HABER MERKEZİ
Ahlak bir bilim yani bir felsefe olarak her ne kadar antik çağ eksenli ele alınsa da temeli doğal toplumdur. İnsanı var eden ve insanı insan yapan temel özelliklerin oluşum süreci doğal toplumdur. Doğal toplumun temel özellikleri, insanın temel özellikleridir. Doğal toplum binlerce yıl önce ortaya çıkmış, gelişerek ve ahlak halini alarak toplumun varlık gerekçesini oluşturmuştur. Bu açıdan toplumsallık insan olarak var olmanın en büyük ve en anlamlı eylemidir. İnsan bu toplumsallığı ahlaki ve politik değerlerle yaratmıştır. Bizler de özgür yaşamı, yeni toplumsallığımızla yaratmaya çalıştığımızda, özgürlük eylemini ahlaki-politik bilincimizle güçlendirme çabamızda, ahlakın doğuş ve gelişim süreçlerini bilmek ve anlamakla yükümlüyüz.
Kadın kendi farkına ilk varan cinstir. Ve kadının kendinin farkına varması toplumsallaşmaya dönüşmüştür. Bu anlamda yaşam, kadın öncülüğünde güzelliğe, iyiliğe, doğruya, erdeme ve sevgiye doğru bir akıştır. İnsana dair tüm güzellikler, erdemler, yaratımlar doğal toplumun ürünüdür. İnsanlar hayatı, ilk olarak özgürlük ahlakının büyük öğretici güzelliğiyle tanıdı. Yüreğinde katıksız sevgi ve emeğin görkemli gücü ile insan olmanın tüm ilklerini yaratan kadın oldu. Şimdi, insanlık orada saklı, doğallık, güzellik, sadelik, doğruluk, iyilik, özgürlük, anlam ve aşk orada saklı… Erkek aklı ile yaratılan tüm sırlar çözüldükçe, yaratımın diyarında tüm bu saklı güzellikler ve erdemler bizlere daha güçlü akmaya başlayacaktır. Yeter ki bizler büyük anlam gücü ile ona akmasını bilelim. İnsanlık, yaratımın merkezinde büyük bir kaybedişi de yaşadı. Özgürlük ahlakından köleliğe doğru yol aldı. Yaşama dair her şey kadının kaybedişinde gizlidir. Yitirilen kadını aramak ve bulmak, özgürlük ahlakı ile öz ve biçim kazanan yaşamı bulmaktır. Ahlaklı yani özgür yaşamı yaratmak demektir. Kadının gücü, yitirilişinin çözülmesinde gizlidir. Bu yitirilişi çözdükçe, aydınlatıp yorumladıkça kendimize ve yaşama daha fazla anlam vereceğimiz kesindir. Bizlere dayatılan bin yıllık köksüzlük aşılacak, kök hücre hak ettiği tanıma ve anlamına tekrardan kavuşacaktır. Bize kalan, köklerimize uzanan bu yolda özgürlük bilinci, iradesi ve inancıyla güçlü yol almaktır. Bu açıdan doğal toplumu derinlikli tanımak bizleri ahlaki-politik güç ve irade alanında, daha da güçlendireceği gibi yeni toplumsallığı yaratma mücadelemizi de geliştirecektir.
Neolitik devrimin özü bir kültür devrimi olmasıdır. Bu kültür devrimi uygarlığın gelişimi için maddi ve manevi kültür unsurlarını yaratmıştır. Gelişen uygarlığa neolitik kültür değerleri ışık tutar. Neolitik kültür bu açıdan kök kültürdür. Bu kök kültürün yaratıcısı, başat ögesi kadındır. Tarım, hayvanları evcilleştirme, alet yapma, barınaklar geliştirme, ilk evcil düzeni yaratma, giysi yapma, ahlakı, sanatı, bilimi ve dili geliştirme tüm bu icatlar kadın öncülüğünde geliştirilmiştir. Yaratılan bu değerlerle ana kadın etrafında gelişen bir toplum, toplumsallık oluşmuştur. Toplumsal bir güçtür, çünkü toplum onun etrafında oluşmuştur. Kadın öncülüğünde gelişen bir sistem söz konusudur. Bu sistem adaletin, özgürlüğün, kardeşliğin, sevginin, emeğin, erdemin olduğu, ahlaki ve politik sistemdir. Böylesine ahlaki güzelliğe ve büyüklüğe sahip bir özgürlük sistemi oluşuyor. Ahlak, toplumu bir arada tutan kurallar bütünüdür. Bu kuralları yaratan ve geliştiren de kadındır. Dolayısıyla ahlakı yaratan ve geliştiren kadındır. Bir toplumsal güç olarak oluşturulan kurallar ve yaratılan sistemle kadın, ahlakın oluşumu kadar temsilini de gerçekleştiriyor. Ahlaki kuralları hem oluşturma hem de pratikleştirme gücüne sahiptir. Bu anlamda kadın ahlakın temsilcisi ve yürütücüsüdür.
Kadın etrafında yaratılan toplumsallık, ahlaki anlamda yaratılan değerlerle bu temelde biçim alan örgütlülük üzerinde gelişiyor. Bu örgütlülük ana tanrıçaların en temel özelliğini oluşturuyor. Bu örgütleme gücü ile tanrıçalık kültürü kendisini daha da geliştirip, güçlendirecektir. Temel ölçü toplumu ahlaki ve politik anlamda geliştirip, güçlendirmektir. Ahlaki bilinç ve duygu temelinde yaratılan toplumsallık en temel güçtür. Bu açıdan doğal toplumda insanların algı ve duyguları, eşitliğe, özgürlüğe ve kardeşliğe dönüktür. Doğal toplum insanı, bu temelde uzun bir süre barış ve kardeşlik duyguları içinde hep birbirini bütünleyen, tamamlayan yaklaşımların sahibi oldu. Doğal toplumun barış ve kardeşliğe dönük algısı ortak bir algı idi. İnsana yaklaşım, doğaya yaklaşım hep bu temiz ve güzel algı temelindedir. Bu nedenle doğal toplum insanı, kendini doğanın bir parçası olarak ele almış ve onunla canlı bir ilişki içinde olmuştur. Doğadan insana, insandan doğaya bir akış içinde olmuştur. Bu nedenle doğal toplumda baskı, sömürü, talan ve özelleştirme yoktur. Doğal toplumda klanların en temel özelliği de açık olmalarıdır. Kapalılık, gizlilik, yalan ve hile yoktur. Dolayısıyla her paylaşım , katılım bir öze, dürüstlüğe ve doğruluğa dayanır. Yalan, hile, gizlilik, kapalılık ataerkil zihniyetin ürünüdür. Gerçeği maskeleyen, örtüleyen, çarpıtan bu zihniyettir. Ataerkil kültür bir yalan, aldatma kültürüdür. Ancak kadın etrafında örülen doğal toplum, doğruluk kadar iyiliğin, açıklık kadar özlülüğün, emek kadar yaratıcılığın ürünüdür. Gerçeğin kendisidir. Özgür yaşam kültürüdür. Bu kültürü besleyen, güçlendiren tüm değerler kutsaldır. Bu nedenle ana emeği ilk ve kutsal emektir. Emekle yaratılan her şey kutsal sayıldığından kadın emeğine büyük bir kutsallık atfedilmektedir. Ana emeğiyle yaratılan her şey toplum yararınadır. Kadın toplumun ahlaki ve politik ihtiyaçlarına cevap olma yeterliliğini, ortaya koyduğu büyük emek gücü ile gerçekleştirmiştir. Emek bu temelde kendi gerçek tanımına sahiptir. Özgürlük anlamına sahiptir. Çünkü yaşamı var eden, geliştiren, kollayan ve süreklileştiren bu emektir. Ana kadın emeğin yaratıcı, güzelleştirici ve özgürleştirici yanı ile yaşamı geliştirmiştir.
Doğal toplumda bireyin en önemli görevi topluma ileri düzeyde katılmaktır. Ahlakın amacı da budur. Topluma ileri düzeyde katılım gösteren insan, en ahlaklı insandır. Bireyin gerçekliği toplumun gerçekliği içinde varlığını bulur. Birey bu toplumsallıkla vardır. Bu nedenle ne kadar katılıyorsa, ne kadar yararlı oluyorsa o kadar toplumsallaşıyor demektir. İnsan kendi emeğiyle bunu kanıtlar. Bu anlamda birey ve toplum arasında ayrımlar yoktur. Topluma en fazla katkı sunan, yarar sağlayan en öne çıkan olmaktadır. Ahlaklı olmanın bir kuralı da topluma yararlı olabilmektir. Bu temelde ana kadın etrafında toplanan üretken genç erkekler vardır. Ana kadın toplumunu örgütlerken çocuk, genç ve yaşlıları da üretime dahil ediyor. Klan topluluklar genelde 20-25 kişilik gruplar şeklinde bir oluşuma sahiptir. Sürekli bir hareketlilik söz konusudur. Klanlar tek bir şahsiyet gibidir. O nedenle bireyin klandan ayrı bir varlığı söz konusu değildir. Klanın yaşamını örgütleyen kadın, yarattığı ahlaki kurallarla klan üyelerinin klan yaşamına en iyi, en güçlü bir biçimde katılımını sağlar. Bireyin klanın dışında yaşaması söz konusu değildir. Henüz oldukça savunmasız olan insan, fiziki anlamda hayatta kalabilmek için klana bağlıdır. Yaşamak için beslenmeye, barınmaya ve korunmaya ihtiyaç vardır. Toplayıcılıkla uğraşan kadın, klanın beslenme ihtiyacını gidermeye çalışır. Bitkileri keşfettikçe onların köklerini alır, yeniden eker. Böylece ilk tarımsal faaliyet başlatılmış olur. Tüm bu üretimler klan yaşamının devamını sağladığı için bir kutsallık taşır.
Her klan kendini bir totem ile tanımlar. Bu totemler genelde dokunulması ve kullanılması yasaklanmış bir hayvan türü, bitki ya da yaşamda kutsallaştırılan değerlerdendir. Bu ay, güneş, toprak, su da olabilir. Yaşamsal ihtiyaçları karşılayan ve çözümlenmemiş olan, korku duyulan şey totemdir. Buna dokunulduğunda afetlerin geleceğine ve klana zarar geleceğine inanılır. Klanın simgesi olarak totem tabusaldır, kutsaldır. Bir nevi klanın kimliğidir. Totem inancında hükmetme ilişkisi yoktur. Totem, kutsal, dokunulmaz kabul edilir. Toteme saygı aslında topluluk olarak kendi varlığına saygıdır. Klan, toteme bağlanarak güç alır, varlığını onunla anlamlandırır.
Önderliğimiz ahlakı, bir anlamda düşünerek iş yapma olarak da tanımlamaktadır. Bu tanım tüm görkemliliğiyle neolitik devrimde somutluk kazanmıştır. Kadın öncülüğünde gelişen Neolitik devrim aynı zamanda bir tarım devrimidir. Tarım devrimine geçiş aynı zamanda köy devrimine de geçiştir. Mağaraları ve kaya sığınaklarını bırakarak açık yerlerde taş, ağaç ve kerpiç gibi malzemelerle evler yapılmaya başlanarak yerleşik yaşama geçiliyor. Yerleşik yaşamla birlikte köyler oluşuyor. İnsanlar ilk kez neolitik çağda üretime geçiyorlar. Tarım burada geliştirildi, hayvancılığın gelişimi de bu süreçte gerçekleşti. Kadının çocuğunu besleyip büyütmesi, onu terbiye etmesi kadında dönüştürücü ve terbiye edici yanı geliştirmiş, bu yan hayvanları evcilleştirmesine de yansımıştır. Hem hayvanlardan temel geçim kaynağı olarak her yönlü yararlanmak, hem de vahşi, zarar verici yanlarının önüne geçmek için kadın onları evcilleştirme çabasını göstermiştir. Doğayı sürekli gözlemleyen kadın, doğadaki oluşumları da anlamaya çalışır. Her keşif, kadında bir ilkin gerçekleştirilmesine neden olur. Kökleri ayrıştırma, tohumu bulma, toprağı kazıma, ekme ve ürün elde etme faaliyetleri uzun bir süre kapsamında kadının duygusal ve analitik zekası ile gelişim gösteriyor. Kadının yaratıcılığı, üretkenliği ile gelişen bahçe kültürü zamanla büyük bir tarımsal alana dönüşüyor. Ekonomi alanındaki bu yeni gelişmeler, insanları doğalında yeni araçlar üretmeye yöneltir. Yiyecekler için kaplar yapılır. Kapları ilkin taştan yapan kadın sonrasında topraktan yapmaya başlar. Yapılan toprak kaplarla yemek kültürü de gelişme gösterir. Artık yiyecekleri kaplarda pişirme gelişir. Kadın beslediği hayvanların derilerini kullanmaya başlayarak yün elde ediyor. Yünleri eğirip ip elde ederek, kumaşlar dokuyor. Ürünleri saklamak için sazdan sepetler örüyor, bunun yanı sıra giysiler, hasırlar, kilimler yapmaya başlıyor. Bunun için ağaçtan dokuma tezgahları yapıyor. Renkli taşlardan, havyan dişlerinden, deniz kabuklarından ve zamanla keşfedilen bakır ve kurşundan kolyeler üretiyor. Bu, süsleme ve takı sanatının gelişmesine neden oluyor. Kadın bitki köklerinde çeşitli boyalar elde ediyor, bu boyalarla mağara ve taşlara neolitik köylerde geliştirilen tapınak duvarlarına resimler yapıyor. Çizilen bu resimler, hiyeroglif yazı, yani resim yazısı olarak değerlendiriliyor. Hiyeroglif yazı, sanatın gelişmesine zemin oluyor. Yine gelişen simgesel dil üzerinde sağlanılan zemin ana-çocuk ilişkisiyle daha da güçleniyor. Bu anlamda dilin gelişimini de sağlayan kadındır. Tüm bu ahlaki ve politik yaratımlarla gerçekleşen bir kültür devrimidir.
Neolitik köylerin oluşmasıyla birlikte köy komiteleri de oluşuyor. Emeği ve yaratıcılığıyla öncü olan kadınla birlikte, toplumda emeği ve katılımı ile öne çıkan gençler yine tecrübeleriyle yaşlılar bu komitelerde yer alıyor. Kadın ve erkek de eşit temelde bu komiteleri geliştirerek, güçlü bir dayanışma ilkesi temelinde ilk siyasal-sosyal oluşumlara da imza atıyorlar. Kadın, dönemin güçlü ahlaki yapısıyla oluşturulan Evcil Ana düzenine erkeği çok yönlü bir eğitime tabi tutarak katıyor. İş bölümüne dayalı bir ayrışma olsa da kadın öncülüğünde gelişen yerleşik yaşama ve bu temelde oluşan sisteme erkeği çok yönlü katma çabası vardır. Erkeği dıştalama yoktur. Kadın, önceden keşfettiği üretim biçimlerini erkeğe de öğreterek onu da ekonomik ve sosyal alana çekme yaklaşımımı gösteriyor. Kadının doğa ile kurduğu bağ onun ufkunun gelişip zenginleşmesine de neden olmuştur. Doğadaki güzelliği fark ederek kendisiyle doğa arasındaki benzerlikleri görüyor. Doğanın kendisi gibi doğurgan olduğunu anlıyor. Kadının doğa ile bütünleşmesi, toprakla uğraşması yine doğurganlığı, kadında duygu ve düşüncenin incelik ve yaratıcı gelişime neden oluyor. Kadının yerleşik yaşamda kurduğu yeni sistem, erkeği de eğitime tabi tutuyor. Yemesinden içmesine, giymesinden konuşmasına, hatta tüm davranışlarına kadar müdahale ederek bir biçim kazandırıyor. Daha çok avcılıkla uğraşan erkek en fazla da havyan topluluklarıyla kaldığından onları taklit etmektedir ve bundan dolayı hal-hareketlerinde hayvanlar gibi davranışlar sergilemektedir. O açıdan erkek, evcil ana düzeninin ahlaki kurallarına uymakta zorlansa da kadının eğitici yaklaşımlarıyla yeni topluma katılım gerçekleştiriyor.
Erkek, avcılıkla uğraştığından temel karakteri bu alan üzerinde şekilleniyor. Avcılık hep öldürme ve yaralamaya dayalı gelişiyor. Hayvanları öldürmek için aletler yapıyor ve bu durum erkeğe bir benlik duygusu aşılıyor. Bu duygu zamanla hükmetme duygusunu da geliştirdiğinden, giderek bireyciliğe ve kendini üstün görmeye yol açıyor. Erkeğin klanı savunmadaki pozisyonu, yine bazen büyük hayvanları avlaması ona toplumda doğal bir otorite sağlıyor. Erkek zamanla bu doğal otoriteyi gelişen bilinciyle çıkarcı, bireyci emelleri temelinde bir kullanıma dönüştürüyor. Kendi iktidarını güçlendirme zeminine dönüştürüyor. Erkek, avcılık kültürü ile edindiği kurnazlıklarla kendisini üstün kılma arayış ve çabasına yöneliyor. Avcılık ve savaş erkeğin karakterinde şiddet eğilimlerinin gelişip, güçlenmesine yol açıyor. Bu nedenle erkeğin algısı kadar duyguları da gittikçe bir başkalaşıma uğruyor. Duyguları kadına göre fazla gelişmeyen erkek, şiddet yanının güçlenmesiyle gittikçe bireyci-bencil bir bilinç ve duruşa sahibi oluyor. Erkekte ağırlıkta gelişen analitik zekadır. Kadın bu anlamda daha dengeli bir yapılanmaya sahiptir. Duygusal ve analitik zekanın birlikteliği vardır kadında. Bu nedenle kadının ruh ve duygu dünyası barışçıl bir özellik kazanırken, erkeğin ruh dünyası savaşçı bir biçim alıyor. Kadın, doğanın besleyen, büyüten ve yaşamı sağlayan boyutuyla bütünleşirken, erkek doğanın sert, vahşi, şiddet içeren boyutuyla bütünleşmiştir. Böylelikle kadın hep yaratmakla, yaşamı korumakla uğraşırken, erkek yaratıcılıktan uzak, yaşamı tahrip eden şeylerle uğraşmıştır.
Erkeğin gelişen analitik zekası ile artık kurnazlık, hile, yalan da gelişmeye başlıyor. Sistematik düşünen, planlar yapan ağırlıkta erkektir. Bakırın, tuncun bulunup, işlenmesi, bundan aletlerin yapılması, yine erkeğin saban koşmasıyla tarım alanında bir etkinliği göstermesi, erkekte gelişen bireyciliği daha çok tetiklemiştir. Kadında daha çok ön plana çıkan mevcut sistemi koruma ve yürütme yaklaşımıdır. Bu yönlü bir tutuculuğu yaşar. Erkeğin üremedeki rolünün fark edilmesiyle birlikte erkek toplumsal yaşamda da kendi rolünü ön plana çıkarmanın arayış ve çabalarına yönelir. Erkek dışa açılımı ile gelişen, güçlenen analitik zekasıyla, topluluğun ihtiyaçlarını daha iyi tespit ederek kendi çıkarları temelinde bir örgütlülüğü geliştirmiştir. Bu temelde ilk başta ortak algıya müdahale etmiştir. Çünkü bu ortak algı değişmedikçe ana toplum ve onun etrafında oluşan düzen kolay aşılmazdı. Yaşlı erkeğin aklı ile toplumsal algıda bir çarpıtma geliştirilir. Kadın emeği ve yaratıcılığı ile geliştirilen ahlaki değerlere bir müdahale başlar. Kötülüğü, yalanı, dolanı, ihaneti bilmeyen ana toplumun ahlaki örgüsü, bu özellikleri erkeğin açgözlülüğü, kıskançlığı ve bireyciliğiyle tanımaya başlar. Sinsi ve kurnaz şamanlar, toplumsal alanda yarattıkları örgütlemeyle kadının etkinlik alanlarını, işlevini etkisizleştirmeye, yok etmeye çalışırlar. Erkek aklıyla yalan, kurnazlık ve sömürü dönemi başlar. Neolitik toplumun en temel özelliği olan özgürlükçü-eşitlikçi yapı yok edilmeye çalışılır. Dolayısıyla yalancı ve kurnaz erkek ile doğal toplumun ahlaki örgüsü bir çözülme yaşar.
Leyla Agirî