olmuyor. Dik durma yerine et yığını gibi olmayı ifade ediyor ki, bu özü itibariyle bir kişiliksizliği, karaktersizliği, iradesizliği sonuç itibariyle mızmız ve pimpirik bir yaşam duruşu oluyor.
Uzatmadan, bugün Türkiye’de bir faşizm var diyorsak o zaman, sızlanma, kızma, daralma, şikâyet etme, geri çekilme hakkımız yoktur. Bunlara hakkımız var diyorsak, ifade edildiği gibi tam bir omurgasızlığı yaşıyoruzdur.
Halbuki doğru olan:
Bir yerde faşizm varsa, buna karşı durmasını bilmektir.
Gücümüz yetmiyorsa güç toplamaktır.
Gücümüz yoksa, gücümüzün yettiğine karşı koymaktır.
Gücümüz yoksa kendimizi örgütlemektir.
Gücümüz yoksa asgari olarak yapacaklarımızı yapmaktır.
Gücümüz yoksa karınca kararınca çabalamaktır.
Özcesi, faşizm varsa orada kızma olmaz. Şikayet temek hiç olmaz. Daralma ise asla ve asla olmaz. Çünkü böyle olanlar ya erkenden hata yaparak kendilerini ele verirler ya da faşizmin yoğun saldırıları karşısında erkenden umutsuzluğa kapılarak ya teslim olurlar ya da eski tüfek reel ve oportünist sosyalistler gibi bir yolunu bulup bu rejime monte olmaya çalışırlar. Ya da kendi içlerine çekilerek içki alemlerinde kimi zaman naralar atarak, sözde var olduklarını ve en azında kendilerine karşı dürüst olduklarını söyleyerek kendilerini boş boş teselli ederler.
Dürüst olmuşsun ya da olmamışsın, faşizm her gün cirit atıyorsa, insanlık ayaklar altında gidiyorsa, ahlaksızlık başını alıp gitmiş ise, münafıklık yaşam alışkanlığı haline gelmişse ise, ne yazar. Ya da kaç kuruş eder demezler mi?
Bunun için ”FAŞİZME KIZILMAZ,” faşizme karşı direnilir. Faşizme karşı her fırsatta mücadele edilir, karşı durulur.
Hele hele Türkiye gibi dörtdörtlük faşizan bir ortamda özelde de kendisine genç diyen, dinamik olduğunu iddia eden, halkçı ve yüreği adalet için çarptığını söyleyenler için bu kat be kat daha fazla geçerlidir.
Özcesi, şikayetçi olmadan faşizmin insanlık düşmanı bir rejim olduğunun bilinciyle, direnişi çok zengin, yaygın yol ve yöntemlerle örmek için kollarımızı sıvazlayalım!
Hayri Engin