HABER MERKEZİ
Kurdistan coğrafyasının her metrekaresinde Kürt halkını, kadınını, çocuğunu, yaşlısını, gencini, doğasını yok etmeyi, soykırımdan geçirmeyi kendine görev edinmiş inkarcı, vahşi erkek egemenlikli devlet zihniyeti; günümüzde Erdoğan faşist rejiminde zirve noktasında yaşatılmaktadır. Hem de soykırım stratejisini açık bir biçimde siyaset söylemi olarak deklere edip; bütün özel savaş araç ve argümanlarını devreye koyarak ve kitlesel destek oluşturarak uygulamaktadırlar. Soykırımcı ve kanlı devlet geleneğinin kimi anları ve pratikleri insanlık tarihinin kayıtlarında, toplumların vicdanında asla ve asla silinmemecesine yer edinirler.
Beş yıl önce Cizre, Silopi, Şırnak, İdil, Yüksekova, Sur, Nusaybin’de devlet, dayandığı ve biriktirdiği yüz yıllık düşman siyaseti ile Kürt halkına karşı insanlık tarihinin kayıtlarından ve toplum vicdanından silinmeyecek kadar ağır suçlar işledi.
Sêvê Demir, Fatma Uyar, Pakize Nayır’ın 4 Ocak 2016’da Silopi’de katledilmesi de işlenen sayısızca insanlık suçlarından sadece birisidir. Sêvê, Fatma, Pakize şahsında katledilmek istenen; Kürt kadınının devlet şiddetine, inkar ve imha politikasına boyun eğmeyen cesareti, özgürlük bilinci, inancı ve iddiasıydı. Topluma öncülük etme başarısı, gerici erkek zihniyetine teslim olmama iradesiydi. Katledilmek istenen; Kürt kadınının yurtseverlik bilinci, toprağından, dilinden, kültüründen kopmama ısrarıydı. Katledilmek istenen; korkuya, köleliğe teslim olmama kararlılığıydı. Katledilmek istenen; kadın öncülüğünde gelişen geleceğe dair değişim umuduydu. Bugün de bu değerleri temsil eden kadınlar ve halkımız hala faşist rejimin hedefinde.
Kuşatmaya rağmen terk etmediler
Öz yönetim direnişi sürecinde faşist erkek devlet kötülüğüne karşı evini, toprağını terk etmeyen, kültüründen, kimliğinden ve kişiliğinden vazgeçmeyen yüzlerce yurtsever kadın, genç, yaşlı, çocuk katledildi. Asiye Yüksel, Sêvê, Fatma, Pakize, Berjin, Feride bu yüzlerce kişiden sadece birkaçı. Halkın öncüleri olarak yaşamı en güzel anlamlandıranlardı onlar. Hakikatin gücünden ve haklılığından güç alanlar, insanlık onurunu yaşatma pahasına ölümden korkmayanlardı. Gerici, katliamcı, inkarcı, tecavüzcü erkek devlet zihniyeti karşısında özgür Kürdün, özgür kadının hakikatini savunanlardı. Mehmet Tunç’un, Mehmet Yavuzel’in yoldaşlarıydılar.
Özgür toplumun özneleri, öncüleriydiler. Ahlaki politik toplum değerlerini, vicdan devrimini kendi kişiliğinde gerçekleştirenlerdi. Özü, sözü, eylemi bir olan bireyler olarak yıllarca kadın mücadelesini yürütüp siyaset yaptılar. Bunun için aylarca süren yıkıma, kuşatmaya, katliamlara rağmen Silopi’yi terk etmediler. Kişisel yaşam kaygısına düşüp, ölüm korkusu yaşayıp geri adım atmadılar. Sêvê ve Fatma; faşist rejime zindan koşullarında da boyun eğmemişti. Silopi’de kuşatma ve bombardıman altında mahalle mahalle, ev ev gezerek halkın yanında kalarak büyük sorumluluk üstlendiler. Fatma, Pakize, Sêvê ve Asiye, Botan kültürünün yurtseverlik bilinci, mücadele değerlerine bağlılık ve Botan kadın toplumsalığının kendine duyduğu güven ile öncülük ve yöneticilik görevini üstlendiler. Vahşice katledildiler ama özgür Kürdistanlı ve özgür kadın olmanın cesaretini, onurunu, gururunu, vicdanını Kürdistanlılara miras bıraktılar.
21. Yüzyıl kadın yüzyılı olacak
Bugün kapitalist modernitenin kötülüklerine karşı başta Rojava olmak üzere Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Asya’da, Avrupa’da yükselen kadın mücadelesi ve örgütlülüğü “21. Yüzyıl kadın yüzyılı olacak” tespitine içerik ve biçim kazandırmaktadır.
Militarist, zorba, gerici rejimlerin kadına dayattığı şiddetin daha da ağırlaşması ve yaygınlaşması karşısında gelişen tepki; sadece kadının yaşam biçimi, bedeni ve talepleri ile sınırlı bir direniş olmayı olmayıp, evrensel feminist direnişin toplumsallaşmasına doğru ilerlemektedir. Kadın direnişi hak talebini, eşitlenme söylemini, kadın cinayetlerini, şiddet biçimlerini protestoyu aşıp bir hakikat mücadelesine evrilmektedir. Kadına şiddetin yarattığı sonuçlarla uğraşan, buna güncel tepki veren, feminist duyarlılık yaratmakla yetinen değil; kadın inkarına, kırımına yol açan nedenlere inen bir mücadele, başkaldırı biçimi açığa çıkmaktadır. Bu anlamda bir kaç yıldır küresel çapta örgütlenen kadın eylem ve etkinliklerin sosyo politik etkileri yeni bir okumayı, tartışmayı ve kadın örgütlülüğünü gerekli kılmaktadır.
Binyılların cinsiyetçi, militarist egemen devlet ve devleti temsil eden tüm mekanizmalarına karşı bir isyan bir başkaldırı dalgası gelişmektedir. Kadın eylemlerinin yarattığı kolektif eylem ve estetik, kurduğu söylem binyıllardır inşa edilmiş algı ve olgulara karşı da bir direnişi ifade etmektedir. Kadın kişiliğinde ve kimliğinde mahkum edilen ve saldırıya uğrayan toplumsal değerler olduğu için direnişi ve isyanı da bu anlamda hızla toplumsallaşabiliyor, evrensel motivasyona dönüşebiliyor.
Kendi hakikati ile buluşmak
Kadın, esir tutulduğu kölelik zincirlerini kırıp kendi hakikati ile buluştuğunda, erkek şiddetine, öfke ve nefretine karşı direnip toplumsal politik mücadelenin öznesi olmaya başladığında bambaşka bir güzelliğe, cesarete, estetiğe ve ‘başka bir yaşam mümkündür’ umuduna yol açabilmektedir. Tam da bu noktada kadın büyük bir tehlike olarak görülüyor ve doğrudan hedef haline getiriliyor, katlediliyor.
Ruhunu, aklını, yüreğini, bedenini, benliğini özgür yaşama adamış kadınlar; Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez Paris’in merkezinde, Sêvê Demir, Fatma Uyar, Pakize Nayır Silopi’de, Hevrîn Xelef Rojava’da kapitalist modernitenin tüm inşalarını red edip ahlaki-politik toplum değerlerine büründükleri için katledildiler. Daha niceleri erkek devlet uygarlığının gericiliğine karşı ‘hayır’ dedikleri için katledildiler. Onların bu pervasız ve kirli saldırılarına rağmen başı göğe değen bu kadınlar özgürlük mücadelesinin evrensel sembolleri oldular. Politik kadınların politik cinayetlerle katledilmesi; nerede olursa olsun aynı mesajı, aynı taktik ve hedefleri içeriyor.
“… polis, yargıç, devlet, başkan tecavüzcü sensin…”
Şili’de vahşice katledilip bedeni demir parmaklıklara asılan pandomim sanatçısı Daniela Carrasco, halka zulmü fotoğraflayıp haberleştiren gazeteci Albertina Martínez Burgos’un evinde katledilişi, Bolivya’da polisin kendi kültürlerinin temsili olan uzun saçları ile boğarak öldürdüğü yerli halklardan kadınlar… Sudan’da, İran’da devlet ve erkek şiddetine uğrayan, katledilen kadınlar.
Devlet erkek şiddetine rağmen Şili’li kadınların öncülüğünde başlayıp dünyaya yayılan kadın direniş dalgası etkilemeye devam ediyor. Eylemselliklerde haykırılan “… polis, yargıç, devlet, başkan tecavüzcü sensin…” ortak söylemi bütün çağların kötülük ve şiddet kaynağına parmak basıyor. Hep bir ağızdan haykıran kadınlar Türkiye faşizmi ile Şili, Bolivya darbeciliği, İran idam rejimi arasında pek bir farkın olmadığını ortaya koymuşlardır.
Tüm bu şiddet sarmalının kaynağını çözümleyen, polisi, yargıcı, yargısı ile devletin bütün mekanizmalarının saldırılarına karşı yıllardır direnen Kürt halkı ve Kürt kadını, demokratik bir devrimin öncüsü konumuna gelmiştir.
Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü kuramın pratik, eylemsel ve yaşamsal gücü olan Kürt Kadın Hareketi, bunu dünya kadın mücadelesi ile buluşturmayı başarmıştır. Geriye, ardılları olan bizlerin onların hayali olan dünya kadın enternasyonalizmini, kadın konfederalizmini gerçekleştirmek kalıyor.
Besime Konca
Kaynak: Newaya Jin