HABER MERKEZİ
AKP-MHP faşizmi topyekûn özel savaş saldırılarını artırarak sürdürüyor. Faşist saldırılar sadece katliam, tutuklama, tecrit, işkence, açlık, savaş ve ölüm olarak kalmıyor, aynı zamanda topluma yönelik en ağır hakaret ve tecavüz olarak da yaşanıyor. Öyle yöntemlerle saldırı yapılıyor ki, adeta toplumsal ahlak tümden bitirilmeye çalışılıyor. Çok açık ki ahlaki düşkünlük faşizmin temel dayanaklarından biri oluyor.
Herhalde Dersim’in Pertek ilçesinde Harun Yıldırım isimli bir düşkünün devlet destekli olarak beş erkek çocuğa yönelik tecavüzünden söz ettiğimiz anlaşılıyordur. Belli ki duyunca insanın damarlarındaki kanı donuyor. Çok açık ki tecavüzün boyutu oğlan çocuklarına kadar ulaşmış bulunuyor. Ne kadar doğrudur bilemeyiz, ama çocuklara baba, ağabey, amca ve benzeri yakınları tarafından da tecavüz edilme olaylarının toplum içinde epeyce yaygın olduğu bilgileri geliyor. Belli ki faşizmin kültürü tecavüz oluyor.
Uyguladığı derinleştirilmiş özel savaş kapsamında AKP-MHP faşist yönetiminin, özellikle Kürdistan’da çocuklara ve gençlere yönelik planlı tecavüz politikalarını hayata geçirdiği biliniyor. Bu tür durumlar zaman zaman basına yansısa ve belli bir tepkiye yol açsa da, çoğunlukla gizli kapaklı kalıyor. Birkaç yıl önce Siirt’teki bir ortaokulda kız öğrencilere yönelik polisler tarafından yapılan yaygın tecavüz ve fuhuş olayları basına yansıyınca yörenin AKP’li yöneticileri ne demişti? “Dağa çıkıp terörist olacaklarına fuhuş yapmaları daha iyidir” demişti. Yine bizzat öğretmen ve polis gibi devlet görevlileri tarafından kız çocuklarına yönelik tecavüz olaylarının yaşandığı birçok kez basına yansımıştı.
“Dağa çıkmak yerine fuhuş yapmak”; işte AKP-MHP faşizminin Kürt ve Kürdistan politikasının esası budur. Aylardır HDP Diyarbakır Bürosu önünde “Çocuklarımızı dağdan getirin” diyerek AKP tarafından bazı ailelerin oturtulması ile Pertek’te erkek çocuklara tecavüz edilmesi olayları birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu uygulamaların bir politikanın iki biçimi oldukları ortadadır. Pertekli çocukların dağa çıkamaz, hakkını arayamaz, özgürlük mücadelesi yürütemez hale getirilmesi için böyle tecavüze uğratıldıkları açıktır. Belli ki Dersim katliamı ve soykırımıyla, faşizm ve sömürgecilikle bu olayların kopmaz bağı vardır.
Çok açık ki Kürt toplumuna dayatılan soykırımın fiziki katliam boyutu vardır, sürgün veya tehcir boyutu vardır, asimilasyon veya kültürel soykırım boyutu vardır, yine demografyanın değiştirilmesi yani Kürdistan’da Kürt nüfusun azınlık durumuna düşürülmesi boyutu vardır. Yani kelimenin tam anlamıyla jenosit, yani soykırım Kürt toplumu üzerinde tüm boyutlarıyla, deyim yerindeyse dört dörtlük uygulanmaktadır. Fakat bunlardan da öteye özellikle kültürel soykırımın zihniyet ve ahlak kırımı düzeyinde de yürütülmekte olduğu açıktır. Bununla Kürt toplumu kendisi için düşünemez ve bir toplum olamaz duruma getirilmek istenmektedir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bu durumu “Düşürülme” olarak tanımlamıştı. İşte mevcut tecavüz uygulamaları bu “Düşürme” politikasının pratikleri olmaktadır. Tecavüz uygulamaları ile insan ve toplum olmaktan çıkartılarak faşist egemenlik sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Bu belirlemelerden sonra üç temel husus üzerinde durmak istiyoruz. Birincisi faşizmin ve soykırımcılığın tecavüz zihniyeti ve kültürü üzerinde var olması ve Kürtler üzerinde de bu durumun tüm boyutlarıyla uygulanmasıdır. Yani başta TC Devleti olmak üzere Kürdistan’da soykırım uygulayan tüm güçlerin durumu budur. Dikkat edelim, faşist şef Adolf Hitler de toplumu fahişeye benzetmişti, yani faşizmin esas olarak toplumun fahişeleştirilmesi çabası ve hareketi olduğunu ortaya koymuştu. Belli ki günümüzün Hitlerleri olan Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin izlediği çizgi ve yaptığı pratik de aynıdır. Çocuklara dönük tecavüz ve fuhuşla özgür birey ve demokratik toplum tümden bitirilmek istenmektedir.
Öncelikle işte bu gerçeğin görülmesi ve bilinmesi gerekiyor. Yani Kürt toplumu üzerinde sıradan bir baskı ve sömürü yürütülmüyor, tersine tecavüz ve fuhuşa dayalı bir faşizm ve soykırımcılık uygulanıyor. Kısaca TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin karakteri budur. Belli ki faşizm ve soykırım esasta her bakımdan bir tecavüz rejimi demektir. Bu gerçeği herkesin iyi bilmesi ve anlaması, bunun gereğine uygun bir tutum ve tavır geliştirmeyi de bilmesi gerekir.
İşte bu noktada belirtmek istediğimiz ikinci husus gündeme gelmektedir. Faşist tecavüzcülüğe karşı kadınların, gençlerin, bir bütün toplumun tutumu ve tepkisi böyle olamaz. Pertek olayı karşısında gösterilen tepkiler çok zayıf ve yetersiz olmuştur. Faşist özel savaş yetiştirmesi olduğu netçe görülen bir düşkün birçok çocuğa tecavüz etmekte, ama buna karşı kısmi bir tepki ve kınamadan öteye geçilememektedir. Oysa kıyametin kopartılması gerekirdi. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun tümünün ayaklanması lazımdı. Sadece Pertek ve Dersim’le ya da Kürdistan’la sınırlı da değil, tüm Türkiye toplumunun ayağa kalkması gerekirdi.
Çünkü tecavüz saldırısı sadece o çocuklara, Dersim’e ya da Kürtlere değildi, tersine Pertekli çocuklar şahsında tüm Kürtler, Türkiye toplumu ve insanlık faşist tecavüz saldırısı ile yüz yüze gelmişti. Herkes tecavüz saldırısını böyle anlamalı, kendine yönelik görmeli ve çok büyük bir öfke ve tepkiyle tecavüz zihniyetinin ve siyasetinin üzerine yürümeliydi. Çünkü yapılan düşkünlükle herkese aynı mesaj verilmeye ve insanlık düşürülmeye çalışılmıştı. Tepkisizlik veya zayıf tepki işte bu noktada adeta düşürülmüşlüğü kabul etme veya sineye çekme anlamına gelmektedir. Çok açık ki, insan ve toplum olabilmek için bu durum asla kabul edilemez. O zaman bu tür olaylar kesinlikle en önemli ayaklanma nedenleridir ve topyekûn ayağa kalkışı gerektirir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu tür olayların her birinin başlı başına birer devrim nedeni olduğunu belirtmiştir.
Üçüncü husus ise, tecavüz olaylarının “İstismar” kelimesi ile ifade edilerek gizlenmesi ve aslında istismar edilmesi olmaktadır. Kuşkusuz bu üslubu tecavüzcüler geliştirmekte ve bu biçimde kendilerini gizlemeye ve suçlarını azaltmaya çalışmaktadırlar. Ancak ne yazık ki çeşitli basın-yayın organları, devrimci ve demokratik hareketler ve kadın örgütleri de fazla dikkatli ve duyarlı davranmadan, tecavüzcülerin yarattığı bu kavramı verili olarak kullanmaktadırlar. Bu temelde “Çocuk istismarı” veya “Cinsel istismar” denerek en aşağılık tecavüz olaylarının üstü örtülmekte veya en azından yumuşatılmaktadır.
Halbuki biraz dikkatli bakılsa örneğin “Çocuk istismarı” kavramının son derece muğlak olduğu ve tecavüzü ifade etmediği rahatlıkla görülebilir. Mesela çocuğun neyi istismar edilmiştir? Eğitilmemiş midir, baskı ve şiddet mi uygulanmıştır, eğitilecekken çalıştırılmış mıdır, taciz mi edilmiştir, yoksa tecavüze mi uğramıştır? Belli ki söz konusu uygulama sayısı daha çok artırılabilir ve bunların hepsi de aynı şey değildir. Yine tecavüz bunlardan birisidir ve de en ağır toplumsal suç olanıdır. Çocuğa dönük en hafifinden en ağırına kadar bütün olumsuz davranışları içinde toplayan bir kelime ile durumu tanımlamak, hiç kuşkusuz olayı en hafifine indirmek anlamına gelir.
Bu nedenle “Çocuk istismarı” demek, çocuğa dönük en küçük kötülük demektir. Elbette tecavüz için bu kavram kullanılırsa, o zaman tecavüzün üstü kapatılmış olur. Belki de kız ve oğlan tüm çocukları hedefleyen bu kadar ağır ve aşağılık tecavüz saldırısı karşısında toplumun fazla tepki vermemesi üzerinde bu tür yumuşatmaların da etkisi vardır. O halde çok dikkatli davranıp olayları iyi analiz ederek gereken düzeltmeleri mutlaka yapmak gerekir. Her tecavüz girişimi bir toplumsal ayaklanmaya ve devrime kalkışa yol açmalıdır. Bir toplum, kendine ve özellikle de geleceği olan çocuklarına yönelik tecavüze karşı çıktığı ve tecavüzcüyü yok ettiği oranda özgür ve demokratiktir, dolayısıyla gerçek insan toplumu olarak vardır. Bunun dışında da insana ve topluma dair esas olarak başka bir şey yoktur.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Selahattin ERDEM