HABER MERKEZİ
Şehit Çiçek Gabar (Kiçi)
Savaşın sıcak olduğu yıllardı. Yine dünya emperyalist güçlerinin Türkiye’ye verdikleri destek ve yerel işbirlikçi güçlerin de öncülük ettiği ‘92 Güney Savaşı’nın yaşandığı günlerdi. Başûr’da savaş çok şiddetli bir şekilde sürerken, asıl büyük görev Bakurê Kurdîstan sahasındaki gerillanın omuzlarına yüklendi. Çünkü eskiden bir eyalet ya da bölgeye yönelik herhangi bir operasyon başlatıldığında ya da bir saldırı yapıldığında diğer eyalet ya da bölgeler oralara destek amacıyla eylemler gerçekleştiriyordu. Bu görev de en çok savaş sahalarımızın başında gelen Botan’a düşüyordu.
Savaşa rağmen katılımı arttırmak, serhildanları başlatıp geliştirmek gibi görevler yine Botan’ın omuzlarına yükleniyordu. Tabii bu ilk günlerde arkadaşların orada attıkları ve yıllarca üzerinde savaşın sürdürülüp geliştirildiği temelin var olmasından dolayı Botan’a böyle bir rol düşüyordu. Benim de Botan’da kalmadığım, gerillacılık yapmadığım yer kalmamıştı.
Bir yandan kitle örgütlenmesi, yeni savaşçı katılımı, yine serhildanları örgütleme, onları geliştirip destekleme görevlerinin yanı sıra düşmana karşı büyük eylemlerin de yapılması gerekiyordu. O yıl yani ‘92 yılında çok büyük eylemler de yapıldı.
TRT Bülcüna dedikleri bir yer
Hareketin en büyük ve kapsamlı eylemleri ‘92 yılında başladı. Karakol ve taburların hedeflenip oradan düşmanın sökülmesi, yine tepe baskınlarının yapılıp, tepelerden düşmanın sökülmesi eylemleri o yıl başladı ve büyük bir bölümü de başarıyla gerçekleştirildi. Bu eylemler Botan’ın her yerinde yapıldı.
‘92 yılında uluslararası güçler ile yerel işbirlikçi güçlerin de desteğini alan sömürgeci Türk devleti, Başûrê Kurdistan’ı işgal biçiminde gerillayı hedefleyen sadırılar geliştirince Botan’da düşmana darbe vurmak için bir eylem yapmak istedik. Eylem, o yılın temel tarzı olan karakol baskını tarzında yapmayı planladık. TRT Bülcüna dedikleri bir yer vardı. Normalde bölgeye yayın yapmak için yapılmış bir TRT verici yeriydi. Hemen alt tarafında ise Bülcüna adında bir köyü vardı. Ama bölgede gerilla savaşının gelişmesiyle birlikte, güvenliği alma adı altında köyün içinde bir karakol yapmışlardı. O karakol günümüzde de halen vardır. Karakol, TRT verici noktasını korumak üzere oraya kurulmuştu. Botan’ın neresinden bakılırsa orası görülüyordu. Cudî’den, Pîro’dan, Herekol’dan çok rahatlıkla görülebilen bir yerdi. Garzan’ın bazı alanlarından bile çok rahatlıkla görülebiliyor. Çok yüksek bir tepe ve her tarafı ışıklandırılmış bir yerdi. TRT verici merkezi olduğunu bilmeyen, “o tepenin başındaki ilçenin adı nedir?” diye sorabilirdi.
Arkadaşlar hedef olarak o tepeyi seçmişlerdi. Ona yönelik bir eylem gerçekleştirmeyi planlamışlardı.
Bir yol Dihê (Eruh) ilçesine bağlı bağlı Mişarê üzerinden gelip karakola çıkıyor. Oradan da köye iniyor. Çok dik ve tehlikeli bir yoldur. Onunda dışında çok fazla yol yok. Bazı patikalar var onlar da çok sarp yerlerden geçiyor. Yol gitmez, kervan geçmez misali olduğu için Türk devleti ve ordusu bu mevzilerine çok güveniyordu. Gerillanın hayatta gidip oraya yönelik bir eylem gerçekleştireceğini hiç düşünemiyorlardı. Tepenin sivriliği, asiliği, yine yolun tek olmasından ötürü öyle bir ihtimal vermiyorlardı. Devlet ve ordusu, Apocuların önlerine koydukları hedefi ne pahasına olursa olsun gerçekleştirme yönündeki kararlılığını az çok bilse de, buraya yönelik bir eylemi imkasız görüyorlardı.
Sonbahardı. İçeride üslenecek güçler de, Başûr’a çekilecek güçler de belli olmuştu. Başûr’a geçecek güçlerin yola çıkma zamanı geliyordu. Ama geceler hala çok sıcaktı. Onuncu ya da on birinci aydı. Çünkü artık yağmurlar başlamıştı. Biz Çirav gücüydük. O yıl Çirav gücü olarak eylem yapma amacıyla Gabar’ın hareketli birliğiyle hareket etmiştik. Bir araya gelip eylemimizi gerçekleştiriyor, ardından eylem toplantısını yapıp alanımıza çekiliyorduk. Biz keşif yapıp eylem için Gabar gücünü çağırıyorduk, onlar keşif yapıp bizi çağırıyorlardı. O şekilde eylem yapıyorduk.
Geliyê Gordila da bir gün Rojhat arkadaş, “arkadaşlar hazırlansın, Gabar’a gideceğiz,” dedi. O, Gabar’a gideceğiz dediği an planda bir eylem olduğunu anlıyorduk.
Gideceğimiz yeri yani Gabar’ı daha önceden tanıyordum. Oralarda kalmıştım. Gittiğimizde yönümüzü Gabar’a değil de direk Bülcüna’ya verince olayı daha ayrıntılı anladım. Ama ilk etapta Bülcüna TRT’sini hedefleyeceğimizi hiç düşünmedim. O kadar dik ve çok ışıklı bir yere yöneleceğimizi aklımın ucundan bile geçirmiyordum. En son yönelebileceğimiz bir hedef olurdu orası. O yıl Gabar ve Çirav’da vurulmadık tek hedef de orasıydı.
Heyecana kapıldın mı, o andan itibaren eylem başlamış demekti
Bir günde kendimizi oraya yetiştirdik. Gabar’da Zivinga Hacı Ali denilen yere akşama doğru ulaştık. Akşam olmuştu. Bülcüna’ya yakın, Basê suyu kenarında ormanlıklı bir yamaçtı. Bu arada Gabar gücünün bizden önce gelip orada beklediğini gördük. Çok kalabalık bir güç gelmişti. Gelen gücün sayısını görünce büyük bir hedefe yöneleceğimizi anladım. Ama bu konular dile getirilmez, askeri sırdır. Kimse kimseye sormaz ve kimse de kimseye eylem anına kadar bir şey söylemez. Ama her arkadaş tecrübe düzeyine göre bir şeyler düşünür. Ancak düşündüğünü de kendine saklar. Zaman biraz daha ilerleyip hava tam kararınca Pale arkadaş (Pale Mêrdînli bir arkadaştı. ‘89 katılımlıydı. Mava’da Çiyayê Siskê de bölük komutanı iken şehit düştü. Botan’da tanınan bir arkadaştı.) vardı. Rojhat arkadaş gelip, Cihat arkadaşla Pale arkadaşa, “Bir göreve gideceksiniz. Onun için kendinizi hazırlayın” dedi. Rojhat arkadaş göreve gideceklerini söyleyince eylem için keşfe gideceklerini anladım. (Cihat arkadaşta ‘89 katılımlıydı. Çirav’ın Nitê köyündendi. ‘94 yılında Çiyayê Reşkê olayında şehit düştü. Şehit düştüğünde takım komutanıydı. O da araziyi iyi tanıyordu).
Rojhat arkadaş, her iki arkadaşa, göreve gitmek için saat onda hazır olmalarını söyledi. O kadar ileri bir saati verince hedef çok uzak diye düşündüm. Hepimizi büyük bir heyecan sardı. Heyecana kapıldın mı, o andan itibaren eylem başlamış demektir. O heyecan eylemin sonuna kadar sürer. Hazırlığımızı yaptık. Ağır silah götürüp götürmeyeceğimizi Rojhat arkadaşa sorunca, götürmeyeceğimizi söyledi. “Arkadaşlar bireysel eşyalarını bıraksın ama cephanelerini getirsin” dedi. Keşfe giden grubun içinde ben de vardım. Çantamı bir arkadaşa teslim ettim. Rojhat, Pale, Cihat, Halil Dêrik’in de içinde olduğu kalabalık bir grup olarak gidecektik. Saat on gibi yola çıktık. Yağmur da yavaş yavaş çiseliyordu. Bülcüna köyünü geçtik. Bülcüna’yı geçince küçük bir tepecik var. Orada doğal mağaralar da vardı. O mağaralara girip beklemeye başladık. Sabaha karşı uyanıp keşif için tepeceğin üstüne gittik. Oradan Bülcüna TRT’sinin karakolunun tepesi ve üzerindeki mevzilerin hepsi çok iyi görünüyordu. Hava tam açıldı. Ama her yeri sis sardı. Sis her yeri kapatmıştı. Tepenin üstünde her birimiz bir ağacın altına geçtik. O sırada Halil arkadaş “Heval artık bu olayın sırı kalmadı. Biz TRT’nin son keşfi için buraya geldik. Akşama kadar buradayız. Son keşfimizi de yaptıktan sonra eylemi başlatacağız.” Akşama kadar keşfimizi yaptık. Oradaki düşman çok normal bir şekilde mevzilenmişti. Çevrelerini saran mevzileri tutmuşlardı. Onun dışındaki pozisyonları normaldi. Oradaki askerler çok rahattı. Akşama kadar oradaki düşman gücünü takip ettik. Akşama doğru oraya bir konvoy geldi. Gelen konvoyun takviye güç mü, cephane mi, yoksa erzak mı getirdiğini çok fazla netleştiremedik. Ancak konvoy geri dönüp gidince de asker sayısında bir artışın olmadığını gördük. Sayı artmadığına göre, “konvoy başka şeyler getirmiştir,” şeklinde yorumladık. Eylemin sabote olmaması için de çok dikkat ediyorduk. Hava soğuk olmasına rağmen ateş falan yakmadık. Sis giderek arttı. Akşama doğru artık her yeri kapattı. Tabii bu bizim için çok büyük bir avantajdı. Akşama doğru eyleme katılacak arkadaşlar da sisten yararlanarak gelmeye başladılar.
Eyleme katılacak arkadaşlar da gelince, biraz daha bekledikten sonra harekete geçecektik. Harekete geçmeden önce arkadaşlar eylem düzenlemesini yaptılar. Ve yaptıkları düzenlemeyi okudular. Yapılan eylem düzenlemesine göre iki saldırı kolu vardı. Bir kolun başında Rojhat arkadaş yer alıyordu. O kol patikadan gidip hedefe saldıracaktı. Diğer kol da Çiyayê Reş sırtından gelecekti. O kolun genel sorumlusu yani kol komutanı Halil arkadaştı. Ama o kol kendi içinde üç gruba ayrılıyordu. Saldırı, yakın savunma ve uzak savunma şeklinde harekete geçecektik. Uzak savunma grubunun sorumlusu Şoreş arkadaştı. Ben yakın savunma grubunda yer alıyordum. Bizim grubun sorumlusu da Pale arkadaştı. Eylem düzenlemeleri de okunduktan sonra sisten dolayı artık hiçbir yer görünmüyordu. Keşif de yapamıyorduk. O yüzden de biraz erken hareket etmeye başladık.
Namluyu çekmeye çalışırken askerin elinin tetikte olmasından dolayı tarama oluyor
Her gurup yerine gitmek için harekete geçti. Artık tek-tük telsizimiz de vardı. Ama kullanılmıyordu. Çünkü kullanılması durumunda eylem sabote olabilirdi. Sadece onlarla düşmanı dinliyorduk. Eylem saat dokuzda başlayacaktı. O saate kadar her grubun yerine ulaşması gerekiyordu. Köye giden yoldan geçerek tutmamız gereken yola girdik.
Yağmur çiseliyor hava hala sisli ama soğuk değildi. Çok tuhaf, garip, güzel denilebilecek bir hava vardı. Yani sis ve karanlığa rağmen insan önünü görebiliyordu. Uzak savunma grubunu yerine bıraktıktan sonra, yerimize gitmek için devam edecektik. Yerimize ulaşır ulaşmaz Şoreş’in grubu gelsin diye bir haber geldi. Haber daha yerine ulaşmadan bir anda bir tarama sesi duyduk. Meğer karakoldan bir grup asker gelip Şoreş onların tutması gereken yere pusu atmışlar. Yani günlük tedbirlerini almışlar. Ancak biz, onları görmemiştik. Havanın çok sisli olmasından dolayı akşam keşfi bitirdikten sonra meğer gelip yerleşmişler. Gelip orada çadırlarını kurup içine girmişler. Arkadaşlar gidip mevzilerinin içine giriyorlar. İlk mevzi de MG3 mevzisiymiş. Arkadaşlar çadırı görüyorlar ama tam anlayamıyorlar. Biraz daha yaklaşınca çadırı tanıyor ve içinden de bir namlunun dışarıya çıktığını görüyorlar. Arkadaşlar, askerlerin yattığını düşünüyorlar. Nöbetçi çıkarmadan çadırın altına girmişler. Sinan arkadaş, Çekdar arkadaşı geriye itip, namluya elini atıp çekmeye çalışıyor. Namluyu çekmeye çalışırken askerin elinin tetikte olmasından dolayı tarama oluyor. Bir mermi Çekdar arkadaşın koluna isabet ediyor. Bir mermi de Sinan arkadaşın göğsüne isabet ediyor. Her iki arkadaş da yaralanıyor. O sırada Halil arkadaş, “Saldırın” diye bir talimat verdi. Daha eylemin belirlenen başlama saatine de biraz vardı. Ama beklenmeyen ve istenmeyen bir durumla karşı karşıya kalmıştık. Tabii bu söylediklerimin hepsi birkaç saniyelik bir zaman diliminde yaşandı. Halil arkadaş saldırın diye talimat verdikten sonra bir dakikalık süre içinde ikişerli bir şekilde tepeye saldırmak için harekete geçtik. Tepeyi olduğu gibi önümüze kattık. Tepedeki asker silahını patlatmaya fırsat bulamadı. Çünkü bir anda bomba, RPG-7, BKC ve ferdi silahlarla o çadır ve etrafındaki mevzilere saldırdık. Pusuya gelen gücün tuttuğu tepe birkaç dakika içinde düştü. Bazı askerler karakola değil de diğer tarafa doğru kendilerini bırakıp kaçmaya başladılar.