HABER MERKEZİ
Bugünkü anlamında üniversite bir kurum olarak `university` veya `universitas` adıyla 11. yüzyıldan beri vardır. Bu anlamda ilk üniversiteler Avrupa’da kuruldu. İtalya’daki Bologna, Fransa’daki Paris ve İngiltere’deki Oxford üniversiteleri ilk üniversite olarak tanınırlar. Bu üniversitelere baktığımızda, çoğunluğunun dönemin iktidarları tarafından kurulduğunu görüyoruz. Ayrıca Katolik Kilisesi’nin etkisi de doğrudan görülmektedir. Günümüzdeki Avrupai üniversiteler de, bu üniversitelerin ardılları gibidirler. Bundan daha da fazlası bugün dünyadaki birçok üniversite bu geleneğin etkisi altındadır.
Nedir bu gelenek? Eğer bir ülkede bilim bir grubun, tarafın, gücün veya genel anlamda iktidarın denetimindeyse, bu kendisiyle çok farklı sonuçlar getirecektir. Nasıl? Günümüzde kısa bir söz sloganlaşmış durumda. Bu söze göre, ‘bilgi/bilim güçtür’… bu bir gerçekliktir. İlk günden beri ilm ve bilim kimin elindeyse, güç te ordadır. Çünkü bilim sayesinde akıl ve sistem gelişmektedir. Eğer ki bu akıl ve sistem toplumsal ise, kuşkusuz burada toplumsallık gelişmektedir. Ama eğer ki iktidarın elindeyse, o zaman sadece toplumsallığı engellemekle kalmaz, toplumsallık üzerinde büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Genel tarih hakkındaki kısa bir araştırma da bu gerçekliği gözler önüne sermektedir.
Ama en önemlisi bugündür. Soru budur: ‘Bilim/teknoloji/dijital… vb yüzyılı’ olarak adlandırılan 21. yüzyılda neden bu denli toplumsal sorun var? Eğer bilim gelişiyorsa, neden bilimle toplumda gelişmemektedir. Günümüzde neden bilim geliştikçe, daha çok ölüm, katliam, eşitsizlik, adaletsizlik, açlık ve doğa kırımı gelişmektedir?
Sorular çoğaltılabilir. Hepsi de bir gerçekliği belirtmektedir: Bilim yolu ve adıyla adım adım toplum toplumsallıktan uzaklaştırılmaktadır. Bilim topluma karşı bir silah gibi kullanılmaktadır. Bu yüzden bilim toplumun değil iktidarın eliyle kullanılmaktadır.
Maalesef bilimin yer ve mekanları olan okul, akademi ve üniversiteler de iktidarın elinde topluma karşı bir labaratuar gibi kullanılmaktadır. Bugün bilim adına birçok kitle imha silahı geliştirilmektedir. Kimyasal, biyolojik, nükleer silahlar ‘bilimsel labaratuarlar’ da hazırlanmaktadır. Kapitalist sistem kendi maddi çıkarları için hem doğal bilimleri (matematik, fizik, kimya, biyoloji vs.) hem de toplumsal bilimleri (Toplum Bilimi, felsefe, tarih, psikoloji vs.) topluma karşı kullanmaktadır.
Dolayısıyla bilgi/bilim/üniversite gibi kavramların yeniden gözden geçirilmesi, yorumlanması ve değerlendirilmesi lazım. Bunların arasında en önemlisi de ‘nasıl bir bilim ve üniversite’dir…
Bilim ve öğrenimin en yüksek halkası üniversitedir. Uzmanlaşma mekanıdır. İnsanlar üniversitede daha çok bilim ve yaşam arasındaki bağı anlamakta ve kurmaktadır. Ayrıca hangi bölüm olursa olsun, insanlar üniversite de daha çok gerçeklik ve hakikat arayışına girmektedir. Bu yüzden burada bizim içinden dünyaya baktığımız pencere ve bu noktadaki dünya görüşümüz belirleyicidir. Yani bizler bilim/üniversite ve toplum/Toplum Bilimi arasında nasıl ilişki kurmaktayız, bu hayati bir noktadır.
Her bir öğrenci üniversitenin ilk adımında kendinde bu soruları netleştirmesi lazımdır:
Üniversite nedir ve kimin içindir?
Ben niye üniversite okuyorum?
Bu soruların cevabı yaklaşımımızı belirlemektedir. Her şeyden önce üniversitenin geçmişini tanımamız lazım. Araştırmalarda, ilk günden bu yana bilgi ve bilimin kişisel değil toplumsal olduğunu göreceğiz. Avrupa’daki üniversitelerden binlerce yıl önce toplumsal okullar vardı. Avrupa üniversiteleri bu emek üzerinden oluştu. Tüm bilimsel gelişmeler toplumun ortak emeğidir. Daha sonra bu emek ve bilgi zaman içinde sistem, okul, akademi ve üniversite oldu. Ama her zaman iktidar güçleri bu emeğe ve ürüne el koymak istemişlerdir. Çoğu kez bunu uygulamışlar ama toplum da bu değerleri için direnmiştir. Bugün de aynı direniş sürmektedir.
Kuşkusuz eğer bilim ve üniversiteyi kişisel bir amaç ve şahsi bir araştırma olarak ele alırsak, o zaman bu tarihi ve toplumsal gerçeklikten uzaklaşacağız. Maalesef günümüzde iktidar sistemler bu yolu öğrencilerin önüne koymaktadırlar. Bu düşünceye göre, öğrenci kendi bölümünü çok iyi ezberlemelidir, ne verilirse almalıdır ve sınavlarda sadece bunu esas almalıdır. Bunun dışında da kafasını başka şeylerle ağrıtmamalıdır. Üniversiteyi tamamladıktan sonra da sistemin iyi bir memuru(bu da eğer olursa) olmalıdır. Bu düşünce ve dayatma ne toplumu, ne de kişiyi geliştirir. Tersine sadece egemen sistemi güçlendirir. En önemlisi de bilim ve toplumun ilişkisini keser. Belirlendiği gibi bilim topluma karşı kullanılmaktadır.
O yüzden üniversite ve Toplum Bilimiye olan bakış ve felsefemizi yeniden köklü bir şekilde değerlendirmeliyiz. Bilim ve üniversitenin toplumun emeği ve değeri olduğunu çok iyi anlamalıyız ve toplum için var olmalı ve çalışmaları gerekir. Eğer ki toplum bu değerlerine sahip çıkarsa, katliamlara uğramaz, acı çekmez, aç ve susuz kalmaz…
Üniversite öğrencileri de bencillikle hareket etmemeli ve okuma fırsatının sistemin veya iktidarın bir armağanı-iyiliği olmadığını çok iyi bilmeleri gerekir. Bu sonucun tersine toplumun emeğidir. O yüzden bu emek daha zengin bir şekilde topluma dönmelidir. Kuşkusuz bireye de… Ayrıca üniversite öğrencileri sadece bir alanda değil bilimin tüm alanlarında kafaların yormaları gerekir. Kuşkusuz bir alanda uzman, diğer alanlarda da bilgili olmaları gerekir…!
O yüzden öğrenci ne kadar bölüm veya uzmanlık okusa da, ama bir felsefe ve dünya görüşüne sahip olmalıdır. Bu yüzden de toplumsal bilimleri ve Toplum Bilimiyi okumalı, araştırmalı ve araştırma içinde olmalıdırlar.
Çok iyi biliyoruz ki toplum ve toplumsallığından uzak bir doktor hastalarını iyiliştirmez, aksine daha da hastalandıracaktır. Bir mimar kurmayacak, bozacaktır. Bir öğretmen eğitmeyecek, cahil bırakacaktır. Bir savcı ve hakim adaleti getirmeyecekler, adaletsizliği gelişitirecekler…
Sonuç olarak üniversite felsefesiz, dünya görüşsüz ve Toplum Bilimisiz olmaz. Eğer olursa da iktidarın yuvası, kötülüğün ve kırmızı ve beyaz kitle imha silahlarının denendiği labaratuar olacaktır…
Her zamandan daha fazla var olan bilgi, bilim, üniversite, geçeklik ve hakikat sistemini sorgulamaya almalıyız…
Fırat Gernas