BEHDİNAN – PKK Merkez Komite Üyesi Kasım Engin ile işgalci Türk devletinin özel savaş politikalarını ve bunun gençliğe yansımasını konuştuk. Engin, “TC devletinin Kürt gençlerine karşı uyguladığı politikalara bakıp sonuçlar çıkarmak mümkündür. Amaç dize getirerek kendinden uzaklaşmış, bir nevi Stockholm Sendromu vakası haline getirerek katiline aşık haline getirilmek istenen bir gençlik istenmektedir” dedi.
İki bölüm halinde yayınlayacağımız değerlendirmenin birinci bölümü şöyle:
“Çöktürme planı” ile beraber özelikle özyönetim direnişlerinin olduğu kentlerdeki ve genel olarak Bakur gençliğinin üzerindeki özel savaş politikaları nelerdir?
Çöktürtme Planı TC devletin 2014 yılında geliştirmiş olduğu bir plandır. Birinci aşaması 2015 Öz Yönetim Direnişleri sürecinde açığa çıkan bölümü olarak, ikinci aşaması ya da İkinci Çöktürtme Planı olarak ise Legal Demokratik Siyaset alanının Belediyelerine Kayyumlarla el koyma temelinde açığa çıkmıştır. Bu planlara göre hedef Kürtleri çöktürtmektir, yani dize getirmektir.
Hatırlanırsa zamanında Dersim Direnişi’nin büyük Önderi Seyit Rıza teslim olarak pişmanlık göstermesi durumunda af edileceği kendisinden istenmişti. Ancak Seyit Rıza o meşhur olan tarihi sözleriyle Atatürk’e: ”Ben sizin yalanlarınızla baş edemedim bu bana ders olsun. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu size dert olsun” demişti. Dize getirmedikleri Seyit Rıza’ların intikamını yeniden Çöktürtme Planıyla Kürt halkını dize getirerek teslim almanın adı oluyor bu plan.
Kemalizm sadece Kürt düşmanlığı değildir, Kemalizm özü itibariyle Kürtleri dize getirterek, kendilerinden vazgeçirmeyi hedefleyen rejimin de adıdır.
Kemalistlerden önce de İttihatçılar benzer politikaları uygulayarak Kürtlerin kendilerinden vazgeçmeleri için yüz binlerce Kürt katletmiş ve Kürtlerin olmadığını ispatlamak için de onlarca sözde bilimsel çalışmalar yürütmüşlerdi.
Türk milliyetçi gıdasını bu İttihatçı gelenekten alarak Kemalizm olarak kendisini sürdürmüş ve bugüne ise Yeşil Türkçülük olarak kendisini devam ettirmektedir. Türkçülüğün özü hep Anti Kürt, Anti Ermeni, Anti Rum ve Anti Süryani-Keldani olarak bugüne kadar var oldu. Ermenileri, Rumları, Süryani-Keldaniler coğrafyamızda silip süpürdüler. Onların deyimiyle köklerini kazıdılar. Kürtlerin ise köklerini kazımak için birçok kez büyük soykırımlar gerçekleştirmiş olsalar da, bugüne kadar istediklerini yapamadılar. Ancak bundan vazgeçmişte değildirler.
İttihatçı ve Kemalistler ağırlıklı olarak hastalıklı bir ideoloji olan Türkçülüğü yani milliyetçilik ve ırkçılığı kullanarak Kürtlerin kökünü kazımaya çalıştılar. Ancak Yeşil Türkçülük sadece milliyetçiliği yani Türkçülüğü Kürtlerin yok edilmesinde kullanmıyor. Yeşil Türkçülük milliyetçiliğin yanında Sünni mezhebine dayalı dinciliği de kullanarak Kürtleri yok etmeyi hedefliyor. Kimisi bu ideoloji geçmişti Türk İslam Sentezi diye adlandırmıştı. Ve bu tür bir faşizm hiç şüphe yok ki sadece faşizan olan milliyetçi Türkçülükten kat be kat daha tehlikelidir. Kürtlerin din olarak ağırlıklı olarak Müslüman olmasından yola çıkarak, hem Kürt halkın dini duygularını kullanmaya çalışırken, esasta da Türklerin dini duygularını kullanmayı esas alıyor. Müslümanlık bir barış dinidir. Bunun için bir Müslümanın bir Müslümanı kolay kolay –eğer sapkın değilse-boğazlamaz. Çünkü İslam dinine göre din kardeşliği vardır. Buna Ümmetçilik deniyor. Ancak dinciliği milliyetçilik sosuna bandırdıklarında bu ideoloji kadar yani Yeşil Türkçülük kadar tehlike bir ideolojiyle rastlamak zordur. Çünkü dindar insanlar normalinde merhametli olurlar. Vicdan onlar için esastır. Ancak milliyetçilikle manipüle edilmiş bir dincilik özü itibariyle Muaviyeleşme olduğu için halklar için bu durumda Kürtler için son derece tehlikeli olmaktadır.
Örneğin bugünlerde camilerde Kürtleri katletmeye giden bir ordu için camilerde fetva verilmesi bu Türk İslam Sentezciliği ile yani Yeşil Türkçülükle bağlantılı bir durumdur. Bu ideolojiyle en sıradan Türkiye’ye göç yoluyla geçmişti yerleşmiş ya da yerleştirilmiş olan; Türkü, Boşnak’ı, Pomak’ı, Laz’ı, Arnavut’u, Çerkez’i, Çeçen’i, Gürcü’yü, Arap’ı, Gagavuz’u, Azeri’yi, Dadaşı derken ne kadar böyle farklı renk varsa, Kürtlerin katledilmelerinde kullanabilmektedir. Bu ise bu Yeşil Türkçülüğün ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça göstermektedir. Atatürk örneğin dindar Müslümanları çok fazla zamanında Kürtlere karşı kullanamamıştı ve dindar Müslümanlar da Kürt kanına ellerini çok fazla bulaştırmamışlardı.
Çöktürtme dedikleri plan bu ideolojik bakış temelinde geliştirilerek Kürtleri dize getirmek için topyekûn bir saldırı oluyor. Bu saldırının ne kadar kapsamlı olduğunu görmek için Çöktürtme Planı’nda birkaç alıntı yapmak yerinde olacaktır.
Birinci Çöktürtme Planı’nından:
”Özel Polis Kuvvetleri ve özel askeri komandolar eşliğinde, ordu güçleri şehirleri kuşatarak, mahallere ve yerleşkelere operasyonlar düzenleyecek; komuta merkezi il Jandarma Komutanlıkların da olacağı, gereklilik halinde helikopter ve yine gerekirse savaş uçakları İl Jandarma Komutanlığı emirinde olacağı…
Ablukaya alınan yerleşkelerde, yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır…
Yapılacak bastırma operasyonlar da 10 bin illa 15 bin imha, 8 bin civarı yaralı, 5-7 bin arası tutuklama, bombalanmış küçük ve büyük yerleşim alanlarında 150-300 bin civarı insanın yer değiştirmesinin terör örgütünü felç etme, işlevsizleştirmesini sağlaması düşünülmekte…
Daha önce bölgede görev yapmış üst düzey askeri yetkilerden yararlanma, bu alana kaydırma hem coğrafyayı tanımaları hem de bölgenin temel özelliklerini bilmeleri, sivil halkın psikolojisini bilmeleri açısında yararlı olacağı, köy korucularının ve kamu görevlisi olarak görevlendirilen, eski örgüt mensuplarından yararlanılması önem arz etmektedir…
Bölgeye daha önce görev yapmış bölge coğrafyası ve bölge halkını iyi tanıyan üst rütbeli personelin acilen atanmasının tamamlanması…
Adı geçen alan, bölge ve yerleşkelerin etrafında tank ve zırhlı araçların uygun yerlerde konumlandırılması…
Giriş ve çıkışların tümünün kapatılması…”
İkinci Çöktürtme Planı’ndan:
”Belediyelerin İç İşleri Bakanlığı tasarrufunda olduğu ve aynı şekilde yargı yoluyla yapılacak sonuçların daha hızlı sonuçlar alınacağı, gerekli mercilerin bu işlemleri daha da hızlandırmaları artık bir zaruriyet olmaktadır. Bölgede operasyonlarda bulunan tüm personelimizin terör örgütünün ve yardakçısı partinin belini kırana kadar devletimizin tüm kurumları tam bir seferberlik içinde olduklarını akıllarından çıkarmamaları gerekir. Bu seferberlik vesilesi ile istenilen tüm lojistik destek, araç gereç ve yasal engellerin anında ve seri bir şekilde kaldırılacağı bilinmeli ve bunun operasyon içinde bulunan idari birimlerin dikkatini dağıtmaması gerektiği bilinerek rahat hareket edilmelidir…
- Savcının karşısına çıkma korkusu ile silahını kullanmaktan çekinen personelin yapmış olduğu davranışın sonuçlarının çok ağır olabileceği, bu sebeple şehit verebileceğimiz, silahını kullanmayarak devletin milletin bekasını tehlikeye düşüreceği, vatan hainlerinin, teröristlerin ve devlet düşmanlarının kendilerinden daha fazla güç bulacaklarını tüm personeller akıllarından bir an bile çıkarmayacaktır.
- Silah kullanımı konusunda yasal prosedürler düşünülmemeli, bir seferberlik ve olağanüstü durum yaşandığı unutulmamalı ve askeri mahkemelerde gereken her türlü düzenlemenin yapılacağı bilinmelidir.
- Tank ve benzeri zırhlı araçlardan yapılacak atışlarda isabetlenen alanların dışına sekmesi durumunda da herhangi bir sorumluluğun olmadığı bilinmelidir. Devletimizin içinden geçtiği bu zor dönemde ilan edilmemiş de olsa yüksek ölçekli bir atış gerekmektedir.
- Yerleşkelerdeki konutların oturulamaz hale getirilmesi, geri gelenlerin operasyon sonrası dönmemeleri göz önünde bulundurularak hareket edilmesine özen gösterilmelidir.
- Çocukları terör örgütü içinde bulunan ailelerin konutlarına ayrı bir özen gösterilmesine dikkat edilmelidir.
- Bilinen birimlerin yüzlerini kapatmalarına, devletin resmi yayınları olsalar bile açık şekilde görünmemelerine önem gösterilmesine dikkat edilmelidir…”
Biz yukarıda planın sadece bazı bölümlerini verdik. Ancak bu planın nasıl düşmanca ve tümden bir halkı dize getirme temelinde geliştirildiği ortadadır. Ancak daha önemli olan husus ise bu planlanın yazıldığı gibi önemli oranda insanlık dışı uygulamalar temelinde pratik sahaya aktarılmış olmasıdır. Cizre’ye, Nusaybin’e, Silopi’ye, Gever’e, Şırnax’a ve diğer yerlere bu gözle bakmak, panzerlerin arkasında sürüklenen Lokman Birlikleri, çırılçıplak edilerek bedeniyle oynanan Ekin Vanları, bodrumlara katledildikten sonra üzerilerine benzin dökülerek yakılan Mehmet Tunçları, Aysel Yükselleri ve tabi Mehmet Yavuzerlerinin tümüne bu gözle bakıp yeniden ele almak son derece önemlidir.
Dahası Kürdistan’da legal siyasetle uğraşan kurumlara nasıl zoraki el koyarak talan edildiklerini de iyi görmek gerekiyor. Kayyum dedikleri gasp etmeler, vekilliklerini düşürerek tutsak almaları ve kapatılan onca legal kuruma bu plan gözüyle bakılırsa, Çöktürtme Planı’nın ne olduğu daha iyi anlaşılır.
Çöktürtme planının tümden bir teslim alma, yıkma ve kendi özünde uzaklaştırma planı olduğu bu bakımdan çok nettir.
Bu gözle TC devletinin Kürt gençlerine karşı uyguladığı politikalara bakıp sonuçlar çıkarmak mümkündür. Amaç dize getirerek kendinden uzaklaşmış, bir nevi Stockholm Sendromu vakası haline getirerek katiline aşık haline getirilmek istenen bir gençlik istenmektedir.
Dikkat edersek daha önce son derece ulusal meselelere, toplumsal yaşama duyarlı olan gençliği fuhuşla, uyuşturucuyla, eğlence kültürüyle derken okullara ve spor etkinliklerine özendirilerek kendisinden uzaklaştırılmak istenen bir gençlik söz konusudur.
Çok sert baskı ve katledilmelerle sindirilen, korkutulan bir yapıyı ardından çeşitli özel savaş yöntemi ve psikolojik savaş yöntemleriyle etkilemek daha rahattır.
Diğer önemli bir silah ise aç bırakma yöntemidir. Kürt Halk Önderi bu yönteme Bio-İktidar ve Ekonomik Terör diyor. Aç bırakarak insanları nefisleri üzerinden teslim almak bu Çöktürtme Planı’nın belki de en önemli hedefidir. Kürdistan’da aç olmayan neredeyse kimse kalmamıştır. Aç bırakarak kendine muhtaç olma politikası belki de en tehlikeli olan bir özel savaş politikasıdır. Aç bırakarak teslim alma temel hedeftir. Aç bırakarak fuhuşa zorlanmaktadır insanlar. Ajan olmaya zorlanmaktadırlar. Ajanlık, fuhuş dışında neredeyse Kürt gençlerine yol bırakılmadığı için Kürdistan’ın birçok yerinde özelde de direniş merkezlerinde bu çok yaygın bir şekilde özel olarak devlet eliyle geliştirilmektedir. Daha tehlikeli olan ise bunun özgürlük mücadelesine en yakın aileler üzerinden geliştirilmek istenmesidir. Değer ailelerine bu faşîst rejim özel ele atarak düşürmeyi hedeflemektedir.
Özel Savaş’ın nasıl çalıştığını daha iyi görebilmek için geçmişte hazırladıkları Milli Bütünleşme Projesi adlı belgede bir iki cümleyi alıntılamak yerinde olacaktır.
”Başta öldürülen PKK’lıların aileleri olmak üzere yakın çevrelerine yönelik olarak kapsamlı rehabilitasyon çalışmaları başlatılmalıdır. Bu insanlar düşman oldukları halde, düşman olarak görülmemeli kendilerine öyle davranılmamalıdır…
Özellikle PKK’lı gençlerin anneleri ve babaları kazanılmalı, çocuklarını PKK’dan geri almak üzere yönlendirilmelidirler. Bu çerçevede özellikle “Cumartesi anneleri” gibi örgütün politikleştirerek istismar ettiği gruplar tahlil edilerek terör örgütünden koparılmalıdır…
Öğrencilerin Güneydoğu Anadolu’dan, Batı’ya Ankara, Bursa, Çanakkale, İstanbul’a düzenlenecek, bazı kasaba ve köyleri kapsayacak, tarihi ve sosyal gerçeklikleri görecekleri turlar, geleceğe yönelik olarak mağduriyet sorununun çözümüne yardımcı olacaktır.”
Özcesi, özel savaş çok ciddi bir şekilde Kürdistan gençliğine el atarak, kendi özünde uzaklaştırmak için büyük bir uğraş içerisinde olduğu görmeli ve buna göre de karşı tedbirler geliştirilmelidir ki, Özel Savaş’ın dolasıyla Çöktürtme Planı’nın hedefledikleri kursaklarında kalsın.
2-Özel Savaşın günlük yaşamın her alanında işlediği günümüzde gençlik bunlara karşı nasıl bir tutum, ne tür bir yol izlemeli?
”Bir özel savaş yöntemi olarak psikolojik savaş, karşıtını korkutmayı ve aldatmayı hedefler. Korkan siner, aldanan ise çaresiz kalır. Böylece psikolojik savaş uygulayan güç istediğini yapma imkanına kavuşur. Eğer bir toplum sindirilir ve çaresiz bırakılırsa, o toplum sürü haline gelir ve kolaylıkla güdülür. Bütün diktatörler toplumu sürü haline getirerek kolaylıkla gütmek isterler. Bu nedenle de toplum üzerinde korku ve yanılgı geliştiren psikolojik savaşa ağırlık verirler. Toplumu sindirmeyi amaçlayan korku terör ile yaratılır. Terör dehşet yaratan saldırı demektir. Öyle ki, birine vurulur, ama bini korkuya kapılır ve dehşete düşer. Bunun sonucunda ise siner ve pasifize olur, her türlü uygulamaya boyun eğen, ses çıkarmayan duruma gelir. Terörün en örgütlü ve etkili olanı devlet tarafından uygulananıdır. Devlet terörü toplumları sindirip boyun eğdirmenin en etkili yöntemidir. Bu nedenle bütün diktatörler devlet terörü uygularlar.
Bir toplumu sindirip çaresiz kılmada aldatma da çok önemli bir yöntemdir. Toplumu aldatma yalan ve hile ile olur. Yalan ve hileyi toplumda yaymanın araçları basın ve hafiye örgütüdür. Bu nedenle bütün diktatörler demagogdurlar, yalan ve hileye baş vururlar. Bunları etkili kılabilmek için de özel hafiye örgütleri kurar ve basın-yayın organlarını ele geçirirler. Öyle ki, toplum üzerinde kendilerini tek ses haline getirirler.”
Dikkat edersek yukarıda dile getirileri Kürdistan’a vurduğumuzda göreceğiz ki, Kürdistan’da uygulanan tümden bir özel savaştır. Hem de eşine ender rastlanılan bir özel savaş. O zaman yapılması gerekli birçok hususun var olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Öncelikli olarak bu özel ve psikolojik savaşın üzerinde etkili olduğu zemini kurutmak gerekiyor. Bu da bireylerin, bireyler şahsında da toplumun bilinçlendirilmesi ve özgüven kazanması demektir. Önce özel savaşı ve onun yöntemlerini bilince çıkartacağız, ardından ise bu uygulanan özel savaşın hedeflerini amaçlarını bilince çıkartacağız. Bunu yaptıktan sonra ise özel savaşın zemininden çıkmanın yollarını arayacağız.
Dediğimiz gibi bunun ilk yolu bireyin kendi benliği güçlendirmesidir. Güdülerine esir olmaktan çıkmasıdır. Biliyoruz ki Özel ve Psikolojik savaş ağırlıklı olarak üç güdü üzerinde çalışarak insanları etkilemeye çalışıyor. Bunlardan biri açlıktır, yani boğazdır. Aç bırakarak bazı insanlar teslim alınmak istenir. İkinci bir husus ise korkudur. İnsanı yaşamını tehditlerle korkutulmasıdır. Bir diğeri ise cinselliktir. Kadın ise erkekle teslim alınması, erkek ise kadının eliyle teslim alınmasıdır. Bu üç temel güdüler de kendisini sağlam temellerde şekillendiren bir kişi bunları bir de bilinçli yaşamla bütünleştirirse, özel savaşın sonuç alması çok zor olacaktır.
O zaman yapılması gerekli olan en temel iş; bireyin kendisini çok güçlü bir şekilde terbiye ve eğitmesidir. Bu üç güdü üzerinde kendisini terbiye etmiş bir kişinin düşürülmesi, kendisine düşman hale getirilmesi ya da düşmanın bir zemini olması çok zor olduğu gibi, böyle bir birey her zaman çok güçlü çıkışlar yapmanın da zeminini hep kendi kişiliğinde barındırdığı için, gelişmeye en açık bireyde olabilir.
YARIN/2.BÖLÜM
NC//Arhat BA